Unutmayacağız Barışmayacağız Affetmeyeceğiz
Unutmayacağız Barışmayacağız Affetmeyeceğiz
Hasdal Askeri Ceza ve Tutukevi B2 koğuşunda iki haftadan bu yana sofraya üç tabak eksik konuyor. Türk Silahlı Kuvvetlerinin esir alınma harekâtında ilk ve en büyük darbeyi göğüsleyen dört silah arkadaşımız; Deniz Yarbay Ercan Kireçtepe, Deniz Binbaşılar Eren Günay ve Erme Onat ile mahpusluğunu Silivri Ceza ve İnfaz Kurumunda tamamlayan emekli Deniz Binbaşı Levent Bektaş, yaklaşık 5 yıllık tutukluluğun ardından 27 Ocak 2014 günü özgürlüklerine kavuştular.
Uğradığımız ihaneti 22 Nisan 2009 tarihinden bu yana Türk adaletine(!)anlatamamanın verdiği isyanla tahliyelere ne kimse sevinebildi ne de mutlu olabildi. Ailesinin bir daha asla kucaklayamayacağı Ali Tatar’ların, Kuddusi Okkır’ların, sokakta dövüle dövüle canından edilen Ali İsmail Korkmaz’ların, ekmek almaya gittiği bakkaldan hâlâ dönemeyen Berkin Elvan’ların olduğu bir ülkede kim, hangi özgürlüğe, nasıl sevinebilir ve mutlu olabilir? Kayseri’ye kaçırılan Ali İsmail Korkmaz davasında sözleri yürekleri yakan Emel Ana’nın; “Gözlerime bakın. Nasıl kıydınız çocuğuma?” sorusu da bundan önceki binlerce yürek yakan soru gibi elbette yanıtsız kalacak. Ama biz, yaşadığımız esareti de, uğradığımız ihaneti de, gözü yaşlı anaların isyanını da asla UNUTMAYACAĞIZ.
İçinde adaleti olmayan Çağlayan’daki Adalet (!) Sarayının 27 Ocak 2014 günkü konukları olarak yakında yeri tarih sayfaları olacak Özel Yetkili İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinin üyelerini kırmızı tişörtümüzle ve sert sözlerimizle biraz üzdük anlaşılan. Belli ki sözlerimiz en çok da iddia makamını yaralamış olmalı ki mütalaası öncesinde Cumhuriyet Savcısı Nuri Ahmet Saraç; “Bugünkü duruşmada avukatların ve sanıkların sözleri benim kimyamı bozdu, ” demek durumunda kaldı.
Sayın Savcıya hatırlatmak gerekir ki, bizim son 5 yıldır uğradığımız ihanete ilişkin kimseyi inandıramamak gibi bir derdimiz var ki, insanda ne kimya bırakır ne de fizik. Ama biz ne kimyamızı bozduk ne de gerçeğin ortaya çıkacağına olan inancımızdan bir gün olsun vazgeçtik. Davadaki tahliyelerden neredeyse saatler sonra yeni görev yeri İstanbul 22. ve 23. Noterleriyle 11. İcra Müdürlüğünün denetimi olarak belirlenen Saraç’a, kimyasının asla bozulmayacağı yeni görevinde başarılar diliyoruz.
Bir diğer gerçeklere kulak tıkama ustası Özel Yetkili İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin Silivri’de yürüttüğü Balyoz yargılamasının (!) 27 Ağustos 2012 tarihli duruşmasındaki sözlerimin gerçek çıkmasına ise çok az bir zaman kaldı: “Bu güç, bu erk bir gün el değiştirir. Yarın öbür gün, dışarıda inşa edilen mahkeme salonlarında başka birileri yargılanır inşallah. Benim size bir tavsiyem olacak. İnşallah ne yaptığınızı bilmiyorsunuzdur. Yarın savunmanızı bunun üstüne inşa edin. Deyin ki; ‘Biz ne yaptığımızı bilmiyorduk. Biz adil yargılama yaptığımızı sanıyorduk.’ Ve inşallah size de aynı sizin gibi yargılayan adil yargıçlar düşer. İnşallah size de adil yargılanmak kısmet olur.”
Temennilerimi tehdit olarak algılayan ve yeni tayin yeri olan Bakırköy’de başarılı yargılamalarının (!) devamını dilediğim Mahkeme Başkanı Hâkim Ömer Diken’in cevaben söylediği: “Ali Türkşen, bizi tehdit edemezsiniz. Biz korksak bu kürsüye çıkmayız bir. İkincisi Türk Milleti adına yargılama yapan bir mahkemeyi suç işlemekle itham ediyorsunuz. Biz hesabını veremeyeceğimiz hiçbir kararın altına imza atmayız,” sözlerinin de arkasında durmasını önemle rica ediyorum. Mâlum 17 Aralık 2013 tarihinden bu yana hesap soranlarla hesap verenlerin birbirine karışmaya başladığı, kimin ne zaman hesaba çekileceğinin belli olmadığı bir ortamda tavsiyelerim ve temennilerim aynen geçerlidir.
