Figen Yüksekdağ: Sur'u Kamulaştırırken Halka Sordunuz mu?
Meclis Kadın Grubu toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Yüksekdağ, 7 ilde ve 21 ilçede sokağa çıkma yasakları uygulandığını 677 gün halkın sokağa çıkamadığını, sokağa çıkma yasaklarının uygulandığı yerlerde 791 sivilin yaşamını yitirdiğini söyledi. Yüksekdağ 'Kamulaştırma kararı adı altında Sur ilçesinin yüzde 90'ına yakını kamulaştırıldığını ifade etti ve ekledi: 'Halka sordunuz mu?'
HDP Eş Genel Başkanı Yüksekdağ'ın konuşmasında öne çıkan satır başları şöyle:
Geride bıraktığımız dönemde biri il merkezi olmak üzere 7 ilde sokağa çıkma yasakları ilan edildi. Neden? Çünkü bu siyasi rejimde en iyi halk, yaşam formu göstermeyen halktır. 677 gün halkın sokağa çıkmasını yasakladılar. Buna rağmen bu ablukalara karşı direnen bir halk gerçeği var. Umudumuzu diri tutan cesaretimizi sağlam tutan bu direniştir. Bu pervasız saldırılar karşısında hala direnenler var. Bütün toplumun birleşik direnişiyle, bu baskı, abluka siyasetine son verebiliriz.
'791 sivil yaşamını yitirdi'
Sokağa çıkma yasakları döneminde 791 sivil ablukada yaşamını yitirdi, katledilen her sivil 'terörist' ilan edilmiştir. 96'sı kadın, 94'ü çocuk, yaşlılar, gençler günlük yaşam alanında katledildi. Sadece öldürülmekle bitmeyen bir zulüm. Cenazelere işkence ediliyor. Hala alınamayan cenazeler var. Cizre halkı cenazelerini arıyor defnedebilmek için. Böyle bir zulüm yaşatıldı Türkiye halklarına.Karşımızdaki siyasi iktidar hiçbir şey yokmuş gibi, baskı siyasetini Türkiye'nin normali haline getiriyor. 'İsteseniz de istemeseniz de rejim değişmiştir' diyenler, bu rejimi kabul etmeyi dayatıyor.
'Ne için yapılıyor bu kamulaştırma?'
Sokağa çıkma yasakları kalktıktan sonra da operasyon bitmedi. Sur'da, Silopi'de katliamlardan kurtulan halkın mahallelerin yıkma peşindeler. Master Plan, yaşam alanlarını gasp etmeye dönüştü. Sur'a top atışlarıyla, ölüm makineleriyle girdiler yetmedi, bugün dozerlerle girmek istiyorlar. Acil kamulaştırma adı altında Sur'un 90'ına devlet tarafından el konuldu. Ne için yapılıyor bu kamulaştırma? Halka sordunuz mu? Sur halkına hiçbir şey sormadan yıkım dayatılıyor. Bu halkın deneyimleri güçlü ve geniştir. Yıkım planları için 'kentsel mimariye dönüştüreceğiz' demesinler.
Soykırımın özünde bir halkın tarihi, kültürel değerlerini yok etmek var. 7000 yıllık tarih, bütün Mezopotamya halklarının tarihidir. 4000 yıllık Palmira IŞİD'in elinden alındı, ama bugün Türkiye'deki siyasetçiler gözünü Sur'a dikmiş. 'Sur'u Toledo yapacağız' diyenler, niyetlerinin Palmira gibi olduğunu ilan etiler. 7 bin yıllık tarihin köklerini kesmeye sizin gücünüz yetmez.
Sürdürülen haksız ve ahlaksız şiddet siyasetinin geldiği aşama karşısında geri adım atmayacağız. Ablukanın kaldırıldığı kentlerde yağma, gasp uygulaması sürdürülüyor. Dertleri şiddeti durdurmak değil. Derdiniz hendekleri kapatmaksa Sur'da yok örneğin, Silopi'de yok. Nusaybin'de hendek yok, barikat yok. Buna rağmen halkın yakasından düşmüyorsunuz. Çünkü mesele hendek, barikat değil, yaşam alanlarını gasp etmek. Bir taraftan halkı soykırıma tabi tutmak, bir taraftan yakılan yıkılan alanların ganimeti peşindeler.
Bütün savaş ve sürgün dayatmalarına rağmen, halkımız topraklarını terk etmediyse, bir mahalleden diğer mahalleye, bir ilçeden diğer ilçeye geçmişse, her yerde halkımız bu şiddet ve yıkım saldırısı karşısında toprağına sahip çıkacaktır.
