Davutoğlu: 'Niyetleri İç Savaş Başlatmaktı, Operasyonlar Yarım Kalmayacak'
Güneydoğu’da yürütülen kapsamlı operasyonlarla ilgili konuşan Başbakan Davutoğlu, tüm ilçelerdeki operasyonların teröristler temizleninceye kadar kesintisiz devam edeceğini belirterek, 'Biraz daha gecikmiş olsaydık bunların niyeti çok daha kapsamlı bir iç savaşı başlatmaktı. Onlar böyle kapsamlı harekât yapacağımızı beklemiyordu' dedi. Ayrıca Davutoğlu, Cizre ve Silopi'deki öğrenciler ve okulların durumuyla ilgili ise, 'Çocuklarımız eğitimden geri kalmayacak. İddialı bir şey söylüyorum; alır onları ülkenin en iyi okullarında yatılı eğitim ile kayıpları telafi ederiz. İstanbul’un, Ankara’nın, İzmir’in en iyi okullarında yazın veya sömestr tatilinde alıp eğitimlerini yaptırırız. Gerekirse hepsine özel eğitim aldırırız' dedi.
Başbakan Davutoğlu, Bulgaristan’a gerçekleştirdiği ziyaret sonrası dönüş yolunda uçakta gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Davutoğlu'nun açıklamaları şöyle:
'Sivil hayatı etkilememek, sivil, asker, polis zayiatına mahal vermemek için daha temkinli yürüdük'
Kasım ayında 12 kritik ilçeyi öngörmüştük. İki-üç ay önceki mücadeleye bakarsanız; Lice, Silvan, Varto, Kulp var, Cizre devam ediyor, Doğubayazıt, Yüksekova var. Bu ilçelerin çoğunda kontrol sağlandı. Temelde 4-5 yer kaldı. Sur, Cizre, Silopi, Nusaybin, Dargeçit. Nusaybin, Cizre, Silopi sınır ilçeleri. 10 adım atsan Suriye tarafına geçiyorsun. Başta uzun süreli bir müdahale olmasını arzu ettik. Sivil hayatı etkilememek, sivil, asker, polis zayiatına mahal vermemek için daha temkinli yürüdük. Cizre’de Nur mahallesi etrafında yoğunlaştı mücadele, diğerlerine dokunulmadı. Şimdi başlayan mücadelede bütün Cizre, Silopi ve Nusaybin ama özellikle Cizre ve Silopi’de mutlak olarak bunlardan temizleninceye kadar mücadele sürecek.
'Asker-polis koordinasyonu mükemmel'
Birkaç alana sıkışmış durumda mücadele. Halktan da hiçbir destek göremediler. Diyarbakır Sur içinin zorluğu; tarihi eserler, yoğun nüfus, iç içe geçmiş evler, evlerin altından birbirine irtibatlanmış tüneller. Zor olmasının sebebi demokratik hukuk kuralları içinde yürüteceksiniz. Suriye sınırı hemen yanında, buna rağmen çok ciddi bir başarı sağlanıyor. İyi olan taraf asker-polis koordinasyonu mükemmel. Asker, polis, istihbarat. Bu geçmişte kolay olmayan bir şeydi ve tamamıyle demokratik hukuk kuralları içinde asker de buna dikkat ediyor. Komando var, özel kuvvetler var, polis var, özel harekat var. Sabırla bu mücadelenin etkisini beklemek, görmek lazım.
'Yeni hendek kazmalarına ve barikat kurmalarına izin verilmeyecek'
Diyelim Cizre’de sadece Nur Mahallesi’ne operasyon yaptığınızda operasyon sonrasında tabloyu değiştiremiyorsunuz. Bütün hendeklerin barikatların ve diğer el yapımı bombalardan ilçenin temizlenmesi ve operasyon sonrasında da kalıcı bir şekilde orada bir daha bunların yapılmaması için orada kalıcı olunacak. Yeni karakollar gerekiyorsa inşa edilecek. Ama kesinlikle yeniden hendek kazmalarına ve barikat kurmalarına izin verilmeyecek.