Ancak…
Dün kendilerini iftira davaların savcısı ilan eden, bugün “Ne istediler de vermedik?” dedikleri şahısları en hafifinden “çete” ve “paralel devlet ” ilan edenleri de sizlerden ayrı tutmuyoruz. 11 yıllık AKP iktidarı döneminde işleriniz tıkırında giderken ve yurtseverler zindanları doldururken, ülkemiz insanına zulümde ortak olduğunuzu, bugün binlercesini yerlerinden ettiğiniz Emniyet ve yargı mensuplarını dün kahraman ilan ettiğinizi de asla unutmayacağız. Bugün işinize gelen kanunu yine işinize geldiği gibi ve kendi paçanızı kurtaracak şekilde gündeme taşımanız, paralel devleti kendi canınız yanınca aklınıza getirmeniz, işlediğiniz günahları ortadan kaldırmayacak.
Dün vatanseverleri, Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarını, tamamen dijital iftiralara dayanarak ve hiçbir şüphe duymadan, darbeci, terörist, toprak altına mühimmat gömen, müzeleri ziyaret eden çocukları, gayrimüslimleri öldürmeyi planlayan, kendi uçağını düşürecek, cami bombalayacak, casus, uyuşturucu düşkünü, fuhuşçu kişiler olarak ilan eden, bugün ise kandırıldığını, kullanıldığını ve “kullanışlı aptal” olduğunu televizyon ekranlarıyla gazetelerindeki köşelerinde itiraf edenlerin günah çıkarma çabalarını da hoşgörüyle karşılamayacağız ve hiçbirinizle BARIŞMAYACAĞIZ.
Tam 3 yıl önce bugün 11 Şubat 2011 tarihinde başlayan esaretimizin daha ne kadar süreceği bilinmez. Ancak tutsaklığımıza temel teşkil eden ve Gölcük Donanma Komutanlığından çıkan 5 numaralı hard diskin sahteliğini bir kez daha ve hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde ispatlayan 20 Ocak 2014 tarihli TÜBİTAK raporunun da hiçbir anlam ve önemi yoktur. Aradan geçen bunca yılda ülkemiz insanı maruz bırakıldığımız komplo düzenini herhangi bir rapora ihtiyaç duymaksızın görmüş ve bizi kalplerinde masum ilan etmiştir. Kurduğunuz ve ortaklık etiğiniz kumpas düzeni ortaya çıktıkça yaşadığımız her bir gün, bizim için özgürlükten de kıymetli hale gelmiştir.
Yine de bu düzeni kuranlar, ortak olanlar ve yaşananlar karşısında hiçbir şey yapmadan susanlar şunu asla unutmasın.
Bir gün gerçek Türk adaleti ve hiçbir etki altında kalmadan karar verecek Türk hâkimlerinin karşısında aklanacağımıza adımız gibi emin olsak da, o gün gelene kadar; yaşadığımız iftira düzenini, hapiste geçirdiğimiz tek bir günü, evlatlarını toprağa veren anaların gözyaşlarını, çocuklarımızın küçücük yaşta cezaevi ortamıyla tanışmalarını, sahteliği şüphe götürmez delilleri dikkate alan hâkim ve savcıları, boğazından tek bir kuruş haram lokma geçmeden bir ömür süren insanlar cezaevlerini doldurur ve hastalıklarla boğuşurken ayakkabı kutularına dolup taşan servetleri edinenleri, onlara vesile olanları, silah arkadaşı adı altında bizi bu komploların kucağına iten ve bir ömür kendilerini gizleyen hainleri, son olarak da makam ve rütbelerinin gereğini yerine getirerek paralel devletin Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki elemanlarını ortaya çıkartacak yüreği olmayan ilgili ve bilgili kamu görevlilerini asla UNUTMAYACAĞIZ, onlarla asla BARIŞMAYACAĞIZ ve elbette onları asla AFFETMEYECEĞİZ.
3 yıldır tutsak edildiğimiz Hasdal ve Silivri zindanlarında bir gün olsun başımızı önümüze eğmeden yaşamanın verdiği onur ve haklılığımızın ortaya çıkmasının verdiği huzurla tüm halkımıza en derin sevgi ve saygılarımı sunuyor, adalet ve özgürlük dolu günler diliyorum.
Ali Türkşen
Deniz Kurmay Albay
Odatv.com
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!