Görüş Bildir
Haberler
Ayrılık Konuşmasından Önceki Son 5 Buluşma

Ayrılık Konuşmasından Önceki Son 5 Buluşma

freudist
10.02.2015 - 14:29 Son Güncelleme: 10.02.2015 - 14:36

Maluma doğru gittiğinizi bilirsiniz, engellemek için son bir gayret gösterirsiniz ama olacağın önüne geçemezsiniz ya, işte o küçük insanların büyük hikayesi.

İçeriğin Devamı Aşağıda

1. Nedir o telefon bit bit bit ya?!

Ulan hep aynı kafede buluşuyoruz ya, bugün farklı bir yere mi gitsek diye düşündüm evden çıkarken. Ancak kafenin ortamı güzeldi ve kaç saat oturursan otur gelip kalk diyen yoktu. Bundan daha iyi ne olabilirdi ki? Üstelik öpüştüğün zaman 'birader burası aile müessesesi' diye darlamıyorlardı da. Yine oraya gidelim dedim kendi kendime. Orada öpüşürüz falan sonra hop ev... Bugün çok iyi sevişeceğimden eminim diye pozitif enerji yüklendim.

Kafeye geldiğimde Pınar daha gelmemişti. Her zamanki sote yerimizin bir başka çift tarafından hoyratça kullanıldığını görünce biraz buruldum. Ama önemli değil diye düşündüm, buradan kalkıp eve geçmemiz daha kısa sürer diyerek pozitif enerji yüklemesine devam ettim. Çayımı ve tostumu söylemiştim ki Pınar girdi kapıdan, telefonunda bir şeyler yazdığı için slow motion yaklaştı masaya, masanın yanında durdu, gözü telefonundaydı, tık diye son darbeyi vurup canım nasılsın diyerek masaya oturdu. Telefonunu masanın üzerine koyarken göz ucuyla son bir kez daha baktı.

İyiyim ya, ben de yeni geldim dedim. Ama her zamanki masamızı kapmışlar bugün çok dudak yok diyerek öküz gibi anırdım resmen. Yüzündeki ekşimeyi bu anırmama mı yoksa geldiğinden beri sanki içinde bulunduğu huzursuzluğa mı versem bilemedim. Ben böyle düşünürken telefonunu eline aldı, gülümseyerek bir şeyler yazmaya başladı. 'Kim o' desem çok maço bir çıkış olacağı yargısına vardım ve 'eğleniyorsun bakıyorum' dedim. Yok ya Buse ile yazışıyorum falan gibi bir şey diyerek beni tatmin edeceğini düşündüm, sadece 'hıı' demekle yetindi. 'Kim o' demem farz olmuştu. Kim o dedim, bir arkadaş ya dedi... Tatmin olmaktan çok uzaktım.

Çaylarımızı içtikten sonra, baktım dudak falan gelmiyor; 'ne yapıyorsun ya iki saattir bit bit bit' diye atarlandım, direkt eve geçmenin yolunu açtım diye düşündüm. Bana gidelim bari, Sertaç bugün yok dedim. Sevişme ihtimalini bu kadar açık ve güzel anlatmam beni yine pozitif diyarlara götürdü. Yok ya bugün gelemem, işim var dedi. Ne işin var demek çok maço kaçacağı için 'önemli mi?' dedim. Fatura yatıracağım, ders notu bulmam lazım, arkadaşlarla buluşacağız, vb. bir açıklama bekledim. 'Hıı' dedi... Tatmin olmaktan alabildiğine uzaktım.

