Görüş Bildir

halk tv Haberleri

halk tv ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. halk tv ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

Popüler İçerikler

Seçim Anketleri 17 Kanalı Yaktı!
Yüksek Seçim Kurulu (YSK), seçim takviminin başladığı 1 Ocak 2014'ten bugüne kadar, seçim döneminde uyulması gereken yayın ilkelerinin ihlal edildiği gerekçesiyle, 17 televizyon kanalı hakkında 33 müeyyide kararı verdi. AA muhabirinin edindiği bilgiye göre, YSK, kamuoyu araştırmalarının sonuçlarını açıklarken, araştırmanın künye bilgilerine yer vermeyen kanallar hakkında 20 müeyyide kararı aldı. YSK'nın 605 numaralı kararında belirtilen, 298 Sayılı Kanun'un 55/B üçüncü fıkrasına göre, kamuoyu araştırmaları ve anketlerin yayınlanması sırasında, araştırmanın hangi kuruluş tarafından yapıldığının, denek sayısının, araştırmanın kim tarafından finanse edildiğinin açıklanması zorunluluğu bulunuyor. Seçim dönemi boyunca söz konusu kanun hükmünü ihlal eden televizyon kanallarının tümüne YSK tarafından müeyyideler uygulandı. RTÜK 'esneklik' istedi Kamuoyu araştırmalarının hangi kuruluş tarafından yapıldığına, denek sayısına, kim tarafından finanse edildiğine ilişkin künye bilgilerini yayınlamayan kanallara cezalar verilmesi üzerine Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), YSK'ya başvuruda bulunarak esneklik talep etti. Üst Kurulun başvurusunda, araştırmaların künye bilgilerinin açıklanmasının uzun ve zaman alıcı olmasının programın yayın akışı ve izlenme durumunu da etkilediği, bu nedenle künye bilgilerine, araştırmaların kamuoyuna ilk açıklanması esnasında yer verilmesinin yeterli olduğu belirtilerek, YSK'nın bu konuya ilişkin 605 sayılı kararının yeniden değerlendirilmesi talep edildi. Üst Kurulun başvurusunu değerlendiren YSK ise, kamuoyu araştırmalarının açıklanmasında künye bilgilerine yer verilmesine ilişkin eski kararında ısrar etti ve RTÜK'ün esneklik talebini reddetti. YSK, kamuoyu araştırmalarının künye bilgilerini açıklamadıkları gerekçesiyle, Beyaz TV, Kanal 5, HaberTürk, Kanal D, A Haber, NTV, NTV Avrupa, TGRT Haber, Ülke TV, Cem TV, Flash TV ve EM TV hakkında toplam 20 müeyyide kararı verdi. YSK kararlarına itiraz edilemiyor Yayınlarda siyasi partiler arasında fırsat eşitliğinin sağlanmadığı gerekçesiyle Cem TV, Beyaz TV, Kanal 24, Halk TV ve Samanyolu Haber hakkında toplam 6 müeyyide kararı verilirken, tarafsızlık ve gerçeklik ilkesinin ihlal edilmesi sebebiyle Beyaz TV, Halk TV ve Bugün TV hakkında 4, siyasi reklam yayın ilkelerinin ihlali nedeniyle Pamukkale TV hakkında 1 müeyyide kararı verildi. YSK müeyyideleri uyarı ve program durdurma cezalarından oluşuyor. YSK'nın seçim döneminin başında ilan ettiği yayın esaslarını bir kez ihlal eden kanallara uyarı cezası verilirken, birden fazla ihlal eden kanallara ise program durdurma cezası verildi. Bu kapsamda Beyaz TV'ye 14, Kanal 5'e 6, Cem TV'ye 7, Kanal D, Haber Türk, Samanyolu TV, Halk TV ve Bugün TV'ye ise birer kez program durdurma cezası verildi. 6112 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun'un, 30. Maddesi'ne göre, seçim dönemlerinde yapılan yayınlara ilişkin usul ve esaslar YSK tarafından düzenleniyor. RTÜK, seçim dönemlerindeki yayınları YSK'nın kararları doğrultusunda izleyip değerlendiriyor ve ülke çapında yayın yapan kuruluşlarla ilgili raporları, karar için YSK'ya gönderiyor. Bu raporlar YSK tarafından ayrıca değerlendiriliyor, yayın ihlali görülmesi halinde YSK ilgili yayın kuruluşlarına müeyyide uygulanmasına karar veriyor. RTÜK kararlarından farklı olarak YSK kararlarına itiraz edilemiyor. AA
Adana'da AKP ile CHP'den Ortak Seçim İptal Başvurusu
CHP Adana Büyükşehir Belediyesi Başkan adayı Yıldıray Arıkan ile AKP adayı Abdullah Torun ortak basın toplantısı düzenleyerek yapılan kural hatalarından dolayı seçimin yenilenmesi gerektiğini söylediler. CHP Adana Büyükşehir Belediyesi Başkan adayı Yıldıray Arıkan'ın daveti üzerine Ak Parti adayı Abdullah Torun'la birlikte Hilton Oteli'nde ortak basın toplantısı düzenlendi. Seçimde kural hatalarının yapıldığını kaydeden Arıkan, '298 sayılı kanunun 108 inci maddesi gereğince sandık kurulundan gelen sonuç tutanaklarının, ilçe seçim kurulunca ve seçim sonuçlarının belirlenmesi işlemi açık ve aralıksız olarak yapılması gerekirken, Seyhan 3'üncü seçim kurulunca sabah saatlerince ara verilmiştir. Bu durum o bölgedeki seçimin iptalini, dolayısıyla seçimin iptalini gerektirir. Sandık kurulları en az 4 kişiden oluşması gerekirken 3 ve daha az kişi tarafından kurulmuştur. Bunların hepsi seçimin iptalini gerektirir. Ayrıca ahlaki olmayan her türlü işlemler yapılmıştır. 