Bu kararı alanlar halka sormadığı gibi, seçilmişlerini de devre dışı bırakmış durumdalar. El koyma kararı verilen alanlar içinde belediyeye ait hizmet binaları da var. Kamuya ait olan mala mülke el koyuyorlar. Bunun neresinde hak var, hukuk var.
Acil El Koyma Yasası 1930'larda çıkarılmış bir yasadır. İhtiyaç halinde devreye sokuyorlar. Bugün darbe rejimi yaşanıyor, bu savaş yasasını halka karşı kullanmaya devam ediyorlar. Gasp politikasını atanmışlar eliyle, devlet zoru ve baskısıyla uyguluyorlar. Bunun hem kültürel hem siyasi boyutlarının farkındayız. Halkımızın malına, mülküne, yaşam alanlarına, kültürünü üretme mekanlarına dönüşen saldırılar sonuçsuz kalacaktır.
'Şark Islahat Planı tarihe gömüldüyse, siz de tarihe gömüleceksiniz'
Sorarlar insana, 'Şark Islahat' denilen planlarınız vardı. Ne oldu o planın sonucu? Kürtleri yok edebildiniz mi? Bugün kocaman olarak, tam karşınızda olduğu gerçeğini değiştirebildiniz mi? Şark Islahat Planı tarihe gömüldüyse, siz de tarihe gömüleceksiniz.
Halkların eşitliği temelinde barışın sağlanması yoluyla bu sorun çözülebilir. Kültürel soykırım, baskıyla eğilip bükülecek bir halk yok karşımızda. Bizler de bu halkın tutarlı savunucuları olarak etkin mücadele sürdüreceğiz.
Yüksekova'da, Nusaybin'de, Şırnak il merkezinde sokağa çıkma yasakları devam ediyor. Sosyal medyaya yansıyan görüntüleri izliyorsunuz. Bunlarla ilgili hiçbir açıklama yok.
İdil'de 'operasyon bitti' denilse de kentte sokağa çıkma devam ediyor. Savaş suçu işleyen çeteler ev ev gezip talan ediyor, yıkıyor. Evler ve yaşam alanları berhava ediliyor, işgal anlayışıyla, sistematik yıkım örgütleniyor.
Silopi'ye gidiyor Başbakan 'huzuru asayişi sağladık' diye gösteri yapıyor. Aynı Silopi'de sağlık ocağını yıkıp karakol yapıyorlar. Sur'da, Silopi'de yıkılan yerlere karakol inşa etmek tek dertleri.
Sur'da aileler cenazelerini alamadı. Siyasi iktidarın tek derdi ise Sur'a girip karakol yapmak. 'Sur'dan kaldırılarak Dicle nehrine dökülen molozlar içinde evlatlarımız olabilir' diye bas bas bağırıyor aileler.
'İstismarların üstünün örtülmesine izin vermeyeceğiz'
Çocuk istismarlarının üstünün siyasi kaygılarla örtülmesine izin vermeyeceğiz. Bu siyasi iktidarın yaklaşımı, bir döneme özgü görülemez. Bugün Karaman'da çıktı. 2012'te onlarca çocuğa, cezaevinde işkence yöntemi olarak tecavüz uygulandı. Bunun karşısında İHD aktivistleri cezalandırıldı. O istismarı uygulayan suçlular değil, çocuklar cezalandırıldı, en ağır cezalar verildi. O nedenle aile ve sosyal politikalardan sorumlu bakanın söylediği söz, dil sürçmesi değil.
Pozantı'da suçu açığa çıkaranlar cezalandırdılar. 'Çocukları cezalandıracağız' sözü dil sürçmesi değil, yaklaşımlarının özetidir. Bugün de Karaman olayının üzerini örtmeye çalışıyorlar.
Siyasi iktidar 'suçu ve suçluyu övme' suçu işliyor. 'Bir kişi işlemiştir' diyorlar. Toplumsal değer olan çocuklara karşı işlenen suç, kişiye özgü ele algılanamaz. Burada siyasi iktidar çıkıp bu suçu işliyor. Bu bütün toplumun üzerine gitmesi gereken bir suçtur. Çocuklara yönelik istismarın organize ve toplumsal kaynaklarının olduğu açıktır. Bu suçla mücadele toplumsal olmak zorundadır.
