Yaşam Hissetmektir!
Yaşam Hissetmektir
Gökdelenlerin gri sessizliğine bürünen, geçmişten kalma bir ağacın yalnızlığına...
Yazar uyarısı! Bu hikaye, içerisinde en az gerçekler kadar gerçek olmaya hakkı olan hisleri barındırır.
Mağaradan Gökdelenlere
Bu dramatik hikayeyi az çok hepiniz biliyor ve bana katılıyorsunuz bence. Doğanın içerisinde, doğayla beraber var olmuş bir türün kendini zeki zannetmesi sonucunda ortaya çıkan, 'insan için gerekli' olarak size dayatılan ve buna karşı çıktığınız an gelişmeye karşı olduğunuz yaftasını aldığınız o vahim ve çok katlı hikayeler topluluğu hani. Düşünmeyi tam olarak düşündüğümüzü bilmediğimiz zamanlardan kalma bir kaç genimizin hala içimizde bir yerlerde olduğunu hissediyorum aslında.
Tamamen doğaya teslim bir biçimde yaşanan binlerce yıl. Onu severek, ondan korkarak, ona hayran olarak, onu merak ederek geçirdiğimiz ve yıldızlara sahip olduğumuz o zamanlardan kalma anıları çok özlüyorum.... Ne kadar yaşamamış olsam da?
Bunu bilebileceğimizi, bilemiyoruz elbette.
Konu sapmasın...
Derin bir nefes yaşam çekti içine.
Vakit ateş böceklerinin vaktiydi. Onların şarkılarına katılıp dans etti bir süre. Yorgundu. Epey özlem geçmişti yalnızlığının üzerinden. Zamanın, sıradan akışına uymayan fikirleri farklı kılıyordu içinde onu. Bu da, daha çok yorulmasına neden oluyordu. Zaten ait hissetmemişti kendini yaşadığı hiç bir ana. Umudun kırılgan ruhuna zararlı zincirleme cümlelerden oluşan düşüncelerini bir kenara bırakıp, hayatına yeniden bir yön vermesi gerektiğine karar verdi. Suçlusu olmadığını bildiği yükleri yüreğinde taşımayacaktı artık. Kim ne derse desin! Eğer karanlık varsa aydınlığın da olması gerekliydi. Her şeyin zıttı ile var olduğunu biliyordu.
Düşünceleri zamanı delip geçti.
Bulutlar yalnızlıklarından sıkılmış yavaş yavaş gökyüzüne veda ediyorlardı. İşte oradaydılar. Sonsuzluk içinde, parlaklığını her geçen gün yitiren, yaşamın anahtarı yıldızlar. Şehrin ışıklarına yenik düşen yaratıcıların, kurtarılmaya ihtiyacı olduğu gerçeğiyle yüzleşti. Kapattı gözlerini. Tüm ışıkların bir anlığına yok olduğunu hayal etti. Kahraman olmuştu. Yıldızlar tekrar onundu.
Güneş! Dünya'nın gerçek efendisi.
Gözlerini açtığında, günün geceye yavaş yavaş değmeye başladığını fark etti. Yüzüne yayılan sıcaklığın samimiyeti karşısında gülümsedi. Tüm ışıklar, onun büyüklüğü ve gücü karşısında tek tek sönüyordu...
Aydınlanan yalnızca yer küre değildi.
İlk defa özgür hissetti ve zihnine bir vahiy gibi inen cümleleri fısıldadı dudakları;
'Bir şeyler yaratmak Tanrı'ya mahsustur denir. Oysa her an yeni şeyler yaratıyoruz. Zihnimizin en karanlık bölgelerinde rengarenk hayaller kuruyor. Sonra bir şekilde onu gerçekliğimize katıyoruz. Nietzsche; insan, hayvan ve üstinsan arasında sıkışmış bir acizdir der. Bedenlerimize hapsolduğumuzu bu yüzden hiç bir zaman gerçek anlamda başarılı olamadığımızı söyler. Başarısızlıklarımıza bahaneler üretmek üzerine kurulu dünyamızda yaşamlarımızı, ne zaman biteceği belli olmayan nefeslerimizle üflüyoruz. Hayvanların sadakati ve sevgisi bana daima hayret verici görünürdü. Sonra aslında sevginin hep aynı şeyleri fısıldadığını duydum. Hırslarımıza yenik düşen zayıf bedenlerimiz.'
Sevgisizlik hapishanesi
'Bu hapishanede sıkışıp kalan masumlarız! Ama madem buradayız ve madem şuan kurtuluşumuz yok; o zaman birbirimize sarılmayı denemeliyiz artık. Nefretlerimizi, kızgınlıklarımızı, intikam duygularımızı, öfkemizi bir kenara bırakabiliriz. Her şey bizim elimizde. Kendimizi yok edecek olan da; yeniden var edebilecek olan da biziz.'
TANRI BİZİZ!
Sevmek her şeyin anahtarıdır.
Sevmekten korkmayın.
Paylaşmaktan korkmayın.
Hissedin.
Yarın yeni ve güzel bir gün olacak.
İnanın.
Çünkü hiç bir şeye benzemez bir şeylere inanmanın tadı.
Yorum Yazın