Ankara'nın İlçe ve Semt İsimleri Nereden Geliyor?
Başkent Ankara’nın ilçelerine verilen isimlerin her biri ayrı bir hikayeyi barındırıyor.
Binlerce yıllık tarihinde çeşitli uygarlıklara ev sahipliği yapan Anadolu, tarihi ve doğal güzellerinin yanı sıra mitolojik zenginliğiyle de insanoğlunu hayran bırakacak özellikler taşıyor.
Anadolu’nun kalbi Ankara’nın tarihinde de yaşanan olaylar ve coğrafi konumu, ilçe isimlerine de yansıyor. İlçe isimlerinin nereden geldiğine dair kulaktan dolma bilgiler bilinse de, tam anlamıyla doğru bilgiler bulunmuyor.
Ancak halk arasında ilçe isimleriyle ilgili çeşitli anlatımlar dikkat çekiyor.
AA muhabirinin ilçe belediyeleri ile çeşitli kaynaklardan Ankara’nın 25 ilçesinin isimlerinin nasıl ortaya çıktığına ilişkin elde ettiği bilgiler şöyle:
Kazan: Kazan ismine ilk defa 1530 tarihli Tapu Tahrir kayıtlarında rastlanıyor. Kazan’da, İlhanlıların Ankara’ya egemenlikleri zamanında 'Gazan Han' adına basılmış sikkelerin buluntuları dikkat çekiyor. Bu rivayete dayanarak 'Gazan' isminin zaman aşımına uğradığı ve 'Kazan' olarak değiştiği bilgiler arasında yer alıyor. Ayrıca yapılan Ankara Savaşı esnasında Osmanlı ordusunun yemek ihtiyacını karşılamak üzere bölgeye dev kazanlar kurulmasından dolayı ilçeye bu ismin verildiği rivayet ediliyor.
Akyurt: Ankara’nın kuzey doğusunda yer alan Akyurt (Ravlı), Cumhuriyet döneminde ilçe merkezi olan köylerimizden birisidir. 'Ravlı' adıyla bilinen bu köy, 1463 yılı kayıtlarında 30 haneli olduğu bilinir. Ravlı köyünün tamamı 1. Murad döneminde yaşamış hayırsever Melike (Melek, Meleki) Hatun’un Medresesinin vakfına aittir. 21 köyün bağlı olduğu nahiye merkezi olan Ravlı köyü 1990 yılında resmi gazete yayımlanan kanunla Akyurt olarak ilçe merkezi olur.
Beypazarı: Beypazarı’nın tarihinde Hitit, Frig, Galat, Roma, Bizans, Anadolu Selçuklu ve Osmanlılar’ın egemenliği altında kaldığı bilinmektedir. Rivayetlere göre, M.S 491-518 yılları arasında hüküm süren Bizans İmparatoru Anastasios’un döneminde piskoposluk merkezi olarak bilinen Beypazarı (Lagania) ziyaretinde şehrin adını 'Lagania-Anastasiopolis' yani 'Anastasios Kenti Kaya Doruğu Ülkesi' olarak değiştirir. Başka bir bilgide, Beypazarı’nın, ilk fatihi Kütahya beylerinden Germiyanoğlu Yakup Şah’ın veziri Dinar Hezar’ın olduğu ve onun için şehre 'Germiyan Hezar' da denildiğinden bahsedilir. Bölge, Osmanlı Devleti’nin toprak rejimi ve Tımarlı Sipahi merkezlerinde ticari ve ekonomik hayatın yoğunluğundan dolayı 'Beğ Bazarı' olarak da adlandırılmıştır.
Ayaş: Tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapan Ayaş, Ankara’nın kuzeybatısında yer alıyor. İpek yolunun durağı olan Ayaş, bir Türkmen Oymağı adı olduğunu bilinmesiyle birlikte Öztürkçe kökenli 'Parlak, aydınlık gece' anlamına da geliyor. Gezdiği yerlerde toplumların yaşama düzenini ve özelliklerini yansıtan büyük Türk Seyyahı Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde Ayaş’tan bahsedilmektedir.
