Neden Oscar'ın Favorisi Olduğuna Dair Anekdotlar ile "La La Land"
Yönetmen ve senarist Damien Chazelle'nin, 2014 yılında çektiği ikinci uzun metrajlı olan ve Oscar adaylıklarıyla taçlandırılan Whiplash filmi sonrası, 'Yeni projelerinde bu başarıyı devam ettirebilecek mi?' sorusu herkes için merak konusuydu. Ve karşımıza bu yılın en çok konuşulan La La Land filmiyle çıkageldi.
Filmin müziğiyle iyi gider. ☺️
Daha 29 yaşında yaptığı Whiplash filmiyle dikkatleri üzerine çeken yönetmenin hemen ardından yaptığı La La Land ile üst düzey beğeni kazanması gerçekten büyük bir başarı.
Yönetmenin La La Land filmi; işlenen büyülü aşk öyküsü, klasik filmlerin sıcaklığını taşıyan müzikal havası gibi her şeyiyle adeta geçmişe bir saygı duruşu niteliğinde.
Geçmişe nazaran günümüzde daha çok tiyatro sahnelerine sıkışıp kalan müzikal türünün bu filmle birlikte daha bir ön plana çıkıp artacağına hiç şüphemiz yok.
Filmin, müzikal türünün baş tacı olduğu döneme hayran olan bir kesimi büyük oranda mest ettiği çok açık.
Diğer bir mest olan kesim ise uzun zamandır güzel bir romantik filme açlık duyan izleyiciler. Film hakkında yapılan yorumlara bakıldığında pek tabii ki seven kadar sevmeyenin de bir hayli fazla olduğu görülebiliyor. Sevmeyenler için de demin bahsettiğimiz iki kesimin içinde olmamaları en büyük gerekçe olarak gösterilebilir.
Filmin bu kadar sükse yapmasının en büyük nedenlerinden biri olan müziklerine gelecek olursak;
neredeyse her sahnede duyduğumuz insanı alıp götüren ana melodisinin yanında 'City of Stars' ve 'Audition' parçaları ön plana çıkıyor.
Bu arada belirtmeden geçemeyeceğim. Filmde duyduğumuz "City of Stars" ve "Audition" şarkıları filmin sonrasında hiç üzerinde oynanmamış orijinal canlı performanslardı.
Bu iki parça dışında kalan bütün şarkı performansları filmin sonrasında yeniden kayıt edilerek sahnelere eklenmiş. Bu iki şarkının ilk haliyle bırakılmasının amacı, sahnenin içerdiği samimiliği daha gerçekçi yansıtması içinmiş.
Yönetmen ile 3. ortaklığı olan Justin Hurwitz'in ne kadar başarılı bir iş ortaya koyduğu kolaylıkla anlaşılabiliyor.
'3. film mi?' sorusunu soranları duyar gibiyim. Evet, 'Whiplash' ve 'La La Land' haricinde 2009 yapımı 'Guy and Madeline on a Park Bench' filmi her ikisinin de sinema sektöründeki ilk tecrübeleri. Bu anlamda birbirlerinin ilkleri diyebiliriz. 😅
Yönetmenin Whiplash'te beraber çalıştığı J.K. Simmons'ın restoran sahibi olarak küçük bir rolde filmde yer alması güzel bir ayrıntı olmuş.
Crazy, Stupid, Love (2011) ve Gangster Squad (2013) filmlerinden sonra La La Land'te üçüncü kez bir araya gelen Emma Stone ve Ryan Gosling, Hollywood'un fenomen çiftlerinden olmaya adaylar.
Birbirlerine çok yakıştırılan bu ikiliyi bakalım gelecekte hangi yapımlarda birlikte göreceğiz.
Filmin eksikleri yok muydu diye düşünürsek, elbette var.
Özellikle Ryan ve Emma'nın gerçekleştirdiği dans performansları geçmişin müzikal film oyuncularının performanslarıyla karşılaştırıldığında devede kulak kalıyor.
Örnek olarak vermek gerekirse 1952 yapımı Singin' in the Rain filminin bu dans performansını izleyebilirsiniz.