2. E hani bugün görüşecektik?

Sabah uyandığımda aklımda duş almak vardı. Güzelce duşumu alayım, temiz temiz giyineyim, kokular süreyim... Bugün Pınar'a gidebilirim diye keyiflendim. Sabahları kendimi sürekli gaza getiriyor olmama bir dereceye kadar iyiydi ama sanki saçma bir şey yapıyormuşum gibime geldi. İç çamaşırımı değiştirip, apış aramı kolonyalı mendille sildikten sonra evden çıktım. İki poğaça alıp köşedeki çay ocağında kahvaltımı yaptım. Biraz gazete okudum, saat 11 gibi telefonuma baktım, arayan soran yoktu. Hadi Pınar benim aramamı bekliyordu da okuldaki elemanlar niye aramıyordu? 2 gündür okula gitmiyordum, demek ki evde ölmüş olsam bugün kokmaya başlayacaktım. Pozitif düşünceler beni terk ediyor diye korktum. Pınar'ı aradım.

Hop canısı naber gibi nispeten enerjik, nispeten samimi bir edayla konuştum. Ama belli ki enerjim karşı tarafa geçmemişti, mıyıl mıyıl bir şeyler dedi, canım hasta falan mısın dedim. Sanki bu durum onu çok sevindirmiş gibi 'evet ya, boğazlarım falan fena' dedi. Kör istedi bir göz Allah verdi iki göz diyerek hemen yapıştırdım; sen benim tavuklu çorbamı içtin mi hiç? Hayatında mercimek çorbası dahi pişirmemiş olan ben, 5.85 ve 5.90'ı es geçip yarışmaya direkt 6.05 ile başlayıp elenen sırıkla atlama sporcusu gibiydim. Ama eve girişin yegane anahtarı buydu ve tutmaması imkansızdı. Sana da bulaştırırım şimdi derken konuşması arkasından gelen ambulans sireni sesiyle bölündü. Cam mı açık evde dedim? Biraz hava alsın diye açtım, evet dedi. Kapat dedim, tamam dedi. 

Bir süre devam eden sessizliğin ardından, kapattım dedi. Sesi ekolu geliyordu, kapatıp tuvalete girdi herhalde diye düşündüm. Ya bana bir şey olmaz diyerek konuyu tekrar eve sızma planlarıma taşımıştım. Ancak halsiz ve kötü hissediyorum, bugün görüşmeyelim deyince elimden kaçan fırsatın bir ucundan yakalamak istercesine 'e hani bugün görüşecektik' dedim, sesimdeki acıklı ifade beni bile hüzünlendirmişti. Hasta olmayı ben mi istedim Arif diye sesini yükseltince, geri çekilmem farz oldu. Tamam canım geçmiş olsun, camı falan açma sakın diyerek düşünceli erkek pozlarımla telefonu kapattım. Bir çay daha söyledim, Hikmet abi Fanatik nerede ya! diye çaycıya bağırdım, iyi ki sadece kolonyalı mendille silmişim diye pozitif enerji yokladım, bulamadım.

3. Ne işin var burada?

Son günlerdeki kısmetsizliğim artık sabah uyanışlarıma da yansımaya baladı. Sabahları nedenini bilmediğim bir mutsuzlukla uyanıyor, kendime pozitif enerji yüklemesi yapacak mecra bulamıyordum.  Bok gibi günler geçiriyor, bundan kimseye bahsedemiyordum. En iyisi vakit kaybetmeden Pınar'ı arayayım, reddedilip günün geri kalanını ona göre planlayayım dedim. Negatif enerji akıyordu başımdan aşağı. 

Telefonu enerjik ve mutlu bir sesle açması hafiften gülümsememe sebep oldu. Naber tatlı kız bugün mutluyuz diyerek, senin mutluluğun benim mutluluğumdur mesajı vermeye çalıştım. Ancak benim bile aklıma sonradan gelen bu mesajı Pınar'ın aldığından endişeliydim. Evet ya, annemlerin yanına geldim, oturuyoruz şimdi dedi. Mutluluğun benimle bir alakasının olmaması biraz içimi burkmadı değil, ama bulduğum bu ufacık pozitif enerji kırıntısını kaçıracak değildim. Oh oh ne güzel dedim, ne zaman dönüyorsun diye şansımı denedim, bugün dönmem sanırım yarın öğlenki sınava yetişirim ama dedi. İyi tamam deyip telefonu kapatmaktan başka çarem yok diye düşünürken, hadi görüşürüz canım diyerek telefonu kapattı. Hemen Kamil'i aradım, neredesiniz lan buluşaşım dedim, kantindeyiz gel dedi. Apış aramı bile silmeden evden çıktım.

