Mimarlık Tarihinde İsmini Duyurmayı Başarmış Kadın Mimarların En Güzel Eserleri
Dünya tarihinde kadınlar hem yaptıkları işler hem de düşünceleriyle önemli bir konumda bulunmaktadır. Kadınların, çok yönlü düşünme tarzlarının olduğu tartışılmaz bir gerçektir. İşte, bu düşünceye kanıt niteliğinde olacak dünyanın en ünlü binalarının mimarisi ve kadın mimarları.
1. Château de Chenonceau – Chenonceaux / Fransa
Chenonceau Şatosu, Loire Vadisi'nin Chenonceaux kasabasında kurulmuş olan kaledir. Cher Nehri üzerinde inşa edilmiş olan bu şato, eşsiz mimarisiyle büyülüyor.
Bundan 500 yıl önce bu muhteşem şatoyu bir kadın tasarlamıştı.
Katherine Briçonnet'in kocası Thomas Bohier bu mülkü harap bir haldeyken almış. 1513 yılında Briçonnet, eşinin aldığı arazinin üzerindeki küçük mülkü saraya dönüştürmeyi başarmış. Emrinde olan çalışanlarına neyi nasıl inşa edeceklerini anlatarak hem binaların tasarımını hem de salonun tasarımını tarif etmeyi başarmış.
İlklerin yaşandığı bir saray düşünün...
Chenonceau Şatosu’nun en önemli özelliği, ilk kez evin içinde düz merdiven kullanılmış olmasıydı. Düz merdivene yer vermesi, tarihte bir ilk olarak kayıtlara geçti. Çünkü, o zamana kadar yapılan bütün merdivenler döner yapıdaydı.
Avlu kapısına da imzasını atmayı ihmal etmedi.
Avlu kapısının üzerindeki yazıda: “S’il vient à point, me souviendra,” yazıyor. Anlamı ise, 'Bu yapı tamamlandığında, herkes beni hatırlayacak.'
2. Villa Benedetti – Roma / İtalya
İtalya tarihinin ilk kadın mimarını duymuş muydunuz? Plautilla Bricci, 1663 yılında Villa Benedetti’yi inşa ettirdiğinde, bu unvanla tanınıyordu. Ancak Bricci’yi özel kılan tek özellik bu değil, aynı zamanda profesyonel olarak bina tasarımı yapan ilk kadın mimar olmasıydı.
Plautilla Bricci, aslında bir ressamdı.
Babasının atölyesinde resim yapmayı seven ve tablolar yapan Bricci, bir gün tablolarını asabileceği binalar çizmeye karar verdi. Resim hocasının evini tekrar tasarladı ve barok tarzıyla göz kamaştıran Villa Benedetti'yi tasarladı.
İç mekanlarından en dikkat çeken yerleri elbette Bricci boyadı.
Plautilla Bricci binanın mimarı olsa da 1677’de tanıtımında erkek kardeşinin adı kullanıldı. Bunun nedeni ise, kadın bir mimarın yaptığının kabul görmeyeceğiydi.
Şimdilerde ziyaret ettiğinizde üç katlı konaktan sadece birkaç duvar kaldığını göreceksiniz. Çünkü, Fransa'nın Roma kuşatmasında oldukça hasar gördü ve yıkıldı.
3. Hotel Lafayette – Buffalo / New York
1904 yılında Blanchard’ ın en büyük eseri olan Buffalo’daki 225 odalı, kırmızı tuğla ve pişmiş topraktan inşa edilen Lafayetti Oteli tamamlandı. Fransız Rönesans tarzı olan bu otel, gören herkesi hayran bırakıyor.
Her odada bir adet telefon bulunması ve tüm odaların banyolarında hem sıcak hem soğuk su bulunması o döneme damgasını vuran özelliklerden sadece ikisi.
4. Hearst Kalesi - San Simeon – Kaliforniya
Yüzlerce bina tasarımı yapan kadın mimar Julia Morgan’ın en bilinen eseri, Kaliforniya’daki Hearst Kalesi’dir. Bu kale mimarisinde İspanyol kolonyal, gotik, neo-klasik ve Akdeniz stillerini yansıtıyor.
