Çanakkale Savaşı'nın 100'üncü Yılında Atatürk'ün Hatıraları
"Gerekirse bir er gibi cepheye katılmaya karar vermiştim"
Varolmayan Tümen
25 Nisan 1915, "Kazandığımız An"
"Ben size savaşmayı değil ölmeyi emrediyorum"
26 Nisan, "En kritik gün"
16 Mayıs 1915, "Siperler arasındaki mesafe 8 - 10 metre. Ölüm muhakkak"
"Demir kitle"
17 Mayıs 1915’te Atatürk, Arıburnu Kuvvetleri Komutanlığı’ndan ayrılarak 19. Tümen Komutanlığı’ndaki görevine döner. Ayrıca 19. Tümen, Kuzey Grubu Komutanlığı’na bağlanır. Atatürk, Arıburnu Komutanlığı’ndan ayrılırken emrindeki birliklere yazdığı veda yazısında: “23 gün sevk ve idare etmek mutluluğu kazandığım siz demir kitlenin, Tanrı’ya sığınarak yaptığı hücum iledir ki düşmanın 20.000’i aşan kuvveti Arıburnu’nda yok edildi. Yirmi üç günlük ateşli ve kanlı ortak çabalarımız anısının samimi ve temiz duyguyla korunacağından eminim.” demiştir. 25 Nisan’dan 17 Mayıs’a kadar geçen sürede Arıburnu’ndaki bütün kuvvetleri 19. Tümen Komutanı Yarbay Atatürk komuta etmiştir. Şimdi ise komutanlık Esat Paşa’ya devredilmiştir. Atatürk, karargahını Kemalyeri’nden Conkbayırı yakınlarındaki bir noktaya kaydırır.
17 Mayıs 1915’te Atatürk’e, Arıburnu muharebelerindeki başarısından dolayı padişah adına “Muharebe Altın Liyakat Madalyası” verilir. 23 Mayıs 1915’te, gösterdiği başarılardan dolayı Atatürk’e, Alman İmparatoru tarafından “Demir Haç” nişanı tevdi edilir. 30 Mayıs 1915’te, Çanakkale Ağıldere’de İngilizlerle şiddetli çarpışmalarda, Atatürk’ün komuta ettiği kuvvetler zafer elde eder. 1 Haziran 1915’te Atatürk albaylığa yükselir. Bu nedenle Harbiye Nazırı ve Başkomutan Vekili Enver Paşa, Atatürk’e “tebrik telgrafı” çeker, mesaj şöyledir: “Yeni rütbenizi tebrik ederim. Bu terfi, görmekte olduğunuzu büyük ve fedakarane hizmetlerinize karşılık bir mükafat değil, ancak memlekete daha mühim ve ordumuza daha kıymetli hizmetler görebilecek mevkilere erişmek için geçilmesi gereken bir basamaktır.'
"Gerçekten bir cehennem hayatı yaşıyoruz"
4 - 5 Haziran 1915’te İngilizlerin gece Arıburnu cephesindeki siperlere saldırmaları üzerine başlayan mücadeleyi, sabaha karşı Düztepe’deki karargahından Tümen cephesine gelen Atatürk yönetir. 19.Tümen birlikleri, işgal edilen siperleri düşmandan geri alır. 29 Haziran 1915’te, Başkomutan Vekili Enver Paşa, Şehzade Ömer Faruk Efendi ve İstanbul Milletvekili Hüseyin Cahit Yalçın, Gelibolu’da 5. Ordu Karargahı’nı ve Kemalyeri’ni ziyaret ettikten sonra Düztepe’de 19. Tümen Karargahı’nda Atatürk ile buluşur. 16 Temmuz 1915’te gazeteci, yazar ve şairlerden oluşan bir heyet Gelibolu’ya gelerek 5. Ordu ve 3. Kolordu karargahlarını gezer. Heyet, Cesarettepesi’ne giden yolun düşman kontrolünde olmasından dolayı Atatürk’ü ziyaret edemez, fakat telefonla konuşarak başarılar diler. 20 Temmuz 1915 tarihinde Mustafa Kemal arkadaşı Madame Corinne'e yazdığı mektupta şöyle diyecektir:
'Burada hayat o kadar sakin değil. Gece gündüz, her gün çeşitli toplardan atılan şarapneller ve diğer mermiler başlarımızın üstünde patlamaktan hal kalmıyor. Kurşunlar vızıldıyor ve bomba gürültüleri toplarınkine karışıyor. Gerçekten bir cehennem hayatı yaşıyoruz.