Ne alakası var i.ne, iki gün görüşemedik diye neden aramız kötü olsunmuş diye sesimi yükselttim. Size hiç anlatmayacaktım aslında hata bende diyerek, masada yan dönüp trip atma moduna geçtim. Tamam olm hemen götrünü dönme amk diyerek ortamı yumuşatmaya çalışan Erdinç oldu. Ama aranızda bir sorun olduğu aşikar diye ekledi. Hışımla masaya dönerek abi kızın hasta olması nasıl bir sorun olabilir öğrenebilir miyim? dedim. Sadece o değil hacı, sanki senden kaçıyor gibi hissetmiyor musun diyerek resmen Amerikan dizilerinde arkadaşlarına gerçekleri anlatmaya çalışan yakın arkadaş moduna girdiler. Ben Ted'dim, Barney, Marshall ve Lily bana ayna tutuyorlardı. Kalkın ya kafa dağıtalım biraz diyerek birlikte Taksim'e çıktık, beni daha önce hiç gitmediğim bir yere götürdüler. Daha kapıdan yeni girmiştik ki Erdinç aa şansa bak Pınar da buradaymış dedi. Ne Pınar'ı olm o İzmit'te dememle Pınar'ı görmem bir oldu. 

Ne işin var burada dedim, gelmeye karar verdim dedi, beni niye aramadın dedim, yarın nasıl olsa görüşürüz diye dedi, her şeye bir cevabı olması beni sinirlendirdi. İyi ben arkadayım arkadaşlarla dedim, tamam uğrarım dedi. Ulan masaya bile davet etmedi amk diyerek bizim masaya gittim. Çocuklar 'şimdi anladın mı?' der gibi bakıyorlardı, gözünüze sıçayım sizin dedim. Kalktım gittim. Evde otururken, niye geldim ki olm ben eve dedim. Pozitif enerji neydi?

4. Bir sorun mu var?

Sabah aklımda deli sorular ile uyandım. Bunda rüyamda Pınar'ı başka bir erkekle sevişirken görmemin etkisi büyüktü. Ne kadar kendini ikna etmeye, teselli bulmaya çalışsam da olmadı. Bugün hiçbir mazeret yok, görüşeceğiz diyerek telefona sarıldım. Ama önce sabahın ilk sigarasını içmeliyim diye düşündüm. En azından belki biraz yatışır kafamı toplardım. Ah dedim, bir de saatli kahve makinem olsaydı, mis gibi acı kahveyle sigaramı içer, arzu edilen 30 yaşlarında beyaz plaza çalışanı Amerikalı erkek havasını yakalayabilirdim. Ne olacak benim bu git gel akıllarım diye düşünerek derin bir nefes aldım sigaramdan, öksürdüm. Tipik bir Haneke filmi gibiydim. Gerçekleri yapay güzelliklerin arasından ok gibi üzerimize fırlatan.

Hayret bu defa bahane bulmamıştı, onun dediği kafeye erkenden gelip dışarıyı gören cam kenarı bir masaya oturdum. Gereksiz yere bir limonata söyledim. Kocaman bardakta, süslü püslü, içmeye kıyılamayan bir limonata geldi. Artık kendimi mutlu etmeye çalışmaktan o kadar uzaktım ki, oha kim bilir kaç paradır bu diye düşünmekten kendimi alamadım. Biraz sonra Pınar geldi, daha yarısına gelmediğim bardağı göstererek 'oha şuna baksana manyak bir şey' deyip ortamı neşelendirme yolunda bir adım attım, iyiymiş dedi ve oturdu. Konuyu uzatmanın, ağzını aramanın gereği yoktu, direkt konuya girdim. Bir sorun mu var Pınar? dedim. 