Amerika’nın ilk lisanslı kadın mimarı olarak 1904’te kendi şirketini kurdu.
Hearst Kalesi, Morgan’ın 28 yıl süren en uzun çalışmalarından biri. Projenin her bir detayında kendi rol aldı. Sanatı bütünleştirmeyi amaçlayan Morgan kalede İzlanda yosunu, ren geyiği ve İspanyol antikalarına yer verdi.
Egzotik hayvanların bulunduğu bir hayvanat bahçesi bile tasarlamış.
Kalenin içinde ayı, zebra, leopar ve deve gibi yerli hayvanların olmasını isteyen Morgan, hayvanat bahçesini ihmal etmemiş. Ancak ekonomik sıkıntılardan ve hayvanların bakımının zorluğundan dolayı 1937’de hayvanları satmaya başladı. Yalnız şu an zebraların durduğunu belirtelim, iyi günlerde dışardan baktığınızda görebilirsiniz.
Hearts Kalesi, online olarak ziyaret edilebiliyor.
5. Royal Shakespeare Tiyatrosu – Stratford-upon-Avon / İngiltere
Shakespeare’in doğduğu ve mezarının bulunduğu Stratford-upon-Avon’da bir tiyatro yapılması planlandı. Bunun için 70'den fazla mimarın katıldığı bir yarışma düzenlendi. Adayların arasında kadın mimarlardan Elisabeth Scott vardı.
1928’de yarışmanın sonucu açıklandığında İngiliz gazeteleri şok olmuştu.
Elisabeth Scott' ın kazanması dünya çapında oldukça ses getirdi. Çünkü, o tarihte sadece 9 yıldır kadınların mimarlıkta eğitim almasına izin veriliyordu. Elisabeth Scott, tarihte uluslararası bir yarışma kazanan ilk kadın mimar olmuştu.
Sade tasarımı ile büyüleyen bu yapı, bizce görmeye değer.
Scott’un tasarımı Art Deco süslemeler ve İskandinav etkisi taşımanın yanında oldukça zarif, sade ve aynı zamanda gösterişli. Tiyatro binası olmasının yanı sıra yanından akan Avon Nehri’nin akıntılarına karşı da oldukça dirençli olan bu yapı, şimdilerde dillere destan olmayı başarsa da zamanında oldukça tepki de topladı.
Bu mimari harikası, o zamanda gelenekçi zihniyetler tarafından tepki topladı.
Bu eleştirilere Scott, “Binaların işlevlerinin de dikkate alınması gerekir” diyerek cevap veriyordu. Tiyatro bugün hala faaliyette olsa da ziyarete kapalı. Ancak mimarisini merak edenler için online gösteriler yapılıyor. Tiyatronun web sitesi üzerinden ulaşabilirsiniz. Linki buraya bıraktık.
6. UNESCO Genel Merkezi - Paris / Fransa
Amerika’nın ilk siyahi kadın mimarı olarak 1942’de lisansını alan Beverly Loraine Greene, yoğun bir ırkçılıkla mücadele ediyor ve iş bulmakta zorlanıyordu. Chicago' dan New York' a taşındığı dönemde siyahilerin giremediği konut projesi olan Stuyvesant Kasabası’nın mimari çalışmalarında yer almayı başardı.
Beverly Loraine Greene, mimarlık dünyasının ikon isimlerinden Marcel Breuer’in dikkatini çekti.
İkili, Y şeklindeki tasarımı ile dünyanın en ünlü binalarından biri olan Paris’teki UNESCO binasının çiziminde çalıştılar. 3 köşeli yıldız olarak da anılan ve 1958’de açılan UNESCO binası, akıl almaz inşaat sistemiyle de herkesin dilinde.
Tüm bina sadece 72 beton kazık sütun tarafından destekleniyor.
Marmaris Yazlık Saray Neden Gündemde? Yazlık Sarayın Mimarı Kim?
Yorum Yazın