Çok şükür, askerlerim pek cesur ve düşmandan daha mukavemetlidir. Bundan başka hususi inançları çok defa onları ölüme sevk eden emirlerimi yerine getirmelerini kolaylaştırıyor. Filhakika onlara göre iki semavi netice mümkün. Ya gazi ya da şehit olmak. Bu sonuncusu nedir bilir misiniz? Dosdoğru cennete gitmek.'
"Milleti çok büyük tehlike karşısında bırakıyorlar"
Mustafa Kemal, Envar Paşa, Limon Von Sanders ve Kolordu Komutanı Esat Paşa ile görüş ayrılığı içindedir. Haziran ayında bir çok defalar düşman kuvvetlerinin Arıburnu'nun kuzeyinden çıkartma yapacaklarını ifade etmiş, buraya yönelik alınmasını önerdiği önlemleri de bildirmiştir. Bu önerileri dikkate alınmaz. Arıburnu cephesinin bir komuta altında, Arıburnu ile Anafartalar arasının başka bir komuta altında ve Kabatepe bölgesinin de bir başka komuta altında yeniden organize edilmesini istemesine rağmen bu bölgeye ancak bir tabur yollanır. Hatta Kuzey Grubu Komutanı ile Kurmay Başkanı bizzat Mustafa Kemal'in Düztepe'deki komuta yerine gelerek arazi üzerinde konuyu tartışmış, 'kendisini bu saplantıdan kurtarmaya' gayret etmiştir. Esat Paşa ise Mustafa Kemal ile yaptığı bir sohbette 'Düşman nereden gelecek' diye doğrudan sormuş, Mustafa Kemal mevkiyi gösterince de gülerek 'Merak etme beyefendi gelemez' diye karşılık vermiştir.
İttifak Kuvvetleri Komutanı Hamilton belli ki aynı fikirde değildir. Tam da Atatürk'ün tahmin ettiği bölgeden bir saldırı planlamaktadır. 6 Ağustos 1915 tarihinde Yeni Zelandalılar Sazlıdere ile Ağıldere arasından Conkbayırı'na doğru ilerlemeye başlarlar. Mustafa Kemal durumu şöyle değerlendirir:
'6 Ağustos’tan itibaren düşman taarruzları, iki ay önce sorumluluk sahiplerine boşu boşuna açıklamaya çalıştığım şekilde gelişmeye başladığı zaman onların neler hissettiğini bilmeyi çok isterdim. Olaylar, onların kendilerini bekleyen şeylere karşı zihnen hazırlıksız olmak suretiyle, milleti çok büyük tehlikelerle karşı karşıya bıraktığını göstermiştir.'
"Az gelir!"
6-8 Ağustos 1915’te İngilizlerin Arıburnu cephesine ve Conkbayırı’na saldırmaları üzerine çok kanlı çarpışmalar olur. Atatürk, 7 Ağustos 1915’te saat 05:05’te, Kuzey Gurubu Komutanlığı’na yazdığı raporda: “Düşman gece yarısından başlayarak topçusuyla şiddetli ateş altına aldığı 18. ve 27. Alay cephelerine, saat 04:30’da hücum etmişse de Tanrı’nın yardımıyla ağır kayıplar verdirilerek hücum sonuçsuz bırakılmıştır” demektedir.
8 Ağustos 1915’te, Conkbayırı İngilizlerin eline geçer. 8 Ağustos sabahı saat 04:00’te solda bulunan Avustralya piyadesi Azmakdere’den Abdurrahmanbayırı’na doğru sağa çark ederek Kocaçimentepesi’ne saldırır. Saldırı sırasında 14. 64 ve 25. Türk Alaylarının askerleri birbirine karışır, 9. Tümen Komutanı yaralanır ve 16. Kolordu Komutanı da cepheye gelip düzenleme yapmaz. Bu karışıklık içinde Atatürk, emrindeki 10. Alayı Conkbayırı’na koşturur. Bu sırada telefonla orduların içinde bulunduğu karışıklığı Kuzey Grubu Komutanlığı’na bildirmiştir. Conkbayırı’ndaki durum o kadar kritik bir hal alır ki Fahrettin Altay Paşa derhal Esat Paşa'yı arayarak Conkbayırı bölgesine kudretli bir komutanın atanması gerektiğini, bu kişinin de Mustafa Kemal olduğunu ifade eder.
