Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı
Susun, Kılıçdaroğlu’nun Bir Bildiği Var! | Ahmet İnsel | Cumhuriyet
Dokunulmazlıkların bütünüyle kaldırılıp, sonra olduğu gibi yeniden ihdas edilmesinin hem anayasaya aykırı olduğunu haklı olarak ilan edip hem bu değişikliğe evet oyu verme çağrısında bulunan bir ana muhalefet partisinin olduğu ülkede, siyasal alan sadece iktidardaki güç tarafından lağvedilmiş sayılmaz. Anayasanın her gün Cumhurbaşkanlığı makamı tarafından açıkça ihlal edildiği, fiili başkanlık rejimi adı altında, güçler ayrılığı ve parlamenter rejime karşı kesintisiz darbe politikasının uygulandığı bir ortamda, ana muhalefet partisi de anayasanın ihlal edilmesi suçunun artık ortağıdır. “Bize teröristleri destekliyorlar, derler” endişesi içinde alınmış, “susun bir bildiğim var” palavrasıyla paketlenmiş, bir sosyal demokrat parti için utanç verici olan bu karar, Türkiye’de neden otoriterizmin süreklilik arz ettiğini aydınlatan anlamlı vakalardan biridir.
Siyaset sadece kısa vadeli taktiklere, ayak oyunlarına, arkası düşünülmeden can havliyle yapılan hamlelere indirgendiğinde, güçlünün at koşturduğu bir oyun alanına dönüşür. Güç politikasının bütünüyle emrine girer.
Kabine Bugün Sırada Partili Cumhurbaşkanlığı | Abdülkadir Selvi | Hürriyet
AK Parti'de kongre tamamlandı.
Şimdi gözler kabineye çevrilmiş durumda. Kimlerin kabineye gireceği, hangi bakanların değişeceği dikkatli bir şekilde takip ediliyor.
Çünkü sıradan bir AK Parti kabinesi kurulmuyor.
Davutoğlu hükümetinin ardından olağanüstü kongre şartlarını yansıtan bir Bakanlar Kurulu teşkil ediliyor.
Yarı yarıya değişen MKYK’da bakan sayısı azaltıldı, parti yönetimi kadınlar ve gençlerle takviye edildi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 5 Mayıs tarihinde külliyede bir araya geldiği AK Parti milletvekillerine, “Partiyi iyi çalıştırmak lazım. Partiyi şimdiden 2019 seçimlerine hazırlamak lazım.
Parti başarılı olursa hükümet de olur, başbakan da olur, cumhurbaşkanı da seçilir.
O nedenle parti çok önemli” demişti.
O nedenle hükümet ve parti ayrı ayrı güçlendirilerek, ‘güçlü parti, çalışan hükümet’ yönünde adım atıldı.
PKK'nın Silahlı Şiddeti Giderek Yıkıcılaşıyor ve Sivillere Yöneliyor | Metin Gürcan | Al-Monior
Silahlı şiddet PKK gibi örgütlere siyasi ajandalarını dayatmak için en önemli güç enstrümanı. Ancak PKK’nın son aylardaki çatışmalarda silahlı şiddetin yönetimi konusunda sıkıntılar yaşadığını gösteren gelişmeler meydana geliyor. Bunlardan en sonuncusu ve belki de en belirgin olanı 12 Mayıs 2016 gecesi Diyarbakır’ın Sur ilçesine bağlı Dürümlü mahallesinde yaşanan ve 16 sivil köylünün hayatını kaybettiği büyük patlama.
Dürümlü köyündekilerin ifadelerine göre Dürümlü’de yaşayan Orhan Yakar evinin yakınında şüpheli bir kamyon görür. Son zamanlardaki hayvan hırsızlığı olaylarının da etkisiyle araçtan şüphelenen Yakar, şoföre kim olduğunu ve ne için Dürümlü’de olduğunu sorar. Şoförün cevaplarından tatmin olmayan Yakar ile şüphelendiği şoför arasında yaşanan sözlü tartışmanın ardından kamyonun şoförü Yakar’a onu uzaklaştırmak için silah çeker. Bunun üzerine Yakar, silahını almak için evine giderken bir yandan da yardıma gelmeleri için akrabalarını arar. Köylüler birkaç arabayla kamyonun peşine düşerler.
DNA Sarmalı, Yeni Milli Eğitim Bakanı ve İlk Golümüz! | Abbas Güçlü | Milliyet
Gerçekten de enteresan bir ülkeyiz.
