Görüş Bildir
Haberler
Sen de Kendini Arıyor Musun?

etiket Sen de Kendini Arıyor Musun?

Alişan Kapaklıkaya
15.09.2023 - 12:58

İnsan yaşamını her zaman suya benzetmişimdir, bir dağın zirvesinde doğup denize ulaşana dek akıp giden suya… Dağda bir kaynaktan çıkan ve ilk çıkışında hep saf ve berrak olan bu suya baktığında her daim dibini çok net bir şekilde görebilirsin. Derken serüveni başlar; herhangi bir yatağı, düzgünce akabileceği kanalı olmadığı zaman başıboş kalır, kâh sağa çarpar kâh sola. Bazen şelaleden dökülür coşkuyla, bazen durgun akar; sessiz ve derinden usulca. Bazen de sel olur, karşısına çıkan her şeyi yıkıp zarar verir etrafına…

İçeriğin Devamı Aşağıda

Nihayet gün olur insanların yaşadığı düzlüğe doğru iner. Bazen kıvrım kıvrım, bazen çılgınca sürdürür akışını.

Nihayet gün olur insanların yaşadığı düzlüğe doğru iner. Bazen kıvrım kıvrım, bazen çılgınca sürdürür akışını.

Zaman zaman da insanların müdahalesiyle karşılaşır bu yolculuğunda. Kimi fabrika atıklarını akıtır, kimi çöpünü atar, kimi ise kanalizasyon sularını karıştırır hiç çekinmeden o güzelim berrak suyuna… Derken duruluğu kaybolup rengi bulanmaya ve kirlenmeye başlar. Sonra da içinde canlıların yaşayamayacağı ve etrafına sürekli zehir saçan bir mikrop yuvası haline gelir adeta…

Bazen de yolu kesilip hapsediliverir bir barajın arkasına. Bu süreçte şelalelerden çağlayarak dökülen suyun sesini kesebileceğini, onu sakinleştirip zapt edebileceğini zanneder insan. Fakat gücü kurduğu barajın arkasında suyu tutmaya kısa bir süre yeter. O su, zamanla kabarıp barajı yıkmakla tehdit edince tekrardan yolunu açmaya mecbur bırakır insanı.

Yine akmaya başlar. Bu defa sessiz, sakindir. Çağlamaz, feryat etmez artık. Ya yolunu hasretle bekleyen kurumuş topraklara can vermek için akar ya da uzun süredir uğruna yol aldığı denizine kavuşmak için çabalar…

İnsan da böyle değil midir?

Yeni doğan bebek, kaynağından yeni çıkmış su gibi temiz, durudur. Derken o bebeğin yaşam macerası başlayıp emeklediğinde ne kadar sevindirir bizi… Yürümeye başladığında çok meraklıdır. Her şeye dokunmak ve eline alıp onu incelemek ister. Bazen bu nedenle düşer, çığlık atıp ağlar. Bir şelalenin çıkardığı uğultulu sesi zevkle dinleyen insanlar, nedense bir çocuğun en doğal ağlamasını susturmak ister. Başaramadıklarındaysa ağzına emzik sokup sesini kesmekle yetinirler sadece. O her şeye rağmen gelişimini sürdürür. Yürümeye başladığı ilk sırada önce korkar, çekinir ama ilk birkaç adımı attıktan sonra hiç durmaz olur yerinde. Öyle ki akla hayale gelmedik yerlere bile gider artık.

Yaşı ilerledikçe saflığını, doğallığını yavaş yavaş yitirmeye yüz tutar; çünkü çevredekilerin kendisine etkisi artık artmaya başlamıştır. Kendisine katılmaya çalışan güzelliklerden yanında çirkinlikler de vardır. Öyle ki; kulağına gelen küfür, hakaret gibi sözlerin kötü olduğunun farkında bile değildir. O, ya her duyduğunu, her gördüğünü kendisine katar ya da çevresinin kendisine sunduğu katkıları almak zorunda kalır.

Kim bilir eğer bir çocuk kendisine sunulanların analizini yapabilseydi belki de onların %90’ını reddedecekti? Onların, kendi doğallığını, berraklığını, duruluğunu bozmasına asla izin vermeyecek, kendisine sunulanların çoğunun suya atılan çöpler, artıklar ve kanalizasyon suları gibi kirletici, kendi özelliğini kaybedici olduğunu da bir çırpıda anlayacaktı.

Sonra okul başlar ve ilkokulu bitirene kadar birçok olumsuz etkiye rağmen o yine de doğallığını, duruluğunu büyük ölçüde korur. Sessiz, durgundur, dalıp gider bazen ama pek hırçın değildir, çevresine zarar vermez, vermeyi düşünmez. Hatta zarar vermek, karşı çıkmak, kötülük yapmak gibi kavramların farkında bile değildir çoğu kez.