Polatlı: Menteşe köyünün 1860 yılında Sivritepe eteğine kurulan Polatlı, 1 Ağustos 1926 tarihinde 877 sayılı kanunla ilçe oldu. Frigya krallarından Pulat’ın, bu bölgeye yerleşmesinden dolayı kendi isminin bölgeye verildiği ileri sürülmektedir. Farsça kökenli Pulat, çelik ya da kuvvetli anlamına gelmesinden dolayı Polat olarak türetilmesi ihtimaller arasında yer alıyor. Bir diğer iddia ise şehrin adını bu bölgede yaşayan ve atlarıyla meşhur olan Yakup Ağa’dan aldığıdır. Yakup Ağa’dan bahsedenlerin kendisine 'Bol Atlı Yakup Ağa' dedikleri ve bunu daha sonra 'Bol-atlı' şeklinde kısaltarak zaman içerisinde 'Polatlı' olarak kaldığı halk arasında söylenir.
Etimesgut: Tarihi kaynaklarda Etimesgut değişik adlar almıştır. Bölge, Amaksyz, Amaksis, Amaksuz, Akmasuz, Ahi Mesud, Etimesud ve Etimesgut olarak en son haline gelmiştir. Etimesgut Belediyesi’nin verdiği bilgilere göre, Atatürk’ün örnek nahiye olarak 1929 yılında kurduğu Etimesgut’un, eski adı Ahimesud’dur. Bölgede Ahi Mesud ismiyle bir ahinin yaşamasından dolayı bu ismi aldığı bilinir.
Pursaklar: Pursaklar isminin doğuşunda bir çok rivayet bulunmaktadır. Pursaklar Eski Muhtarı Kemal Çelik, eski zamanlarda Pursaklar’ın ormanlık alan olması nedeniyle Pür-saklar (yapraksaklar) denildiği bilgisini veriyor. Bir başka görüşe göre, Pursaklar isminin 1463 yılında Osmanlı dönemindeki kayıtlarda 'Busaklar' olarak geçtiği belirtiliyor. 17. yüzyılda 'Busaklar' isminin 'Pursaklar'a dönüştürülüp, Ankara’nın merkez köylerinden birisi haline getirildiği anlatılıyor. Ankara Savaşı’nın yapıldığı yer olarak bilinen Pursaklar, Moğolların fil ordusunun bu bölgede saklandığı konusunda iddialarda, önceleri 'Filsaklar' olan bu bölgenin isminin, zamanla değişerek ilk önce 'Pirsaklar' daha sonra da günümüzdeki adı ile 'Pursaklar' olduğunu söyleniyor.
Kızılcahamam: Kızılcahamam, ilk çağlara kadar uzanan tarihinde, Yabanabat, Çorba ve son olarak da Kızılcahamam ismini aldığı iddia ediliyor. Ayrıca, 'Kızılcahamam' isminin yöre toprağının rengi ile yörede bulunan şifalı kaplıcalarından aldığı tahmin edilmektedir.
Çubuk: 'Çubuk' kelimesi, Türklerde erkek ismi, aşiret ismi ve yer adı olarak kullanılmıştır. Çubuk’un isminin de 11. yüzyılda Selçukluların, Sultan Melikşah devrinde Anadolu’daki fetih hareketlerine katılan Türk Beyi, yani Çubuk Bey’den almış olduğu biliniyor. Başka bir rivayete göre, Çubuk yöresinin bulunduğu ovanın suyu oldukça boldur. Bundan dolayı yerleşim alanı çayırlık, çimenlik, kavak, söğüt ve bağ çubuklarıyla kaplıdır. Daha önce çayırlık olan bölgeye, çubuğu bol olmasından dolayı 'Çubuk' adı verilir.
Bala: Farsça kökenli olan Bala, yüksek, yukarı anlamına geliyor. Bala’nın 600 yıl önce Kara Ali adında bir Türk tarafından veya Süleyman Gürbüz Han tarafından kurulduğuna dair söylemler bulunuyor. Aynı zamanda ilçe, tarih boyunca 'Kasaba-i Bala, Bozulus Sancağı, Tabanlı Kazası' olarak adlandırılmıştır.
