Görüş Bildir
Haberler
Yok Aslında Bir Sinekten Farkımız! Ama İşte Biz İnsanız!

etiket Yok Aslında Bir Sinekten Farkımız! Ama İşte Biz İnsanız!

Özlem Gökbel
17.07.2023 - 11:53 Son Güncelleme: 24.07.2023 - 12:22

1986 yılında Sinek (The Fly) filmini izlediğimde henüz 18 yaşımdaydım. İnsan doğası, evrim teorileri, parapsikoloji, bilimkurgu gibi kavramlar hakkında çocukluktan başlayan naif merakım, artık -ileride belki de bir ormana dönüşecek şekilde- filizlenmeye başlamıştı. David Cronenberg’in ustaca kurguladığı film, Jeff Goldblum’un etkileyici oyunculuğu ve görsel efektleri ile beni oldukça etkilemişti, ürperdiğimi hatırlıyorum.

İçeriğin Devamı Aşağıda

Filmi hatırlamayanlar için kısa bir özet geçeyim:

Filmi hatırlamayanlar için kısa bir özet geçeyim:

Seth yani Jeff Goldblum, bir maddeyi ışınlamak gibi deneyleri olan saplantılı bir bilim insanıdır. Bir gün kendisi ile röportaj yapmak isteyen azimli gazeteci Veronica’nın (Geena Davis) önünde gerçekten de kendisini bir noktadan bir diğerine ışınlamayı başarır. Ancak deney esnasında tüpe giren bir sineği fark edemezler. Kısa bir süre sonra Seth’in bünyesinde başlayan karmaşık başkalaşım giderek onu kendi kimliğinden uzaklaştırır ve kocaman, çirkin bir sineğe dönüştürür. “Ne fantezi ama” demiştim sinema salonundan çıkarken, belki de benim gibi düşünen milyarlarca izleyici gibi…

İşin aslı rahatsız olmuştum. Bir örümcek tarafından ısırılarak kahramanlaşan karakterden (Spider Man) ya da estetik anlayışımızı rahatsız etmeyen bir kara leopardan (Cat People) farklıydı Sinek. Dürüst tanımı ile insan ve sinek ilişkisi tiksindirici idi. Kendimizi en üst tasarım, bir Homo Deus, neredeyse evrenin hâkimi sanırken, sinekleri ise yeryüzündeki en gereksiz ve hatta çirkin yaratıklar olarak gördüğümüzden olabilir mi? 

Birkaç yıl öncesine kadar bu sav mantıklı gelebilirdi. Henüz nasıl bir yanılsama içinde olduğumdan haberim yoktu. Gerçi insanlarla bazı hayvanlar arasındaki genom benzerlikleri uzun yıllardır bildiğim bir konu idi. İnsan genomuyla yaklaşık yüzde 98-99 oranında genetik benzerlik taşıyan en yakın akrabalarımız şempanzelerden, yüzde 40 ila 90 arasında değişen oranlarda benzerlikleri olan orangutanlar, gergedanlar, atlar, inekler, fareler, domuzlar ve hatta kedilerden elbette haberim vardı. Ancak “Sirke Sinekleri” (Drosophila Melanogaster) ile ilgili bir bilimsel makaleyi okuyana kadar DNA’mızın sineklerle de ortak özellikleri olduğunu, son yüz yıl boyunca biyoloji bilimindeki gelişmeleri bu minicik yaratığa borçlu olduğumuzu bilmiyordum. Bir sirke sineğinin DNA'sının yüzde 60'ı insanlarınki ile ortak özellikler taşıyormuş!

Biz sinekten mi geliyoruz?

Tam burada “A-aa, biz sinekten mi geliyoruz” cümlesinin oluşmaması için Evrim Ağacı sitesinin nitelikli ve derin araştırmalarından bir alıntı girmem gerekiyor.   

