onedio
Görüş Bildir
article/comments
article/share
Haberler
Evrim Teorisi ile İlgili Bilinmesi Gereken 14 Doğru Bilgi

Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!

category/test-white Test
category/gundem-white Gündem
category/magazin-white Magazin
category/video-white Video

Evrim Teorisi ile İlgili Bilinmesi Gereken 14 Doğru Bilgi

29.10.2014 - 19:33 Son Güncelleme: 03.11.2014 - 15:56

1- Evrim Teorisi Neden Bilimsel ve Geçerli Bir Teori Değildir?

1- Evrim Teorisi Neden Bilimsel ve Geçerli Bir Teori Değildir?

19. yüzyılın ilkel bilim anlayışıyla hayali bir varsayım olarak öne sürülen evrim teorisi bugüne kadar hiçbir bilimsel bulgu veya deney tarafından doğrulanamamıştır. Tam tersine, teorinin iddialarını doğrulamak için başvurulan tüm yöntemler böyle bir teorinin geçersizliğini kanıtlamıştır.

Ancak, çoğu insan bugün bile bu teoriyi, aynen yerçekimi kanunu ya da suyun kaldırma gücü gibi ispat edilmiş bilimsel bir gerçek sanır. Çünkü başta da belirttiğimiz gibi, evrimin topluma yansıtılan yüzü gerçek yüzünden çok farklıdır. Pek çok kimse, son çırpınışlarla ayakta tutulmaya çalışılan bu teorinin ne kadar çürük temellere dayandığını ve bilim tarafından nasıl her aşamada yalanlandığını bilmez. Evrimcilerin desteksiz varsayımlar, taraflı, gerçek dışı yorumlar, çarpıtmalar, aldatmacalar, hayali çizimler, psikolojik telkin yöntemleri, sayısız sahtekarlık ve göz boyama tekniklerinden başka bir dayanakları yoktur. Şimdi gelelim bunları tek tek incelemeye :)

İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam

2- "Evrim Teorisi, Belki de Gelecekte Doğrulanabilir" Düşüncesi Neden Yanlıştır?

2- "Evrim Teorisi, Belki de Gelecekte Doğrulanabilir" Düşüncesi Neden Yanlıştır?

Evrim teorisinin geçerliliğini temel olarak üç soru ile incelemek mümkündür:

İlk canlı hücresi nasıl ortaya çıkmıştır?

Bir canlı türü diğerine nasıl dönüşür?

Canlıların evrim geçirdiğine dair deliller, fosil kayıtları var mıdır?

1. 'İlk hücre'nin açıklanması evrim savunucularının en büyük açmazını oluşturmuştur. Bu konuda yapılan araştırmalar canlı hücresinin tesadüf kavramıyla açıklanması mümkün olmayan mükemmelliğini ortaya koymuştur. Nobel ödülü sahibi bilim adamı Fred Hoyle bu gerçeği şu sözlerle ifade eder:

Tesadüfler sonucu bir hücrenin meydana gelmesi, bir hurda yığınına isabet eden kasırganın savurduğu parçalarla tesadüfen bir Boeing 747 uçağının oluşması kadar imkansızdır.('Hoyle on Evolution', Nature, cilt 294, 12 Kasım 1981, s. 105)

2. Evrimciler bir canlı türünün mutasyon ve doğal seleksiyonla bir diğer canlıya dönüştüğünü iddia ederler. Bu konuda yapılan bütün araştırmalar her iki mekanizmanın da hiçbir evrimleştirici özelliğinin olmadığını göstermiştir.

Mutasyonlar küçük, rastgele ve zararlıdırlar. Çok ender olarak meydana gelirler ve en iyi ihtimalle etkisizdirler. Bu dört özellik, mutasyonların evrimsel bir gelişme meydana getiremeyeceğini gösterir.(B. G. Ranganathan, Origins?, Pennsylvania: The Banner Of Truth Trust, 1988)

3. Fosiller de canlılığın evrim süreciyle ortaya çıkmadığını ve muhteşem bir 'yaratılış' eseri olarak birdenbire yeryüzünde belirdiklerini gösterir. Bulunan tüm fosiller bu gerçeği tekrar tekrar vurgulamıştır.

