Görüş Bildir
Haberler
Seksin Tarihi ile Alakalı, Okudukça Ufkunuzu Açacak Enfes Bir Yazı (Part 2: Organize Dinler)

etiket Seksin Tarihi ile Alakalı, Okudukça Ufkunuzu Açacak Enfes Bir Yazı (Part 2: Organize Dinler)

Penny
25.07.2017 - 17:46

Şu anda mevcut büyük dinlerde ve toplumlarda nasıl 'tabu' olarak görülüyorsa Antik Çağlardaki dinlerde ve toplumlarda da o kadar kutsallaştırılan ve hatta zaman zaman insanı tanrıya yaklaştıran bir ibadet olarak görülen bir aktiviteydi. Bu entry'de zaman makinemize atlayıp antik çağlara bir yolculuk yapıyoruz ve seks kavramının günümüze kadar nasıl şekillenip tabu halini aldığını tarihsel ve tarafsız bir gözle inceliyoruz. 

Not: Bu içerik yazarın izniyle yayınlanmaktadır. 

Yazarın notu: Bir uyarı yapayım. Bu yazının içeriği bazı konularda (din,cinsellik...vs) hassasiyeti olan insanları rahatsız edebilir. (+18)

Kaynak: https://eksisozluk.com/entry/63057512

Yazının ilk bölümünü okumadıysanız önce sizi buraya alalım.

Sonradan güç kazanan organize dinlerle beraber insanlar arasında yeni yeni yayılan fikirlerden biri "Mükemmel Tanrı" fikridir.

Sonradan güç kazanan organize dinlerle beraber insanlar arasında yeni yeni yayılan fikirlerden biri "Mükemmel Tanrı" fikridir.

Tek tanrılı dinlere göre tanrı mükemmeldir, eşsizdir, doğmamıştır, doğurmamıştır, kimse ona benzeyemez, günahsızdır ve asla kandırılamaz! Bundan önce çok tanrılı dinlere inanan insanlar bu fikre oldukça yabancıydı çünkü inandıkları yüzlerce tanrı içinde iyi olan da vardı, kötü olan da vardı, şehvetine yenilenler de vardı, birbiriyle savaşan da vardı, birbirine aşık olup evlenen de vardı, sevip de kavuşamayan da vardı ve her tanrı insanlar gibi zayıflıklarla ve çeşitli eğilimlerle doluydu. Yunan filozof Homer'a göre tanrılar hırsızlık, cinayet ve yalan söyleme dahil insanların düştüğü bir çok hataya düşebilirdi.

Aslında bunun sebebi antik çağlardaki çoğu milette (Yunanlar, Romalılar, Mısırlılar ve Hindistanlılar başta olmak üzere) herkesçe sevilen ve bazı konularda meziyet sahibi olduklarına inanılan bazı insanlar öldükten sonra kendilerine 'tanrılık' veriliyordu ve yıllar sonra bu kişiler kendine ait tapınak ve inananlara sahip oluyorlardı. Özellikle Roma İmparatorları insanlara tanrılık bahsetme yetkisine sahipti ve bunu cömertçe kullanıyorlardı. Örneğin ölen eşini veya annesini tanrıça ilan edip adına tapınak inşa ettiren roma imparatorlarının sayısı hiç de az değildi. Bu tanrılaştırma fikri daha sonra vatikan tarafından bazı dindar kişilere ölümlerinden sonra verilen 'azizlik' makamına benzese de arada farklar mevcuttu çünkü tanrılık makamını elde edebilmek için yapılması gereken belli bir kriter mevcut değildi. ölümden sonra tanrılaşabilmek ve sonraki nesiller boyunca tapınılabilmek için o dönemki insanların saygı ve sevgisini kazanıp roma imparatorunun kalbine girmek yeterliydi.

Tabi ki o dönemde Romalılar, Hintliler, Yunanlar ve Mısırlılar arasında çeşitli 'Tanrı Transferleri' de olmaktaydı. Bazen Yunanlar'ın tanrılarından biri farklı bir isimle Hindistan'da, Hindistanlılar'ın tanrıları veya tanrıçaları farklı bir isimle Roma'da ortaya çıkabiliyordu. Bir kültürden başka kültüre transfer olan tanrının bazı özellikleri de yeni kültürüne daha rahat adapte olabilsin diye değişebiliyordu ama genel hatlarıyla bir çok özellik korunuyordu. Kolay kolay değişmeyen bir şey varsa o da çeşitli tanrı ve tanrıçaların türlü türlü cinsel fantezileri olduğuydu ve o tanrı ve tanrıçalara tapan insanların da o fantezileri kendi adlarına yapılan tapınaklarda birer ibadet ruhuyla yaşadığıydı.