Son günlerde yaşananlar garip ben de farkındayım dedi. Ee sebebi nedir dedim, sebebi yok bir süreçten geçiyoruz sanırım dedi. Sonu ne olacak bu sürecin dedim, bekleyip göreceğiz dedi. Bu cümlenin sonunda hafifçe gülümsemesi beni olabildiğince olumlu düşünmeye itti. Ben de gülümsedim.

Elemanların yanına gittim, bugün Pınar'la konuştum olm, kız bir süreçten geçiyormuş dedim. Oysa süreç ikimizi de barındırıyordu ancak kendimi dahil ederek gereksiz muhabbetlere girmekten kaçındım. Ha iyi o zaman dedi Erdinç, tabi iyi yapraaam diyerek keyfimin yerine geldiğinin altını çizdiğimi düşündüm.

5. Sen ciddi misin?

Son konuşmamızın üzerinden 2 gün geçmişti, sabah Pınar'ın telefonu ile uyandım. Uykulu sesimle, gözlerimi dahi açmadan cevap verdim, rüyanda beni mi gördün kız deyip güldüm. Bugün görüşelim mi dedi, aha süreç tamamlandı anlaşılan diyerek keyiflendim. Tabi olur da ben yeni kalktım, bir şeyler yiyeyim derken tamam tamam acelesi yok sen işlerini hallet beni ara dedim. Yatakta doğruldum, uzun uzun gözlerimi ovuşturdum, perdenin kenarını aralayıp havaya baktım, gözüme güneş gelince kapattım, ayağa kalktım... Bugün artık bir duş lazım diyerek gülümsedim.

Duşumu aldım, sallama çayımı içtim, evdeki ekmeğe reçel sürüp yedim, güzel güzel giyindim, evden çıkarken Pınar'ı aramadığımı fark ettim, apartmanın merdivenlerinden inerken aradım, sana mı geleyim dedim pişkin pişkin. Ben Ocak kafedeyim oraya gel dedi. Bu geçen gittiğimiz, benim bir kova limonata içtiğim yerdi. Otobüs falan uğraşamam dedim, ter kokmak, kıyafetlerimiz bozulması hiç işime gelmezdi. Taksiye atlayıp 15 dakikada mekana vardım. Hemen Pınar'ın yanına seğirttim, öperek karşısına oturdum. E hani limonatan yok dedim, zoraki gülümsedi. 

Yürümüyor Arif dedi. Sürecin yürümediğini düşünerek, daha iki gün oldu yahu, dur illaki yürür dedim. Olmuyor çok düşündüm dedi. Yavaş yavaş işkillendim, neyi düşündün dedim. Bizi dedi, bize ne olmuş dedim, sorun bu bizden bir şey olmuyor dedi. O an bir ayrılık konuşmasının ortasında olduğunu hissettiğim andı. Gelen garsona az izin ver birader dedim. Kabalaşacağımı hissetmiştim. sen ciddi misin ya dedim, daha iki gün önce konuştuk, sorun yok dedin, iki günde ne olmuş olabilir ki yürümediği kanısına vardın diye süper uzun ve anlamlı bir cümle kurdum. Seni kırmamak ve kendime kalmak için dedim öyle yoksa uzun zamandır yürümediğini hissediyorum dedi. Kalk git dedim en cool halimle, ama... diyecek oldu Pı-nar, kalk GİT! dedim.

Erdinç sus vallahi ağzına sıçarım dedim. Bir şey demedim abi dedi, diyeceksin biliyorum, deme dedim. Hüzünlendim, gözlerim doldu. Bu sabah duş almıştım a.ına koyim dedim. Kimse bir şey anlamadı...

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
57
37
16
15
12
5
4