Mamak: 1983 yılına kadar Çankaya ilçesinin bir semti olan Mamak, daha sonra Ankara’nın merkez ilçelerinden bir haline geldi. Geçmiş zamanlarda Ankara’da uzun zaman hüküm süren Ahiler, bölgeyi kuran ve yönetenlerin isimlerini yaşatmak için mekanların adına yönetenlerin adını verirdi. Bu bölgeler, orayı idare eden Ahi büyüklerinin isimleriyle anılırdı. Örneğin Ahi Mamak, Ahi Mesud, Ahi Tura gibi... Ahi Mamak, bölge olarak idaresi altında olduğu için buraya ismini verdiği iddia ediliyor. Ankara’nın Osmanlılara geçmesinden sonra burada bulunan çiftliğe Tahir komutan atanmasından dolayı bölgeye Tahir Mamak da denildiği rivayet ediliyor.
Nallıhan: Nallıhan adını nasıl aldığı hususunda ise iki söylenti var. İsminin, bölgedeki han ve yakınlarından geçen Nallı Suyu’ndan veya bölgede bulunan önemli bir hanın kapısındaki naldan aldığı yönündedir. Bir diğer söylenti ise, halk kahramanı Köroğlu buradan geçerken gece handa konaklar, ertesi gün ayrılırken hanın bahçe kısmında atının nalı düşer. Nal yerinden alınarak hanın kapısına asılır ve buradan da Nallıhan ismi çıkar.
Keçiören: Tarihte Keçiören adının nereden geldiği hakkında bir çok rivayet bulunmaktadır. Keçiören ismi ilk olarak 1463’te 'Ankara Mufassal Tahrir Defteri'nde Karye-i Kiçiviran tabi-i Kasaba' (Kasaba’ya bağlı Kiçiviran köyü) olarak geçer. Kiçiviran kelimesi 'Küçük Viran' anlamına gelir. 1530’lu yıllarda bölge Keçi-viran olarak zikredilir.
1955’li yıllardan önce son derece temiz havası ve ünlü bağlarıyla adeta bir dinlenme yeri olan bu bölge, bahçeleri, çeşit çeşit meyve ağaçları, bağları, havuzları, kuyuları ile meşhurdu. İnsanlar meyve sebzelerini kendileri yetiştirir, özellikle üzüm ve armuda önem verirlerdi. Bu nedenle de Keçiören bağlarında yetişen üzümler ayrı bir lezzette olurdu. Bölgenin meşhur zümrüt yeşili alanlarla kaplı olduğu ve bu bağlarda otuzun üzerinde üzüm çeşidi yetiştirildiği söylenmektedir. Ankara’nın en geç olgunlaşan üzüm çeşitleri bu bölgede yetiştiği için 'geç veren' bağları denilmesinden kaynaklı olarak, zamanla bugünün Keçiören’ine dönüşmüştür.
Bir başka rivayete göre, Keçiören ismi söylenip yazıldığı gibi 'Keçi’lerin ören yeri' kelimelerinin birleşmesiyle oluşur. Keçiören, Ankara Keçisi’nin otlak yeri olmasıyla birlikte tarihi yerleşim yeri anlamında ören kelimesiyle birleşmiştir.
Haymana: Osmanlı Devletinin Kurucusu Osman Gazi’nin annesi Hayme Ana, ilçe merkezinde vefat etmesi ve buraya defnedilmesinden dolayı bölgeye 'Hayme Ana' adı verildiği doğrultusunda söylemler vardır. Haymana kelimesi, Divan-ı Lügatit Türk’te mera, otlak ve yeşillik anlamına gelir.
Güdül: İlçe, Anadolu Selçuklu hükümdarlarından I. Mesut’un eniştesi ve Ankara Emiri olan Şehabüldevle Güdül Bey tarafından şimdiki yerinde, tahminen 850 yıl önce kurulmuştur. 1 Eylül 1957 yılına kadar Ayaş ilçesine bağlı bir nahiye olduğunu bilinmektedir. İlçe isminin Güdül Bey tarafından geldiği tahmin ediliyor.