25 yıldır Adana'da seçim hileleri hep gündeme gelmiştir. Malesef bu seçimde yine aynı kurallar işlemiş aynı durumlar ortaya çıkmıştır. Ben CHP Adana Büyükşehir Belediye Başkan adayı olarak bu seçimin iptalinin gerektiğini düşünmekteyim' diye konuştu. Seçmenin iradesinin bu seçimde yanıltıldığını savunan Arıkan, sözlerini şöyle tamamladı: 'Ben CHP Belediye Başkanı olarak, sosyal-demokrat bir insan olarak konuşuyorum. Sahte manipülasyonla, anket manipülasyonlarıyla, özellikle sosyal-demokratların izlediği Halk Tv ve Sözcü Gazetesi'nde her türlü hileye başvurulmuştur. Ben açık gönüllülükle ve ve saf duygularla söylüyorum, dolayısıyla seçmenin asıl iradesi sandığa yansımamıştır. Onun ötesinde bir sürü kural hatası yapılmıştır. Tutanaklarda en az 4 imza olması gerekirken tek imza olmuştur. Dolayısıyla bizce bu seçimin iptali gerekir. Oyların sayılmasından ziyade iptali gerekir. Örneğin, Seyhan 1'inci bölgede bulunan Yeşilyurt Mahallesi'nde 1255 No'lu sandık tutanakları deftere sabittir. Bunlar incelendiği zaman hepsi ortaya çıkacaktır. Dolayısıyla bu seçimde maalesef hem seçmen iradesi yok sayılmış, hem de kural hatası yapılmıştır.' AKP Adana Büyükşehir Belediyesi Başkan adayı Abdullah Torun ise, Arıkan'ın araması üzerine böyle bir toplantıya ihtiyaç duyduklarını kaydederek şunları söyledi: 'Adana seçimleri 2009'da ki seçimler dahil olmak üzere üzerinde her türlü gölgeyi barındıran bir sistem, bir yapı üzerinde yapılıyor. Bir çok kurallar hatası oluşmuştur, tam kanunsuzluk hali mevcuttur. Seyhan 3'üncü bölge seçim kurulunun birleştirme tutanaklarının tanzimi yapılmadan kurulu bırakıp gitmeleri ara vermeleri tekrar gelip başlamaları bu bir tam kanunsuzluk halidir. Muhtarlık zarflarıyla Belediye için kullanılan zarflar farklı olmasına rağmen, belediye seçimlerine alakalı oy tutanakları muhtarlık zarflarına konulmuştur. İlçe seçim kurullarına itirazlarımızı yaptık. Kurulların bir kısmı oyların sayılmasına karar verdi, bir kısmı da ne hikmetse vermedi, bir kısmının da yarın karar vereceğini duyduk. Oyların sayılmasından niçin rahatsız olalım. Adana kamuoyunun yıllardan beri bu konuda vicdanı sızlamaktadır. Adana kamuoyu ve bize oy veren seçmenlerin vicdanının rahatlaması için oyların sayılmasından tekrarlanmasından kimsenin rahatsız olmaması kanaatindeyim. Tüm bunları bir araya getirdiğimiz zaman ve tüm bu maddi hataları bir araya getirdiğimiz zaman. Biz güveniyoruz hem il seçim kurulumuza hem Yüksek Seçim Kurulu'na tam kanunsuzluk hali mevcuttur, deliller ortadadır. Bu seçimin yenilenmesini de Adana kamuoyu beklemektedir. Öncelikle oyların sayılmasını talep ediyoruz, oylar sayıldıktan sonrada yine kamuoyu tatmin edilemezse seçimlerin yenilenmesi için tüm şartlar oluşmuştur' Adana'da yaklaşık 50 bin seçmenin oyunun iptal edildiğini aktaran Torun, bu iptallerin haklı gerekçelere dayalı olmadığını dile getirdi. MHP: Reddedilmeli MHP Konya milletvekili Faruk Bal, MHP İl Başkanı Mustafa İzgioğlu ve ilçe başkanlarıyla birlikte basın toplantısı düzenledi. Bal, 'AKP bu galibiyeti hazmedememekte, iktidar gücünün vermiş olduğu hırsla, Adana'daki seçimleri, yargı üzerinde, seçim kurulları üzerinde baskı yapmak suretiyle değiştirme çabası içindedir' dedi. AKP Genel Başkan Yardımcısı Süleyman Soylu'nun Adana'ya gelip Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik ile birlikte ilçe seçim kurullarına müdahale amacını taşıyan söylemleri olduğunu savunan Bal, şöyle konuştu: 'Adana Büyükşehir Başkanlığı seçiminde 20 bin oy farkı vardır. AKP, her sandığa matbu dilekçelerle itiraz etmektedir. Bunlar, 298 Sayılı Kanunun 112'nci maddesine göre, delilsiz, gerekçesiz, mesnetsiz dilekçeler hükmündedir. Dolayısıyla incelenmeden reddi gerekmektedir. AKP bunu bilmesine rağmen hazmedemediği seçim sonucunu, süreci uzatarak, kurgu ve maddi hata gibi tabirlerle sonuçların net olarak elde edilmesini engellemek istemektedir. Kanun hükmüne rağmen AKP'nin bakanlarını, genel başkan yardımcılarını gönderip, onlarla birlikte valisi, kaymakamı, emniyet müdürüyle seçim kurullarını baskı altında bulundurması, demokratik anlayışın ürünü değildir. AKP'nin otoriter yapısının Adana üzerine kara bir buluttur.' Başka Haber
Erdoğan'ın Halk Tv Davasına Ret
Başbakan Erdoğan’ın, “Duman” grubunun şarkısı eşliğinde kendi fotoğraflarını kullanarak klip yayımlayan Halk TV'ye açtığı tazminat davası reddedildi. Ankara 14. Asliye Hukuk Mahkemesi’ndeki duruşmaya Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın avukatları Ali Özkaya ve Muammer Cemaloğlu ile Halk TV'nin avukatı Şükrü Evrim İnal katıldı. Hakim Kenan Altıparmak, avukatların son beyanlarını dinledikten sonra 'yerinde görülmeyen davanın reddine' karar verdiğini bildirdi. Dava dilekçesinde, 'Duman' grubunun 'Rezil' isimli şarkısı kullanılarak, üçüncü şahıslarca oluşturulan ve Youtube'da da yer alan klibin 15, 16 ve 17 Mayıs 2013'te Halk TV'de yayımlandığı, klipte Başbakan Erdoğan'ın da fotoğraflarına yer verildiği belirtildi. Dilekçede kanaldan ve Halk Radyo ve Televizyon Yayın A.Ş. Sorumlu Müdürü Müşerref Seçkin'den, Erdoğan'ın kişilik haklarını ihlal ettikleri gerekçesiyle toplam 60 bin lira manevi tazminat talep ediliyordu.AA
RTÜK'ten 'Ceza' Açıklaması!