Atatürk, saat 19:00’da Kuzey Grubu Komutanı Esat Paşa’ya, Conkbayırı bölgesindeki kritik durumu anlatarak 5. Ordu Komutanı Liman von Sanders’i ikaz etmesini ister. Conkbayırı’ndaki durumun iyice kötüleşmesi üzerine, Mustafa Kemal doğrudan Liman Von Sanders ile görüşür. Görüşme şöyle cereyan eder:
'-Vaziyeti nasıl görüyorsunuz, nasıl bir önlem düşünüyorsunuz?”
-“Vaziyeti nasıl gördüğünüzü çoktan size ulaştırmıştım. Önleme gelince; bu dakikaya kadar çok uygun tedbirler vardı. Fakat bu dakikada sonra bir tek tedbir kalmıştır.”
Liman von Sanders Paşa sorar:
-“O tedbir nedir?
-“Bütün kumanda ettiğiniz kuvvetleri emrime veriniz. Tedbir budur.”
-“Çok gelmez mi?”
Mustafa Kemal'in cevabı kesindir.
'Az gelir!'
Telefon kapanır.'
Atatürk gece saat 21:45’te Mareşal Liman von Sanders’in emriyle Anafartalar Grubu Komutanlığı’na getirilir. Atatürk, o gece saat 01:30’da Anafartalar Grubu Komutanlığı karargahı’nın bulunduğu Çamlıtekke’ye giderek grubun komutasını eline alır ve 9 Ağustos günü sabahın ilk ışıklarıyla taarruz emri verir.
İstanbul'u kurtaran taarruz
9 Ağustos 1915’te Atatürk’ün komutasındaki kuvvetler Anafartalar bölgesinde düşmana saldırır. 9 Ağustos günü hem Conkbayırı Muharebeleri devam eder hem de Birinci Anafartalar Muharebesi yapılır. Atatürk, 7. ve 12. Tümenlerin sabaha karşı başlayan taarruzunu, Anafartalar bölgesindeki bir tepeden başından sonuna kadar yönetir. Düşman bozguna uğrayarak kaçar.
10 Ağustos 1915’te, Atatürk, İngilizlerin 8 Ağustos’ta ele geçirdiği Conkbayırı’na taarruz eder. Atatürk, “Taarruzun Conkbayırı’ndan yapılmasını gerekli buluyordum. Bu taarruza çok fazla önem verdiğim için ve benden önce çeşitli kumandanların burada yaptıkları tearuzlarla sonuç alamadıklarını bildiğim için iş bu yeni taarruzu bizzat başında bulunarak kendim idare etmeye karar verdim.” demiştir.
