Görünen o ki ayni ve nakdî yardım konusunda fena sayılmayacak reflekslerimiz var ve daha iyi olabiliriz evet ancak gönüllü çalışmalara vakit ayırma konusunda kesinlikle daha aktif olmalıyız. Ki, kolektivite isteyen bugünkü gibi durumlarda yaşadığımız enerji, zaman ve kaynak kaybını en aza indirebilelim.
Yani, ayni ve nakdî yardım yetmez “vaktî” yardım lazım. Aksi neye benziyor biliyor musunuz, hani ailelerde olur. Yaşlı ya da hasta anneye Nermin teyze bakar, Engin dayı Almanya’dan ihtiyaç olursa Euro gönderir ve fakat hiçbir işe elini sürmez. Diğer teyze olan Pelin, Nermin’in işi olduğu günler birkaç saatliğine gelir ve süre dolunca evine geri döner… İşte halimiz aslında tam olarak buna benziyor.
Sivil toplum örgütü deyince aklınıza ne geliyor?
Ben 79 doğumluyum. Kişisel hafızamdaki kayıtlar STK deyince karşıma agresif, resmi otoriteyle çatışan ve hadi itiraf edeyim biraz da ürküten fotoğraflar getiriyor. Hafızamda birkaç tane de ağaç diken çocuk fotoğrafı var. Bunu bu sabah hayretle fark ettim. Öyle sanıyorum ki herhangi bir STK’nın resmi üyesi olmamamın en temel sebebi de bu eski fotoğraflar. Sabah bu fotoğraflara bakınca kendime şunu hatırlattım, “Tamam da hep böyle mi? Ne dernekler, ne vakıflar var! Şu kafanı değiştirmenin zamanı gelmedi mi?” Geldi, dedim kendime.
Bugün deprem bölgesinde pek çok sivil inisiyatif görev yapıyor. Resmî kurumlar ile sivil örgütlenmeler birlikte hareket ediyor. Biz ne yapıyoruz? Biz, o büyük atıl güç, bir araya gelse devleşecek enerjimizi bin parçaya bölerek etkisini düşürüyoruz. Oysa tam şimdi bir arada olup o büyük kayayı yerinden oynatma zamanı.
İyiliğin tarafında olmak için tamamen iyi olmana gerek yok
Bunu neden dedim biliyor musunuz, neyse bunu başka bir yazıda anlatayım. Bugünün meselesinden uzaklaşmayalım. Ulu Önderimiz, Rehberimiz ve Işığımız Mustafa Kemal Atatürk’ten ilham alalım. Onun hedef odaklılığını, kimsenin olmadığı yerlerde sadece kendine ve iyi şeylerin mümkün olduğuna olan inancını biz de giyinelim. Vazifeye atılmak için, içinde bulunduğumuz vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyelim. Zira mevcudiyetimiz ve istikbalimiz gerçekten de bize bağlı olabilir.
Az önce ülkelere göre gönüllülük oranlarını paylaştım. Anlaşılan o ki gelişmemiş ülkelerde mevcudiyeti ve istikbali korumak için halkın elini taşın altına koyma gibi bir zorunluluğu da oluyor. Halk dediğimiz şey, tek tek her birimizden mamul kocaman bir olgu. O halde tarafımızı seçelim; biz iyilik, gelişim, adalet ve eşitlik vb. adına nerede duracağız, ne yapacağız? Kendi STK’mızı nasıl belirleyeceğiz? Hangi ilke ve söylem altında bizim gibilerle bir araya geleceğiz? Kendinden olmayanın alaşağı edildiği bu çılgınlık döneminde, yine de iyiliğe inanlardan olarak hangi iyilik yuvasını kendimize yurt edineceğiz?
Hadi tekrar soralım, kendini neye adayabilirsin? Hangi konuda dayanışacağız? Sen, ülken ve insanların için ne yapabilirsin? Yapılan neye dahil olabilirsin? Neyin mevcudiyeti ve istikbali için zaman, zahmet, emek bağışlayabilirsin?
Daha çok ama çok iş var. Sadece para vermek yetmez, bakım vermek için de insan lazım, fikir üretmek, proje gerçekleştirmek ve söylem yaratmak için de… Gidip çalışmak için de insan lazım.
Şimdi hepimiz bir düşünelim, “Benim şahsi meselem ne?”
Twitter
Instagram
Yorum Yazın
Mustafa Kemal Atatürk'ün ileri görüşlülüğünü bir kez daha idrak etmiş olduk Serda hanım. Teşekkürler.