RTÜK, seçim döneminde sürecin raporlama kısmıyla ilgilenen Kurulun herhangi bir kuruluşu hedef alması veya kayırması söz konusu olmadığını savunarak, 'Bütün süreçler tarafsızlık içerisinde ve hukuka uygun olarak yürütülmektedir. Bununla birlikte, yüksek miktarda ceza alan bazı medya hizmet sağlayıcılar ile bu kuruluşlarla bağlantılı medya kuruluşlarının haberlerinde ve yorumlarında Üst Kurulu hedef alarak, tarafsız bir kurumu ve kamu görevlilerini siyasi tartışmaların içine çekmeye çalıştıkları görülmektedir. Bu kapsamda Üst Kurul üyeleri yaftalanıp, uzmanların ve birim amirlerinin isimleri afişe edilerek hem hedef gösterilmekte hem de sadece görevlerini yapan bu kişiler üzerinde baskı oluşturulmaya çalışılmaktadır' dedi. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), yaptığı yazılı açıklamada, seçim döneminde Yüksek Seçim Kurulunun (YSK) belirlediği esaslara uymayan yayın kuruluşlarına ilişkin raporlar hazırlanırken herhangi bir kuruluşun hedef alınmasının veya kayrılmasının söz konusu olmadığını ifade etti. RTÜK'ün, televizyon ve isteğe bağlı yayın hizmetleri sektörünü düzenlemek ve denetlemek amacıyla kurulmuş, idari ve mali özerkliğe sahip, tarafsız bir kamu tüzel kişiliği olduğunun belirtildiği açıklamada, YSK'nın RTÜK ile özel radyo ve televizyon kuruluşlarının seçim döneminde uyacakları yayın ilkelerini kararlarıyla belirlediği anımsatıldı. RTÜK'ün geniş katılımlı toplantılar düzenleyerek, seçim süreci ve YSK'nın ilan ettiği yayın esasları konusunda tüm medya hizmet sağlayıcılarını bilgilendirdiğinin ifade edildiği açıklamada, 'Seçim döneminde YSK tarafından ilan edilen ülke çapında yayın yapan radyo ve televizyon kuruluşlarının yayınları Üst Kurulca denetlenmiş, YSK'nın belirlediği esaslar kapsamındaki yayınlarla ilgili uzman raporları hazırlanmıştır. Söz konusu uzman raporları Üst Kurulca görüşülüp değerlendirildikten sonra karar için her hafta düzenli olarak Yüksek Seçim Kuruluna intikal ettirilmiştir' denildi. 110 PROGRAM HAKKINDA CEZA VERİLDİ 1 Ocak-30 Mart 2014 tarihleri arasındaki mahalli idareler seçim dönemi boyunca, RTÜK uzmanları tarafından 51 yayın kuruluşu hakkında toplam 192 rapor hazırlandığının ve YSK'ya gönderildiğinin kaydedildiği açıklamada, 192 rapordan 163'ünün RTÜK uzmanlarının seçim dönemindeki rutin denetimlerinin sonucunda oluşturulduğu belirtildi. Çeşitli siyasi partilerin şikâyet başvuruları üzerine YSK'nın resmi talebiyle yapılan denetimler sonucunda da 35 rapor hazırlandığının vurgulandığı açıklamada, Saadet Partisinin, MHP Ankara Belediye Başkan Adayının ve siyasi partilerin AK Parti reklamıyla ilgili şikâyet başvuruları üzerine hazırlanan raporların da bu kapsamda olduğu ifade edildi. 192 rapordan 119'unun YSK tarafından değerlendirilerek 9 hakkında 'müeyyide uygulanmasına gerek olmadığına' karar verildiğinin kaydedildiği açıklamada, 110 rapor hakkında ise yayın ihlali görüldüğü, YSK tarafından 36 uyarı ve 74 program durdurma kararı verdiği anımsatıldı. YSK'nın program durdurma kararlarının yayın ihlalleri tekrarlandıkça, 1 kez program durdurmadan başlayıp 10 kez program durdurmaya kadar her seferinde bir eklenerek kademeli olarak artış gösterdiği, durdurulan programların sayısı da buna bağlı olarak yükseldiğine dikkat çekilen açıklamada, YSK'nın verdiği cezalar şöyle açıklandı: 'TRT Haber'e 2, TRT Türk, Cnn Türk, Beyaz TV, Samanyolu Haber, A Haber, Bugün TV, Kanal 5, Cem TV, Ülke TV, TGRT Haber, Koza, 24, Sokak, Kanal D, Meltem TV, Bengü Türk, Flash TV, Haber Türk, NTV, NTV Avrupa, Haber Türk, Mehtap TV, TV net, +1 TV, 360 TV, Fox TV, Halk TV, Pamukkale TV, Em TV, TV 10, Kayseri TV, Ulusal 1, Atlas TV, Adana TV, Kanal A ve Mesaj TV'ye 1'er uyarı müeyyidesi uygulanması. Beyaz TV'ye 10 durdurma kararıyla 55 program, Samanyolu Haber ve A Haber'e 9'ar durdurma kararıyla 45'er program, Bugün TV'ye 5 durdurma kararıyla 15 program, Kanal 5, Cem TV, Ülke TV ve TGRT Haber'e 4'er durdurma kararıyla 10'ar program, Koza, 24 ve Sokak'a 3'er durdurma kararıyla 6'şar program, Kanal D, Meltem TV ve Bengü Türk'e 2'şer durdurma kararıyla 3'er program, Flash TV, Haber Türk, NTV, NTV Avrupa, Haber Türk, Mehtap TV, TV Net, +1 TV, 360 TV, Fox TV ve Halk TV'ye ise 1'er program durdurma cezası.' 