Görüş Bildir
Haberler
Büyüleyici Doğallığı ile Sahnelerden Geçen Meşru Prenses: Audrey Hepburn

Büyüleyici Doğallığı ile Sahnelerden Geçen Meşru Prenses: Audrey Hepburn

Hollywood gökleri, birçok kez patlayan nice yıldızlarla parladı: ağır aksanlı, Pola Negri gibi cazibeli kadınlar, ve Marilyn Monroe gibi takvim kızları. Audrey Hepburn, bu klişelerin hiçbirine uymuyor, hiçbir klişe de ona uymuyor. Onlarca yeni kadın oyuncunun gelip gidişini gören, sektörde pişmiş Hollywood kişilikleri bile Audrey Hepburn’u tanımlamada güçlük çekiyor.

İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam

Gerçek şu ki, Audrey’nin ekranlara sunduğu kalite ne görünüşünden, ne yüzünden, ne aksanından, ne de yeteneğinden kaynaklı.

Gerçek şu ki, Audrey’nin ekranlara sunduğu kalite ne görünüşünden, ne yüzünden, ne aksanından, ne de yeteneğinden kaynaklı.

Belçika doğumlu (Hollandalı bir anne ile Anglo-İrlandalı bir babanın kızı olan) bu oyuncunun, Maude Adams’tan Greta Garbo’ya kadar tüm büyük oyuncularda görülen, seyircisi ile arasındaki mesafeyi kapatabilme gibi muazzam bir yeteneği olması ve en içten duygularını hemen belli etmesi ve paylaşması.

Bu muazzam yetenekle ilgili ilk yazı, yönetmen William Wyler’ın isteğiyle yapılan deneme çekimlerinin Paramount üstlerince izlenmesi üzerine yazılmıştı. “Kesinlikle muntazamdı.” diyor Wyler. “Ona bayıldık!” diyor Paramount Yapım Müdürü Don Hartman. “Onunla hemen sözleşme imzalamamıza tabi ki kimse şaşırmamıştır.”

Londra’da revü kızı olan Audrey, Uçurulan Altınlar filminin açılış sahnesinde sigaralı kız gibi İngiliz filmlerinde küçük rollerde yer aldı.

Londra’da revü kızı olan Audrey, Uçurulan Altınlar filminin açılış sahnesinde sigaralı kız gibi İngiliz filmlerinde küçük rollerde yer aldı.

Sonra bir Paramount yetenek avcısı tarafından keşfedildi. Monte Carlo Baby isimli filmin Monako’daki Hotel de Paris’teki çekimlerinde, çok satan romanları arasında Gigi olan ünlü Fransız yazar Colette ile tanıştı.

1929’de Brüksel’de dünyaya gelen Audrey, boşanmış bir annenin ikinci evliliğinin meyvesiydi ki bu evlilik de Audrey henüz on yaşındayken sona eren mutsuz bir beraberlikti.

Audrey’nin ilk dostları, iki üvey ağabeyiydi ve onlarla Belçika’nın yemyeşil arazilerinde koşturup ağaçlara tırmanarak saatler geçirdi.

Audrey’nin ilk dostları, iki üvey ağabeyiydi ve onlarla Belçika’nın yemyeşil arazilerinde koşturup ağaçlara tırmanarak saatler geçirdi.

Onun yaşındaki çoğu kıza nazaran, o, oyuncak bebeklere ilgi göstermezdi. “Bana hiçbir zaman gerçek gibi gelmediler.” diyor. Onların yerine en az kendisi kadar canlı olan köpekler, kediler, tavşanlar ve diğer hayvanların dostluğunu tercih etti.

Dört yaşındayken Audrey, kışlarını İngiltere’deki okulunda geçirmeye başladı. 1939 yılında, annesinin boşanmasından ve İngiltere’nin Almanya’ya savaş ilan etmesinden sonra, Van Heemstra ailesinin ikâmet ettiği Arnhem’de kalmaya başladı. Burada, 1940 yılının bir günü, Sadler Wells’in bale gösterisini izlemeye gittiler. Eve büyülenmiş olarak döndü ve kendisi de balerin olmaya karar verdi.

Ertesi gün Naziler, Hollanda’yı işgal etti.

Ertesi gün Naziler, Hollanda’yı işgal etti.

Audrey kendini garip, akıl almaz bir dünyada buldu: her gölgede dehşetin saklandığı ve komşuların gece yarısı birden kaybolduğu bir dünya. Audrey’nin öz amcası ve kuzeni, bu Nazi “disiplini”nin ilk kurbanlarıydı.

Arnhem sokakları için Fransızca ve İngilizceyi fazla akıcı konuşan bir İngiliz olarak Audrey, annesinin milletinin dilini öğrenmek üzere bir okula gönderildi. Akşamüstü çizim dersleri alıyor, haftada bir ise yerel konservatuarda baleye gidiyordu. Bazen, okuluna giderken, ayakkabısında yeraltı dünyasına mesaj götürüyordu. Sonrasında, dans yetenekleri hatırı sayılır şekilde gelişmesiyle beraber Audrey, bir arkadaşıyla beraber direnişe para toplamak için evlerde dans resitalleri vermeye başladı. Nazi düzenlemelerine göre bir avuç insanın bir araya gelmesi yasaktı, ama Audrey’i izlemeye gelen 100’ü aşkın kişi oldukça tedbirliydi ve Naziler onları asla yakalayamadı.