'Doçka hedefleri tahrip edildi'
(Lojistiği Kobani’den mi temin ediyorlar sorusu üzerine) Tabi şunu da araştırıyoruz. Biz Kobani’den mülteci aldık fakat onların hepsi geri dönmedi biz de zorla geri döndürmedik. Suriye’den mülteci alırken biz “Kürt müsün, Türkmen misin, Arap mısın’ diye sormadık. Ve bazı silahlar genellikle Suriye’den Irak’a, Irak’tan Türkiye’ye sokuluyordu. Kanaslar, doçkalar falan. Özellikle doçka hedefleri büyük ölçüde tahrip edildi, kalmış olsaydı mücadele zor yürürdü.
'İnsan çok üzülüyor'
Diyarbakır’ı aşkla seven biriyim ve Sur içini bilirim. Bıyıklı Mehmet Paşa Camii, Fatih Paşa Camii tahrip edildi. Türkler ile Kürtlerin tarihi ittifakının başladığı yer. İnsanın yüreği yanıyor. Buraları onların insafına terk edemezsiniz. Barbarlar, zalimler hem tarihi dokuya hem insani dokuya büyük zarar verdi. Malezya’dan bir öğrencimin eşi Sare Hanım’a mesaj göndermiş. O da bana getirdi telaşla. Dargeçit’te insanlar güvenlik için terk ediyorlar. “Hocam terk ettikleri ahırlar ve ağıllarda yüzlerce hayvan aç kaldı” diyor. Onun üzerine Efkan Bey’i (Ala) aradım. “Terk edilmiş ahırların hepsini tek tek açın besleyin” diye. İşin buraya kadar giden boyutu var. Sadece insan açısından değil, hayvanlar ve nebatat açısından da düşünüyorsunuz. İnsan çok üzülüyor.
'Bunların niyeti çok daha kapsamlı bir iç savaşı başlatmaktı'
Biraz daha gecikmiş olsaydık, bunların niyeti çok daha kapsamlı bir iç savaşı başlatmaktı. 7 Haziran’ın hemen ertesi günü aşırı kibir... Demirtaş ile Yüksekdağ -şimdi bir takım açıklamalar yapıyor- karşımızda otururken o gün silahlı ayaklanma çağrısı yaptılar tam o günde. “Bakın ateşle oynuyorsunuz” dedim. Suruç’tan 5 gün önce. “Şu çizgiyi beraberce geçelim yürüyelim” diye. “Ama şimdi bu tutumunuzu devam ettirirseniz kendiniz için de Türkiye için de çok ciddi sonuçlar getirecek bir yerlere götürürsünüz.” Onlar böyle kapsamlı bir harekât yapacağımızı düşünmediler.
'Doğu ve Güneydoğu’daki halkımıza müteşekkirim'
Doğu ve Güneydoğu’daki halkımıza müteşekkirim. Tahriklere gelmediler. Bunlar halk ile devleti karşı karşıya getirmek istiyorlardı. Halk gelmedi. Yeni bir seçime giderken terör ile mücadele kararı almaktan daha riskli bir karar yoktu. 23 Temmuz’da iddia ediyorum demokrasi tarihinin en zor kararlarından birini verdik. Alternatif kalmadığı için aldık. Ve şu anda da birkaç ilçe dışında, kırsal kesimde de mücavir alanda da kontrol sağlandı.
'Yarım kalmayacak'
(Öz yönetim gibi kendileri için rasyonel olmayan bir kararı nasıl verdiler? Figen Yüksekdağ da ‘Direne direne kazanacağız' dedi) İnsanların irrasyonel olmasının birinci nedeni, aşırı özgüven veya karşı tarafa zarar vereceğini düşünmek. Kobani’de, Suriye’de, Irak’ta olan gelişmeler; bazı uluslararası aktörler de onlara bu anlamda bir destek vaadi ile netice alabileceklerine dair telkinlerde bulunanlar oldu. “Biz kendi yığınağımızı yapalım ve bir kaos dönemine girilirse bundan istifade edelim taktiğine” yöneldiler. 17-25 Aralık olayları, paralel yapının da etkisiyle zaafa düşüldüğünü zannettiler. 7 Haziran bu algının zirve yaptığı dönemdi. Akıl verenler ‘Şimdi tam vakti’ dediler. Suruç, Ankara saldırısı kaos çıkartmak üzere yapılan saldırılardı. 1 Kasım sonrası “bu mücadele devam edecek” dedim. Son ana kadar da sabrettik. Ama müdahale etmek gerektiğinde yarım bırakamazsınız. Şimdi de yarım kalmayacak. Dağlıca’da 16 şehit verdiğimizde Dağlıca şehitlerinin birliğine ‘Bu dağlar temizlenecek’ dedim.