'SÜREÇLER TARAFSIZLIK İÇERİSİNDE VE HUKUKA UYGUN OLARAK YÜRÜTÜLMEKTE' Sürecin raporlama kısmıyla ilgilenen Üst Kurulun herhangi bir kuruluşu hedef alması veya kayırmasının söz konusu olmadığının savunulduğu açıklamada, 'RTÜK'e kanunla verilen görevlerin gerektirdiği asli ve sürekli hizmetler, Üst Kurul Uzmanları ve Üst Kurul Uzman Yardımcılarından oluşan meslek personeli ve idari personel eliyle yürütülmektedir. Yayınlar 6112 Sayılı Kanun ve ilgili mevzuata uygun olarak incelenip değerlendirilmekte, ihlal görülen durumlarda rapor tanzim edilmektedir. Uzman raporları daha sonra Üst Kurulda görüşülüp karara bağlanmaktadır. Seçim döneminde ise raporlar Üst Kurulda görüşüldükten sonra ihlal olanlar veya olmayanlar şeklinde bir ayrım yapılmaksızın nihai karar için Yüksek Seçim Kuruluna gönderilmektedir. Bütün süreçler tarafsızlık içerisinde ve hukuka uygun olarak yürütülmektedir' denildi. Yüksek miktarda ceza alan bazı medya hizmet sağlayıcılar ile bu kuruluşlarla bağlantılı medya kuruluşlarının haberlerinde ve yorumlarında Üst Kurulun hedef alınarak, tarafsız bir kurumu ve kamu görevlilerini siyasi tartışmaların içine çekmeye çalıştıklarının görüldüğünün iddia edildiği açıklamada, 'Üst Kurul Üyeleri yaftalanıp, uzmanların ve birim amirlerinin isimleri afişe edilerek hem hedef gösterilmekte hem de sadece görevlerini yapan bu kişiler üzerinde baskı oluşturulmaya çalışılmaktadır. Tamamen yanlış bilgiler içeren, ayrımcı bir üslupla kaleme alınan bu maksatlı haberler, yayınlayan kuruluşların, demokratik düşünce, kişilik haklarının korunması ve medya etiği bağlamında hangi seviyede olduklarını açıkça ortaya koymaktadır. Haberlerde adları geçen kurum personeli her türlü hukuki yola başvuracaktır' değerlendirmesine yer verildi. (ANKA)---
İstanbul'da Çıkan Olaylarda 9 Gazeteci Yaralandı
1 Mayıs gazeteciler için de zor geçiyor. İstanbul'da serbest dolaşabilmek için sarı basın kartı ve yer yer valilik izni koşulu getirildi. Polisin hedef aldığı 9 gazeteci yaralanırken; T24 Haber gece editörü Deniz Zerin'in ofisine ulaşmaya çalışırken gözaltına alındığını duyurdu.Polis, 1 Mayıs İşçi ve Emekçi Bayramı'nda yurttaşlara sert müdahalesinin izlenmesini engellemek için cop, gaz ve tazyikli suyla gazetecileri de hedef aldı.Gösterilerde şimdiye kadar 9 basın mensubu  yaralandı. Okmeydanı'nda yaşanan çatışmaları takip eden ETHA muhabiri Ali Haydar Doğan'ın  kolu kırıldı. Beşiktaş’ta Barbaros yokuşundaki polisle göstericiler arasında yaşanan çatışmada Halk TV muhabiri Barış Yarkadaş, canlı yayın yaparken yaralandı. Şişli’de EPA foto muhabiri Sedat Suna, bacağından yaralandı. Sol Gazetesi muhabiri Elif Örnek polis saldırısı sırasında başından yaralandı. Sol Gazetesi muhabiri Emin Şentürk ise olayları izlerken plastik mermiyle yaralandı. Haber portalı Duruş Haber Genel Yayın Yönetmeni Metin Güneş, ayağından darp edildi. Milliyet Gazetesi foto muhabiri Ozan Güzelce polisin fırlattığı gaz kapsülüyle sağ el bileğinden yaralandı. Mücadele Birliği Dergisi muhabiri Yusuf Ali Gümüşlü kolundan Yurt Gazetesi Yazarı Hakan Gülseven ise burnundan yaralandı. Öte yandan; T24 Haber gece editörü Deniz Zerin'in ofisine ulaşmaya çalışırken gözaltına alındığını duyurdu.Gazeteciler yaralandı, TGC tepki gösterdiMedyatava Özel1 Mayıs'ı izleyen gazetecilerin yaralanması üzerine TGC bir kınama mesajı yayınladı.1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü'nü takip eden gazeteciler bugün zor anlar yaşadı. Muhabir ve fotomuhabirler polis müdahalesi sırasında yaralandı.TGC Yönetim Kurulu bunun üzerine bir açıklama yaparak gazetecilere yönelik şiddeti kınadı.TGC Yönetim Kurulu 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nde gösterileri sırasında görev yapan bazı basın mensuplarının polis tarafından hedef seçilerek tartaklandığını ve görevlerini yapmalarının engellendiğini söyleyerek polis şiddetini kınadı.TGC Yönetim Kurulu’nun açıklamasında şu görüşler yer aldı:Halkın haber alma ve gerçekleri öğrenme hakkı için görevlerini yapan gazeteciler, ne yazık ki, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü izlerken yine hedef seçildi. Muhabir, foto muhabiri ve kameramanlar biber gazı ve tazyikli sudan etkilendi. Gazetecilerin kamu yararı adına görev yaptığını görmek istemeyen emniyet güçleri, meslektaşlarımızın Taksim’e girmesine engel olmaya çalıştı.Okmeydanı'nda yaşanan çatışmaları takip eden ETHA muhabiri Ali Haydar Doğan'ın kolu kırıldı. Beşiktaş’ta Barbaros yokuşundaki polisle göstericiler arasında yaşanan çatışmada Halk TV muhabiri Barış Yarkadaş, canlı yayın yaparken yaralandı. Şişli’de EPA foto muhabiri Sedat Suna, bacağından yaralandı. Sol Gazetesi muhabiri Elif Örnek polis saldırısı sırasında başından yaralandı.Sol Gazetesi muhabiri Emin Şentürk ise olayları izlerken plastik mermiyle yaralandı. Haber portalı Duruş Haber Genel Yayın Yönetmeni Metin Güneş, ayağından darp edildi. Milliyet Gazetesi foto muhabiri Ozan Güzelce polisin fırlattığı gaz kapsülüyle sağ el bileğinden yaralandı. Mücadele Birliği Dergisi muhabiri Yusuf Ali Gümüşlü kolundan Yurt Gazetesi Yazarı Hakan Gülseven ise burnundan yaralandı.1 Mayıs’ta yaşanan olayların izlenmesini engellemek için cop, gaz ve tazyikli suyla gazetecileri hedef seçen, yaralayan ilkel anlayışı kınıyor, bu tutumdan artık vazgeçilmesini istiyoruz. Meslektaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimizi iletiyor, gazetecileri hedef seçen güvenlik güçleriyle ilgili olarak işlem yapılması için İstanbul Valiliği’ni ve Emniyet Müdürlüğü’nü göreve çağırıyoruz.