Bilime verdiğimiz önem nedeniyle paramızın üzerine koyduğumuz DNA sarmalı bile yanlışmış!
Nobel ödüllü bilim insanımız Aziz Sancar, bir basın mensubunun 5 TL’nin üzerindeki DNA sarmalına ilişkin çalışmasını hatırlatması üzerine, paranın üzerindeki sarmalın, olması gerekenin aksine ilerlediğini ve bu yanlışı 5 yıl önce Merkez Bankası’na ilettiğini söylemiş.
Sonuç?
Değişen bir şey yok!..
İngiltere Başbakanı Cameron, bu hızla, ancak 3 bin yılında AB’ye girebileceğimizi söylemiş.
Herhalde şaka yapıyor diyeceğiz ama hiç de öyle gözükmüyor!
Daha da komiği, İngiltere’ye tarihteki ilk golümüzü önceki gece attık.
O da özel maçta!
Ya yediğimiz goller?
O da 33’müş!
Gazetelere baktım, haberi ilk gol sevinci diye vermişler...
Böyle başa, böyle tıraş!..
İnsani Yardım Şirketi | Ayça Söylemez | BirGün
Avrupa Birliği ülkelerinin en büyük korkusu, Türkiye’de iç savaş çıkması. Sadece Suriyeli, Iraklı ve Afganistanlı değil, Türkiyeli mülteciler de kapılarına dayanmasın diye. Bunlar benim sözlerim değil, bir Avrupa Parlamentosu üyesinden alıntı. Bu sebeple de, Kürt savaşının barışa dönüşmesini, memleketteki genel gerginliğe karşı, Cumhurbaşkanının hukuka uygun davranır görünmesini önemsiyorlar. İfade özgürlüğünün varmış gibi görünmesini, yükselen itirazların dinlenmesini istiyorlar.
Yoksa bizim karanlık sonumuzla, İkinci Dünya Savaşı’ndan beri çıkan en büyük mülteci krizinin, ‘Avrupa değerleriyle’ çelişkisinin ortaya çıkmasından korkuyorlar.
Avrupa’nın ajandasıyla, Birleşmiş Milletler’i yöneten ülkelerin ajandası bu konuda çoğunlukla örtüşüyor.
BM’nin çağrısıyla toplanan ‘Birinci Dünya İnsani Zirvesi’ dün İstanbul’da başladı, bugün devam ediyor.
Türkiyeli hak örgütleri tepkili ama zirveye davet değiller.
Çay Bahçesi ve Yargıtay ve Danıştay'da Yeniden Yapılandırma | Nami Temeltaş | Bianet
Dokunulmazlıklarla ilgili oylama yapıldığı gün, tarafsız olmadığını açıkça söyleyen Cumhurbaşkanının Rize gezisine Yargıtay ve Danıştay’ın başkanlarının katılması yargının ne kadar bağımsız olduğunun çok açık göstergesi.
12 Eylül 2010 tarihinde birçok insanın “yetmez ama evet” sloganıyla kabul ettiği/onayladığı anayasa referandumu yaşamıştık.
AKP’nin hazırladığı 27 maddelik anayasa değişikliği önerisi TBMM’de 336 oy alınca referanduma gidilmiş, referandumda % 57,88 oy alarak kabul görmüştü. Yapılması istenen anayasa değişikliğindeki ana konu adalet mekanizmasıyla ilgili olanlardı. Diğer maddeler sadece göz boyamak içindi.
İçerisine yerleştirilen 12 Eylül anayasasındaki 15. Maddenin kaldırılması teklifi sadece sol oyları alabilmek için koyulmuştu. 15. Madde, 12 Eylül cuntasının yargılanmasını engelliyor, kaldırılmasıyla cuntanın yargılanmasının önü açılıyordu!
CHP Gerçekten Deli mi Yoksa Deli Numarası mı Yapıyor? | Murat Sevinç | Diken
Artık ‘uygulanan’ bir anayasası olmayan Türkiye’de, sanki bağlayıcı bir anayasa varmışçasına yazmayı sürdürelim. Bu arada, biraz özel bir konu olacak ama yazmadan geçemeyeceğim.
Önümüzdeki on gün içinde, aslında hukuken var olan ama fiilen olmayan anayasayı konu alan iki dönem sonu sınavı yapıp öğrencilere, aslında hukuken var olan ama filen olmayan anayasa hakkında sorular yönelteceğim.
İşte sayın okuyucu, Gogol’un o meşhur ‘yedinci sınıf devlet memuru’da böyle delirmişti!