Atatürk, sabah saat 04:30’da baskın şeklinde bir taarruza karar verir. Taarruzda kullanacağı kuvvet, 8. Tümene bağlı 23, 24. ve 47. Alaylardır. Atatürk, anılarında Conkbayırı taarruzu’nun başlamasını şöyle anlatır:
“Gün doğmak üzereydi. Çadırımın önüne çıktım. Hücum edecek askeri görüyordum. Oradan hücumun yapılmasını bekleyecektim. Gecenin karanlık perdesi tamamen kalkmıştı. Artık hücum anıydı. Saatime baktım. Dört buçuğa geliyordu. Birkaç dakika sonra ortalık tamamen ağaracak ve düşman askerlerimizi görebilecekti. Düşmanın piyade, mitralyöz ateşi başlarsa ve kara ve deniz toplarının mermileri bu sıkı düzende duran askerlerimiz üzerinde bir defa patlarsa hücumun imkansızlığından şüphe etmiyordum.Hemen ileri koştum. Tümen kumandanına rastladım. O da ve her ikimizin refakatimizde bulunanlar beraber olduğu halde hücum safının önüne geçtik. Gayet kısa ve seri bir teftiş yaptım. Önünden geçerek yüksek sesle askerlere selam verdim ve dedim ki: ‘Askerler! Karşımızdaki düşmanı mağlup edeceğimize hiç şüphe yoktur. Fakat siz acele etmeyin. Evvela ben ileri gideyim. Siz, ben kırbacımla işret verdiğim zaman hep birden atılırsınız.’ Kumandan ve subaylara da işaretimle askerlerin dikkatini çekmelerini emrettim Ondan sonra hücum safının önünde bir yere kadar gidildi ve oradan kırbacımı havaya kaldırarak hücum işaretini verdim. Bütün askerler, subaylar, artık her şeyi unutmuşlar, bakışlarını, kalplerini, verilecek işarete yöneltmiş bulunuyorlardı. Süngüleri ve bir ayakları ileri uzatılmış askerlerimiz ve onların önünde tabancaları, kılıçları ellerinde subaylarımız kırbacımın aşağı inmesiyle demirden bir kitle halinde aslanca bir saldırıyla ileri atıldılar. Bir saniye sonra düşman siperleri içinde gökyüzüne yükselen bir sesten başka bir şey işitilmiyordu. Allah, Allah, Allah…Düşman silah kullanmaya vakit bulamadı. Boğaz boğaza kahramanca mücadele sonunda ilk hatta bulunan düşman tümüyle imha edildi”.
8.Tümen alaylarınca sadece süngü hücumuyla gerçekleşen bu taarruzda, 4 saat süren kanlı süngü muharebeleri sonunda Conkbayırı’nıın tamamı ele geçirilir. Düşmana çok büyük kayıplar verdirilen bu savaş sırasında General Boldwin ve Kurmay Başkanı ölür. Atatürk de göğsündeki saate isabet eden bir şarapnel parçasıyla yaralanır. Atatürk, Conkbayırı’nı geri aldıktan sonra öğleden sonra 8. Tümen’e veda ederek Anafartalar Grubu Karargahı’na döner. Resmi kayıtlara göre 5 gün süren Conkbayırı taarruzunda; Türk tarafı 20 bin, düşman tarafı ise 25 bin kayıp verir.
Conkbayırı taarruzu hakkında, Fahrettin Altay Paşa şu yorumu yapar: “Mustafa Kemal, 10 Ağustos’ta yalnız İstanbul’un değil, bütün bir memleketin işgalini önlemişti. Artık ümitleri kalmayan İngilizler, iki ay sonra Gelibolu Yarımadasını boşaltıp çekilip gitmeye mecbur kalıyorlardı.'
Zafer
15 Ağustos 1915’te, İngilizler, Kireçtepe yükseklerini denizden ve karadan dövdükten sonra 54. Tümenlerinden dört taburla saat 15:30’da Aslantepe’ye karşı saldırıya geçer. Burada Gelibolu Jandarma Taburu ile 127. Alay’dan küçük bir Türk kuvveti vardır. Tümen komutanın da çok geride olması nedeniyle geç haber alındığından Aslantepe’ye zamanında kuvvet gönderilemez ve Kanlıtepe düşer. Atatürk, Turşun köyüne gider. Buradan 5. ve 9. Tümenlerden kuvvet göndererek Kanlıtepe’yi geri alır ve büyük bir tehlikeyi önler. 16 Ağustos’ta İngilizler, Anafartalar cephesindeki Kireçtepe’ye taarruz eder, Atatürk, ateş hattında 5. Tümen Karargahı’nın bulunduğu 161 rakımlı tepeden savaşı yönetir.
Mustafa Kemal 20 Eylül tarihinde rahatsızlanır. 27 Eylül tarihinde Liman Von Sanders'e Anafartalar Grubu Komutanlığı'ndan istifa ettiğini bildirir. İstifası kabul edilmez. 31 Ekim'de Enver Paşa, 3 Kasım'da Ayan ve Mebusan Meclisi üyeleri Çanakkale’de Atatürk’ü ziyaret eder. Yukarıdaki fotoğrafta Atatürk üyelere cephe hakkında bilgi vermektedir. 7 Kasım 1915’te, İngiliz Savaş Kabinesi Çanakkale’yi boşaltma kararı alır. Zafer kazanılmıştır.
