Cansu Poyraz Karadeniz Yazio: Bir Başkadır Jung
Sevdiklerimizi, sevdiğimiz şeyleri, yarın güvencemizi ve en mühimi de manayı kaybettiğimiz, her anlamda zorlu bir süreçten geçiyoruz. Üstüne üstlük kaybettiklerimizin listesi de uzayıp gidecek gibi görünüyor.
Böyle kara zamanlarda, insan yüzünü felsefeye çevirmek istiyor, aklındaki sorulara cevaplar bulmak, en azından o soruları daha önce soran başka insanlar tanımak istiyor. Zira aklının dehlizlerinde seni boğan soruların sana has olmadığı bilmek, o dehlize sarkıtılmış bir can halatı gibidir…
Bitmek tükenmek bilmeyen bir arayışın eşiğinde duranlara Destek Yayınları’ndan çıkan Felsefe Serisini öneririm. Sizi bunaltmadan, “Bakın ne kadar karmaşık şeyler anlatıyorum, anlamıyorsan sen aptalsındır” kibrinden uzak, her biri yalın bir dille yazılmış birbirinden değerli filozofların hayat hikayelerini ve fikrilerini anlatan bu seri, çareyi kişisel gelişim kitaplarında arayıp bulamayanlar için yepyeni bir dünyanın kapısını açacak.
Serinin Yayın Koordinatörü Özlem Küskü, Destek Medya bünyesinde birbirinden değerli popüler bilim kitapları yayınlayan Beyaz Baykuş yayınlarının da Genel Yayın Yönetmeni. Aynı zamanda felsefe serisinin son göz bebeği olan Carl Gustav Jung-Dışa Bakan Rüya Görür, İçe Bakan Uyanır kitabının da yazarı. Aylarca titizlikle çalıştı, onlarca okuma yaptı, e emek bu kadar büyük olunca da bence kitabı anlatmak onun hakkıydı.
“Bir Başkadır” dizisinde adı geçip arama motorlarına düşen Jung kimdir?
Peki “Bir Başkadır” dizisinde Jung’u nereye oturtabiliriz?
Peki bireyleşmeden ne anlamalıyız?
Dünyanın sadece bir aptal tarafından anlatılan bir masal olduğu fikrine inanmak istemeyiz, öyle değil mi? Ancak ne yazık ki böyle yaşarız. Dünyaya gelir, kimliklerimize, statülerimize sarılır ve koca yaşamı tüketerek, neredeyse uykuda geçirir ve göçer gideriz. Ancak yine içten içe hayatımızda bir anlam olmasını isteriz, kendimizi tanımaya, bilmeye çabalarız.
Delphi tapınağının kapısındaki meşhur söz ne diyordu? “Kendini bil.” Peki kendini bilmek ne demek? Bu sorunun cevabını pek çoğumuz sadece ego bilinci üzerinden veririz diyor Jung. Örneğin ben Özlem, bir yayınevinde editörüm, falancanın dostuyum, şu okulu bitirdim, şu semtte yaşıyorum, şiir okumaktan çok hoşlanıyorum, yalandan ve yılandan çok korkuyorum. Peki Özlem’in özü ne durumda? Ruhu ne diyor?
Jung bize bir bireyleşme süreci vaat eder. Yol nereden geçerse geçsin, onun tek bir derdi vardır: Yaşamı daha sağlıklı, anlamlı ve mutlu bir hale getirmek. Bunun da yolu tüm kıyafetlerden soyunarak kişinin kendisini bulması, ruhunu keşfetmesi ve bütünleşmesi yani bireyleşmesidir. Onun kurduğu psikoloji ekolünün özü budur. İnsan bireyleşme sürecini tamamladığında bilinç ve bilinçdışı barış içinde yaşamayı ve birbirini tamamlamayı öğrendiğinde bütünleşmiş, sakin, verimli ve mutlu olur.
O zaman bireyleşme nedir? Kişinin maskelerinin (persona) bilincine varması, karanlıklarıyla (gölge) yüzleşmesi, anima-animusunun doğasını anlaması ve onları ehlileştirmesi yani hem bilinci hem de bilinçdışını keşfetmesi ve iki dünyanın ustası olmasıdır. Tabii bunlar çok derin konular, kitapta biraz olsun açmaya çalıştım.
Her bir bireyi tek tek toplayarak tek bir insan haline getirmeye kalktığımızda, bütünün de tıpkı tek bir insan gibi davrandığını görürüz der Jung. İnsanlık da tek bir insanın yaptığını yapar. Toplumlar da depresyona girer, psikoz geçirir ve kontrolünü kaybeder. Ancak sonuçları bireysel yaşantılarla kıyaslandığında daha yıkıcı olur. Savaşlar, katliamlar bunun sonuçlarıdır. İnsanı ortaya çıkaran katmanları tam anlamıyla çözmek imkansızdır, insan bu nedenle bir muammadır. Ancak yine de hayatta işler yolunda gitmediğinde başkalarını suçlamak yerine kendi doğamıza bakabiliriz. Bizi üzen, inciten ya da yaralayan şeylerin çaresinin yine kendimizde olduğunu anımsayabiliriz. Bu tek kişilik bir yolculuk da değildir üstelik, bütünleşmeyi, bireyleşmeyi başaran her insan sağlıklı bir toplumun da gelişmesini olanaklı kılar.