Ortaokula başladığında sessizliği bir süre daha devam eder. Derken sessizliğini bozmaya, sesini yavaş yavaş yükseltmeye başlar. Sorular birbirini takip eder. Sorduğu sorularla bazen farkında olmadan büyüklerini zorda bırakır. Bu yüzden düşüncelerini her zaman ve her yerde söylememesi gerektiği öğütlenir kendisine.

Derken ergenlik çağı gelip çatar. Dünkü ağzı emzikli çocuk, kendisini fark etmeye başlar.

Derken ergenlik çağı gelip çatar. Dünkü ağzı emzikli çocuk, kendisini fark etmeye başlar.

Bedeninde ani değişiklikler yaşar; boyu birdenbire uzar, ses tonu değişir. Alışık olduğu özelliklerinin yerine, yenilerinin geldiğini görünce şaşırıp kalır. Üstelik bunları kimseyle konuşamaz çünkü ilk konuşma veya sorma denemelerinde susturulmuş, ayıplanmış ya da kendisiyle alay edilmiştir.

Haykırmak, şelale gibi çağlayarak anlatmak istediği kendisinin anlaşılmadığını hatta dinlenilmediğini görünce de susar kalır. Sessiz ama derinden akan su gibi durgunlaşır ama derinliklerinde ne fırtınalı duygular olduğunu ancak bakabilenler görür ve anlar…

Şaşırır. Hele de kendisine katkıda bulunanların ya da kendisine şekil vermek isteyenlerin dayatmaları karşısında bunalıp kalır. Kendini gerçekleştirme çabası verirken, başkalarının onun adına belirlediği şablonlardan da sıkılır, onlara sığmaz olur.

Oysa kendi yolunu kendi belirlemek, akacağı kanalı kendi bulmak istemektedir artık. Ancak her defasında büyükleri tarafından yolu kesilir. Evde anne babası ya da diğer aile büyükleri, okulda öğretmenleri tarafından etrafı çepeçevre kuşatılıp kendisine belirlenen alanın dışına çıkmaması emredilir. Eğer çıkarsa disiplin cezalarıyla, zayıf notla tehdit edilir. Annesinin azarı, babasının dayağı, komşusunun kınaması hep onun yolunu kesen barajlardır aslında. 

Azarlayanlar, kınayanlar, dövenler, notla tehdit edenler, onu makineli tüfeklerini kendisine doğrulttukları süre kadar esir alabileceklerini çoğu zaman fark etmezler bile. Aslında ona makineli tüfek tutanlar, bunu hiçbir zaman art niyetle veya kötülük etmek için yapmaz. Yapılan her tehdit, baskı ve sindirme onun iyiliği için yapılır! Fakat bu, sadece iyilik yapıldığı zannıyla sınırlı kalır.

8. sınıfa geldiğinde artık etrafına örülen duvarların içine sığmadığını, önündeki barajın kendisini bunaltıp hapsettiğini fark eder ve günden güne barajdaki su gibi kabarmaya başlar… Artık her şeyi problemdir. Kardeşleriyle geçinemez, ailesiyle anlaşamaz hatta inat olsun diye onların dediğinin tam tersini yapmaya başlar. Öğretmenleriyle arası açıktır. Sürekli ders anlatılmasından, üstelik anlatılan derslerin kendi problemlerine çözüm getirmeyen türden oluşundan şikâyetçidir. Sanki dersler başka bir gezegenin yaşantısını anlatıyor gibidir çünkü kendisi yoktur o derslerde, beklentileri yoktur, korkuları yoktur, sevgileri yoktur, merakını giderecek bilgiler yoktur, yoktur, yoktur…

Bu arada kendi kişiliğini fark etse de ancak henüz yeteri kadar olgunlaşmamış ve gel-gitler yaşamaya devam etmektedir. Üstelik bu esnada kendisi ile tam olarak barışık da değildir. Ne istediğini tam olarak bilemez. Duyguları karmakarışıktır; dün sevdiğinden bugün nefret edip uzaklaşırken yine dün uzak durduğuyla bugün sıkı fıkı dost olup çıkmıştır bir anda.

Düşünceleri de net değildir. Dün savunduğu şeylere bugün düşman kesilir ya da dün yanlış dediğinin uğruna bugün ölebilir. Kısaca onun kendisiyle ilgili problemleri vardır. O kendi kabuğunu kırmak ve başkalarının istediği gibi olmak için değil kendini, içindeki benliğini ortaya çıkarmak içindir bütün gayreti. Artık o, etrafındakilerin kestiği yolun açılması, onların kendisine çektiği baraj duvarlarının yıkılması için baskı yapmaktadır…

Peki, bunu başarabilecek mi? Baraj kapağını açıp yolundaki engelleri kaldırabilecek mi? Kendisini hasretle bekleyen toprağına kavuşabilecek mi? Varmak için can attığı denizine ulaşabilecek mi?

Şimdi, onların yolculuğunda şimdi bana eşlik etmeye var mısın?

Facebook

Instagram

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
0
0
0
0
0
0
0
ONEDİO ÜYELERİ NE DİYOR?
Yorum Yazın