O zamanlar antik insanlar tarafından pek bilinmeyen ama sonradan popülarite kazanan "mükemmel ve kusursuz tanrı" fikri günah kavramını da yanında getirdi.

O zamanlar antik insanlar tarafından pek bilinmeyen ama sonradan popülarite kazanan "mükemmel ve kusursuz tanrı" fikri günah kavramını da yanında getirdi.

Çünkü insanlar mükemmel bir tanrı'nın yeryüzündeki temsilcileriyse onu en iyi şekilde temsil etmeye çalışmalıydı. bazıları erkek, bazıları kadın olan antik tanrıların aksine tek tanrının cinsiyeti olamazdı ve cinsel hayatı da olamazdı. bu da tek tanrılı dinler yayıldıkça çeşitli coğrafyalarda cinselliğe sınırlamalar getirecekti.

Aslında tek tanrılı dinler de bu işi bir anda gerçekleştirmedi ve her şey aşamalar halinde gerçekleşti ama buna yazının ilerleyen bölümlerinde değineceğiz. Bu dönemde roma imparatorluğu boyunca çok popülerleşen Latince bir sözde dendiğine göre 'Amantes Sunt Amenteş' yani 'Aşıklar Çılgındır' denilerek iki aşık insan arasında geçen her şeyin o aşkın bir parçası olarak görülmesi gerektiğine dikkat çekiliyordu. Aşıklar çılgındır, yani onları yaptıklarından dolayı suçlayamayız. Tabi ki buradaki 'aşıklar' kelimesi önemlidir çünkü antiklerde bile bazı sınırlar vardı. Örneğin birinin rızası olmadan onunla cinsel birleşim yapılamazdı ama karşı tarafın rızası olduğu taktirde neredeyse herkesle her şey yapılabilirdi.

Bu yazıda her ne kadar antik roma ve yunanlardan örnek versem de bu şekilde yaşayan tek millet bunlar değildi (yani adamları hususi olarak sapık ilan etmeyin diye söylüyorum). O dönemde hHindistan'dan Mezopotamya'ya, Afrika'dan Japonya'ya kadar bir çok toplumda benzer şeyler gözlemlenebilirdi. Özellikle Hindistan'da bugün turistler tarafından -hizmet almadan- ziyaret edilebilecek yüzlerce seks tapınağı mevcuttur.

İlginçtir ki dönemin ilginç tanrılarından birinin ismi "Pan" olarak geçer.

İlginçtir ki dönemin ilginç tanrılarından birinin ismi "Pan" olarak geçer.

Pan'ın vücudunun belden aşağısı keçi şeklindeyken belden yukarısı insan şeklindedir ve aynı bir keçi gibi boynuzlara sahiptir. Pan'ın bir çok özelliği olmakla beraber keçilerle ve koyunlarla cinsel ilişkiye girerek küçükbaşla uğraşan çiftçilere bereket verdiğine inanılmıştır. İlginçtir ki Hristiyanlıktan sonra ortaya çıkan 'şeytan' veya 'iblis' anlatımlarında Pan'ın resimleri, heykelleri ve tasvirleri kullanılmıştır. Kendisinin keçilere hallenirken resmedildiği ve müzelerde sergilendikten kısa bir süre sonra vatikanın çok sert tepkisini çeken ünlü bir heykeli mevcuttur (Günümüzde bir çok dilde kullanılan 'panik' kelimesi de bu tanrıdan geliyormuş).

O dönemde çeşitli şehirlerde yaşanan dini bayram ve festivaller de cinsellikle doluydu.

O dönemde çeşitli şehirlerde yaşanan dini bayram ve festivaller de cinsellikle doluydu.

