Analiz - AB Üyeliği Balkanlar'da "Yol Kesme" Mücadelesine Dönüştü
Analiz - AB Üyeliği Balkanlar'da "Yol Kesme" Mücadelesine Dönüştü
SARAYBOSNA (AA) -HAMZA KARÇİÇ- 17 Kasım 2020’de Bulgaristan Kuzey Makedonya’nın Avrupa Birliği (AB) ile üyelik müzakerelerinin başlamasını engelledi. Bulgaristan Dışişleri Bakanı Ekaterina Zaharieva’nın, ülkesinin kapı komşusuyla müzakerelerin başlamasını destekleyemeyeceğini söylediği bildirildi. Bu, daha önce Yunanistan ve Fransa tarafından önüne çıkarılanların ardından Kuzey Makedonya’nın karşılaştığı üçüncü engel. Son veto, Bulgarların Makedon dili konusundaki görüşlerinden kaynaklanıyor.
Ne kadar endişe verici olsa da Bulgar vetosu istisnai bir hal değil. Hatta bizatihi, AB’ye en son üye olan devletlerin, üye olmayan komşularıyla katılım müzakerelerinin başlamasını aktif olarak engelleme geleneğini takip ediyor. 2009 yılında Slovenya, Hırvatistan’ın AB ile müzakerelerini engellemişti. Bunun nedeni, bu iki eski Yugoslav cumhuriyeti arasındaki Piran körfezinden geçen sınırın nasıl çizileceğine ilişkin anlaşmazlıklardı. 2016’da bu sefer Sırbistan Hırvatistan’ı, üyelik müzakerelerini engellemekle suçladı. Basında çıkan haberlerde Hırvatistan’ın, Sırbistan’daki Hırvat azınlığın statüsü nedeniyle yeni bir faslın açılmasını engellediği belirtilmişti.
AB genişlemesinin yeni üye devletlerin Avrupalılaşmasına yol açtığı ve bulundukları bölgede yayılma etkisi gösterdiği şeklindeki bir zamanlar makul görünen görüş artık hiç endişeye mahal vermeyecek şekilde “halledilmiş” oldu. 2004 yılından bu yana AB’ye katılan birçok üye devlette liberallikten uzak rüzgârların esmeye başlaması, “Avrupalılaşmanın” geri döndürülmesi mümkün bir süreç olduğunu gösteriyor. Yeni AB üyelerinin komşularına karşı izledikleri engelleme politikaları, daha on yıl öncesine kadar revaçta olan Avrupalılaşma fikrinin altını oymuş durumda.
- 'Avrupalıyı' oynama
“Hazır imkânın varken komşunun yoluna taş koy” tarzındaki yaklaşım, yalnızca Avrupalılaşmanın bölgesel yayılma etkisine dair verilen yalan vaatleri değil, aynı zamanda Balkan ülkelerinin geri kalanına giderek artan şekilde reva görülen adaletsiz muameleyi de açıkça ortaya koyuyor. Temelde yeni AB üyelerinin yaptığı şey, kapı komşularından tavizler koparmak için Birliğe üyeliklerini bir manivela olarak kullanmak. Bu ise bir istisna değil; tekrarlanmak üzere programlanmış bir kalıp setidir.
Kendisine daha AB’ye aday ülke statüsü dahi verilmemiş bir ülke olarak Bosna, izah ettiğimiz duruma bir örnek teşkil ediyor. Hırvatistan’ın siyasi liderleri, Hırvatistan 2013’te AB’ye katıldıktan kısa bir süre sonra Bosna’ya karşı, tamamen haksız ve temelsiz bir şekilde, ataerkilâne bir üstünlük taslamaya başladılar. Bosna’nın iç siyasetine düpedüz müdahale anlamına gelen tavırları, seçim kayırmacılığından tutun da Bosna yasalarına müdahale girişimlerine kadar uzanıyor. Hırvatistan-Bosna arasındaki ilişkilerin 2013’ten bu yana izlediği seyir, AB’ye en son üye olan devletin kendi ulusal ve milli çıkarlarını dayatabilmek için bunları bir güzel “Avrupa değerleri” ambalajına sardığını gösteriyor. Hırvatistan siyasi liderliği -ikna edicilikten ne derece uzak olsalar da- “Avrupa değerlerinin koruyucusu” rolünü üstlenerek AB üyeliğini kendi çıkarlarına olacak şekilde kullanmanın peşinde. Bu yaklaşım hem milliyetçiler hem de sosyal demokratlar tarafından takip ediliyor.
Bosna’da Avrupalıyı oynama girişimi, büyük nüfuz sahibi Hırvat milliyetçi partisi Hırvat Demokratik Birliği (HDZ) tarafından bile bir ara benimsenmişti. HDZ, komşu kapısı olan Hırvatistan’daki politikacılara özenerek kendisini bir dönem “Avrupa değerlerinin” koruyucusu olarak göstermeye çalıştı, fakat bizzat kendisi bu dönüşü inandırıcı bulmayarak kısa bir süre sonra bu rolden vazgeçti.
