Japon Mitolojisine Göre Ölümü Sembolize Eden Gizemli Çiçek Higanbana'nın Hikayesi
Higanbana; ekinoks çiçeği, kırmızı örümcek zambağı ya da ölüm çiçeği olarak da bilinen nergis zambağı ailesine ait olan bir bitki türüdür. Uzakdoğu kökenli bu bitkiyi diğer bitkilerden ayıran bir hikayesi vardır. Ölüm çiçeği olarak adlandırılan bu bitkinin hikayesini merak ediyorsanız buyurun sizi aşağıya alalım...
Higanbana çiçeğinin bilimsel ismi Lycoris Radiata'dır.
Bu çiçek nergis zambağı ailesinin içerisinde yer alır. Soğanları zehirli olan bu bitki, mavi, sarı ve pembe renklerde de bulunur ancak en bilinen rengi kırmızıdır.
Higanbana, genellikle mezarlıkların yanında yetişir. Bu bitkiye ölüm çiçeği denmesinin en büyük nedeni de bu durumdur.
Higanbana çiçeği bir insanı felç bırakabilecek kadar güçlü bir zehire sahiptir. Aynı zamanda fare ve gelincik gibi canlıları da uzak tutmaya yardımcı olur. Bu nedenle Higanbana mabet, tapınak, mezarlık ve pirinç tarlaları gibi korunmaya ihtiyaç duyan alanlara dikilir.
Higanbana çiçekleri cehennemde açan uğursuz çiçekler olarak da anılır.
Afrika kıtasında ve Japonya'da oldukça ünlü olan bu bitki, sonbahar ekinoksu gerçekleşirken açar. Bu nedenle de bu bitkinin açması halka sonbaharın gelmesini işaret eder.
Farklı görünümü ve ismi ile dikkat çeken Higabana sanat dünyasında birçok sanatçıya ilham olmakla birlikte sinema dünyasında da sıkça kullanılan bir metafora dönüşmüştür.
Higanbana çiçekleri, birçok kültürde farklı anlamlara ve hikayelere sahiptir. Şimdi gelin bu hikayelere bakalım.
Animelerde de sıkça gördüğümüz bu bitki eğer bir sahnede gösterilirse bu sevilen bir karakterin öleceğine işaret etmektedir.
Japon ve Çin inançlarına göre ise Higanbana çiçekleri ölmüş ruhların arkasından yeşerir ve ölümden sonra yeniden doğulu simgeler.
Bir başka Japon inancına baktığımızda ise Higanbana çiçeklerinin bir kişiyi hayatınızdan çıkarttığınızda o kişinin yürüdüğü yolda açacağı inancı ile karşılaşırız.
Bu hayatınızdan çıkardığınız kişi ile bir daha görüşmeyeceğiniz anlamına gelir. Aynı zamanda o yolda Higanbana çiçeğinin açması giden kişinin ardında bir pişmanlık bıraktığını da simgeler.
Bir batıl inanca göre ise Higanbana çiçeği ölümü simgelediği için kimseye hediye edilmemelidir. Bu inanç doğrultusunda hiçbir çiçek buketinde Higanbana bulunmaz.
Budizm inancına göre de Higanbana çiçeği Budist ataların mezarlarına konulur ve amacı ise sonbaharın gelişini kutlamaktır. Bu kutlama bir tören ile gerçekleşir ve daha sonra mezarlara Higanbana çiçekleri bırakılır. Bu çiçeklerin bırakılması atalara gösterilen saygının bir simgesidir
Bir başka efsaneye baktığımızda ise şu hikaye ile karşılaşırız;
Güneş tanrıçası olan Amaterasu, çiçekleri ve yaprakları koruyabilmek için iki periyi görevlendirir. Bu periler Manju ve Saka'dır. PErilerden bir tanesi yaprakları bir diğeri ise çiçekleri korumak için görev alır ve bu iki perinin buluşması yasaklanır.
Birbirlerinin varlığından haberdar olan ancak görüşmeleri yasaklanan bu iki peri en sonunda dayanamazlar ve yasağı çiğneyerek görüşürler.
Merak duygusu bu iki perinin yasağa karşı gelmelerine neden olur. Birbirlerini gören bu iki peri görüştükleri anda aşık olurlar. Ancak karşı geldikleri tek şey yasak değildir. Bu iki peri aynı zamanda güneş tanrıçasına da karşı gelmişlerdir.
Bu aşk güneş tanrıçasını çok kızdırır ve tanrıça iki periyi bir daha asla görüşmemeleri için lanetler.
Lanete göre Saka'nın yaprakları yalnızca Manju'nun yaprakları öldüğü zaman çıkacaktır. Bu lanet iki aşığın bir daha hiçbir zaman görüşememelerine neden olur ve iki aşık sonsuza dek ayrı yaşarlar. O çiçek ise elbette Higanbana çiçeğidir...
Siz hiç Higanbana çiçeğini duymuş muydunuz? Yorumlara bekliyoruz...
Yorum Yazın