Bodrum Eskişehir de Biter se ( Güncesi )
Bodrum Eskişehir de Biterse ( Güncesi )
Yine bir gün sık sık yaptığım gibi internette Smart'ın sayfasında ucuz uçak bileti arayışındayken Istanbul Bodrum uçuşunun 35 TL olduğuna gözüm takıldı. Fırsat bu fırsat dedim tarihine takılmadan hemen aldım uçak biletimi tabii ki. Günler günleri kovaladı ve uçuş tarihim geldi çattı. Ee artık nasıl olsa bahar geldi, Ege kıyılarına da çoktan yaz gelmiştir düşüncesiyle sırt çantama tişört, şort, bikini koydum, ayaklarıma da parmak arası terliklerimi giyerek Havaalanı'na vardım. Bodrum'a indiğimde Güneş'in iliklerime kadar beni ısıtıyor olması son derece keyifliydi. Bu kez amacım keşif yapmaktan ziyade iki günlük deniz ve kum tatili yapmaktı. Bu nedenle de hemen kendime konaklayacağım bir yer buldum, ardından da kendimi serin sulara bıraktım. Sahilde bol bol kitap okuyarak vaktimi geçirdim, derken durduramadığımız zaman yine bana göz kırptı ve kulağıma dönüş vakti geldi dedi fısıldayarak.
Bu kez dönüş biletimi almadığımdan kendimi daha bir özgür hissettiğimi fark ettim. Bir de tatil zihniyetiyle yatarak geçen iki günlük Bodrum maceram bünyede biraz hasar yaratmış olacak ki, beynimi 'Acaba burdan bir yerlere kaçsam mı?' gibi sorular kurcalamaya başladı. Uçak bileti arayışından vazgeçip soluğu anında Bodrum otogarında aldım. Gezginci ruhum rüzgarın nereye estiğini bilmeden otobüs firmalarına göz gezdirmeye başladı. Kararımı verdim ve Eskişehir için bir otobüs bileti aldım. 19.00 civarında koltuğuma yerleştim ve yola koyuldum.
İlerleyen saatlere doğru tekerleklerin dönüşüne uyum sağlayan gözlerim uykuya yenik düştü. Gel gör ki gözümü açtığımda sabah olmuştu ve Eskişehir'deydim. Zamandan kazanmak için çoğunlukla uçak yolculuklarını tercih ettiğimden bu yol bana oldukça uzun geldi aslında. Planlamadığım bir biçimde uzak bir rotayı seçmiş olmama mı hayıflanmalıydım yoksa, buranın, mevsim her ne kadar bahar olsa da hala kış oluşuna mı bilemedim!? Bir de yağmurun başlamasıyla heveslerim kursağıma takılıyordu ki tam önümde duran taksi imdadıma yetişti. Hemen şehrin göbeğindeki alışveriş merkezinde aldım soluğu, çünkü bir an önce ayaklarımdaki terliklerden kurtulmazsan bu keyifli macera hastanede son bulabilirdi.
Halletmem gerekenleri hızlıca bitirerek sokakları keşfetme vakti geldi. Burası anlatılmaz yaşanır bir şehir adeta! Düşünün ki belki bir gece konaklarım dediğim Eskişehir'den 6 gün sonra döndüm. Büyüsünden de uzun bir süre kurtulamadığımı söylemeliyim! Sokakları, parkları, sanat eserleri, Porsuk'u, gondolu derken yavaş yavaş daha bir içine alıyor sizi. Hem ışıltılı caddelerinde dolanırken büyük bir şehir izlenimi yaratıyor, hem de ulaşımdan ötürü küçük bir kent!
Kent Park hakkında bazı yazılar okumuştum, az buçuk bir fikre sahiptim, ancak girişten adımımı attığımda anlatılanların bile ne denli zayıf kaldığını gözlerimle gördüm. Devasa bir alana kurulmuş olan bu parkta at binme mekanlarından, cafelere, su değirmenleri gibi tarihi bilim oyuncaklarından plaja kadar her şey mevcut. Evet doğru duydunuz plaj dedim, ben de gördüğümde gözlerime inanamadım ama, denizsiz yaşayamam diyenlerin bile söyleyecek söz bulamayacağı bir şehir burası. Eskişehir gezim, parklarda başlayarak, oduncu pazarı evleri, sanat sokağı ve şehrin her bir noktasını dolanarak son buldu. Burdan ayrılırken lüle taşından yapılmış el emeği göz nuru pipolar dan da almayı ihmal etmedim tabii...
Dönüş yolu için de bir çılgınlık yapmak istedim ve en güzel alternatiflerden biri olan treni seçtim, yani sizin anlayacağınız uçakla başlayan maceram trenle İstanbul'da noktalandı.
Ve bu geziden aklımda kalan detaylardan ziyade, kalbimde aşk vardı! O da elbette bir çok Avrupa şehriyle yarışacak seviyede olan Eskişehir!
'Deniko'