Zamanında Hepimizin Durup Düşünmesine Neden Olmuş Soruları Bilimsel Bir Şekilde Açıklığa Kavuşturuyoruz!
Pek çoğunu muhtemelen daha önce düşündüğünüz bu konulara bilimsel cevaplar vermenin zamanı geldi. Bakalım günlük hayatımızda yer eden bu gizemli soruların cevapları nelermiş?
1. Dünya’nın Dönüşünü Neden Hissetmiyoruz?
2. Arı Petekleri Neden Altıgen Şeklindedir?
Bilim insanları yaptıkları araştırmalar sonucu en verimli depolama şeklinin altıgene uygun olduğunu ispatlamışlardır. Maksimum kullanımı esas alan bu konumlanmaya çıta kenarlarından başlayan arılar ortada kusursuz altıgenlerle petekleri tamamlarlar. Bu müthiş matematik düzeni diğer geometrik şekiller ile mümkün olmamaktadır. Daire, beşgen ve sekizgen gibi şekillerde muhakkak boşluk kalacaktır. Kare ve üçgende ise, aynı hacmi doldurmak için gereken duvar çevresi daha fazla olacağından en az malzeme ile bir alanı optimum şekilde bölmek için altıgen en ideal olan şekil tipidir.
Bu mevzu, arıların milyonlarca yıllık içgüdüsel tasarruflu davranışının şekilsel yansımasıdır. Bal peşindeki ayılar gibi çeşitli yırtıcı, rakip hayvanattan sakınma amacıyla alandan kazanmak hedeflenerek yapılan yapılardır; çünkü ne kadar az alanda ne kadar çok petek olursa yuva yani kovan o kadar verimli bir depolama, üreme bölgesi olur. Evrimsel süreçte adaptasyon sağlamanın sonucudur özetle.
Kaynak:Ekşi Şeyler
3. Kaşınan Birini Görünce Neden Kaşınıyoruz?
Bulgular bulaşıcı davranışların yalnızca insanlarda değil, birçok canlıda da bulunduğunu gösteriyor. Geçtiğimiz günlerde Science’ta yayımlanan çalışmada araştırmacılar, fareler üzerinde yaptığı deneylerde bu davranışın farelerde de mevcut olduğunu gözlemlediler. Deneylerde kullanılan fareye video aracılığı ile sürekli kaşınan bir başka farenin görüntüsü izletildi. Fare, kendisine izletilen videodaki kaşınan fareyi görür görmez saniyeler içerisinde aynı kaşınma davranışını sergiledi. Bunun üzerine kaşınan fare videosunu izleyen farenin, hangi beyin bölgesindeki sinirlerin aktif olduğunu inceleyen araştırmacılar; uyku-uyanıklık ve biyolojik saatten sorumlu olan suprachiasmatic nucleus (SCN) bölgesindeki sinirlere ulaştılar.
İlerleyen deneylerde SCN bölgesindeki sinirlerin; fareler bulaşıcı kaşınma davranışını sergilemeden önce bir sinir hücresi proteini olan GRP (gastrin realising peptide) salgıladıkları aydınlatıldı. Daha önceki araştırmalarda GRP’nin kaşınma davranışının oluşmasını sağlayan deri ve omurilik arasındaki bağlantıda görev aldığı belirlenmişti.
Önceki bulgularla da örtüşen bu çalışma, bulaşıcı kaşınma davranışının vücudun empati yoluyla veya fizyolojik nedenler ile oluşturduğu bir süreç olmadığı; aksine bireyin kontrolünün dışında beyine kodlanmış bir tepki olduğu belirlenmiş oldu.
Kaynak: Bilim.org
4. İnsanlar Öpüşürken Dillerini Neden Kullanır?
Bu sorunun cevabı evrimsel süreçte gizli. Bilim insanlarına göre öpüşmek, tıpkı dokunmak ve koklamak gibi, güçlü çocuklar verebilecek eşi seçmede yardımcı oluyor. İnsanların güçlü koku alma duyusu olmaması dil kullanımını zorunlu kılıyor. Yani burnumuzun zayıflığını dilimiz kapatıyor anlayacağınız.