9 Gazeteci Yaralandı
Okmeydanı’nda yaşanan çatışmaları takip eden ETHA muhabiri Ali Haydar Doğan’ın kolu kırıldı. Beşiktaş’ta Barbaros yokuşundaki polisle göstericiler arasında yaşanan çatışmada Halk TV muhabiri Barış Yarkadaş, canlı yayın yaparken yaralandı. Şişli’de EPA foto muhabiri Sedat Suna, bacağından yaralandı. Sol Gazetesi muhabiri Elif Örnek polis saldırısı sırasında başından yaralandı. Sol Gazetesi muhabiri Emin Şentürk ise olayları izlerken plastik mermiyle yaralandı. Haber portalı Duruş Haber Genel Yayın Yönetmeni Metin Güneş, ayağından darp edildi. Milliyet Gazetesi foto muhabiri Ozan Güzelce polisin fırlattığı gaz kapsülüyle sağ el bileğinden yaralandı. Mücadele Birliği Dergisi muhabiri Yusuf Ali Gümüşlü kolundan Yurt Gazetesi Yazarı Hakan Gülseven ise burnundan yaralandı. Polisin hedef seçtiği çok sayıda gazetecinin yaralandığına dikkat çeken Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Yönetim Kurulu bir açıklama yaparak gazetecilere yönelik şiddeti kınadı. TGC Yönetim Kurulu 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nde gösterileri sırasında görev yapan bazı basın mensuplarının polis tarafından hedef seçilerek tartaklandığını ve görevlerini yapmalarının engellendiğini açıkladı. Yönetim Kurulu’nun yazılı açıklaması şöyle: “Halkın haber alma ve gerçekleri öğrenme hakkı için görevlerini yapan gazeteciler, ne yazık ki, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü izlerken yine hedef seçildi. Muhabir, foto muhabiri ve kameramanlar biber gazı ve tazyikli sudan etkilendi. Gazetecilerin kamu yararı adına görev yaptığını görmek istemeyen emniyet güçleri, meslektaşlarımızın Taksim’e girmesine engel olmaya çalıştı. 1 Mayıs’ta yaşanan olayların izlenmesini engellemek için cop, gaz ve tazyikli suyla gazetecileri hedef seçen, yaralayan ilkel anlayışı kınıyor, bu tutumdan artık vazgeçilmesini istiyoruz. Meslektaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimizi iletiyor, gazetecileri hedef seçen güvenlik güçleriyle ilgili olarak işlem yapılması için İstanbul Valiliği’ni ve Emniyet Müdürlüğü’nü göreve çağırıyoruz.”Zete.com
'Penguen' Yayıncılığı En Çok NTV ve Habertürk'ü Vurdu
Konda, Gezi Parkı eylemlerine ilişin raporunda, o dönem AKP ve eylemciler tarafından ortaya atılan iddialara inanma oranlarıyla hangi televizyon kanallarının izlendiği arasındaki bağı da ortaya koydu. Gezi eylemlerinin başladığı Haziran 2013 ile önceki beş ay boyunca kanalların izlenme oranlarında yaşanan değişimin ele alındığı bölümde, şu ‘malûm’ ancak çarpıcı sonuç tespit edildi: ‘ Muhalif ‘ addedilen kanalların izlenme oranları ‘ Gezi ‘ sırasında elle tutulur oranda arttı: Araştırmada, televizyon kanalları dört farklı gruba ayrıldı: 1- Söylem ve haber içeriklerinde iktidar desteği olan kanallar; 2- İktidara muhalif yayın yapan kanallar; 3- Genel izleyici kanalları 4- Haber kanalları.   Muhalif kanallar ‘tavan yaptı’ Buna göre, muhalif kanalları tercih etme oranında ciddi oranda artış kaydedildi. Öyle ki, önceki aylarda toplum genelinde izlenme oranı yüzde 2’nin altında kalan Halk TV, Temmuz ayında yüzde 8’e yükseldi. Ulusal Kanal’ı tercih edenlerin oranı da beş ay boyunca arttı. Konda, bu rakamları ‘rating’ kavramıyla ilişkilendirilmemesi gerektiği notunu düştü. ‘Penguenler’in izlenme oranı azaldı Gezi eylemlerinin Türkiye çapına yayıldığı 31 Mayıs-1 Haziran gecesinde, CNNTurk’ün penguen belgeseli yayımlaması nedeniyle ‘ penguenler ‘ olarak adlandırılan ana akım haber kanalları, Haziran ve Temmuz 2013′te izleyici kaybetti. Araştırmaya göre, NTV ve Habertürk, Gezi sonucunda takipçilerinin yaklaşık yüzde 20’sini kaybetti. Konda, CNNTurk’ün izlenme oranındaki değişimin araştırmanın hata payı dâhilinde kalması nedeniyle yorum yapmadı. Araştırma, iktidar ve Gezi eylemcilerinin iddialarının, iktidara yakın veya muhalif medyayı takip etme eğilimiyle ‘ doğru orantılı ‘ olduğunu ortaya koydu.   Muhalifler daha sabit fikirli! Konda, muhalif kanalları izleyenlerin biraz daha sabit fikirli olduğunu da ‘ortaya çıkardı’. Örneğin, iktidarın ‘dış mihrak’ iddiası toplum genelinde diğer iddialarına kıyasla daha fazla ‘itibar’ görse de, Halk TV ve Ulusal Kanal izleyicileri bu iddiaya da diğerleriyle hemen hemen aynı oranda karşı durdu. Aynı ‘ sabit fikirlilik ‘, iktidara yakın medyayı takip edenler arasında gözlemlenmedi. Konda, ‘ penguen ‘ sıfatının müsebbibi olan CNNTürk izleyenlerin büyük yüksek oranda eylemcilerin iddialarını doğru bulmasını ‘ şaşırtıcı ‘ diye niteledi. Diken