Derek W. Ager (Ünlü İngiliz Paleontolog):

Sorunumuz şudur: Fosil kayıtlarını detaylı olarak incelediğimizde, türler ya da sınıflar seviyesinde olsun, sürekli olarak aynı gerçekle karşılarız; kademeli evrimle gelişen değil, aniden yeryüzünde oluşan gruplar görürüz.Derek A. Ager, 'The Nature of the Fossil Record', Proceedings of the British Geological Association, cilt 87, 1976, s. 133

3- Körelmiş Organlar Neden Doğru Değildir?

3- Körelmiş Organlar Neden Doğru Değildir?

EVRİM teorisinin önemli yanılgılarından biri de 'körelmiş organlar' iddiasıdır. Evrimciler canlıların bazı organlarının artık işlevini kaybettiğini ve zaman içinde bu organların kaybolacağını iddia ederler. Bu kabulden yola çıkarak da, 'eğer canlı vücudu yaratılmış olsa işe yaramayan organları olmazdı' mesajını topluma vermeye çalışırlar.

20. yüzyılın başındaki evrimci yayınlarda, insan vücudunda appendiks (halk arasında apandisit olarak bilinen organ), kuyruk sokumu kemiği, bademcikler, pineal bez, kulak kepçesi, timüs ve 20 yaş dişinin de yer aldığı yüz kadar organ 'körelmiş organ' olarak ilan edilmişti. Ama ilerleyen on yıllar içinde tıp alanında önemli adımlar atıldı.Bunun sonucunda 'körelmiş organ' iddiasının tam bir hurafe olduğu da anlaşıldı. Evrimcilerin bu konuda hazırladıkları uzun liste hızla eridi. Örneğin appendiks, bademcikler ve geniz etinin savunma sistemimizde işlevlerinin olduğu anlaşıldı. Timüsün savunma sistemi hücrelerinin olgunlaştığı bir organ olduğu, pineal bezin ise önemli hormonların üretilmesinden sorumlu olduğu keşfedildi. Kuyruk sokumu kemiğinin leğen kemiği çevresinde yer alan kaslara destek olduğu, kulak kepçesinin ise seslerin yerini tespit etmede önemli bir işlev gördüğü belirlendi.

20 yaş dişinin 'yararsız' olduğu yönündeki inancın hiçbir bilimsel temele dayanmadığı ve bu dişin çiğneme fonksiyonunda diğer dişler gibi işlev gördüğü, bugün tıp dünyasının ortak görüşüdür. Özellikle son birkaç yüzyıllık dönem içinde sert besin maddeleri yerine daha yumuşak besin maddelerinin tercih edilmesinin çene gelişimini olumsuz etkilediği görüldü. Dolayısıyla 20 yaş dişi problemlerinin de çoğunlukla, beslenme alışkanlıklardan doğan çene gelişimi sorunlarıyla ilgili olarak ortaya çıktığı tespit edildi. Toplumların besin tercihlerindeki benzeri değişikliklerin diğer dişler üzerinde de olumsuz tesiri bilinmektedir. Örneğin son yüzyıl içinde şekerli ve asitli yiyeceklerin tercih edilir olması, diğer dişlerdeki çürüme oran ve hızını artırmıştır. Ancak elbette bu durum dişlerimizin yararsız ve körelmiş organlar olduğu gibi bir sonucu akıllara getirmez. Aynı durum 20 yaş dişi için de geçerlidir. Bu dişle ilgili sorunlar, herhangi bir evrimsel 'körelme'den değil, günümüz insanlarının beslenme alışkanlıklarından kaynaklanmaktadır.