'Bakan istifa etmeli'
Bir defa diyorlar ama bir defa değil, bir yerde değil. Karşımızda organize bir suç şebekesi var. Birileri suç işliyor, diğerleri sessiz kalıyor, üstünü örtüyor. Bu suçun kaynağına, sorumlularına yöneleceğiz, hesap vermeleri için kesintisiz mücadelemizi sürdüreceğiz.Aileden sorumlu bakan derhal istifa etmelidir. Bu sözleri ortaya koyan bakanın, o makamı işgal etmesi mümkün değil. Vakıf sorumluları yargılanmalıdır, hesap vermelidir. Başka vakıf olsaydı, sessiz mi kalırlardı. Dünyayı başına yıkarlardı.
Diğer taraftan olayın açığa çıkması, siyasi iktidarın yıllar boyunca çocuklara dönük eğitim politikasının, dindar nesil yetiştirme iddiasının ne anlama geldiğinin çarpıcı bir göstergesidir. 'Dindar nesil yetiştireceğiz' diyerek, kamu okullarını yeterli görmeyip, müfredatı değiştirdiler. 4+4+4 sistemini yerleştirmeyi yeterli görmeyip, vakıflar aracılığıyla paralel mekanizma oluşturdular.
'Çocuklar için ayağa kalkmayacaksak, ne için ve kim için ayağa kalkacağız?'
Kimler denetliyor bilmiyoruz. Gerçek suçlar karanlıkta bırakılıyor. Bugün siyasi iktidar çocuklara dönük istismar ve cinsel suçları ortadan kaldırmak için ne yapıyor? Eğitim kitaplarında çarpık ideolojisine devam ediyor. Çocuklara şehit olmayı özendiriyor. Savaş ortamına göre çocuk yetiştiriyor. Eğitim siyasetleri, çocukları ya savaşta şehit olan ya da bir suçun mağduru olan pozisyona itiyor. Bütün toplumun böyle bir organize suç karşısında ayağa kalkması gerek. Çocuklar için ayağa kalkmayacaksak, ne için ve kim için ayağa kalkacağız?İktidarın cinsel istismarı üreten vakıfları korumak için harcadığı enerjiyi, kadın ve çocukların şiddetten korunmasına vakfetseydi, Türkiye farklı olurdu. Kadınlara dönük şiddet içinden çıkılamaz hale geliyor.
'Gerçek tehdit altında olan vatan değil Saray'dır'
Erkek egemen siyasi iktidar anlayışı, merkezi isimleri aracılığıyla kadınlara bu politikayı dayatıyor. Cumhurbaşkanı kadınlara hitaben 'vatanımız saldırı altındayken hadi çocuğum git şehit ol diyen annelerin ellerinden öpüyorum' diyor.Türkiye'de insanlar çocuklarını askere gönderiyorlar ama ölsün diye gazi olsun diye göndermiyorlar. Çocuklarımız askerlikten dönecek mi kaygısıyla gönderiyorlar.Aynı zihniyet vatan savunmasından bahsediyor. Gerçek tehdit altında olan vatan değil Saray'dır. Tehdit altında olan AKP iktidarının inşa etmeye çalıştığı faşist rejimdir. Bunun için toplum rızası üretmek adına bir vatan savunması icat ettiler. Bugün kardeşin kardeşi vurduğu, devletin kendi sınırları içinde kendi yurttaşına karşı ilan etiği savaş var. Bu şiddet ortamında savaş sarmalında yaşamını yitiren hiçbir gencin hesabını vermiyor siyasi iktidar. Çıkıp diyorlar ki '300 şehit verdik, ama teröristler 10 katını verdi.' Bu övülünecek şey mi? Ölenleri kıyaslamak başarı mı?
'Bu topraklar daha ne kadar bu ülkenin çocuklarının kanıyla sulanacak?'
'Bu vatan için yeteri kadar kan dökülmedi' diyorlar. Daha ne kadar dökülmesi gerekiyor? Bu topraklarda çok kardeş kanı döküldü. Bu savaşın durdurulması için daha ne kadar gerekiyor. Bu topraklar daha ne kadar bu ülkenin çocuklarının kanıyla sulanacak?
Bir vatan nasıl vatan olur biliyor musunuz? O vatan toprakları üzerinde yaşayan halklar eşit olduğunda, özgür olduğunda, barış hukukuyla, eşitlik hukukuyla bir arada yaşıyorsa vatan olur. Tekçiliğin, savaşın, ölümün değil, barışın, adaletin ve eşitliğin ortak vatanı olması için mücadelemize devam edeceğiz.Bütün kamuoyuna çağrı yaptık. 'Bu savaşın durması, toplumsal barışın tesis edilmesi için herkes üzerine düşen görevi yerine getirsin' dedik. Ama kapı duvar. Hala sessizlik. Barış deyince sesleri solukları çıkmıyor. Barış dediğinizde tutukluyorlar. Barış bildirgesi yayımladığınızda 'suçu övmek', 'terör örgütü propagandası' yapma iddiasıyla tutuklanıyorsunuz, hapse atılıyorsunuz. Barış siyaseti karşısında böyle bir karşıtlık oluşturulmuş durumda. Bizler halkımızın demokratik kazanımlarının üretilmesi mücadelesinin yaşamın her alanında büyütüleceğini biliyoruz.