Sincan: 17. yüzyılda arşivlerinde yer alan Sincan köyü, İpek Yolu’na yakın oluşundan ötürü tarihi çağlarda önem kazanmıştır. Etimolojik bakıldığında da Sincan, şen, canlı insanların yurdu anlamına gelmektedir. Sincan, Atatürk’ün önerileriyle Romanya Köseabdi’den gelen soydaşların buraya yerleştirilmeleriyle tipik bir göçmen köyü görünümünü almıştır. Nüfusu hızla artan Sincan, 30 Kasım 1983 tarihinde çıkartılan 2963 sayılı kanunla ilçe haline getirilmiştir.
Altındağ: Milat önce ve sonra yerleşmelerin bulunduğu ilçeyi ilk Frig Kralı Midas kurar. İlçe, 'Antik ve Osmanlı Ankara’sı' olarak bilinmesinin yanı sıra Anadolu Selçuklu’sunun 'melik' şehri olmuş ve Osmanlı’nın eyalet merkezliğini yapmıştır. Zengin bir tarihe ve kültür mirasına sahip olan ilçe, başkentin ilk yerleşim alanı olması nedeniyle tarihi açıdan çok önemli eserlere ev sahipliği yapar. Bu yüzden bölge olarak değerli arsalara, evlere sahiptir. Bölgede yaşamanın pahalılığından ve değerli mekanların, arsaların olması, altın gibi değerli görülmesi ve ilçede yer yer yüksek kesimlerinin olmasından dolayı bölgeye 'Altındağ' adını verildiği rivayetler arasında bulunuyor.
Çamlıdere: Kuruluşu eski zamanlara dayanan Çamlıdere, eski yıllarda 'Kuzviran' olarak anıldığı bilgiler arasında yer alıyor.
İlçede türbesi bulunan Ömer’ül Faruk’un 4’üncü soyundan Şeyh Ali Semerkandi’nin yöreye gelip yerleşmesiyle bölge Şeyh Ali Köyü (Kuzviran) olarak anılmaya başlar, daha sonra da 'Şeyhler' olarak değiştirilir. Bölge, Şeyh Ali Semerkandi Diyarı olarak ta bilinmektedir.
1953 tarihinde çıkarılan 6191 sayılı kanunla ilçe statüsünü kazanan Çamlıdere, bölgede bulunan dere ve etrafındaki çamlardan dolayı bugünkü ismini aldı.
Çankaya: Çankaya ilçe ismiyle ilgili olarak çeşitli rivayetler bulunmaktadır.
Bölgedeki bir su pınarının üzeri tamamen yeşil yosunlarla kaplanmış havuza benzer bir kayanın üzerinden geçmesi ve bu suyun bir çok hastalıklara şifa canlara can olmasından dolayı bölgeye 'Can-Kaya' ismi verildiği sanılıyor.
Rivayete göre, zaman içerisinde harplerde yıkılan suyun geldiği gözü kapanır, daha sonra suyun gözü açılır, ama eskisi gibi dertlere deva, hastalara şifa olmaz. Lakin 'Cankaya' adı bugüne kadar gelmiştir.
Başka bir rivayette, ilçede bulunan Papaz Bağı bölgesinde eski zamanlarda bir kilisenin olduğu ve bu kilisenin tapınma saatlerinde buradaki çanın sürekli çaldığı doğrultusunda söylemler bulunuyor.
Bölgede eskiden çengi oynatılmasından dolayı 'Çengikayası' olarak da zikredildiği öne sürülüyor.
Elmadağ: 1530 yılı belgelerinde Kasaba nahiyesine bağlı bölge, 'yozgad köyü' olarak bilinir. Köy, Osmanlı Devleti döneminde 'Hac Yolu' üzerinde bulunması dolayısıyla bir derbent (karakol) görevi görür. Daha sonraki yıllarda Bala kazasına bağlı bir köy olan 'yozgad', milli mücadele yıllarında önem kazanmasından dolayı 'küçük yozgad' adı ile nahiye merkezi olur.
