Doğrular, Yanlışlar, Kaygılar ve Korkular... İnsan Sevdiği Birini Kaybetmekle Nasıl Başa Çıkar?
Müsaade ederseniz, bugünkü konuyu biraz daha kişisel boyutlarda ele almak ve kendi yaşadıklarımdan yola çıkarak sizlere birkaç küçük tavsiye vermek istiyorum. Aslında hepimizin bildiği, deneyimlediği ve her ne hikmetse sürekli varlığını unuttuğu bir şeyden bahsedeceğim. Ölüm…
Peki, kuşlardan ve böceklerden, doğanın güzelliklerinden ya da hepimizin favori gündem konusu aşk meşkten değil de ölümden girdim mevzuya?
Ölüm benim yabancı olduğum bir kavram değil aslında...
Çocukluktan itibaren anneannemin, dedemin, babamın, teyzemin, arkadaşlarımın ve aile dostlarımızın ölümüne yakından şahit oldum. Ben ölümle daha 8 yaşındayken tanıştım, bir nevi acı gerçekleri yüzüme vuran kötü bir dost diyebilirim ölüm için. Neden dost diyorum? Çünkü benden bir şeyler alırken karşılığında hep büyük bir ders verir ve hayatın ne kadar kıymetli olduğunu bir kez daha anımsatır. Hayat felsefesi “Ölürken hiçbir şeyi yapamadım diye pişman olma, vaktin varken her şeyi yaşa.” olan biriyimdir.
Gerçi bu yüzden aile büyüklerinden sürekli azar işitirim.
Çevremdeki insanlar zaman zaman vurdum duymaz ve geleceğini düşünmeyen biri olmamdan yakınırlar ama ben önemli olanın ‘yaşadığım an’ olduğunu bilir ve ona göre hareket ederim. Hata yapsam da o hatayı yapmayı ben seçmişimdir ve bana göre bundan kıymetlisi de yoktur. Sonuçta hepimizin öleceği bir dünyada yaşıyoruz, neden başkalarının beklentilerine göre yaşayalım ki?
Gelelim, zurnanın zırt dediği ve hayatın gerçeklerinin bir duvar gibi yüzümüze çarptığı yere…
Kendi ölümüm, benim başından beri kabullendiğim ve birlikte yaşamayı öğrendiğim bir şey. Hayatımı öleceğimi unutmadan yaşıyorum. Ama dünyanın en iyi kalpli ve en neşeli insanlarından birinin öleceğini duymak, bu konuda hiçbir şey yapamamak, çaresizliği iliklerine kadar hissetmek… İşte orada işler biraz karışıyor. Sanki bi yere sıkışıp kalmışım da sesimi kimseye duyuramıyormuşum gibi hissediyorum.
Hayvanları katledenlerin, çocuklara tecavüz edenlerin, acımadan öldürenlerin, kötülüğü engellemek yerine başını eğip gidenlerin var olduğu bu dünyada neden iyiler ölmek zorunda?
Onları kurtarmak için neden hiçbir şey yapamıyoruz? Sevdiğimiz herkes ölmek zorunda mı? Peki ya bizim ömrümüz ne kadar olacak? Ölmeden evvel birilerinin hayatına dokunabilecek miyiz? Umarım dokunabiliriz, çünkü hayatımın birilerine değer kattığını ve ona bir şeyleri başarmak için cesaret verdiğini bilerek ölmeyi tercih ederim.
Kabullenmek içimi acıtıyor, ne yapacağımı bilemiyorum. Tek bir şeyden eminim, o da son ana kadar o kişiyi mutlu etmek istediğim...
Belki ölümün önüne geçemiyoruz ama en azından sevdiklerimizin her anını değerli kılmak bizim elimizde... Lütfen bugün eve girdiğinizde anne babanıza sarılın, uzun süredir küs olduğunuz ve sebebini dahi hatırlamadığınız arkadaşınızı arayıp özür dileyin, küçük bir çocuğu mutlu edin ve başınızı kaldırıp gökyüzüne bakın.
En önemlisi de esen rüzgarı teninizde hissedebildiğiniz, çiçeklerin kokusunu duyabildiğiniz ve gökyüzünün maviliğini gördüğünüz için halinize şükredin.
Gitmek istediğiniz bir yere gidin, dilek tutun, bir balonu havaya salın, aşık olun, güzel bir şarkı dinleyip ona eşlik edin. Hayat çok kısa, yaşadığınız an çok kıymetli ve siz bunu fark edemeyecek kadar körsünüz. O yüzden bu anı tıpkı son anınızmış gibi yaşayın, gülümseyin, gülümsetin. İşte o zaman kendinizi hiç olmadığınız kadar değerli hissedeceksiniz…
Yorum Yazın
sevdiğini kaybettiğinde aklına her geldiğinde yüreğin sızlıyor, gözlerin nemleniyor ama işte Allah öyle bir güç veriyor ki kaldığın yerden devam ediyorsun ha... Devamını Gör
Çünkü bugün çok sevdiğim birinin hasta olduğunu öğrendim. demişsin umarım iyi olur. Birilerini kaybetmek zor güçlü olmak tek çaremiz...
Sevdiğin ya da sevmediğin, çevrende birilerini illaki kaybedeceksin doğanın kanunu bu. Birileri de bir gün seni kaybedecek. Çok önemli bir şey yapmadıysan eğ... Devamını Gör