Zaman ilerleyip savaş devam ettikçe, para ve yiyecek kıtlaştı. Bir süreliğine Audrey ve ailesinin günlerce hindibadan başka yiyecek hiçbirşeyleri yoktu.

Zaman ilerleyip savaş devam ettikçe, para ve yiyecek kıtlaştı. Bir süreliğine Audrey ve ailesinin günlerce hindibadan başka yiyecek hiçbirşeyleri yoktu.

İngiliz askerleri Arnhem’e ulaştığında, Audrey’nin sözleriyle, “Gece gündüz orada durdum ve izledim. İngilizce konuşulduğunu duymanın mutluluğu, özgür olmanın verdiği o muhteşem rahatlık. İnsanın hayal bile edemeyeceği bir şey.”

Savaşın bitmesiyle Audrey, bale okuluna geri döndü. Amsterdam’da üç yıl ders aldı ve Londra’ya gitti. Ancak sabırsızlık ve çok fazla vakit harcadığı düşüncesi Audrey’nin kafasını kurcalıyordu. Para azdı ve olan para da Hollanda’nın dışına gönderilemiyordu. Londra’da yolunu kendi bulmalıydı.

İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam

West End seçmeleriyle başlayan Audrey, Londra yapımı “High Button Shoes” müzikalinde revü kızı olarak işe girdi.

West End seçmeleriyle başlayan Audrey, Londra yapımı “High Button Shoes” müzikalinde revü kızı olarak işe girdi.
West End seçmeleriyle başlayan Audrey, Londra yapımı “High Button Shoes” müzikalinde revü kızı olarak işe girdi.

Başka küçük işleri de oldu, filmlerde, revüler ve gece kulüplerinde.

Bir reklam fotoğrafçısı, kendisini bir gösteride görmüş ve Lakto Kalaminin faydalarını pazarladıkları reklam fotoğraflarını İngiltere’nin her eczanesine astırmıştı. Bu sırada bale derslerine devam edip kalan vaktini de Karakter Oyuncusu Felix Aylmer’den drama dersleri alarak geçiriyordu.

1951 yılının Kasım ayında Audrey, Manhattan, Fulton Tiyatrosu’nda, Gilbert Miller’in yapımcılığını üstlendiği oyunda başrol oynayarak başladı. Ertesi gün New York Times Eleştirmeni, hakkında şunları yazdı: “Bayan Hepburn, bu oyundaki tek yenilik. Kendisi performansıyla, sanattan yoksun çırpınışlardan oluşan ilk sahneden duygusallığın zirve yaptığı son sahneye kadar kapsamlı bir karakter ortaya koyuyor. Doğal, inanılmaz ve büyüleyici.” Diğer New York eleştirmenleri de kesinlikle aynı fikirdeydi.

Eleştirmenler ve halktan gelen yoğun övgülere rağmen Audrey, bunu hak ettiğinden şüphe ediyordu.

Eleştirmenler ve halktan gelen yoğun övgülere rağmen Audrey, bunu hak ettiğinden şüphe ediyordu.

Onun yaşlarındaki kadınlara nazaran hem daha saf, hem de daha sofistike gözüken 23 yaşındaki Audrey Hepburn, yeniyetme çırpınışları ile kadınsı ağırbaşlılığın tatlı bir karışımıydı.

Geçen hafta, beş yılın ardından çıktığı ilk tatilin ardından, Audrey ünlü isimlerin bir araya geldiği Batı buluşmasına hazırlanıyordu. Bu süreç bitmek bilmeyen röportajlara, kokteyl partilerine, TV ve radyo programlarına katılmasını gerektiriyordu. Kendisinden sonu gelmeyen yüzlerce anlamsız soruya yanıt vermesi isteniyordu: “Bir yıldız olmak nasıl bir his Bayan Hepburn?” “Bayan Hepburn, sizce evlilik ve kariyer aynı anda yürütülebilir mi?” Audrey, bu yorucu işlemlerin üstesinden bir prensesin zarafeti ve bir diplomatın nezaketiyle geldi.

Büyük bir yıldız olmak hakkında ise Audrey kısaca: “Büyük bir yıldız olmak yıllar alıyor.” diyor...

Büyük bir yıldız olmak hakkında ise Audrey kısaca: “Büyük bir yıldız olmak yıllar alıyor.” diyor...

Bu yazı Time dergisinin 7 Eylül 1953 tarihli sayısından derlenmiştir. Çeviren: Alp KUZU

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
Reklam
BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
93
78
6
3
2
1
1
Yorumlar Aşağıda
Reklam
ONEDİO ÜYELERİ NE DİYOR?
Yorum Yazın
Ilker Ilerler

Gelmiş geçmiş en güzel kadındır gözümde. Bu kadınla ilgili ne yazarsanız yazın okurum.

Ultrasl4n

İçinin güzelliği gözlerinden ve yüzünden anlaşılıyor... -Seni Seviyorum +Teşekkürler

Art Ankara

Yazı giriş ve sonuç olarak hazırlanmış gelişme kısmı yok...