'Orada görev yapanlar öğretmenler, sağlık çalışanları hepsi birer kahramandır'
Türkiye’nin herhangi bir okulunda eğitimin bir saat bile durmasından bir hoca olarak ıstırap duyarım. Ama Varto’da, Silvan’da, Cizre’de, Silopi’de bazı okul binalarını bunlar silah deposu gibi kullanıyorlar. Bu barikatları kurduktan sonra düşünün, o barikatların arkasına çocuklar nasıl gidecek, nasıl eğitim yapacak? Orada görev yapanlar öğretmenler, sağlık çalışanları hepsi birer kahramandırlar. Polisimize, askerimize minnet duygularımızı ifade ediyoruz ama öğretmenlerimizin, sağlık çalışanlarımızın hepsi birer kahramandırlar. O şartlarda eğitime ara verilmedi.
'Çocuklarımız eğitimden geri kalmayacaklar'
Bu çocuklarımız eğitimden geri kalmayacaklar. (Cizre ve Silopi’deki kapalı okullar) Öğrencilerin ve öğretmenlerin tehlikeli alanlarda bulunmamalarını temin etmek açısından gerekli idi. Operasyonlar biter bitmez telafi dersleri de yapılarak bu öğrencilere sahip çıkılacak. İddialı bir şey söylüyorum; alır onları ülkenin en iyi okullarında yatılı eğitim ile kayıpları telafi ederiz. İstanbul’un, Ankara’nın, İzmir’in en iyi okullarında yazın veya sömestr tatilinde alıp eğitimlerini yaptırırız. Gerekirse hepsine özel eğitim aldırırız.
'Çift başlılık hep vardı'
Çift başlılık yeni bir konu değil. Daha önce Evren Cumhurbaşkanı iken Evren ile Özal arasında sıkıntı vardı. Demirel ile Özal’ın yaşadığı süreç de var. Özal’ın ömrünü tüketen bir süreçtir o. Demirel’in de zorlandığı bir süreçtir. 28 Şubat döneminde Demirel, kendisi Cumhurbaşkanı idi ve bu sefer kendisi Erbakan’a aynı otoriteyi uyguladı. Ahmet Necdet Sezer, kendisini Cumhurbaşkanı yapan Başbakan Ecevit’le nasıl bir kriz yaşadı, anayasa kitapçığı üzerinden... Sezer’in ilk dönemde sayın Başbakanımıza nasıl engel olduğunu hepiniz hatırlarsınız. Bu çift başlılık hikâyesi sanki bugün çıkmış gibi bir yaklaşım, yanlış.
Üstelik Sayın Cumhurbaşkanımızla bizim aramızda yaşanan, belki de en az sorun yaşanan dönemlerden birini yaşıyoruz. Eğer Türkiye, 1980’den beri bu sistemi götürmüşse bu, sistemin iyiliğinden kaynaklanmıyor. Muhalefetin öyle bir yaklaşımı var ki sanki bu yapı yeni çıkmış gibi davranılıyor. Bunu telafi etmek, doğru rayına oturtmak lazım.
'Siyasi sorumluluk birlikte, hukuki sorumluluk bende'
Bunun en fazla ağırlığını hisseden benim herhalde. Çünkü hukuken sorumlusunuz. Alınan her kararın hesabı Başbakanlık makamı tarafından verilir. Nihai kertede 20 sene sonra biri bugünlerde niye terörle mücadele başlattınız diye sorarsa, sorumlusu biziz. Çünkü direktifini nihayet siz vermek durumunda kalırsınız. Peki bugün ne oluyor? Biz Cumhurbaşkanımızla bunları istişare ederek yapıyoruz. Siyasi sorumluluk birlikte. Fakat böyle bir dengesizlik olduğunu herkesin görmesi lazım. Benim de kanaatim Cumhurbaşkanımızla aynı. Hukuki sorumluluk kimdeyse, yetki de onda olmalı. Sorumluluk ve yetki arasında karmaşa ortadan kalkmalı.
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!