Konu tabii ki dokunulmazlıklar. CHP ne yaptı? Bundan sonra ne olacak?CHP ne yaptı?
CHP ne yapabilirdi?
TBMM’nin, hakkında suçlama(lar) olan bir milletvekilinin dokunulmazlığını kaldırmak için özel karar yetersayısına gereksinimi yok.
Başkanlık Sanki Çantada Keklik | Can Ataklı | Sözcü
İktidarın “büyük demokrasi şöleni” diye takdim ettiği AKP kurultayından tek karar çıktı.
O da “başkanlık sisteminin mutlaka getirileceğinin” açıklanması.
Sarayın AKP'nin başına atadığı ve Başbakan yaptığı Binali Yıldırım tek hedefin bu olduğunu açıkça söyledi.
Dün bütün yandaş gazeteleri ve yazarlarını dikkatle okudum.
Hepsinde müthiş bir heyecan ve coşku vardı.
Bunlara göre AKP'nin “davası” artık tamamen gerçekleşmek üzere, son kapı başkanlık da açıldığında her şey tamam olacak.
İktidara ve yandaşlarına bakarsanız “başkanlık” işi çoktan bitti bile.
Artık “başkanlık” çantada keklik. Zaten “milli irade de” bunu istiyor.
Peki, gerçekten öyle mi?
AKP Binali Yıldırım'ı seçtikten sonra ilk iş olarak başkanlık sistemini getirebilecek mi?
Bu elbette mümkün ama bazı koşulları var.
Liderin Genel Başkanı... | Etyen Mahçupyan | Karar
AK Parti kongresi herkesin beklediği üzere ‘birlik beraberlik’ içinde yapıldı ve genel başkanlık görevi Binali Yıldırım’a geçti. Bu partinin içerden kırılmalar yaşayacağını bekleyenler, siyasetin devrimsel bir dönüşüm geçirerek Cumhuriyet’in temel yönetim mantığını değiştirdiğini henüz pek kavramamış gözüküyor. AK Parti bir ‘merkez sağ’ parti değil… Rejimin kodları açısından klasik anlamda ne ‘merkez’ ne de ‘sağ’… Aksine merkeze karşı bir hareket ve dolayısıyla kültürel anlamda muhafazakar olmakla birlikte siyaseten sağa da oturmuyor. AK Parti siyasetin rantını paylaşmak üzere değil, rant sistematiğini dönüştürüp çeperde kalanlar lehine kullanmak üzere iktidara talip oldu. Bu nedenle merkez sağ partiler gibi içerden bölünmelere müsait bir sosyolojiye oturmuyor. Böyle bir kırılma olsa bile, ortaya çıkacak parçalar eşit olmayacak, biri ana damar olmaya devam edecektir. Ayrıca kimse oyu yüzde elliye varmış olan bir partiyi bölerek siyaset yapmak istemez. O yüzde elliden yararlanmak üzere hareketin ‘içinde’ kariyer aramak herkes için çok daha mantıklıdır.
Din, Teknoloji ve Luther: İletişim Araçları Nasıl Yayılır? | Orhan Şener | Journo
Din ve teknoloji dendiğinde, bu çorak topraklarda yaşayan bizlerin tahayyülü zikirmatikten ötesine geçemiyor ancak tarihte bu işi çok iyi kotarmış olanlar da var. Bu başarılı zatların başında da Martin Luther geliyor. Bu, o kadar böyle ki, reformcuların matbaa ile yaptıklarını kilise bugün yapabiliyor olsa, Twitter'ın ilk fenomeninin Papa olması gerekirdi.
Bildiğiniz hikâye, Martin Luther, Katolik Kilise’sinin katı doktrinine itiraz etmiş, İncil’in Latince okunma zorunluluğuna karşı çıkmış, kutsal metinlerin halk tarafından anlaşılarak okunması gerektiğini savunmuştu. Luther, o kadar başarılı olmuştu ki, bugün Hristiyan dünyasının ciddi bir kısmı Katoliklikten ayrılmış reform kiliselerine bağlı Protestanlardan oluşuyor. Bu başarının en önemli faktörlerinin başında da matbaa geliyordu. Buraya kadar her şey iyi, güzel ancak genellikle atlanan bir kısım var: Matbaa, daha Luther doğmadan önce bile Avrupa’da etkin bir şekilde kullanılıyordu (Çinliler 11. yüzyıldan beri matbaa kullanıyorlardı.
Yorum Yazın