Örneğin Atina'da düzenlenen bir festivale bölgedeki bir çok şehirden insanlar akın ediyordu ve evlerine yeni seks teknikleri ve pozisyonları öğrenmiş bir şekilde geri dönüyorlardı. Çeşitli festivallerde tanışan insanlar yemek tarifi paylaşır gibi sevişme tarifi paylaşıyor ve birbirlerinin bilgilerinden ziyadesiyle istifade etmekten çekinmiyordu. Yani kısaca anlayacağınız bazı konularda cinsel devrim çoktan yaşanmıştı. Zaten günümüze kadar gelen kamasutra benzeri teknikler de buradan geliyor.

Yine bu festivallerde afrodizyak etkisi yapan bazı maddeler ve yiyecekler paylaşılıp bunların tarifleri elden ele dolaşıyordu (Tabi o zamanlar Oktay Usta yok). Kesin olmamakla beraber o dönemlerde 'En çok hangi tarif çük kaldıracak' türü yarışmalar yapılmış olabileceğini tahmin ediyorum. Bugün sofralarımızın vazgeçilmezlerinden olan zeytinyağları bu festivallerde vücuda sürülerek bir nevi 'yağlı güreş' turnuvaları düzenleniyordu (Zeytinyağı aynı zamanda bir kayganlaştırıcı ve doğum kontrol yöntemiydi). Bu dönemde Yunanlar çeşitli meyvelerle (Örneğin nar) şarapları karıştırıp çeşitli içecekler hazırlarken bu konuda biraz daha ilerlemiş olan Mısırlılar çeşitli macun formülleri üzerinde çalışmaktaydı. isviçreli bilim adamları o dönemde daha doğmamıştı.

O dönemde kullanılan ve cinsel isteği arttırdığına inanılan yöntemlerden biri boyna penis şeklinde kolye takmakmış.

O dönemde kullanılan ve cinsel isteği arttırdığına inanılan yöntemlerden biri boyna penis şeklinde kolye takmakmış.

Demek ki o dönemde kuşu ötmeyenler halk tarafından ayıplanmadan toplum içinde göğsünü gere gere dolaşabiliyormuş. Kısaca o dönemde şehirlere mancınıklar yağarken halk durmadan sevişirdi ve inanılan bir cennet olmadığı için yeryüzü cennete çevrilmişti. Ayrıca yine bu dönemde evlerin ve tapınakların çeşitli yerlerinde penis şeklinde heykeller bulundurarak bu mekanların kötü ruhlardan korunduğuna inanılıyordu. Yani o dönemlerde penis şeklindeki bibloların işlevi bugünkü nazar boncuklarına yakındı.

Zaman zaman insanların bir araya geldiği toplu 'Orgy' partileri düzenleniyordu. Bölgedeki belli başlı kediciklerin teşrif ettiği bu partilere herkes elini kolunu sallayarak giremiyordu. Her Orgy'nin kendine ait sponsorları ve bu sponsorlar tarafından belirlenen belli kural ve kriterleri vardı. Belli tarikat ve gruplara üye olanlar o grubun düzenlediği Orgy'lere katılma hakkı elde ediyordu. Her Orgy belli bir antik tanrıyı övmek ve ona ibadet etmek için o tanrıya inananlar tarafından dizayn edilmişti. Bu Orgy'lere katılmak için uzun mesafeden gelenlere 'hacı' gözüyle bakılıyordu. Orgy partileri genelde çeşitli ayın ve ritüellerle başlayıp üyelerin sır paylaşımlarıyla devam ediyordu. Bu esnada sayıları zaman zaman 2-3 bini bulabilen Orgy katılımcılarına çeşitli içki ve maddeler verilerek 'ilham' görmeleri ve dış dünyadan zihinsel olarak kopmaları sağlanıyordu. Daha sonra da kimin elinin kimin cebinde olduğu belli olmayan cinsellik evresine geçiliyordu. Bu Orgy'lere köle ve özgür sınıftan katılanlar olsa da kölelerin 'aktif', özgür erkeklerin de 'pasif' roller alması yasaktı.

Her ne kadar o zamanlar "Sevgililer günü" icat edilmemiş olsa da 14 Şubat tarihi Antik Romalılar tarafından şevkle kutlanan bir gündü.

Her ne kadar o zamanlar "Sevgililer günü" icat edilmemiş olsa da 14 Şubat tarihi Antik Romalılar tarafından şevkle kutlanan bir gündü.