Peki yerde tükürük gördüğümüzde midemiz bulanırken neden öpüşmek iğrenme duygusu oluşturmuyor? Bu konuda bize yardım eden en büyük etken seksüel dürtüler. Öpüşürken alınan zevk ve salgılanan mutluluk hormonu iğrenmemizi engelliyor. Vücut bir nevi ''Ben bununla ürerim arkadaş, hiç karıştırma iğrençliği filan'' diyor.
Ayrıca öpüşmek bağışıklık sistemini de güçlendiriyor. Dilimizde bağışıklık sistemimize yardımcı olan birçok yararlı bakteri bulunuyor. Öpüştüğümüz zaman da bu organizmalar iki kişi arasında paylaşılıyor.
Kaynak: Storia.me
5. Denizler Neden Tuzludur?
Okyanuslardaki ve deniz sularındaki tuzun kaynağı yeryüzündeki kayaçlardır. Atmosferdeki karbondioksit, suda çözündüğünde karbonik asit oluşur. Bu nedenle yağmur suyu zayıfça asit özellik gösterir. Sahip olduğu bu özellik nedeniyle yağmur suyu kayaçlarla etkileştiğinde kayaçların aşınmasına neden olur ve sonuçta elektriksel olarak yüklü parçacıklar olan iyonlar oluşur. Akarsu ve nehirlerle taşınan iyonlar denizlere ve okyanuslara ulaşır. İyonların büyük bir kısmı sudaki canlılar tarafından kullanılırken, geri kalan kısmı suda çözünmüş halde kalır.
Deniz sularını besleyen akarsular ve nehirler tatlı su kaynaklarıyken neden deniz suyunun tuzlu olduğu sorusu akla gelebilir. Su döngüsü adı verilen süreçte su, atmosfer ve yeryüzü arasında kesintisiz olarak hareket eder. Bu süreçte Güneş’ten gelen enerji deniz yüzeyindeki saf suyun buharlaşarak atmosfere karışmasına neden olurken çözünmüş iyonlar suda kalır. Bu nedenle zamanla deniz ve okyanus sularındaki tuz yoğunluğu artar. Okyanuslardaki ve deniz sularındaki tuzun diğer bir kaynağı su altındaki volkanlardır ve suyun magmanın yapısındaki eriyik haldeki sıcak kayaçlarla etkileşmesi nedeniyle ortaya çıkar.
Kaynak:Tübitak
6. Acı Biberler Niye Acıdır?
Çünkü acı biberde kapsaisin adlı bir madde vardır. Kapsaisin, ağzımızda bulunan, TRPV1 adlı bir almaç (reseptör) türünü uyaran bir bileşiktir. TRPV1 aslında sıcağa duyarlıdır, sıcakla temas edince üzerinde bulunduğu sinir hücresini uyararak beyne bir ileti gönderir: “Bu çok sıcak!”
Biberdeki kapsaisin de işte bu almaçları uyarma kabiliyetine sahiptir. Yani aslında sıcaklık yükselmeden böyle bir şey oluyormuş hissi verir, olmayan bir tehlikeye karşı beyni uyarır. Bu yüzden acı biber yedikten sonra “ağzımız yanar”, “sıcak basar”.
Kapsaisin sudan ziyade yağda çözündüğünden, acı yemeğin ardından su içmek pek işe yaramaz, ama ayran iyi gelir, çünkü yağ içerir. Ayrandaki yağ, ağzınızdaki kapsaisini temizleyerek acı hissini ortadan kaldırır, su ise soğukluğundan dolayı ancak geçici bir etki sağlar.
Kaynak: Evrim Ağacı
7. Kadınlar Neden Regl Olur?
Adet döngüsünde beyinden bazı hormonlar salgılanır. Salgılanan bu hormonlar yumurtlama ile uyarılır. Bu sayede de yumurta sperm ile buluşursa döllenir ve döllenen hücrenin rahme yerleşmesi için uygun koşullar hazırlanmış olur. Şayet gebelik gerçekleşmemiş ise bu yapı regl kanaması ile dökülür. Ardından da yeni bir regl dönemine hazırlık süreci başlar.