"1 Haziran'da Taksim'in Halka Açılması İçin Abdullah Gül, Erdoğan'ı İkna Etti"
Can Dündar, medyaya yönelik baskılara ilişkin 'Medyada toplu istifaların olmaması, medyanın yüz karasıdır' ifadesini kullandı “Gözdağı” belgeseliyle adından söz ettiren gazeteci Can Dündar, Gezi Parkı eylemlerinin başlamasının hemen ardından 1 Haziran’da 'Taksim'in halka açılması için Cumhurbaşkanı Gül, Erdoğan'ı ikna etti. Ve polis çekildi' ifadesini kullandı. Can Dündar, “Medyanın bu kadar kuşatma altına alındığı bir dönemde “biz bu baskıya dayanamayacağız” deyip, topluca ayrılan bir ekibin çıkmaması hepimiz için yüz karasıdır. Biz bunu NTV’de yapabilirdik. NTV gibi haberciliğin yüz akı olmuş bir kanalın iktidarın eline teslim edilme sürecinde “burası aynı zamanda izleyicilerin ve çalışanlarındır” deyip, orayı komple terk edebilseydik tarihe geçerdik. Milliyet gibi bir gazetenin başka bir patron altında iktidara teslim edilmesi sürecinde “biz buna razı değiliz” deyip topluca çıkabilseydik, tarihe geçerdik” ifadelerini kullandı. Diyarbakır’da Türk bayrağının indirilmesine ilişkin konuşan Dündar, “Gezi bu kadar öfkeyle bastırılmasa belki bugün bayrak olayını da farklı karşılıyor olabilirdik. Çocuğu bile bu kadar dövsen şımarır, komşunun camlarını taşlar, evine bayrak asar. Bu tür refleksler olduğunu düşünüyorum. Türkiye’nin milliyetçiliğin tırmanacağı bir döneme girmesi kötü bir refleks. Ama bu da konjoktürel ve geçici bir şey. Bunun bedelini hükümet de ödeyecek. Ödemeye de başladı. Bu kadar şiddetle barışçıl bir gösteriyi bastırdığın zaman barış sürecinin kalmayacağını görmen lazım” dedi. Medya Tava’dan Neslihan Akdaş’a konuşan Can Dündar’ın söyleşisi şöyle: Gözdağı Belgeseli'ni göstermek isteyen televizyonlar oldu mu? Ana akım medyadan teklif geldi mi ya da gelir mi yayınlamak için? Tahmin ettiğin gibi ana medyadan gelmez. Halk TV, Ulusal TV, İMÇ göstermek istedi. Ama doğrusu evde tek başına izlensin istemiyorum şimdilik. Parklarda, toplu gösterimlerde insanlar bir şeyler paylaşarak izlesin. İnsanların da efor sarfetmesini istiyoruz izlemeleri için. Gezi de öyleydi. Evinden, TV’nin başından çık, insanlarla birlikte ol duygusu. O yüzden bir TV kanalına da vermedim. ' Gözdağı’nda daha önce paylaşılmamış, ilk kez izlediğimiz görüntüler de var değil mi? Çağrı yaptık, insanlar görüntülerini bizlerle paylaştı. Belgeseldeki gözünü kaybeden insanların vurulma anları ilk kez yayınlandı. Çoğu amatör kameraydı zaten. O gençler de kendilerini anlatma fırsatı buldu ilk kez. Bir detay daha vardı belgeselde, gözden kaçmasın. “1 Haziran’da Taksim'in halka açılması için Cumhurbaşkanı Gül, Erdoğan'ı ikna etti. Ve polis çekildi' diyordunuz perforede. İlk kez yüksek sesle söylendi. O da kulis bilgisi. Taşları yerine koyunca Erdoğan’ın sonradan çıkıp “Arkadaşlar böyle diyor” sözlerinden aslında şüphelenmemiz lazımdı Cumhurbaşkanı’nın devreye girdiğini , işin kötü gittiğini fark edip Erdoğan’ın parkı açması için ikna etmesini. Parkın açıldığı dakikalarda ordaydım. Polis aniden çekildi. Bunun arkasında kulis olduğunu öğrendim ve bunu belgesele koydum. Belgeselde BDP bayraklı gençlerle, Atatürk posteri taşıyanlar birlikte halay çekiyordu. Gezi neden değerli, o sahneleri izleyince tekrar hatırladık. Çünkü “birlikte yaşayabiliriz”i göstermişti bize. Ancak daha geçen hafta Lice’de bayrak krizi yaşandığında Gezi eylemlerine katılan, destek olan bir grubun sessiz kaldığına hatta bayrak üzerinden politika yapıp kışkırttığına şahit olduk siyasetçisinden gazetecesine. Bu ikiyüzlülük değil mi? Gezi benim yaşamak istediğim ülkeydi. O yüzden değerini, hikmetini zaman içinde daha iyi anlayacağız. İşte bayrak krizi patlayınca anlıyorsun değerini. Oradaki ortaklık duygusu çok özel bir duyguydu. Belgeseli biraz da bu yüzden umut havasında bitirdim. Gezi’ye söz söylemeye kıyamıyorum. Buradan büyük bir parti çıkmayacağını biliyorduk. Omurgası olan bir politik hareket değildi. Bir refleks, bir itirazdı. İtiraz mesajını iki kesim aldı. Biri biz. Böyle bir potansiyelimiz, gücümüz varmış, bir arada