İngiliz General Aspinall Oglander yaptığı değerlendirmede şöyle diyecektir:
'Bir Tümen Komutanı’nın üç ayrı yerde tek başına giriştiği hareketlerle bir savaşın, hatta bir ulusun kaderini değiştirecek yücelikte bir zafer kazandığı tarihte pek nadirdir.' (Kaynak: Oda TV)
Anafartalar Kahramanı
Çanakkale Savaşları sonucunda Mustafa Kemal vatan sathında bir kahraman olarak karşılanır. Ruşen Eşref Ünaydın'ın 1918 yılında Yeni Mecmua’da yayımlanan 'Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal’le Mülakat' başlıklı röportajı bunun tipik bir delilidir. 'İstanbul’u kurtaran kahraman' unvanı verilen Mustafa Kemal’in ismi dilden dile dolaşır. Halkın gösterdiği bu ilgi Harbiye Nazırı Enver Paşa tarafından hazmedilemez. Bunun neticesi olarak sıkı bir sansür uygulanır ve Mustafa Kemal’in adının ve resminin gazetelerde yer alması yasaklanır. Hatta öyle ki Harbiye Nezareti’nin çıkarmış olduğu 'Harp Mecmuası'nın kapağına 'Çanakkale Kahramanı' olarak basılması kararlaştırılan resmi tam baskıya girileceği sırada gelen bir emir üzerine çıkartılarak yerine Enver Paşa'nın amcası Halil Paşa'nın resmi basılır.
Ancak ne sansür, ne iftiralar ne de ortaya atılan efsaneler gerçeği değiştirilemez. Çanakkale Savaşı kanla, terle, gözyaşı ile kazanılmış bir zaferdir. Bu savaşın sevk ve idaresinde Mustafa Kemal yeri doldurulamaz bir rol oynamış ve kahraman olmayı hak etmiştir. Komutan sıfatıyla kazandığı zaferler Çanakkale Kara Muharebelerinin kaderini tam üç kere değiştirmiş, nihayetinde İngilizleri stratejik bir açmaz içerisinde bırakmıştır.
Bugün ne yazık ki son derece ahlaksız bir şekilde bu büyük başarı yok sayılarak bir haksızlık yapılmaktadır. Elbette Mustafa Kemal'in fikirlerini beğenmeme, katılmama meşru bir haktır ama bunca dehşet, ıstırap ve mücadele ile elde edilmiş bir başarıyı tahrif etmek hakikate ve akla karşı da işlenmiş bir suçtur.
Yukarıdaki fotoğraf Liman Von Sanders ile Mustafa Kemal'i birlikte gösteriyor, hasılasını Liman Von Sanders'e bırakalım:
'1918 yılında Mustafa Kemal İstanbul'daki başkumandanlıktan şu mealde bir telgraf aldı: 'Adana'da Mareşal Liman Von Sanders'ten Yıldırım Orduları Kumandanlığı'nı teslim almak üzere Adana'ya hareket ediniz.'
Bu emir üzerine Mustafa Kemal; gece gündüz mesafe katederek otomobille Adana'ya geldi. Ve orada Liman Von Sanders'e mülaki oldu. Mustafa Kemal, Adana'ya muvasalat ettiği günün öğle yemeği sonuna kadar Mareşal Liman Von Sanders'e misafir kaldı.
Yemekten sonra Mareşalin bürosuna geçtiler. Von Sanders yüksek askerliğin bütün izzeti nefsiyle makamına oturdu. Ve karşısında yer almış olan Mustafa Kemal'e şu sözleri söyledi:
' Çok bahtiyarım ki; bu mühim kuvvetin kumandasını sizin gibi; Arıburnu, ve Anafartalardan beri yakından tanıdığım bir yüksek Türk kumandanına bırakıyorum.'
Mareşal bu sözleri söylerken ayağa kalktı. Gözleri yaşarmıştı.'
Bütün dünyanın bildiğini, tamtamla, bağırtıyla, gümbürtüyle boğmaya çalışsan ne fayda. Anafartalar Kahramanı tarih kürsüsünde bellidir, bütün insanlık ailesi de öyle hatırlamaya devam edecek.