Her ne kadar ikisi de oyunculuklarıyla Oscar'a aday gösterilseler de Emma Stone'un oyunculuğu Ryan'ın bir tık üzerinde olduğunu kabul etmek gerekiyor.
Emma Stone'un özellikle filmdeki 'Audition' performansı bu ödüle niçin aday gösterildiğine kanıt niteliğinde. Hatta bu kategorinin Natalie Portman ile birlikte en güçlü adaylarından.
Filmin neden Oscar'ın favorisi olduğu konusuna gelecek olursak:
- Akademi üyelerinin yaş ortalamalarının yüksek olması ve bu filmi izlediklerinde gençlik yıllarındaymış gibi hissetmeleri bir hayli yüksek.
- Klasik müzikal filmlere dair birçok şeyi barındırması sebebiyle tam bir sinefil filmi olması.
- Filmin içinde çoklukla bulunan uzun sekanslar, görüntü yönetmenliği, kostümler vs. gibi teknik olarak her yönüyle iyi bir iş çıkarması.
- 2011 yapımı en iyi yönetmen ve film Oscar'ını kazanmış olan The Artist gibi klasik filmlere saygı duruşundaki benzerliği.
- Diğer ödül törenlerinde rekorlar kırması ve Akademi'den aldığı 14 adaylığı ile bu konuda en büyük ipucunu vermesi.
- Daha önce bu kadar adaylık alan Titanik(11), All About Eve(6) filmlerinin 'En İyi Film' ve 'En İyi Yönetmen' dallarında Oscar'ı götürmeleri.
- Adaylığı paylaştığı filmler arasında çok güçlü rakiplerin bulunmaması.
- Yönetmenin, Whiplash filmindeki başarısının ön planda olması.
Film hakkında diğer ilginç bilgiler ise şöyle:
Emma Watson önümüzdeki aylarda vizyona girecek Güzel ve Çirkin filmi için bu filmdeki Mia rolünü geri çevirirken, Ryan Gosling de La La Land filmi için Çirkin rolünü geri çevirdi.
Tesadüf bu ya iki film de müzikal. Keza Sebastian rolü için ilk olarak, yönetmenin Whiplash filminde birlikte çalıştığı Miles Teller düşünülmüştü.
Şarkıcı ve piyanist olan John Legend bu filmdeki rolü için gitar çalmayı öğrendi.
Mia'nın oyunculuk ajansındaki seçmelerde gerçekleştirdiği telefon görüşme performansı Ryan Gosling'in geçmişte katıldığı gerçek bir seçmeden ilham alındı.
Aşıklar Şehri (La La Land) filmi Oscar'da aldığı 14 adaylık ile Titanik (1997) ve All About Eve (1950) filmlerinin elinde bulundurduğu rekoru egale etti.
Ryan Gosling, haftada 6 gün ve günde 2 saatini piyano derslerine ayırarak kendini müziğe adadı.
Film çekimleri başladığında filmin içinde gerçekleştireceği bütün caz müzik performanslarını rahatlıkla çalabiliyordu. Bu sebeple filmde el dublörü ve görsel efektlere ihtiyaç duyulmadı. Ama duyduğumuz caz performansları filmin öncesinde Randy Kerber tarafından gerçekleştirildi.
Ryan Gosling'in caz performanslarına bu kadar çabuk uyum sağlamasının sebebi halihazırda bir grupta piyanistlik yapmasından kaynaklanıyor.
2007’den beri 'Dead Man's Bones' isimli bağımsız rock yapan bir müzik grubunda piyanistlik yapan Ryan Gosling'e bu anlamda rol için biçilmez kaftandı diyebiliriz.
Yorum Yazın
Tek kelimeyle overrated.
film teknik açıdan mükemmel fakat singin'in the rain'in tırnağı olamıyor. the artist ve chicago'nun bıraktığı etkiyi de bırakamıyor. keşke senaryoda bir şeyl... Devamını Gör
Emma Watson ve Miles Teller iyi ki olmamış...Onların harcı roller değildi.