durabiliyormuşuz. Bir de iktidar aldı; bunlar bir araya gelip bana posta koyabiliyor duygusu. İki taraf da bu duyguyla yaşayacak. Ve bu ikisi Türkiye’nin önünü açacak. Ben en azından bir yıla göre çok daha umutlu bir noktadayım. Gezi’nin üstüne çok ağır gittiler, bu kadar şiddetle bastırmaya çalışırsan o zaman hareket başka bir şekle bürünüyor. Bazen milliyetçilik oluyor, bazen şiddet oluyor, bazen yılgınlık, çekilme, eve kapanma oluyor. Gezi bu kadar öfkeyle bastırılmasa belki bugün bayrak olayını da farklı karşılıyor olabilirdik. Çocuğu bile bu kadar dövsen şımarır, komşunun camlarını taşlar, evine bayrak asar. Bu tür refleksler olduğunu düşünüyorum. Türkiye’nin milliyetçiliğin tırmanacağı bir döneme girmesi kötü bir refleks. Ama bu da konjoktürel ve geçici bir şey. Bunun bedelini hükümet de ödeyecek. Ödemeye de başladı. Bu kadar şiddetle barışçıl bir gösteriyi bastırdığın zaman barış sürecinin kalmayacağını görmen lazım. Önümüzde zorlu bir dönemeç daha var Türkiye için; Cumhurbaşkanlığı seçimi. Yerel seçim öncesi yaşanan kaos ortamı nükseder mi? Tansiyon yine yükselecek mi? Edilgen aktörler değiliz artık, etken aktörleriz. Biz itiraz edersek iyi şeyler olacak, ne yapsak olmuyor deyip çekilirsek kötü şeyler olacak. Erdoğan’ın baştan beri çok istediğini biliyoruz o mevkiyi. Ardını da garantiye almak istiyor. Muhalefetin bir ortak aday çıkarabileceğini düşünüyorum. Bir şans var mı, var. Toplumun bir kez daha nasıl göbekten ikiye yarıldığını göreceğiz. Her kim olursa olsun Türkiye’nin ortak cumhurbaşkanı olmayacak. Cumhurbaşkanı gelsin, toplumu kucaklasın; ordu gelsin hepimizin ordusu olsun; polis gelsin bizi sevsin; Meclis halkın meclisi olsun... Bunlar olmadı. Eskiden devletten bekliyorduk şimdi artık devletin suçlu olduğu gördük. Kendi içimizde nasıl uzlaşırız, bunun yollarını görmemiz gerek. Toplumsal hareket başlangıcı için iyi bir nokta. Peki seçim öncesi Cemaat kanadından yeni ataklar bekliyor musunuz? Cemaatin geçen bir yıl içinde çok şey öğrendiğini düşünüyorum. Sırtını devlet gücüne dayamış, iktidarla kol kola para kazanan bir dini topluluktan şu an Türkiye’nin en büyük düşmanı haline dönüştü. Ciddi bir travmadır. “Hadi aslanım ne istersen ye, iç” denen bir çocuğu, bir anda sokağın ortasına atıp, vatan hainisin deniyor. Cemaatin de dönüşeceği bir sürece giriyoruz. Düne kadar devletin nimetlerini nasıl paylaştırırım derken şimdi beni ne zaman evden alacaklar diye bekleyen bir anarşiste dönüştü. Çok eziyet ettiler, zamanında ellerindeki gücü kötüye kullandılar, birlikte çalıştılar. Günahsız insanların günahını aldılar. 28 Şubat’ta neyle karşılaştılırsa şimdi Erdoğan’dan aynı muameleyi görüyorlar. Ancak 31 Mart öncesi Cemaat’in yayınladığı tapeler beklendi heyecanla, paylaşıldı, haber yapıldı. Cemaat bel altı vururken, tapeleri haber yapmak doğru muydu? Şurda yanlış yaptık. Bütün yolsuzluğu biz ortaya çıkarmak zorundaydık. Türkiye medyasında bir satır yolsuzluk ortaya çıkmadı 10 yıl boyunca. Bunun günahı hepimizin boynunda asılı. Biz TV’nin karşısında oturarak ya da internetin başına geçip tapeleri bekledik. Günah oydu. Ama gelenleri görmemezlikten gelmek de ayrı bir günah olacaktı. Bir kısmımız onu da yaptı kendince etik nedenlerle ya da korkudan. Ben artık o noktadan sonra zaten ilk günahı yaşamış ve ikinci günaha ortak olamayacağımı düşünüp hepsini yayınladım. Peki 10 yıldır siz neden yolsuzluk haberi yapmadınız? Özeleştiri dediğim o. Birkaç şey var. 80 döneminde de gazetecilik yaptım. Milli Güvenlik Konseyi’nden bile haber sızardı, gizli oturumlardan haber sızardı. Burada nasıl bir menfaat şebekesi yaratıldıysa en ufak bir sızma olmadı. Taktir etmek lazım, o çıkar zincirinden en ufak bir halkanın bile çözülmesine izin vermediler. İkincisi bizde de yayınlanacak bir mecra yok diye yılgınlık oldu. Bu işler iyi niyetli bir gazetecinin “ben şuna bakayım” demesiyle olmaz. İçerden sızma olur ya da araştırma ekipleri kurarsın medya içinde, git araştır dersin. Bizde öyle gazetecilik kalmadı. Bunu da yapamadık. Kimsenin buna da enerjisi yoktu, böyle bir iklim de yoktu medyada. Bu nedenlerle biz o tapelere mecbur kaldık. Onlar olmasa bugün bütün bu hırsızlıktan da haberdar olamayacaktık. Şimdi ne yapacaksınız? Artı 1, 5 ay sürdü. Sizin öngörünüz neydi, ne