'Özel İstihdam Büroları adı altında 21. yüzyılda köle pazarları oluşturuluyor'
Çok büyük ekonomik saldırıların da hedefi haline getiriliyor emekçiler, çalışanlar. Özel istihdam bürolarını, esnek çalışmayı gündeme getiren yasa maddesi var. Sadece sömürünün ağırlaştırılmasından bahsetmiyorum. Özel İstihdam Büroları adı altında 21. yüzyılda köle pazarları oluşturuluyor. İşçiler aracı firmalar yoluyla işyerlerine kiralanabilecek.Hiçbir iş güvenliği olmaksızın, işverenin hiçbir yükümlülüğü olmaksızın, kıdem tazminatı, yaşam güvencesi işçiler köle gibi çalıştırılacak. Bu yasa sadece ve sadece sermayenin çıkarları için.
'Kadınlar yaşamdan tasfiye edilmeye çalışılıyor'
Özel olarak da kadınlar güvencesizleştiriliyor. Kadın istihdamı yüzde 40'a zor yaklaşıyor. Zaten güvenceli istihdam koşulları olmaksızın kadınlar yer tutmaya çalışırken, bu yasanın çıkmasıyla kadınlar açısından tam işsizlik durumu yaratılıyor. Kadınlar yaşamdan tasfiye edilmeye çalışılıyor. Sokakta gezemeyecek, okula gidemeyecek, meslek edinilmesi teşvik edilmeyecek. Kadınların iş güvencesi olmayacak, dışarıda siyasi iktidarın evde kocasının eline mahkum edilecek.Anneler kız çocuklarını kocaya mahkum olmasın diye okula gönderirdi. Siyasi iktidar 'Hayır evde oturun, çocuk başına vereceğimiz sadakaya mahkum olun' diyor. Kadınları devlete ve erkeğe bağlı hale getirmenin yasası bu.Bu zihniyet yeni değil. Tarihteki bütün faşist rejimler, kadınları savaşın ve militarizmin üretilmesi aracı olarak, çocuk doğurma makinesi olarak görmüş. Mussolini 'nüfus güçtür' diyerek kadınları 'çocuk doğurmanın erleri' olarak tanımlamıştır. Bugün AKP aynı şeyi söylüyor. 'Çocuklarınızı gazi olmaya, şehit olmaya gönderin' diyor.
'Yaşamı açık hava cezaevine dönüştürdüler'
Siyasal, ekonomik şiddete karşı gücümüzü, birliğimizi daha fazla geliştirmek zorundayız. Yaşamın her alanında yaşamın ve barışın dilini geliştirmek için mücadele etmeliyiz. Esra Mungan şahsında üç tutuklu akademisyen arkadaşımızı selamlamak istiyorum. Üç tutuklu akademisyen tecrit altında tutuluyor.Bütün halklarımıza tavsiyemiz şudur. İster öğrenci, ister avukat, ister işçi olalım. Her şeyden önce insanlığın değerleri için mücadele ve birleşmeye devam etmeliyiz. Emek ve özgürlük taleplerimizi haykırmaya devam etmeliyiz. Kadınların eşitliği ve özgürlüğü mücadelesine devam etmeliyiz. Kölelik düzenine, sömürü düzenine karşı işçilerin emek mücadelesi birleştiğinde önümüzde hiçbir güç duramayacaktır. İşte bu amaçlar için birleşmenin zamanı. Özgürlük, adalet, emek için birleşme zamanıdır.Yaşamı açık hava cezaevine dönüştürdüler. Aynı zamanda tutsaklar 20 günü aşkın süredir açlık grevi gerçekleştiriyor. İşkencelerin sona erdirilmesi için dışarıda görevini yerine getiren bizler, içerideki özgürlük tutsaklarının mücadelelerini desteklemeye ve sahiplenmeye devam etmeliyiz.
Ajanslar
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Yorum Yazın
Sur'daki halkın evlerini tünel yap, mahallenin her yerine eyp döşe,halkı canlı kalkan olarak kullan(canlı kalkan olmamak için beyaz bayraklar ile teröre tesl... Devamını Gör
Yalanın kanunu yok nasılsa, sallamak serbest.
"Gundemdeki her boktan konusayim da teror propagandasi yaptigim anlasilmasin" temali aciklamalar.