Regl kanamasının ilk günü, regl döngüsünün başlangıcının ilk günü olarak kabul edilir. Bu süreçte beyinde mevcut olan hipotalamus adı verilen bölgeden salgılanan GnRH hormonfolikül uyarıcıyı destekleyerek salgılanmayı başlatır. FSH hormonu etkisi ile yumurtalıklardan birinde folikül adı verilen bir kese meydana gelir. Bu kesenin içerisinde yumurta hücresi yer alır. Olgunlaşma süreci tamamlandığında ise bu kesecikten yumurta salınımı gerçekleşir. Aynı zaman östrojen hormonunun etkisi ile rahim iç tabakası da gelişmeye devam eder. Bu sayede olası bir döllenmede embriyonun yerleşeceği rahim hazırlanmış olur. Eğer gebelik gerçekleşmez ise, rahim iç tabakası regl döneminde kanla beraber vücuttan atılır. Kısaca, yumurtlama ve regl görme beyin tarafından yönetilmektedir. Bu sebeple de stres gibi dış faktörler sebebiyle regl dönemi gecikebilmektedir.
Kaynak: Peapp
8. Uçakların Kanatları Neden "V" Şeklindedir?
Tasarımın böyle yapılmasının nedeni, kritik mach sayısının yükseltilerek, daha yüksek hızlarda şok kayıplarından kurtulmaktır.
Kritik mach sayısı, uçak kanadının herhangi bir noktasında mach sayısının biri aşmasına yol açan seyir mach sayısıdır. Uçakların uçabilmesinin temel nedeni, kanadın altı ve üstü arasında yaratılan basınç farkıdır. Bu amaçla kanadın üstünde akış hızı yükseltilerek basınç düşürülür; fakat ses hızına yakın hızlarda, kanat üzerinde ses hızı aşılarak şok dalgası gelişir. Bu istenmeyen bir durumdur çünkü şok statik basıncı yükselterek taşıma kuvvetinin düşmesine neden olur. Ayrıca şok dalgasının akış ayrılmasına yol açma riski de vardır. Bu durumun önüne geçmek için, hem kanatların geometrisi yeniden gözden geçirilmiş hem de yatayla alfa açısı yapacak şekilde kanatlar uçak gövdesine yerleştirilmiştir.
Bu durumda hızın yalnızca chordwise bileşeni, yani uçağın hızı sin(alfa) bileşeni kanat boyunca hızlanacaktır. Böylece kritik mach sayısı yükseltilmiş ve şok kayıpları bir noktaya kadar azaltılmış olur.
Kaynak: Ekşi Şeyler
9. Bazı İnsanlar Kan Görünce Neden Bayılır?
12 kafatası sinirinden biri olan vagus siniri, beyin sapından çıkıp boyun ve göğüsten geçerek karna kadar uzanır. Aslında parasempatik (“ye” ve “dinlen”) sinir sisteminin bir parçası olan bu sinir aç ve susuz kalma, uzun süre ayakta kalma, aşırı gülme, ani korkma veya kan görme gibi olağandışı bir durum karşısında kan basıncının ve kalp atışının düşmesine neden olur. Sonuçta da bilincimizi kaybeder ve yere düşeriz. Düşme fikri belki korkutucu gelebilir ancak vücudumuz bu şekilde kendini koruyarak yatay duruma geçer ve beynimize kan ve oksijen gitmesini sağlar.
Kan görünce bayılmamız genetiğe, hormon düzeylerine veya yaşadığımız travmatik olaylara bağlı olabilir. Her ihtimalde eğer akan kendi kanımızsa, tehlikeli durumlarda ölü gibi yatıyor olmak veya en azından kan basıncının düşmesiyle kanamanın azalması yarar sağlayacaktır.
Kaynak: BirGün
10. Bazı Nesneleri İnsanlar Neden Farklı Renklerde Algılar?
Beynin, renkleri algıladığı alandaki süreçlerle ilgili bir durum. Ayrıca LED ekranlarda mavi ışığın çokça kullanılması ve mavi-körlüğü/hissizliği yaratması da bu farklılığı doğuruyor. Beyin farklı ışık koşullarında, objeleri farklı renkte algılayabiliyor.