13 Şubat'ta başlayıp 15 Şubat'ta sona eren bu bayramın ismi Luperçalia'ydı ve bu bayram süresinde gerçekleştirilen bazı ritüeller sayesinde Roma'nın ruhsal olarak temizlendiğine ve şehirdeki kötü ruhların kovulduğuna inanılıyordu. Seks Tanrısı İnuus'un hususi olarak yüceltildiği ve onurlandırıldığı bu bayramdan önce bir çok Romalı vatandaş 1 ay süren 'seks orucuna' giriyordu ve bayram süresince bu bir ayda toplanan enerjiyi boşaltıyordu. Bir ay boyunca seks orucu tutmuş olan Romalı kadınlar o gün makyajlarını yapıyor, süslenip püsleniyor ve en seksi kıyafetlerini giyip sokağa dökülüyordu. Erkekler de her türlü bakımlarını gerçekleştirmiş halde sokağa dökülüyordu. O gün Roma'daki östrojen ve testosteron hormonları kilometrelerce öteden fark edilebilirdi.

Festivalin başında şehrin dışında bir dağa çıkan erkekler keçi kurban ettikten sonra bu keçilerin kanlarını alınlarına sürüyordu. Bundan sonra kurban edilen keçilerin derileri yüzülüyordu ve ufak şeritler halinde kesilip toplanan erkeklere dağıtılıyordu. Bunun akabinde bölgedeki tüm erkekler sarhoş olana kadar şarap içiyordu. Daha sonra şeritler halinde kestikleri keçi derilerini alıp Roma sokaklarını turlamaya başlayan erkekler gördükleri kadınlara bu derilerle sanki kırbaçla vuruyor gibi hafifçe vuruyorlardı. Bunun kadınların doğurganlığını arttırdığına inanılıyordu. Bazı erkek ve kadınlar vücutları parlak gözüksün diye zeytinyağıyla kaplıyordu ve herkesin 'mal varlığı' olduğu gibi meydandaydı. Akşamın ilerleyen saatlerinde artık sarhoş ve yorgun düşen insanlar evlerine kapanıyordu ve günü çeşitli çima aktiviteleriyle tamamlıyordu. Aynı bayramın Yunan ve Mısırlı versiyonları da mevcuttu.

O dönemde hem elit kesim hem de toplumun diğer kesimleri zamanı gelince ve doğru eşi bulunca evleniyordu ama özellikler erkekler evlendikten sonra dahi zina yapmaya devam ediyordu.

O dönemde hem elit kesim hem de toplumun diğer kesimleri zamanı gelince ve doğru eşi bulunca evleniyordu ama özellikler erkekler evlendikten sonra dahi zina yapmaya devam ediyordu.

Boşanma konusuna gelince, antik toplumların çoğunda boşanma aynı evlilik gibi normal görülüyordu ve bir çok kişi ömrü boyunca 3-4 defa evlenip boşanıyordu. Hem erkeklerin hem de kadınların boşanma talep etme hakkı vardı ve boşanma için ortada çok güçlü bir sebep olmasına gerek yoktu. Zaten çoğu zaman boşanma işine bakan bir mahkeme de yoktu. Boşanan çift kalabalık bir meydana gelip 'Bu andan itibaren boşanmış bulunuyoruz' diye ilan ettikten sonra boşanmış sayılıyordu. Boşananlar kısa süre içinde yeni birini bulup evleniyordu ve hayat onlar için devam ediyordu. Toplumda boşananlara kötü gözle bakılması gibi bir şey yoktu. ilk evliliklerde anne babanın sözü geçerliyken ikinci evlilikten itibaren anne babalar kenara çekilip çocuklarının istediği kişiyle evlenmesine izin veriyordu.

Sahi, ne olmuştu da binlerce yıldır sınırsız ve özgürce yaşanmakta olan ve tanrıları yüceltmekte kullanılan cinselliğin kredi notu bir anda 'ibadet' seviyesinden 'günah' seviyesine düşürülmüştü ve tanrı'nın kızgınlığını üzerine çekmişti? tabi ki bu bir gecede olmadı. Yani atalarımızın cükleri bir gecede cahil kalmadı. Her şey bundan 2 bin yıl önce bıyıklı bir adamın elinde sigarayla 'bunları ananıza bacınıza yapsalar hoşunuza gider mi?' demesiyle de başlamadı. Her ne kadar bu değişim dinlerden önce başlasa da her şey organize dinlerin çeşitli toplumlarda 'paralel' bir şekilde nüfuz kazanmasıyla hız kazandı.