4- Maymun ve insan genomunun % 99 oranında benzeştiği ve bunun evrim teorisini kanıtladığı iddiası neden doğru değildir?

4- Maymun ve insan genomunun % 99 oranında benzeştiği ve bunun evrim teorisini kanıtladığı iddiası neden doğru değildir?

İnsanda 30 bin civarında gen ve bu genlerin kodlandığı 100 bin kadar protein vardır. Bu yüzden, 100 bin proteinin sadece 40 tanesinin benzemesiyle insan ve maymunun bütün genlerinin % 99 aynı olduğunu iddia etmenin hiçbir bilimsel dayanağı yoktur. Kaldı ki, söz konusu 40 protein üzerinde yapılan DNA karşılaştırması da tartışmalıdır. Sarich isimli bilim adamı, kullandıkları yöntemin güvenilirliğinin tartışmalı olduğu ve verilerin abartılı yorumlandığı sonucuna varmıştır. (Sarich et al., Cladistics, 1989, 5:3-32 ) İnsan DNA'sı, solucan, sinek veya tavuğa da benzemektedir! Bu evrime delil

değildir.

5- Dna Neden "Tesadüf"le Açıklanamaz?

5- Dna Neden "Tesadüf"le Açıklanamaz?

GÜNÜMÜZ bilimiyle ulaştığımız bilgi seviyesi, canlıların asla tesadüflerle ortaya çıkamayacak kadar kusursuz ve son derece kompleks bir yapıya sahip olduklarını gösterir.

İnsanın tek bir hücresinin DNA'sında tam 1 milyon ansiklopedi sayfasını doldurabilecek miktarda bilgi bulunur. İnsan kendi bilgisini okumaya kalkışsa buna ömrü yetmez. Her gün, 24 saat boyunca, hiç durmadan, her bir saniyede insanın DNA şifrelerinden bir tanesi okunacak olsa, bu işlemin tamamlanması için 100 yıl geçmesi gerekmektedir. Çünkü yapılan tespitlere göre, bu dev ansiklopedi yaklaşık 3 milyar farklı şifreye sahiptir. . Bu miktar, büyük bir kütüphaneyi fazlasıyla doldurabilecek sayıda, yaklaşık 1000 büyük cilt kitap anlamına gelmektedir. Ve bu harflerdeki en ufak bir değişiklik, canlıyı olumsuz yönde etkilemektedir. Yani harfler o kadar şuurlu yerleştirilmiştir ki; tesadüfen bir araya gelmeleri mümkün değildir.

Bir duvarda, 'SENİ SEVİYORUM' yazdığını görsek bunun akıllı biri tarafından yazıldığını biliriz. Orda yazan harfler rastgele değil, şuurlu anlamlı bir şekilde bir araya getirilmiştir. Kaldı ki; anlamsız harfler bile yazsa, oraya birinin yazdığından emin oluruz, 'rüzgar geldi, şimşek çaktı orda yazı oluştu' demek ne kadar saçmaysa; DNA'nın rastgele mutasyonlarla rüzgarlarla şimşekle oluştuğunu söylemek o kadar saçmadır. DNA'nın içindeki olağanüstü ansiklopedik bir bilginin rastgele oluşması sizce mümkün müdür?

İnsan Genomu Projesini yürüten Celera Genomics şirketinin konu hakkındaki en önemli uzmanlarından biri olan Gene Myers'ın, proje sonucu hakkındaki şu sözleri, DNA'daki bu büyük bilgi ve yaratılışı ifade etmektedir: 'Beni asıl şaşırtan şey hayatın mimarisidir... Sistem olağanüstü derecede komplekstir. Sanki tasarlanmış gibidir... Burada (DNA'da) büyük bir akıl yer almaktadır.' Article by Tom Abate, San Francisco Chronicle, Şubat 19, 2001

6- Proteinler Neden Rastgele Oluşamaz?

6- Proteinler Neden Rastgele Oluşamaz?