İki türün genomik haritaları birbirlerine çok benzerse, bu iki tür yakın akrabadır denir ve bu iki türün ortak atası, diğer canlılarla olan ortak atalarına göre daha yakın bir zamanda yaşamıştır ve bu iki tür, bu ortak atadan daha yakın zamanda farklılaşmıştır / evrimleşmiştir / türleşmiştir. Eğer ki genetik haritalarındaki benzerlik oranı düşükse, o zaman bu iki tür akrabadır; ancak uzak akrabadır (unutmayın ki tüm türler birbirleriyle yakın ya da uzak da olsa akrabadır ve mutlaka bir noktada ortak bir ataları vardır!) denir ve bu iki türün ortak atası, genetik benzerliği yüksek olan tür ile yaşayan ortak atadan çok daha eski bir dönemde yaşamıştır. 

Evrim Ağacı basamaklarında aşağı inildikçe, insan ile diğer türlerin arası açılmaktadır. Çünkü bir şempanze ile insan, çok yakın akraba iken, bir plazmodyum (amipsi olarak hareket eden canlı madde kütlesi, tek hücreli hayvan) ile insanın ortak atası, bundan yüz milyonlarca yıl önce yaşamıştır. Bu, insan plazmodyumdan evrimleşmiş bir türdür demek değildir. Doğrusu şudur: İnsana kadar gelecek olan soy hattı (lineage), plazmodyum ile olan ortak bir atadan 1,78 milyar yıl önce ayrılmıştır; ancak o ayrımdan sonra, her iki türe doğru gidecek olan koldan da yüzlerce, binlerce, milyonlarca bambaşka tür ayrılıp evrimleşmiştir. Yani 1,78 milyar yıl önce yaşayan, insan ile plazmodyumun ortak atası olan bu tür, ne günümüz plazmodyumuna, ne de günümüz insanına benzemektedir. Her ikisiyle de doğrudan alakası bile yoktur.

Sonuç olarak bir sirke (meyve) sineği ile genomik kıyaslamada bu oranda (%60) genetik benzerliğimiz olması, sadece ortak atamızın diğer türlere göre belki milyarlarca yıl önce yaşadığını gösterir. Şempanzeler, bonobolar gibi yüksek orandaki genomik benzerlikleri ele aldığımızda, benzerliklerin gittikçe arttığını ve %100'e yaklaştığını görürüz ki; ayrıntısız bir ifade ile insanlar ile şempanzeler 6 milyon yıl kadar önce birbirlerinden ayrılmışlardır. Bu Homo Sapiens 6 milyon yıl önce ortaya çıktı demek de değil, bu süreçte evrim sürmüş, şempanze ataları pek çok defa dallanmış ve bilinen kadarı ile 25 farklı tür ortaya çıkmış. İşte biz bunlardan biriyiz. Yaklaşık 350.000 yıl kadar önce bu dallanmadan ayrışan, bugünse evrene hükmeden tür…

Sirke sineğinin insanlığa katkıları

Sirke sineğinin insanlığa katkıları

Sonuç olarak bir sinekle ortak bir atamızın olduğunu bilmek bize The Fly filmine başka bir gözle bakmamız haricinde ne sağlar? Çok ama çok şey sağlar… Anlatayım efendim: 

Her şey Amerikalı biyolog Thomas Hunt Morgan’ın 1930’larda sirke sineklerinden yararlanarak genlerin kromozomların üzerinde nasıl dizildiğini, bazı genlerin birbiri ile bağlantılı olduğunu; başka bir deyişle kalıtımla geçtiğini keşfetmesiyle başladı. Genetik biliminin temelleri bu sayede oluştu ve sirke sinekleri laboratuvarların gözde deney hayvanları haline geldiler. Gen haritası 2000 yılında çıkartılan sirke sineği, İnsan Genom Projesi’nin de bu temel bilgilere dayanarak oluşturulmasını sağladı. Ayrıca zaman içinde araştırmacılar insanlarda Dawn sendromu, Alzheimer, otizm, diyabet ve kanser gibi hastalıklara yol açan genlerin yüzde 75’inin sirke sineklerinde de bulunduğunu keşfettiler. Bugün bu hastalıkların tedavisinin geliştirilmesinde sirke sinekleri bilim insanlarının emrinde, adeta insanlar için yaşıyorlar.  