Bugün büyük dinlerin kaynağı olarak görülen Musevilik dünyadaki ilk tek tanrılı inanışlardan biridir ve belli kurallarla çevrelenmiş organize bir dindir

Bugün büyük dinlerin kaynağı olarak görülen Musevilik dünyadaki ilk tek tanrılı inanışlardan biridir ve belli kurallarla çevrelenmiş organize bir dindir

Musevilikte cinsel konularda bazı sınırlandırmalar görüyoruz. Tevrat'ta diğer kavimlerden söz ederken sıklıkla tanrıyı yüceltme için seks yapma olgusu oldukça sert ifadelerle eleştiriliyor. Aynı zamanda tanrının 'kızgın ve kıskanç' öldüğü, tanrı'dan başka kimseye şehvet duyulmaması gerektiği gibi ifadelere yer veriliyor. Mesela bir pasajda Musa'nın Tanrı'sından başka tanrı'ya tapanlar 'kendilerini pazarlayan fahişelere' benzetiliyor. Musevilik sadece tek bir milletle sınırlı olduğu için bu dinin cinselliğe olan etkileri uzunca bir süre boyunca İsrail ve çevresiyle sınırlı kalacaktı.

Bakire bir anneden doğup bakır olarak can verdiği söylenen (ki burada da cinsel bir sembolizm var) İsa reyiz Museviliği yeniden yorumlayarak yeni öğretiler ortaya atmıştı ve böylece sadece belli bir millet arasında yayılan Musa'nın dini artık diğer milletlere yayılmaya hazır hale gelmişti. İlk olarak Akdeniz çevresine yayılacak olan bu dinin kuralları İsa tarafından belirlenmiş sayılmazdı. Açıkçası İncil'de yazılanlar doğruysa isa 'ilk taşı günahsız olan atsın' demişti ve insanlara günah-sevap hesabı yapmaktansa tanrıya sevgiyle bağlanmalarını önermişti. Zaten İsa yeni bir din kurmak yerine Museviliği yeniden yorumlamaktaydı. İsa'nın ölümünden birkaç kuşak sonra özellikle Paul'in bazı öğretileri paket haline getirip yaymasıyla beraber bu 'İşevilik' ve 'Hristiyanlık' adı altında yeni bir dine dönüştü. Artık dünya'da tek bir millete sınırlı olmayıp da organize kurallara sahip olan ilk din oluşmuştu.

Gerçi Hristiyanlık öncesinde Platon ve Homer gibi bazı filozoflar 'Topluma hakim olmak isteyen birinin önce kendisine hakim olması gerekir' diyerek toplumun üst kesimindeki insanların bazı konularda daha kontrollü yaşamaları gerektiğini iddia edecekti. Platon'a göre milletleri yönetmek isteyen birinin önce nefsine hakim olabilmesi gerekmektedir ama daha sonra bu 'nefse hakim olma' fikri Hristiyanlıkla beraber sadece yönetici sınıfına değil tüm topluma yayılacaktı. Bunun tek sebebi dinsel veya ruhsal değildi.

Örneğin Hristiyanlık yayılmadan önceki dönemde Roma İmparatorluğu'nda üst düzey memur olarak hadim edilmiş kişiler tercih edilirdi.

Örneğin Hristiyanlık yayılmadan önceki dönemde Roma İmparatorluğu'nda üst düzey memur olarak hadim edilmiş kişiler tercih edilirdi.

Bunun iki sebebi vardı: 1) O zamanlar yaygın olan bir görüşe göre hadim edilmiş erkekler çocuk sahibi olamayacağı için kendi çoluğunu çocuğunu değil de ülkeyi düşünerek hizmet verebilirdi, 2) Hadim edilmiş ve cinsel hazlardan uzaklaştırılmış biri cinsellikle yoldan çıkartılıp ayartılamazdı. O dönemde Mısır'dan gelen bir tarikatın üyeleri de gönüllü olarak kendilerini hadim ediyordu ve üstün ahlak sahibi olduklarını iddia ediyorlardı. Platon'a göre nefsine hakim olamayan bir devlet adamı rüşvetle veya cinsel tahrikle manipule edilebilirdi (örneğin Kleopatra tarafından manipüle edilen Anthony) ve bunun önüne geçmenin tek yolu güçlü bir karaktere sahip olmaktı.