Işığı tam alamayan ve gölgede kalan maddelerin renklerini beynimiz otomatik olarak koyu algılayabiliyor. Çünkü beynimiz, çoğu zaman etraftan gelen bütün verileri işleyemiyor ve tam olarak algılayamadığı cisimlerin kabaca neye benzediğini hafızamızdaki verileri kullanarak tanımlıyor.
Kaynak: Cumhuriyet
11. Bebekler Ellerine Geçen Her Şeyi Neden Ağızlarına Götürür?
Bebeklerin bu eğilimi gelişim süreçlerinin doğal bir sonucu. Yaşamın ilk aylarında bebeğin ihtiyaçları, algılamaları ve kendisini ifade etmesi ağız bölgesinde odaklanmıştır. Çünkü bebek, açlığını ve susuzluğunu bu bölge sayesinde giderir. Bebek bu dönemde çaresizdir ve bakıma ihtiyacı vardır. Bakımı sağlanmazsa yaşayamaz. Onun temel ihtiyaçlarını gideren ve ona bakım veren annesinin memesiyle ilişki kurar, acıktığında kendisini açlıktan kurtaracak bu nesneyi aramaya başlar. Aynı zamanda açlık sebebiyle dış dünyayla ilişki kurmaya da başlar. Bu sebeple dış dünyadaki nesnelere karşı verdiği ilk tepki onları ağzına götürme biçiminde olur.
Bebek, bu çağda el kol hareketlerini kontrol etmeye başlasa da parmaklarını kullanmakta henüz ustalaşmadığı için eline aldığı nesneleri daha dikkatli incelemek amacıyla ağzına götürür. Sert ya da yumuşak olup olmadığını, yenip yenmeyeceğini, ses çıkarıp çıkarmadığını anlamaya çalışır. Çünkü bakarak, dinleyerek, koklayarak ve tadarak öğrenme dönemine girmiştir. Bunları yaparken beş duyu organını da kullanır fakat ağzın onun için önemi çok büyüktür. Bu bölge sayesinde çevresindeki nesneleri yalayarak, emerek hissetmeye çalışır.
Kaynak: BebekveBen
12. Rüyalarımızı Nasıl Hatırlayabiliyoruz?
Hemen hemen hepimizin malûmudur; rüyaları hatırlamak zordur. Aslında, eğer ki bir rüya uyanmamızdan önce sona ermişse, bu rüyayı hatırlamıyoruz. Uzun süreli hafızalar oluşturmamızı sağlayan beyin süreci, uyku anında pasiftir. Bu yüzden de uyanmamızdan kısa bir süre önce gördüğümüz rüyaların büyük çoğunluğunu unuturuz.
Örneğin; hatırlamada oldukça önemli bir nörotransmitter olan norepinefrin; uzun süreli hafızalar için elektriksel aktivitenin görüldüğü prefrontal korteks gibi bölgelerde rüya anında çok düşük seviyelerdedir. Beyin uyandıkça, uzun süreli hafıza için gerekli süreçleri aktif hale getirmeye başlar. Böylece, eğer bir rüyadan fırlayarak uyanırsak, bu rüyayı hatırlama şansımız çok daha fazladır.
Bir rüyanın duygusal içeriği ve mantıksal tutarlılığı da rüyalarımızın ne kadarını hatırladığımızda etkilidir. Yapılan bir çalışma; daha az mantıklı rüyaların, içeriği berrak ve organize bir hikaye çizgisi olan rüyalara kıyasla daha zor hatırlandığını ortaya koydu. Hatırlamamıza en uygun olan rüyalar –kâbuslar ve oldukça parlak, duygusal rüyalar– beynin ve vücudun canlanmasına eşlik eder ve bizi uyandırmaya daha yatkın rüyalardır.
Kaynak: Bilimfili
Yorum Yazın
#9 benim asil merak ettigim, kan gorunce bayilan kadinlar regl olunca napiyor? geceleri uyumaya calisirken aklima geliyor bu soru