1934 yılından itibaren kurulan fabrikalardan dolayı belde gelişerek büyümeye başlar. Küçük Yozgad, 27 Mart 1944 tarihinde Çankaya ilçesine bağlı Elmadağ isimli nahiye teşkilatı haline gelir. Bölgede bulunan elma ağaçları ile dolu olan tepe ve dağlarından bu adı aldığı rivayet edilmektedir.
Gölbaşı: 1923 yılında kadar Örencik köyüne bağlı 10 haneli 'Gölhanı' adıyla anılan bir mahalle iken, Bucak Müdürlüğü ve Jandarma Karakolu’nun bu bölgeye taşınması sonucunda ismi 'Gölbaşı' olarak değişir ve bucak merkezi olur. Aynı zamanda ilçe bünyesinde bulunan gölden ismini almıştır. 30 Kasım 1983 tarihinde 2963 sayılı kanunla Gölbaşı, ilçe haline gelir.
Kalecik: Kalecik Kalesi’nin, Romalılar devrinde Bursa Tekfuru tarafından kızına çeyiz olarak yaptırıldığı bilinmektedir. İlçe ismini bölge ortasında, çevreye hakim tepe üzerinde bulunan küçük kaleden almıştır.
Şereflikoçhisar: İsminin kökeni bölgeye Türkler yerleşmeden önceki ismi Archelais Garsaura idi. Osmanlı kaynaklarında adı, 'Koşhisar' olarak geçen ilçe ismi, 'Çift Kale' anlamına geldiği sanılmaktadır. Bu sözcük zamanla Koçhisar’a dönüşmüştür.
Rivayete göre, Şerefli aşiretinden ve buradaki kaleler bağlantısından ötürü de isminin başına şerefli sözcüğü konmuştur. Ancak, burada yaşayanlar Balkan, Çanakkale ve Kurtuluş Savaşlarında çok şehit vermesinden ötürü de Şerefli sözcüğü yasa ile bölgeye verilmiştir.
Yenimahalle: Artan konut sıkıntısı yüzünden yeni bir mahalle oluşturulması için 1946-1949’lı yıllarda Ankara’nın 9. Belediye Başkanı Dr. Ragıp Tüzün’ün girişimleriyle Yenimahalle kurulmuştur.
Saimekadın: Mamak’a bağlı Saimekadın Mahallesi’nin isminin 1402’de Çubuk Ovası’nda yapılan Ankara Savaşı’ndaOsmanlı ordusuna yardım eden bir kadından geldiği biliniyor. Kaynaklarda, Osmanlı askerine yardım eden Saime Kadın’ın isminin oturduğu bölgeyle anılmaya başladığı ifade ediliyor. Bir başka kaynakta ise Hacı Bayram Veli’nin soyundan gelen ve bölgede bahçeleri bulunan 'Saime Hatun'un semte adını verdiği belirtiliyor.
Halk arasında anlatılan bir başka öykü ise şöyle:
'Saime kadınla alışverişte bulunan biri aldığının karşılığını getirip vermiş. Saime kadın eline tutuşturulan bir tomar parayı saymaya başlayınca parayı veren eksiksiz olarak ödemede bulunduğunu anlatmak üzere, ’sayma kadın, sayma kadın’ diye uyarmış. Böylece kadının adı ’sayma’dan türeyerek Saime olmuş ve bölgenin ismi de böyle anılmaya başlanmış.'
Solfasol: Hacı Bayram Veli’nin doğup büyüdüğü yer olarak bilinen Solfasol semtinin gerçek adının zülfazıl (faziletli, erdem sahibi kişi) olduğu çeşitli kaynaklarda yer alıyor.
Balgat: Ankara’nın gözde mekanlardan Balgat’ın isminin öyküsü ise şöyle:
'Kat/gat' kelimesinin öz Türkçe’de şehir anlamına geldiği ve Balgat’ın 'balşehir' olduğu kaynaklarda yer alıyor.