Tek bir proteinin oluşması için aşağıdaki bütün şartların tamamının eksiksiz olarak yerine gelmesi gerekmektedir. Bütün bu şartların bir akıl olmadan meydana geldiğini iddia eden arkadaşlarım lütfen bir kez daha düşünsünler :))

1- Doğada 200’ün üzerinde amino asit vardır. Proteinlerin oluşması için yalnızca belli 20 amino asitin seçilmesi gerekir. Bu 20 amino asit dışında başka bir amino asit devreye girerse protein oluşmaz.

2- Bu özel 20 amino asitin seçilmesinin ardından mutlaka belli bir dizilimle yanyana gelmesi gerekir. Tüm şartlar eksiksiz yerine gelmiş olsa bile, tek bir amino asitin olması gereken sırada olmayıp başka bir sıraya geçmesi bile protenin oluşmasına engeldir.

3- Proteini oluşturan amino asitlerin mutlaka sol elli olması gerekiyor.

Sağ elli ve sol elli amino asitler bütün özellikleri aynı olmasına rağmen, sağ ve sol eldiven gibi birbirlerine ters dururlar.

Canlı yapılarda tek bir sağ-elli amino asit dahi bulunmamaktadır.

Eğer araya tek bir tane bile sağ-elli amino asit girerse, o protein kullanılamaz hale gelir.

Küçük bir protein molekülünün sadece sol-elli amino asitlerden oluşabilme ihtimali 10 üzeri 210'da 1’dir.

4- Amino asitler yalnızca 'peptid bağları' ile bağlanırlar.

5- Bir proteinin oluşması için gerçekleşen amino asit diziliminin mutlaka doğrusal (linear) olma zorunluluğu vardır.

İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam

7- Richard Dawkins'in Faydalı Mutasyona Muhteşem Cevabı

8- Dünya'nın Yaşının 4 Milyar Yıl Olması, Neden Evrim Teorisini Desteklemez?

8- Dünya'nın Yaşının 4 Milyar Yıl Olması, Neden Evrim Teorisini Desteklemez?

'Termodinamiğin İkinci Kanunu' olarak bilinen entropi kanunu, evrende kendi haline, doğal şartlara bırakılan tüm sistemlerin, zamanla doğru orantılı olarak düzensizliğe, dağınıklığa ve bozulmaya doğru gideceğini ifade eder.

Bu gerçek göstermektedir ki, Dünya'nın uzun ömrü olması evrimcilerin iddiasının tam aksine kaosu artıran, bilgiyi ve düzeni yıkan ve yok eden bir etkendir. Kaosun içinden düzenli ve bilgiye dayalı bir sistemin çıkması, ancak akıllı bir müdahalenin eseri olabilir.evrende ve dünyada herşey belli kanunlar dahilinde işlemektedir. Bu kanunlar ise zamanla değişime uğramaz. Örneğin yerçekimi olduğu için bırakılan her taş yere düşer, çok uzun zaman geçince bu taş yukarı çıkmaya başlamaz, trilyon sene geçse yine yukarı çıkmaz.Zaman içinde yapılan tekrarlar ve bu tekrarların sayısının çokluğu da hiçbir şeyi değiştirmez. Trilyonlarca yıl beklense, bir kertenkele yumurtasından asla bir gün kuş çıkmaz.

9- Farklı Irkların Varlığı Neden Evrim Teorisine Delil Oluşturmaz?

9- Farklı Irkların Varlığı Neden Evrim Teorisine Delil Oluşturmaz?

Varyasyon, genetik biliminde kullanılan bir terimdir ve 'çeşitlenme' anlamına gelir. Bu genetik olay, bir canlı türünün içindeki bireylerin ya da grupların, birbirlerinden farklı özelliklere sahip olmasına neden olur. Varyasyonların kaynağı ise o türün içindeki bireylerin sahip olduğu genetik bilgidir. Bu bireylerin aralarındaki eşleşmeler sonucunda bu genetik bilgi yeni nesillerde değişik kombinasyonlarda biraraya gelir. Anne ve babanın kromozomları arasında genetik madde alışverişi olur. Böylece genler birbiriyle karışır. Bunun sonucu da bu bireyin fiziksel özelliklerinde bir çeşitlenme meydana gelmesidir.