Bu iki meseleyle birlikte Bir Başkadır üzerinden önemli iki mesajı da almış oluyoruz böylece. Bizler çağımızın birer kurbanı değil aynı zamanda onun yaratıcısıyız da der Jung. Bana göre çok büyük bir laf bu, sorumluluğu dış dünyaya atmaktan vazgeçip bugün, burada ve şu anda ne yaptığımıza bakmamız gerekiyor. Yargılamadan, etiketlemeden, gölgemizi başkasına yansıtmaktan, ötekileştirmeden kendi ruhumuzdaki çekişmeleri dindirerek, nefrete ve öfkeye kapılmadan kendimizi ve insanlığı iyileştirmenin yollarını kovalamalıyız. Bazen tıkandığım yerlerde döner kendime sorarım “Elimden gelen bu kadar mı?” diye. Belki de hepimizin dönüp kendisine sorması gereken bir soru bu, iyilik ve güzellik namına elimizden gelen bu kadar mı?
Neden Jung’u seçtin?
Şimdiye dek okuduğum en derinlikli psikiyatrlardan Jung, insan ruhuna yönelik keşifleri çok derin. Ursula Le Guin onun için “Sanat hakkındaki görüşleri sanatçılara en yakın gelen psikiyatr” demiştir. Bu yüzden de kurduğu psikoloji ekolünün yansımaları sadece psikanaliz ve terapiye değil; sanata, sinemaya, sosyolojiye, antropolojiye, teolojiye, fiziğe ve edebiyata da yansımış, onlarca sanatçıya, bilim insanına da ilham olmuştur. İzlediğiniz her filmde onun anlattıklarından bir şeyler mutlaka görürsünüz, dahası kendinizi ve çevrenizi dikkatli bir şekilde gözlemlediğinizde de. Yaratıcı dehasını ve müthiş sezgisini çok etkileyici buluyorum. Bunları toplumsal düzeyde anlatıyor olması da ayrıca çok etkileyici. Zamana iz bırakmış bir bilge.
Araştırmaların sırasında seni en çok etkileyen veya şaşırtan neydi?
Freud’la yaşadığı çekişmeleri gerçekten çok şaşırtıcıydı. Özellikle mektuplaşmalarında, yollarını ayırmadan önce birbirlerine yazdıkları kılıç keskinliğindeki sözlerle iki dehanın insani taraflarıyla karşılaşmak çok etkileyiciydi. Freud, Jung’u varisi ve oğlu olarak benimsemişti; ancak asi çocuk Jung, kendi yoluna gitmeyi seçecekti. Üstelik bunu da epey bir gürültü kopararak yapacaktı. Birbirlerine yazdıkları sitemkâr sözler, sanki bir aşk hikayesinin bitişi gibi hüzünlü gelmişti.
Bu kitabı okumak veya Jung’u bilmek bize ne katar?
Bu kitabı okumak, kendimizi biraz olsun tanımaya yönelik bir adım atmamızı sağlar. Ruhun ve insan bilincinin derinliğinin farkındadır Jung ve hayat, kendimizi çözmek için yeteri kadar zamanı vermez bize. Ancak yine de karanlık taraflarımızla yüzleşebilir ve kendi mitimizi yaratma yolunda ilerleyebiliriz, belki bunu deneyimlerken başkalarına da ışık olabiliriz.
Şansın olsaydı Jung’a ne sormak isterdin?
Kendimize dair bildiğimizi sandığımız ama aslında hiç bilmediğimiz şey nedir?
İşte, Özlem Küskü tarafından kaleme alınan Carl Gustav Jung-Dışa Bakan Rüya Görür, İçe Bakan Uyanır kitabından, yağmurlu bir günde pencereden dışarı bakıp üstüne saatlerce düşünebileceğimiz 5 derin alıntı… 1) “Hakikat binlerce dilde konuşsa da aslında birdir. Göremememizin nedeni kendi anlayışsızlığımızdır.”
2) Yoksulluğun özürlü̈ demek olmadığını ve acıyı getiren ana neden olmadığını anladım. Mutluluğun ya da mutsuzluğun, cep harçlığının oranıyla bir bağlantısı olmadığını, çok daha derin nedenler olduğunu da.”
3) “Yaşamda esas amacımız, içimizdeki gücü̈ keşfetmek, kendi gerçekliğimizi takip etmek ve her şeyimizle bütün olmayı başarmaktır.”
4)“Ben başıma gelen şeylerin toplamı değilim, ben olmayı seçtiğim şeyim.”
5) “İnsan, insanlığın uzak geçmişteki yaşantılarının etkisi altındadır.”
Yorum Yazın