Balgat ismiyle ilgili halk arasındaki yaygın inanış ise şöyle:
'Mustafa Kemal Atatürk’ün yolu bir zamanlar şehrin dışında kalan Balgat köyüne düşer. Köyde soluklandığı evde çay içmek isteyen isteyen Atatürk’e gelen çayda şeker yoktur. Atatürk, ’Şeker yok mu?’ diye sorunca oradakiler de Ankara şivesiyle 'Şeker yok amma bal var, bal gat Atam, bal gat' der. Atatürk de bunun üzerine bölgenin ismini ’Balgat’ koyar.'
Cebeci: Kelimenin sözlük anlamı, Osmanlı’nın yeniçeri ordusunda silah yapan ve bakımıyla görevlendirilen, savaşta silah ve cephaneyi orduya ulaştıran yaya kapıkulu ocaklarından bir sınıf askerdir. Osmanlı dönemindeki Cebeci kışlalarının bugünkü Cebeci semtinde kurulmasından dolayı bölgenin ismi de buradan geliyor.
Dikmen: Sözlüklerde koni biçimindeki tepe, dikilerek oluşturulan ağaçlık, dik arazide orman olarak belirtilir. Ankara’nın yüksek tepelerinden biri olan Dikmen’in artık koni biçimli olup olmadığı anlaşılmamaktadır ancak semtin tepe sırtlarında kara çam ormanı bulunmasından dolayı bölgeye bu isim verilmiştir.
Kasalar mevkisi, meyve ve sebze kasalarının geniş bir arazide depolanmasından dolayı bu adı almıştır.
Ayrancı: Eskiden yoğun olarak görülen Rumlara Ayrancı denilmesinden dolayı bu bölgenin isminin Ayrancı olduğu söylenir.
Bentderesi: Ankara’nın su ihtiyacının karşılanması amacıyla Hatip Çayı üzerine bent kurulması, bu bölgenin Bentderesi olarak anılmasına neden olmuştur.
Dikimevi: Giysi ve çamaşır dikilen iş yeri, terzi bulunan bölgeye Dikimevi denilmiştir.
Kırkkonaklar: Başlangıçta 40 hane bulunan semt, Kırkkonaklar adıyla anılmıştır.
Dışkapı semti, Ankara’nın giriş ve çıkış kapısı olarak nitelendirildiği için bu ismi almıştır.
Akköprü: Bugün büyük bir alışveriş merkezi ve metro istasyonunun bulunduğu Akköprü semti, adını Çubuk Çayı, İncesu Deresi ve Hatip Çayı’nın birleştiği noktada 1222’de Selçuklu Komutanı Alaaddin Keykubat tarafından yaptırılmış, 3’ü büyük toplam 7 kemerli köprüden almıştır.
Yüzüncü Yıl: Yapılaşmaya 1980’li yıllarda başlanan Yüzüncü Yıl Mahallesi’ne, 1981’de Atatürk’ün doğumunun 100. yılı kutlamalarında Yüzüncü Yıl adı verilmiştir.
-Günümüze kadar değişen semt isimleri-
Esenboğa kelimesi aslında bir şahıs ismidir. Ankara Savaşı’nda başarı gösteren Timur’un generallerinden İsen Buga’nın (mutlu, kutlu, güzel, iyi ve sağlıklı öküz) ismi zaman içerisinde Esenboğa olarak günümüze gelmiştir.
Evliyalar semti olarak nitelendirilen Bağlum, 1530’da Anadolu vilayetinin Ankara kazasına bağlı bir köy olup Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğünün yayınladığı 438 numaralı Muhasebe-i Vilayet-i Anadolu Defteri (937-1530) isimli eserin 354. sayfasında katip hatası olarak 'Yavlum' diye kaydedilmiştir. Ancak daha sonraki yıllarda 'Bavlum' olarak değiştirmiştir.
Haymana sözcüğünün anlamı, başıboş hayvanların salındığı çayırlık, halk ağzında ise tembel demektir. Bir de 'Haymana beygiri gibi dolaşmak' yani 'işsiz, güçsüz dolaşmak' deyimi vardır. Çayıra salınan hayvanlar, ovanın bu adla anılmasına yol açmıştır. Halk arasında anlatılan öykü ise şöyle: 'Mana' ismindeki kızının burada intihar etmesine üzülen Timur Sultanı’nın acı acı 'Hey Mana, Hey Mana!' diye bağırması üzerine bölgedekiler artık bu semte 'Heymana' derler.
