Akıllara 'Matrix Gerçek miydi?' Sorusunu Getiren Teori: Evrenin Simülasyon Olma Argümanı
Son dönemlerin belki de en çok tartışılan konulardan birisi de bu, evrenin bir simülasyon olup olmadığı. Bu konudaki şüpheciliğin kökeninin milattan önce 5. yüzyıla kadar dayandığını biliyor muydunuz?
Simülasyon kavramı ile başlayalım.
Simülasyon kuramının yaratıcısı Jean Baudrillard’a göre evren bir simülasyondan öte değil.
Baudrillard’ın, bu konuda savunduğu fikre göre: Birey televizyonda Sudan iç savaşını, herhangi bir tuvalet kağıdı reklamıyla aynı duyarsızlıkla izlemektedir. Televizyonu kapattıktan sonra Sudan'daki iç savaş devam etse bile onun için bitmiştir. İşte bireyin yaşadığı bu evren simülasyon evrenidir. Her şey görüntülerden ibarettir ve cansızdır.
Simülasyon argümanının çıkış noktası: Aşılamayan üst sınırlar.
Normal şartlarda, bir simülasyon programı, iki veya üç boyutlu, zamanla ilerleyen bir modele sınırlamalar koyacaktır. Yani, simülasyonu kurgulayanlar tarafından çizilmiş sınırların dışına çıkmanız mümkün değildir. Kısacası, kurgulanmış bir simülasyonun içindeysek yazılımın izin vermediği noktaya (sınır değerler) gidemeyiz.
Fizikte var olan kurallar üzerine düşündüğümüzde, çevremizde birtakım sabitleri kabul ederek ilerleyebiliyoruz. Sabit olan Işık hızını değiştiremiyoruz, yani ışık hızını arttıramıyor yahut azaltamıyoruz. Aynı şekilde, kuantum mekaniği için çok önemli bir yer teşkil eden planck sabiti üzerinde de herhangi bir oynama yapamıyoruz.
Yapılan deneyler de bu görüşü destekliyor.
Gerçekliğin bir illüzyon olduğuna dair, geçmişte uzun felsefi ve bilimsel teoriler öne sürülmüştür. Simülasyon argümanı, ilk olarak 2001 yılında Nick Bostrom tarafından öne sürülmüştür. Bostrom ve diğer yazarlar simülasyon argümanının geçerli olduğuna dair ampirik verilerin mevcut olduğunu öne sürer. Bu konuda 2012 yılında Almanya’nın Bonn Üniversitesinde de deneyler yapılmış ve sonuçlar simülasyonlarda olması gereken üst enerji sınırlarına işaret etmiştir.
Teori bir şeyi daha açıklıyor: Neden uzaylılar tarafından ziyaret edilmiyoruz?
Evren 13.8 milyar yaşında. Evrenin büyüklüğü hakkında bir şey yazma gereği duymuyorum, bu içeriği buraya kadar okuduysanız zaten evren konusuna ilgilisiniz demektir. Neyse, konumuza dönersek eğer bu kadar büyük bir evrende bizden daha zeki medeniyetlerin olması çok muhtemel. O zaman nerede bu medeniyetler? Neden bizimle iletişim kurmuyorlar?
Gelişmiş medeniyetler tarafından simule edilmiş bir dünyada yaşıyor olabilir miyiz?
Fizikçiler, felsefi içeriği olan bu soruyu yeni geliştirdikleri bir araştırma yöntemiyle cevaplamak istiyorlar. Gelişmiş bir başka insan uygarlığı devasa boyutlarda simülasyonlar hazırlayabilir düşüncesi teorinin temelini oluşturuyor. Bu uygarlık o kadar ileri seviyede ki içerisinde milyarlarca dünyanın, milyarlarca yıldızın bulunduğu devasa bir uzay simülasyonu yaratabilir. Eğer bu teori gerçekse, biz birbirinin içine geçmiş zincirleme bir simülasyonun içerisinde bulunuyoruz. Hatta ilk sanal evren içerisindeki ilk uygarlığı biz oluşturuyoruz. Yakın bir zamanda Almanya’daki Bonn Üniversitesi’ndeki araştırmacılar bu konu hakkında bir makale yayınladı. Araştırmanın başındaki Silas Beane, bunun Matrix filmi gibi bir kurgu olmadığını, makalenin gerçeklik payı taşıdığını belirtti.
