Batılı ülkeler tarafından verilen cezalar, Rusya'nın önlemlere aynı sertlikle sahada yanıt vermesi ile Washington - Moskova arasında tırmanan bir döngü yarattı.
Putin saldırısı ile Soğuk Savaş sonrası küresel düzene doğrudan meydan okudu.
Süreç nükleer güç kartını kullanan Rusya’nın, nükleer silahlanmanın tırmanmasına neden olacak yeni bir dönemin kapısını araladığını bize gösterdi. Diğer yandan da nükleer gücün savaşı caydırmak için değil, bu güce sahip olan devletlerin, nükleer gücü olmayan devletleri kendi hegemonyaları altına almak için büyük bir baskı aracı olarak kullanılmaya başladığını da işaret etti.
Saldırının giderek şiddetlenmesi de Rusya’nın amacının sadece Ukraynalı lider Volodymyr Zelensky'yi devirmek değil, Ukrayna’yı Belarus gibi Sovyet tarzı bir uydu devleti haline getirmek olduğunun kanıtı sayılabilecek nitelikteydi.
Tüm bu tehditler, Avrupa ülkelerinden Almanya’nın Merkel dönemindeki “Wandel Durch Handel”, yani “ticaret ile ilerleme /yükselme” anlayışından uzaklaşarak Scholz döneminde savunma ve güvenliğe bütçe ayırmasına neden oldu.
Scholz, son gelişmelerin ve Vladimir Putin ile yaptığı görüşmelerin kendisini Rusya başkanının yeni bir Rus imparatorluğu kurmayı amaçladığına ikna ettiğini ve bunun Avrupa'da daha güçlü bir barış ve demokrasi savunması gerektirdiğini söyledi. Almanya ordusunu modernize etmek için özel bir fona bu yıl 100 milyar Avro yatırım yapma ve yıllık savunma harcamalarını GSYİH'nın yüzde 2'sinin üzerine çıkarma sözü verdi.
Tüm bu savaş ortamında Ukrayna'nın Rusya’ya bağlı bir hükümet anlayışı ile varlığını sürdürmesi ya da Batı ile ilişkilerini geliştirmek isteyen halkın Turuncu Devrimler ile verdiği mücadele sonucunda Rus baskısının askeri müdahalesi ne kadar kalıcı ve istikrarlı bir Ukrayna’yı geride bırakır?
Bu sorunun cevabının da ayrıca tartışılması gerekiyor.
Daha geniş anlamda geleceğe yönelik baktığımızda Putin, Avrupa güvenliğini Moskova'ya uyacak şekilde yeniden şekillendirmeye kararlı görünüyor.
Ekonomik yaptırımlara rağmen Rusya’nın sahada gösterdiği kararlılık Ukrayna'ya karşı askeri güç gösterisiyle NATO’yu Ukrayna’dan uzak tutmanın ekonomik yaptırımlardan daha önemli olduğunu ortaya koyuyor.
Rusya'nın askeri saldırısı bir diğer yandan da Ukraynalılara seçimlerinin Rusya ile NATO arasında değil, Rusya ile yıkım arasında olacağını gösteriyor.
Ukrayna’nın Karadeniz ile bağının kesilerek bölünme ihtimalinin olması da yine akıllarda önemli bir soru işareti olarak yerini koruyor.
Bu satırları savaş hala devam ederken, Kiev’e bombalar düşerken yazıyorum. Belki siz okurken diyalog masası işe yaramış ve diplomasi ile sorun çözülmüş olur. Ümidim bu yönde. Tek söyleyebileceğimiz hangi taraftan olursa olsun devletlerin sınırlarına, egemenliklerine, özgürlüklerine saygı gösterilmesi ve hangi bloktan olursa olsun sömürgeci ve emperyalist yaklaşımların karşısında durmanın gerektiği.
Aynı şekilde farklı ülkelerde yaşayan Rus vatandaşları işten çıkartmanın, üniversitelerden uzaklaştırmanın ya da onları izole etmenin sadece faşizmi doğuracağı ve bunun asıl soruna yani güçsüz devletlerin sömürülmesine bir engel olmayacağını da hatırlatmakta fayda var.
Savaştan kaçan insanları sınıflandıran ve bazı bölgelerde istikrarsızlığı ve savaşı makul görerek eşitsizlik yaratan anlayış da ayrıca yine sorgulanması gereken en önemli konular arasında yer alıyor.
Yazımı 1984'ten beri BM duvarında asılı olan Pablo Picasso'nun savaşın dehşetini anlatan “Guernica”sına gönderme yaparak bitireceğim.
Guernica, Pablo Picasso tarafından 1937'de yapılan, İspanya İç Savaşı sırasında Nazi Almanyası'na ait 28 bombardıman uçağının 26 Nisan 1937'de İspanya'daki Guernica şehrini bombalamasını anlatan, 7,76 m eninde ve 3,49 m yüksekliğinde anıtsal tablodur.
BM üyelerinin bu tablonun önünden geçerken savaşın yarattığı dehşete bir kez daha bakmalarını temenni ediyorum. Ama bir savaşı kendi iç politikalarının şovuna, ezeli rakiplerini yıpratacak bir sürece dönüştürmeyi hedeflemeden. Sadece o topraklarda yaşayan masum insanları düşünerek…
Instagram
Twitter
Yorum Yazın