Telsizler bölgesindeki Türk Telekom Kültür Merkezi olarak kullanılan yapılar, 1928’de telsiz istasyonu olarak yapılmış ve 1951’e kadar Ankara Telsiz İrsal İstasyonu olarak hizmet vermiştir. Çok sayıda telsiz direği olmasından dolayı semte Telsizler adını vermiştir.
Gökçegöl olarak da anılan Mogan Gölü’nün adı söylentiye göre, tarikat önderi anlamına gelen 'Mugan'dan gelmiş ve zamanla Mogan’a dönüşmüştür.
Elvankent, adını, Ahi Elvan Hazretleri’nin türbesinden almıştır.
Peçenek mevkisinin adı, Oğuzlar’ın 24 boyundan Gökhan kolu olan 'Beçene'den gelmiştir. Peçenek sözcüğünün kökü olan Beçene kelimesinin sözlük anlamı 'çalışkan, gayretli'dir.
Adliye Sarayı’nın olduğu alana geçmişte Çaputçu Çayırı denilmiştir. Hayvanların otlağı ve çocukların oyun yeri olan Çaputçu çayırının özelliği mahalle kavgalarının burada yapılmasıdır.
-Adını coğrafik özelliklerinden alan mekanlar-
Ankara’nın yüksek yerlerinden Etlik, yapılaşmanın olmadığı dönemlerde çok fazla rüzgar alan semt olmasıyla bilinirdi. Hava akımına maruz kalan bu bölgede kesilen hayvanların etleri burada muhafaza edilmiş ve bölgeye coğrafi koşullarından ötürü Etlik ismi verilmiştir.
Öveçlerin sözlük anlamı '2-3 yaşındaki erkek koyun'dur. Ancak 'öveçler' kelimesi, kitaplarda yer alan bilgiye göre, 'keklikten ufak, keklik gibi öten, avcıları peşinden koşturan sevimli kuş' anlamına gelir ve bu kuşların bölgede çoğunlukla bulunmasından dolayı buraya Öveçler denilmiştir.
Dilimize Farsça’dan geçmiş 'seyran' sözcüğü 'gezinme ve bakıp görme, geçirme' demektir. Üzüm bağlarının da bulunduğu Ankara’nın yüksek kesimi Seyran Bağları, zamanında gezinti yeri ve çevreyi görme imkanı veren bir alan olmasından dolayı 'Seyran' ismini almıştır.
Ankara Hukuk Fakültesi ile Siyasal Bilgiler Fakültesinin arka tarafları olan Topraklık’ın da ilginç bir hikayesi var. İşi olmayan kimseler, bölgeden aldıkları killi toprağı eşeklerle mahallelerde dolaştırarak 'bebe toprağı' satarlardı. Tahta beşiklere serilen toprağın bebeği daha iyi uyuttuğu ve geliştirdiği söylenirdi. Bu hikmetli toprak, bölgeye ismini vermiştir.
Önceleri Keltepe olarak anılan Hacettepe, ağaçlandırma çalışmalarının ardından 17. yüzyıl başlarında Hacıtepesi Mahallesi olmuş ve ağızlarda 'Hacettepe'ye dönüşmüştür.
Fransızca kökenli bir kelime olan Şose’nin anlamı ise 'taş kırıkları veya kum kullanılarak yapılan yol' demektir. Eski zamanlarda taşlı ve kıvrımlı yollarının olması nedeniyle bu ismi almıştır.
Tınaztepe’nin sözlük anlamı, dövülerek savrulmaya hazırlanan ekin yığınıdır. Buna bağlı olarak, mahallede ekin yığınlarının bulunmasından dolayı bölge bu adla anılmıştır.
Gaziosmanpaşa Kuleli Sokak’ta bulunan ve şimdi Kuloğlu tarafından satın alınan üzüm bağı, eskiden Ermeni bir papaza ait olmasından dolayı bu isimle anılmıştır.
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Yorum Yazın