İnsan ırkları ve insanlar arasındaki birbirinden farklı fiziksel özellikler de insan türüne ait 'varyasyonlar'dır. Yeryüzündeki insanların hepsi temelde aynı genetik bilgiye sahiptirler, ama bu genetik bilginin izin verdiği varyasyon potansiyeli sayesinde kimisi çekik gözlüdür, kimisi kızıl saçlıdır, kimisinin burnu uzun, kimisinin boyu kısadır.

Evrimciler ise, bir türün içindeki varyasyonları evrim teorisine delil olarak göstermeye çalışırlar. Oysa varyasyon evrime delil oluşturmaz, çünkü varyasyon, zaten var olan genetik bilginin farklı eşleşmelerinin ortaya çıkmasından ibarettir ve genetik bilgiye yeni bir özellik kazandırmaz.

Örneğin bir kedi türünü ne kadar kendi içinde türeterek zenginleştirmeye çalışırsanız çalışın, kediler hep kedi olarak kalacak, bunlar asla köpeklere dönüşmeyeceklerdir.

10- Milyonlarca Yıl Önce Ortaya Çıkan Canlılar İlkel midir?

10- Milyonlarca Yıl Önce Ortaya Çıkan Canlılar İlkel midir?

Kambriyen Devri’nde bir anda ortaya çıkmış olan canlı türlerinden biri, “trilobit” olarak bilinen omurgasız deniz canlısıydı. Trilobitlerin gözleri, “petek göz yapısı” adı verilen bir tasarıma sahipti. Gözün içinde, yüzlerce küçük gözcük yer alıyordu. Dahası, bu gözcüklerin her birinde iki ayrı mercek bulunuyordu. “Çift mercek sistemi”  denen bu yapı sayesinde trilobitlerin su altında çok detaylı ve berrak bir görüntü elde ettikleri hesaplanmaktadır. Harvard Üniversitesi’nden jeoloji profesörü  David Raup; “Trilobitlerin gözü, ancak günümüzün iyi eğitim görmüş ve son derece yetenekli bir optik mühendisi tarafından geliştirilebilecek bir tasarıma sahipti” demektedir. Bu mükemmel göz, 530 milyon yıl önce, bir anda, kusursuz biçimde var olmuştur. 

Bir başka örnek ise siyanobakterilerdir. Avustralya Apex Chert bölgesindeki kaya katmanları incelendiğinde yaşları 3.9 milyar yıla kadar ulaşan siyanobakteri fosillerine, yani stromatolitlere ulaşırız. Siyanobakteriler milyalarca yıldan beri dünyanın yıllık oksijen miktarının %50’sini tek başlarına üretirler. Kambriyen Döneminde yaratılan tüm canlılar üstün özelliklere sahiptirler.

11- Fosil Kayıtları Neden Yaratılışa Delildir?

11- Fosil Kayıtları Neden Yaratılışa Delildir?

Bugüne kadar elde edilen tüm fosil örneklerinde, resimdeki 45 milyon yıllık mayıs sineği fosilinde de olduğu gibi, şu anda sahip oldukları tüm özelliklerle birlikte görülmektedir. Bu da, evrim iddialarını tamamıyla anlamsız kılan bir durumdur. Somut bilimsel bulguların ortaya koyduğu gerçek, evrimin hiçbir zaman yaşanmadığı, tüm canlıları yarattığı her canlıyı bilen Allah'ın yarattığıdır. Fosil kayıtlarını birazcık araştırmayla, bugünkü ile birebir aynı olduklarını görebilirsiniz. Eğer evrim olsaydı; yer altında tonlarca, yarı akciğerli, yarı solungaçlı, yarı kanatlı bir çok canlı fosili görmemiz gerekecekti. Ne yazık ki; evrimcilerin delilleri; soyu tükenmiş birkaç maymunu kayıp halka diye göstermekten ve sahtekarlıklara sığınmaktan ileri gidemedi. Tüm fosil kayıtları Yaratılışçıların lehine oldu!

İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam

12- Evrim'in Madem Kanıtları Vardı, Neden Sahtekarlık Yapma Gereği Duydular?

12- Evrim'in Madem Kanıtları Vardı, Neden Sahtekarlık Yapma Gereği Duydular?

Ota Benga, 1904 yılında, Samuel Verner adlı evrimci bir araştırmacı tarafından Kongo'da yakalanmıştı. Adı, kendi dilinde 'dost' anlamına gelen yerli, evli ve iki çocuk babasıydı. Ama bir hayvan gibi zincirlendi, kafese kondu ve ABD'ye götürüldü. Buradaki evrimci bilim adamları, St. Louis Dünya Fuarı'nda onu çeşitli maymun türleriyle birlikte kafese koyarak 'insana en yakın ara geçiş formu' olarak teşhir ettiler. İki yıl sonra ise New York'taki Bronx Hayvanat Bahçesi'ne götürdüler ve birkaç şempanze, Dinah adı verilen bir goril ve Dohung adı verilen bir orangutan ile birlikte 'insanın eski ataları' adı altında sergilediler. Hayvanat bahçesinin evrimci müdürü Dr. William T. Hornaday, bu nadide 'ara geçiş formu'na sahip olmanın kendisine verdiği gurur hakkında uzun konuşmalar yapmış, ziyaretçiler de kafese konan Ota Benga'ya sıradan bir hayvan gibi davranmışlardı. Ota Benga, sonunda maruz kaldığı uygulamaya dayanamayarak intihar etti.Philips Verner Bradford, Harvey Blume, Ota Benga: The Pygmy in The Zoo, Delta Books, New York, 1992.

Sahtekarlıklar bunla sınırlı değildi, İnsan Kafatasına Orangutan Çenesi Yapıştırarak 40 yılı aşkın bir süredir sergilenmekte olan Piltdown Adamı Fosili British Museum'dan alelacele çıkarıldı.

1922'de, Amerikan Doğa Tarihi Müzesi müdürü; Batı Nebraska'da Pliosen dönemine ait bir azı dişi fosili bulduğunu açıkladı.Bu tek dişe dayanılarak Nebraska Adamı'nın kafatası ve vücudunun rekonstrüksiyonları yapıldı, insanın atası olarak sergilendi. 1927'de bu dişin bir domuza ait olduğu ortaya çıktı :)) Gerçekten film gibi! Bunun gibi bir çok sahtekarlıkları neden yapıyorlar sizce?

13- Evrime İnanmanın Bilimin ve Modernliğin Gereği Olduğunu Savunmak Neden Yanlıştır?

13- Evrime İnanmanın Bilimin ve Modernliğin Gereği Olduğunu Savunmak Neden Yanlıştır?

Canlılıktaki yaratılışın birçok yeni deliline ulaşmamızı sağlayan yine 20. yüzyılın gelişen bilimi oldu. Elektron mikroskobu canlılığın en küçük birimi olan hücrenin ve onu oluşturan parçaların muhteşem yapılarını ortaya koydu. DNA'nın keşfedilmesi mikroskopla görebildiğimiz hücrenin içinde kendini gösteren sonsuz aklı belgeledi. Biyokimya ve fizyoloji alanındaki gelişmeler vücudun moleküler seviyedeki mükemmel işlevlerini ve yaratılış dışında açıklaması olmayan kompleks yapısını gösterdi.

