Çocuk yaşta olduğu için adliye sonrası görüştüğü pedagogun ifadeye not ettikleri bize gerçekten ders niteliğindeydi. Bu kısmı o ifadelerden anlatayım.
“Hadi artık ismini de kısaltmadan kurtarıp söyleyelim, Nehir, adını aldığı Yeşilırmak’ın doğduğu Sivas'ın kuzeydoğusundaki Kösedağı’nda bir köyde doğmuştu. Baba ve annesini doğumundan bir yıl sonra nehir almış, sabi bebek öksüz ve yetim büyümüştü. Hiçbir akrabası olmadığı için de fakir köyde o ev senin bu ev benim sefil bir şekilde büyümüş, bu şartlar da onun bütün güzel özelliklerini güzel ruhunun derinliklerine göndermişti. Hırçın çocuk sadece hayvanlarla münasebete girer, mecbur olmadıkça insanlarla hiç konuşmaz, çocuk yaşına rağmen deli gibi çalışıp kazandığı üç beş kuruşu da köyde her işe koşturulan atlarla paylaşırdı. Onlara kesif yem, kaba yem alırdı. Atları tongurağından (bir çeşit at ahırı) çıkarıp özgürce gezdirmesi, dağ bayır dolaştırması da doğrusu köylülerin pek tepkisini çeker, bu yüzden de az da dayak yememişti. Onun bu tutumunu yabancılayan köylüler ise onun adını “at hırsızı koymuşlar”, çocuğa yıllarca “at hırsızı yukarı, at hırsızı aşağı” diye seslenmişlerdi. Köyden ayrıldığı 14 yaşına kadar da aslında yaşadığına çok da bakmadıkları sabi çocuğa laf değdiğinde, “Müneccim olmaya gerek yok, bundan hırlı olur, hırsız olur. Ne olacak boşuna adı at hırsızı değil” demekten başka bir şey de dememişlerdi.”
Oysaki köylüler bilmiyordu ama psikoloji yazını şöyle derdi:
ONEDİO ÜYELERİ NE DİYOR?
Yorum Yazın