Buna göre güçlü karaktere sahip olmanın bir parçası da cinselliğe dizgin vurabilme yeteneğiydi. Zaten birçoklarına göre Hristiyanlığın şekillenmesinde fikirleriyle direkt olmasa da dolaylı olarak en büyük rolü oynayan filozoflardan biri Platon olacaktı. Paul bunu bir adım öteye taşıyarak Romalılar'a yazdığı bir mektupta 'Şehvetimizin ve bizi esir alan günahlarımızın değil tanrımızın kulları olmalıyız' diyecekti. Bu fikir ilerleyen yıllarda başta Justin olmak üzere bir çok önde gelen Hristiyan alım tarafından da devam ettirildi. Hristiyanlığın ilk yıllarında bazı kişiler cinsel günahlardan korumak için kendilerini hadim ettirdiyse de bu davranış bir süre sonra kilise tarafından yasaklandı.

Aslında Platon ile Hristiyanlık dönemi arasındaki dönemde Ağustos ayına ismini veren Roma İmparatoru Augustus'tan bahsetmek gerekir.

Aslında Platon ile Hristiyanlık dönemi arasındaki dönemde Ağustos ayına ismini veren Roma İmparatoru Augustus'tan bahsetmek gerekir.

Ağustos ona göre ahlakı çöküntü yaşamakta olan Roma toplumunu ahlaki yönden bir düzene sokmak istiyordu ve onun döneminde bu yönde belli başlı kanunlar geçirildi. Buna göre Roma vatandaşı hür kadınların köle sınıfıyla cinsel ilişkiye girmesi veya evlenmesi yasaklandı. Ayrıca kadınların kocası hariç biriyle cinsel ilişkiye girmesi de ilk kez yasaklanıyor ve karısını başka erkekle basan bir adama o erkeğe tecavüz etme veya öldürme hakkı veriliyor. Erkeklerin karısıyla ve kölesiyle ilişkiye girmesi serbest bırakılıyor ama karısı hariç Roma vatandaşı özgür bir kadınla yatması yasaklanıyor.

Augustus'un bu kararı almasının arkasında birkaç sebep vardı. Bu sebeplerden biri ırksaldı (Çünkü 'soylu roma ırkının' diğer ırklardan hamile kalarak ırkın karışmasını istemiyordu). Diğeri de ülkede uzun süredir devam eden kimin eli kimin cebinde müessesesine son vermekti. İroniktir ki Augustus'un öz kızı Julia bu kanunlar geçmeden önce yaptığı gibi geçtikten sonra da evli olmasına rağmen önüne gelenle yatmaya devam ediyor ve Augustus en başta buna göz yumarken bir süre sonra baskılara dayanamayıp kızını sürgün ettiriyor. Açıkçası Augustus'un kanunları Hristiyanlık dönemine kadar çok net bir şekilde uygulanmıyor. Bir ara bazı Romalılar Augustus'a 'Kendi kızına sahip olamayan bu godoş bu ülkeye mi sahip çıkacak' dese de kendisinin verdiği 'daha düne kadar siz küsküden küsküye koşuyordunuz, hepiniz oradaydınız be!' cevabı sonucu sustular.

Kısaca cinselliği öne çıkartan ahlak anlayışı ilk olarak dinlerle birlikte ortaya çıkmamakla beraber bunun özellikle Avrupa'da yayılmasında dinler büyük bir rol oynamıştı.

Kısaca cinselliği öne çıkartan ahlak anlayışı ilk olarak dinlerle birlikte ortaya çıkmamakla beraber bunun özellikle Avrupa'da yayılmasında dinler büyük bir rol oynamıştı.