Bunun tam aksine evrim teorisinin 140 yıl önce ortaya atılmasındaki şartları hazırlayan etken ise, çağın bilimsel açıdan geri olmasıydı. Yeniliğin asıl karşısında olanlar ise, bilimin ortaya koyduğu tüm kanıtlara sırt çevirerek, asılsız hayal ürünü senaryolardan oluşan evrim teorisini savunanlardır.

Bilimsel gelişimin her noktasında inançlı bilim adamlarının damgasını görürüz.

Astronomide çığır açan Leonardo da Vinci, Kopernik, Keppler, Galilei, paleontolojinin kurucusu Cuvier, botanik ve zoolojinin temelini atan Linnaeus, yerçekimini açıklayan Newton, galaksilerin varlığını ve evrenin genişlemesini keşfeden Edwin Hubble ve daha pek çok bilim adamı Allah'ın varlığına, evreni ve canlılığı O'nun yarattığına inanan bilim adamlarıydı.

http://www.discovery.org/scripts/viewDB/filesDB-download.php?command=download&id=660 Bu Linkten Evrime İnanmayan Bilim Adamlarını Görebilirsiniz.

Evrimci Arkadaşlara Allah'tan Kolaylık Diliyoruz. Bilim Dünyadaki Üstün Aklı Gün Geçtikçe Gözler Önüne Seriyor. Gerçekten İşleri Zor...

Evrimci Arkadaşlara Allah'tan Kolaylık Diliyoruz. Bilim Dünyadaki Üstün Aklı Gün Geçtikçe Gözler Önüne Seriyor.  Gerçekten İşleri Zor...

Ünlü Evrimci Ali Demirsoy Hocasıyla arasında geçen samimi dialoğu şu şekilde aktarmıştır:

'Evrim kitabı yazmış, yıllarca Türkiye’nin en büyük üniversitesinde bu konuda ders vermiş saygıdeğer rahmetli bir hocamız, bir gün beni kimsenin olmadığı bir odaya çekerek, sana bir şey sormak istiyorum Aliciğim dedi, buyur hocam dedim: Sen gerçekten evrimleşme olduğuna inanıyor musun? Dedi. Hiç kuşkum yok hocam! Elimizdeki sayısız bilgi bunun böyle olduğunu gösteriyor dedim. Sizin kuşkunuz var mı hocam? Yıllarca bu dersi vermiş ve kitabını yazmış olmama rağmen, ben pek inanmıyorum dedi. O an, işimizin çok zor olduğunu fark ettim.'(BU ÜLKENIN INSANLARI EVRIM KAVRAMINDAN NE ANLIYOR? Prof. Dr. Ali Demirsoy)

Anlattıklarımız Prenses tarafından öpülen kurbağanın Prense dönüştüğünü anlatan masal değil; Evrim Masalı :))

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
Reklam
category/eglence BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
5
1
1
0
0
0
0
Yorumlar Aşağıda
Reklam
ONEDİO ÜYELERİ NE DİYOR?
Yorum Yazın
Ethem İşçi

Yukarıda Harun Yahya'ların metinlerinden kopyala-yapıştır şeklinde "hazırlanan" 13,5 (14 değil!) "bilgi"ye geniş bir çerçeveden eleştirel bir bakış için tavs... Devamını Gör

Nep Tün

Halinize acıyorum.Evrim Ağacını takip edin birazcık,birazcık araştırın lütfen artık bu evrim karşıtı cahilce bahanelerinizden sıkılıyoruz

Ozan Tu

Evrim hiç araştırılmadan ve hiç kaynak verilmeden yazılmış bir yazı. Körelmiş organların körelmiş olmadığı kanıtlandı diyip kaynak vermemek, DNA neden tesadü... Devamını Gör

azragumus

Evrimin tarihi, önce "kayıp halkayı bulduk;" sonra "aaa soyu tükenmiş bir canlıymış, yanıldık" denilen birçok kayıp halkalarla dolu; eğer kanıt olarak bunlar... Devamını Gör