Artık Hırvatistan bir AB üyesi olduğuna ve Sırbistan, kendisiyle açılan 18 müzakere faslıyla Bosna’nın çok ilerisinde olduğuna göre, mevcut işleyişe istinaden Sırbistan’ın AB’ye Bosna’dan önce katılacağını varsayabiliriz. Sırbistan, AB’ye Bosna’dan önce katılacak olursa, Bosna’ya karşı elde ettiği yeni kozunu, Slovenya’nın Hırvatistan’a karşı kullandığı gibi kullanabilir hale gelecek ve kullanacaktır da. Hem Hırvatistan hem de Sırbistan’ın AB’ye üye olduğu bir senaryoda ise Bosna, iki potansiyel veto hakkından yararlanan iki komşu arasında sıkışıp kalacaktır.
Dahası, (Hırvatistan’ın AB üyeliği bu noktada akılda tutulmalı) Bosnalı Hırvatlar halihazırda Hırvat pasaportu alma ve ayrıca çeşitli diğer avantajlardan yararlanma hakkına sahipler. Sırbistan’ın birliğe kabul edilmesi durumunda Bosnalı Sırpların da benzer avantajlardan yararlanması eşit derecede muhtemel. Bosna’da ülkenin AB üyeliği yolunda büyük engellere dönüşenler, bizatihi Bosnalı Sırp ve Bosnalı Hırvat milliyetçi siyasetçilerdir. Buradaki muhtemel neticeyi öngörmek ise işten değil: Bosna’nın AB entegrasyon sürecinde geride kalmasının en büyük ceremesini yalnızca Boşnaklar çekecektir. Bu sadece bir teori değil; kendisine doludizgin yaklaşmakta olduğumuz, giderek artan derecede muhtemel bir senaryo.
- Veto uygulaması normalleşti
Bu barikat koyma modeli Bosna’nın dışındaki birtakım ülkeler için de gayet geçerli olabilir. AB üyelik müzakerelerine 2014 yılında başlayan Sırbistan, AB üyeliği yolunda Kosova’nın çok ilerisinde bulunuyor. Belgrad-Priştine normalleşmesi, Sırbistan’ın katılımından önce tam olarak sonuçlandırılmazsa bu, -şimdiye kadarki blokaj mantığına bakacak olursak- Sırbistan’ın AB üyeliğini Kosova’nın yoluna taş koymak için kullanacağı anlamına geliyor. Şimdiye kadar zikredilen diğer tüm örneklerde olduğu gibi bu barikatlar, Kosova’nın uyması gereken “Avrupa standartları” olarak paketlenip sunulacaktır.
Sırbistan ve Arnavutluk AB’ye birlikte katılırlarsa Arnavutluk, Sırbistan’ın Kosova’nın yoluna koyacağı barikatları, karşı vetolarıyla dengeleyebilir. Ancak Kosova’nın müttefiki Arnavutluk, AB müzakerelerinde Sırbistan’ın gerisinde kalmış durumda. Arnavutluk, AB’nin kendisiyle katılım müzakerelerini başlatma kararını 2020 gibi henüz çok yakın bir tarihte aldığı bir aday ülke. Bu da Arnavutluk’tan önce AB’ye katılması durumunda Sırbistan’ın veto oyununu oynayabileceği anlamına geliyor.
Komşunun yoluna taş koyma tavrına dair ortaya koyduğumuz bu genel bakışın işaret ettiği gerçek, vetoların bir anormallik olmadığı, tam tersine, artık normalleşmiş bir uygulama haline geldiğidir. AB üyeliği, komşunuzun normalde yapmayacağı şeyleri yapmasını sağlamak ve dahası, milliyetçi çıkarlarınızı “Avrupa değerleri” olarak pazarlamak için bir manivela vazifesi görür hale gelmiş durumda. AB adaylarına uygulanan vetolar, aşırı sağ siyasetin yükselişi ve AB’nin en son üyelerinde esmeye başlayan liberallikten uzak rüzgârlarla birleştiğinde, zerre miktar güven telkin etmiyor. Bu eğilimin telkin ettiği politika doğrultusunda, AB üyeliğine aday olanlar, yalnızca iyi komşuluk ilişkileri geliştirmeye yönelik çalışmalarda bulunmak yerine, önlerine çıkarılması muhtemel engelleri dengelemek amacıyla başta Berlin olmak üzere önemli ulusal başkentlerle daha güçlü bağlar kurarlarsa pek akıllıca bir iş yapmış olurlar.
Mütercim: Ömer Çolakoğlu
[Doç. Dr. Hamza Karçiç Saraybosna Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi’nde öğretim üyesidir]
Yorum Yazın