Hristiyanlığa geri dönüyoruz. Hristiyanlığın kurucusu olan Paul'in öğretilerine göre eskiden kutsallık atfedilen tapınak ve kiliselerin yerine inananların vücudu gelecekti çünkü inananların vücudunu kutsal ruh kendisine yuva yapmıştı. Kendilerini isa'ya teslim ederek kutsal ruha bedenlerinde ev sahipliği yapan Hristiyanlar tanrının bir parçasını vücutlarında taşıyorlardı ve tanrı kadar temiz ve pak olmaya çalışmalıydı. Artık her Hristiyan'ın bedeni tanrıya adanmış bir tapınak hükmündeydi. Paul'a göre cinsellik konusunda nefsine hakim olabilenler tamamen cinsellikten uzak durmalıydı ve bunu yapamayacak olanlar da en azından evlenip tek eşlilik yaşamalıydı. Bir süre sonra Katolik ve Ortodokslarda bir ruhban sınıfı ortaya çıktı ve bu ruhban sınıfının evlenmesi tamamen yasaklanırken normal vatandaşların evlenmesine izin verildiyse de boşanmasına izin verilmemeye başlandı.

Aslında ilk Hristiyanlar Paul'ün öğretilerini anlamak konusunda bazı kafa karışıklığı da yaşamıyor değildi. Bunu Paul'ün çeşitli Yunan şehirlerine yolladığı mektuplardan da anlıyoruz. Paul bir yandan cemaatlere 'Gelmiş geçmiş tüm günahlarınız affedildi' derken bir yandan da 'Günah işlemekten çekinin ve kendinizi günahlardan uzak tutun' diyordu. İlk Hristiyanlardan bazıları 'Tüm günahlarımız affedildiyse neden bu konuda titiz olalım ki' şeklinde bir kafa karışıklığı yaşıyordu. Paul'ün öğretisini daha iyi anlayabilmek için o döneme ait başka bir bilgiye bakmamız gerekiyor.

O dönemde Romalılar'da ve Yunanlar'da toplum 2 katmandan oluşuyordu. Bu iki katman soylular ve kölelerdi

O dönemde Romalılar'da ve Yunanlar'da toplum 2 katmandan oluşuyordu. Bu iki katman soylular ve kölelerdi

Soylular kendilerini ahlaki olarak kölelerden üstün olarak görüyorlardı ve kölelerin bir çok ahlak kuralından muaf olduğunu düşünüyorlardı. Onlara göre köleler doğuştan ahlaksızdı ve ahlaklı olmak gibi bir gayeleri de yoktu (Not: buradaki ahlak anlayışı cinselliğin epeyce ötesinde bir anlayıştı). Paul'a göre toplum yine 2 katmandan oluşuyordu ama bu katmanlar biraz daha farklıydı: 1) Tanrının köleleri, 2) Günahlarının köleleri. Paul her ne kadar Hristiyanların tüm günahları affedilmiş olsa da onların yine de günahlardan uzak durarak Tanrıya günah-sevap hesabı yapmadan bağlanmasını istiyordu. Paul'a göre tanrının kölesi olan insan günahlarından arınmış ve kollanmış olacaktı, zira insan tanrının yeryüzündeki halifesiyse buna uygun şekilde yaşamalıydı (Buradaki ahlak anlayışına cinsellik de dahil).

İlk dönemde Roma Devleti'nin artık hızla yayılan bu yeni dine tepkisi çok sert oldu. Kiliselere ayakkabıyla giren Roma askerleri papaz-hatip okullarını da birer birer kapatmaya başladılar. Şaka bir yana, Roma İmparatorluğu Hristiyanlığı kendisine bir tehdit olarak görmekteydi ve Hristiyanlara baskı uygulayabilmek için zaman zaman o dönemki insanlara bile 'sapıkça' gelebilecek ve 'hayda!' dedirtecek ithamlarda bulunmaya başladı. Örneğin o dönemde Romalılar tarafından yayılan bir dedikodu ve iftira kampanyasına göre Hristiyanlar ayinlerinde 'Adet kanı içip kendilerini cinsel ilişki için hayvanlara sunuyorlardı.'

Böylece daha o zamandan cinselliğin politik bir 'iftira aracı' olarak kullanılma taktiği ortaya çıkmıştı. Bir süre sonra bu mağduriyetten de beslenen Hristiyanlar ülkede giderek güç kazandılar ve bir süre sonra ülkeyi tamamen ele geçirme noktasına geldiler. Bu kez de aynı araçları onlar kullanmaya başlayacaktı. Artık Hristiyanlığa karşı gelen valiler ve diğer devlet adamları birer birer cinsel ithamlara uğruyordu ve görevinden oluyordu (O dönemde henüz şantaj kasetleri icat edilmemişti).