Bizim de başka bir uygarlığı simule etmemiz mümkün mü?
Bu sorunun cevabı hem evet hem de hayır. Eğer biz bir medeniyet tarafından simule edildiysek, aynı şekilde bizim de başka bir uygarlığı simule etmemiz gayet olası. Burada sorun şu: Bizi simule eden uygarlık, bizim başka bir uygarlığı simule etmemize izin verir mi yoksa fişimizi mi çeker? Bu sorular akılları karıştırsa da IBM’e ait Mira Supercomputer’i, evrendeki bilinen tüm fizik kanunlarını bir araya getirerek evrenin simülasyonunu oluşturmaya çalışıyor. Eğer biz bir uygarlığı simule edebilirsek gelecekte, buradan şu sonuç çıkar: İç içe geçmiş, sonsuz sayıda evren var. Tıpkı Inception filmindeki iç içe geçmiş, birileri tarafından yaratılmış rüyalar gibi.. Değil mi?
Matrix sadece kurgudan mı ibaretti?
Hepimizin kulağına çalınmıştır Matrix filminin sadece kurgudan oluşmadığı; bizlerin bilmediği araştırmaların devam ettiği ve bu araştırmaların sonuçlarının ufak bir yansıması olarak da Matrix üçlemesinin çekildiği. Haksız bir beklenti olduğunu da düşünmüyorum bunun. Filmde yapay olarak oluşturulan bilinçler, insan beynine gönderilen elektromanyetik dalgalar sonucu yaratılan bir evrenden bahsediyordu. Filmde simule edilmiş bir evren yaratılmış, ve o evren kontrol altında tutuluyordu. Tıpkı teorideki gibi..
Kıyamet denilen olgu bu teoride nasıl açıklanıyor?
İşte soruların anlamsızlaştığı yerlerden birisi. Biliyorsunuz ki yaşadığımız dönemde reenkarnasyon tanımını kabul eden oldukça fazla insan var. Teoriyle birleştirildiğinde ise sonuç oldukça ilgi çekici oluyor. Şu an, bu dünyada bulunan simule edilmiş bilincimiz, ölüm sonrası başka bir simule edilmiş evrene aktarılıyor ve orada sıfırdan bir yaşama başlıyor. İlginç değil mi?
Evren simule ediliyorsa eğer bu işin merkezinde ne var?
Eveeet, bence bu konunun en derin yerine geldik. Diyelim ki bu teori doğru ve bir uygarlık tarafından simule edilmiş bir başka uygarlığız. Bir süre sonra biz de başka bir uygarlığı simule ettik ve onlar da bizim var olma aşamalarımızdan geçti. Şu sonuca varırız, simule edilen bir uygarlık olarak bizler, başka bir uygarlık simule edebiliyorsak, bizi simule eden uygarlıkta, başka bir uygarlığın simülasyonudur. Bu olay sonsuz bir hiyerarşik döngü oluşturur. Peki tüm bu evreni simule eden kim? Bu dünyanın bir oyun alemi olduğunu söyleyen Tanrı mı? Evrenin bir köşesinde yaşayan, tüm evreni simule etmiş en gelişmiş medeniyet mi? Yoksa tamamen evrim sonucu oluşmuş insanlarız ve bu evrende yalnız mıyız?
Yorum Yazın
Bir anlığına tanrının var olmadığını ve evrende yalnız olduğumuzu var sayarsak, bence en iyi tanrı adayı biziz bu durumda. Çok değil, bundan 100 yıl öncesine... Devamını Gör
Simülasyon konusunda ise bu başlıkta da belirtildiği gibi ciddi ip uçları yok değil. Bence simülasyonu yapan her kim ise zeka konusunda herhangi bir kısıtlam... Devamını Gör