Nobellik sinek 

Ömürleri çok kısa olduğu ve hızlı üredikleri için sirke sinekleri araştırmalar için ideal denekler. Bilim insanları farelerden ancak 300 yılda öğrenebildiklerini sirke sineklerinden 30 yılda öğrenebildiler. Bu da onları genetik araştırmalarının “süperstar”ı yapıyor. Hatta bu canlı 6 Nobel Tıp Ödülü’ne de imza attı. İşte, artık gözüme sevimli gelen sirke sineğinin Nobellik katkıları: 

1933: Kalıtsallıkta kromozomların oynadığı rolün açığa çıkması / Thomas Hunt Morgan  

1946: Mutasyon hızını artırmak için X-ışını radyasyonundan yararlanılması / Hermann Joseph Muller  

1995: Embriyonik gelişimin genler tarafından nasıl kontrol altında tutulduğunun ortaya konulması / Edward B. Lewis, Christiane Nüsslein-Volhard ve Eric F. Wieschaus  

2004: Koku reseptörleri ve koku alma sisteminin çalışma mekanizmasını sinek deneyleri yardımı ile çözülmesi / Richard Axel

2011: Bağışıklığın nasıl aktif hale geldiğinin öğrenilmesi / Jules Hoffmann 

2017: Sirkadyen ritimlerini kontrol eden moleküler mekanizmalar üzerindeki çalışmalar / Jeffrey Hall, Michael Rosbash ve Michael Young

Sinekler de aşk acısı çekiyor 😊

İnsan beyninde alkol sayesinde ödül devresinin etkinleştiğini biliyoruz. Kendisini kötü hissedenlerin (anlamsızca) çareyi alkolde aramasının yanıltıcı sebebi de bu. Science dergisinde yer alan bir makaleye göre aynı yönelim -hem de benzer nedenlerle- sirke sinekleri için de geçerliymiş. San Francisco’daki Kaliforniya Üniversitesi’nde yürütülen bir araştırmada, dişi sinek tarafından reddedilen erkek sineğin, eşi yanında olan sineğe göre tam dört misli daha fazla içtiği gözlenmiş! Aşk acısı neler yaptırıyor 😊 

Son söz

Yok etmek ya da soyunu tüketmek yerine teşekkür borçlu olduğumuz sinekler ve diğer pek çok canlı (bizlerin bakış açısı ile) insanlık için çalışa dursun, biz milyar yıllara dağılan evrim yasalarına göre kendi evrimimizin sürdüğünü söyleyebiliriz. Şahsen bu sürecin hızlanmasını; “Homo Sapiens”den “Homo Sapiens Sapiens”, yani “düşüncesi üzerine düşünen insan” formuna bir an önce geçmemiz, evren ve insanlık üzerine daha çok kafa yormamız ve dünyayı yaşanabilir bir yer kılabilmemiz adına çok isterim. Çünkü hala tam olamadığımızı düşünüyorum. 

Belki de ünlü İngiliz şair William Blake’in Sinek şiirinde dediği gibi; 

Düşünce hayatsa eğer 

Ve güç ve nefesse,

Ve ölümse 

Düşüncenin yokluğu, 

Demek ki ben 

Mutlu bir sineğim, 

İster yaşayayım, 

İster öleyim.

Instagram

Web

Linkedln

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
12
2
1
1
1
1
0
ONEDİO ÜYELERİ NE DİYOR?
Yorum Yazın
Pasif Kullanıcı

kimileride kör sinek gibi

Pasif Kullanıcı

Laf çakmadım direk söyledim. Kör sinek gibisin

Borys Hjuven

Bunu 3 yasindaki kuzene sordum sinekten farkimiz diye, benim pipim sinekten daha buyuk dedi konuyu kapatti.

Voyn

Baya etkilenmiştim sinek filminden ama abim izlediğimiz gece kabus görüp ağlayarak uyanmıştı 😁 Ve meyve sineği diğer denek canlıları gibi yine bize hizmet ed... Devamını Gör