Birinci yüzyılın sonunda Hristiyanlar devletin içinde belli başlı yerlere gelmişti.

Birinci yüzyılın sonunda Hristiyanlar devletin içinde belli başlı yerlere gelmişti.

Yeni dönem roma imparatorları da bu yeni inanca biraz daha sıcak bakmaya veya en azından daha fazla tolerans göstermeye başlamıştı. Bu dönemde yazılan bazı mektup ve belgelerde 'Hristiyanlığın fikir olarak son dönem Yunan ve Romalı filozofların fikirlerine yakın olduğu ve vatanını milletini sevip eski adet ve geleneklere de saygılı olan Hristiyanlar'ın hiçbir zaman roma imparatorluğu içinde bir devrim veya ihtilal peşinde olmadığı' yazıyordu. Böylece roma imparatorluğunda yaşanan bazı korkuların önüne geçilecekti.

Hristiyanlar gerçekten de bir devrim peşinde değildi ama Roma İmparatorluğu'nda giderek nüfuzlarını arttırıyorlardı. Gerek yerel yönetimlerde gerek imparatorluğun yönetiminde bir çok önemli mevkiiye Hristiyanlar gelmişti. O dönemde Hristiyanlar diğer Roma vatandaşlarından daha ahlaklı ve güvenilir olduklarını cinsellikten örnekler vererek gösteriyordu ve bu da onların devlet içinde güçlenmesine ve daha çok mevki sahibi olmasına yardımcı oluyordu çünkü devlet içinde Hristiyanlar hariç güvenilebilir ve cinsellikle kandırılamayacak devlet adamı yok denecek kadar az sayıdaydı. Artık Hristiyan olmayan Romalılar bile Hristiyanlar'ın ahlaken kendilerinden üstün olduğunu kabul etmeye başlamıştı ve devlet içinde kümelenmelerine kimse ses çıkartmıyordu. Koskoca imparator bile Hristiyan kesime 'Ne istediniz de vermedik' diye yaklaşmaya başlamıştı.

Roma İmparatorluğu dinsel karışıklıklarla boğuşmak istemiyordu ve ülkenin bir kısmı Paganlar'dan ve önemli bir kısmı da Hristiyanlar'dan oluşmaktaydı. Bu durumda iki inancın gelenekleri harmanlanıp ortaya karışık bir inanç sistemi oluşturulabilirdi. Bu durumda yeni sistemin kurallarına da yeni yeni ortaya çıkan ve kendilerinin evlenmesine bile izin verilmeyen ruhban kesim karar verecekti, zira İsa Bey hiçbir zaman böyle bir sınıfın varlığından söz etmemişti (Bu arada 'isa reyiz' artık 'İsa bey' oldu çünkü ortaya attığı fikri tuttu ve dünyaya yayıldı). Hiç kuşkusuz yaratılan bir başka sınıf da 'kadın-erkek' sınıfıydı. Artık kadın ve erkek toplumun gözünde farklı yerlerdeydi. Kadınlar erkekler tarafından korunup kollanması gereken namus objesi haline gelmişti. Romalılar'ın bazı eski adet ve gelenekleri yüzyıllardır olduğu gibi devam ederken bazıları güncellenecekti.

BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
329
128
97
69
65
47
45
ONEDİO ÜYELERİ NE DİYOR?
Yorum Yazın
soğuk duş

bilgilendirici içerik için sağolun , ben hayatımızda din olmasaydı daha yaşanabilir ve herkesin insanca muamele göreceği bir dünya olacağını düşünüyorum

Cengiz Karaca

Tam tersi bence. Şu anda ülkede hiçbir sınırlayıcı otoritenin (devlet,polis,asker vs.) olmadığını düşün, anarşi olurmuydu olmazmıydı sence, din de durum aynı... Devamını Gör

Barış KÖSE

Bok vardı sanki bu kadar azacak... Fazla azmasalardı belki dinlere gerekte kalmayacaktı. Ayrıca bu yazı olduğu gibi alıntımı yoksa eklenti varmı bilmiyorum a... Devamını Gör

Mete

Onlar azınca insanlar ölmüyordu ama. Dinle birlikte çok kişi öldü. Öyleyse şimdi de başka bir şey lazım.