kadar sürecekti Artı 1’de maceranız? Ve ilk gittiğinizde daha önce maaşlarını alamayan, sansüre uğrayarak kanaldan ayrılmak zorunda kalan meslektaşlarınız tarafından da eleştirildiniz. Türkiye’nin kritik bir döneminde, 5 ay gazetecilik yaptık. Yapılabileceğini de gösterdik. Bunun çok sürmeyeceğini de biliyorduk. Haluk Şahin beni uyarmıştı; “İki şey olacak; yayınınıza müdahele edecekler ve para alamayacaksınız” diye. İlki hiç olmadı. İkincisine maalesef yenildik. Arabanın benzini bitti ama arabadan memnunduk. En genelinde bir deprem oldu ve medya altında kaldı. Biz o enkazın altından “kimse var mı” diye bağıran insanlardık. O yüzden çok lüks arayacağımız bir durum yok. Bulduğumuz her alandan soluk almaya çalışıyoruz. Artı 1, toprağın altından soluk alabildiğimiz borulardan biriydi. Ama bu kadar yetti. Bu enkazın kalkması çok vakit alacak. O yüzden kimse karşıma geçip de “sen de neden oradan nefes aldın” demesin. Yarın başka bir yer bulacağız, oradan nefes alacağız. Ben asıl enkaz altındaki, meslektaşlarım için üzülüyorum. Yutkunmak çok zor. O arkadaşlarım için üzülüyorum. Biliyorsun ama yazamıyorsun. Belgeseli yaparken medyada çalışan birçok arkadaşımız “elimizde görüntüler var kullanamadık, size verelim” dediler. “İçerdeki çapulcular” diyorum ben onlara. Hem taktir ediyorum, hem üzülüyorum. Benim fikrimi sorarsanız kalabilen kalsın medyada, mücadelesini gizli ya da yüksek sesle verebilen versin. Ayrıca bugün yutkunarak işine devam eden pek çok medya çalışanının geçim derdi, okutmak zorunda olduğu çocuğu, ödemek zorunda olduğu kredileri var. Medyanın bu kadar kuşatma altına alındığı bir dönemde “biz bu baskıya dayanamayacağız” deyip, topluca ayrılan bir ekibin çıkmaması hepimiz için yüz karasıdır. Biz bunu NTV’de yapabilirdik. NTV gibi haberciliğin yüz akı olmuş bir kanalın iktidarın eline teslim edilme sürecinde “burası aynı zamanda izleyicilerin ve çalışanlarındır” deyip, orayı komple terk edebilseydik tarihe geçerdik. Milliyet gibi bir gazetenin başka bir patron altında iktidara teslim edilmesi sürecinde “biz buna razı değiliz” deyip topluca çıkabilseydik, tarihe geçerdik. Milliyet de farklı bir noktada olurdu bugün. Bunları yapamadığımız için içerde iyi niyetli arkadaşların çabasını takdir etmekle yetiniyoruz. Ama bunu yapabilseydik farklı bir yerde olurduk. En azından bir iz bırakabilirdik. Peki bunu yapmayı arkadaşlarınızla denediniz mi? - Denedik, olmadı. Tek tek yolunduk. NTV’de de konuştuk, Milliyet’te özellikle ben de konuştum. Kimlerle konuştunuz? - Olmamış bir şey için isim vermenin anlamı yok. Kiminin aklına yattı, kiminin kendince gerekçeleri vardı, geçim derdi vardı. Kimi buradan bir yere varamayacağımız düşünüyordu. Kimisi “bilmem kim ayrıldı, değer mi onun için” durumuna girdi. Kişisel husumetleri, zaruretleri aşıp da kitlesel bir tavır koyamadık ne yazık ki. Bu tavır koyulsaydı sistem tökezlemeyecekti, sonuçta patron da değişmeyecekti. Milliyet’i başka bir yerde kurabilirdik. Zor olurdu ama olurdu. Milliyet değil adı Zilliyet olurdu. Tüm Milliyet yazar kadrosuyla ayrılsaydı içi boşaltılmış bir gazete olacaktı orası. Türk medyası toplu hareket edebilme yeteneğini kaybetti. Artı 1’e başlarken bir kaç aylık maaşınızı peşin aldığınız konuşuldu medya kulislerinde... İlk gün, patronla, arkadaşlarımız parasını almadan hiçbir yönetici almayacak diye konuştuk. Ben içeridekilerin parası ödenmeden bir kuruş almadım. Orada çalışanlar da çok iyi biliyor. Ve bugüne kadar meslek hayatımda hiç yapmadığım tuhaflıklar yaptım. Reklamverenlere gidip, kendimizi anlattık. Bunların yıllarca bir gazetecinin işi olmamasına gayret ettim. Ama ne yazık ki Türkiye’de burjuvazi yok, zenginler var. Elini taşın altına koymaktan çekinen, korkan bir kesim var. Çok sınırlı destek geldi. Bu kadar ağır baskının olduğu bir yerde direnmek de zor tabii. Bunlar cesur çocuklar deyip, alttan destek olanlar da oldu. Bu da sevimsiz. Böyle bir dönemde gerçek gazetecilik yapmak istediğinizde öyle mayın var ki, hiçbirine basmamak mümkün değil. Bant geliyor; kullanırsak kullanılır mıyım duygusu. Patron maaş ödemiyor böyle devam edersek sömürüye ortak mı oluruz duygusu. Bütün o mayınlı arazilerde yürüdük. Benim de alacaklarım var. Hukuki bir süreç başlayacak. Şu an yaz tatilindesiniz diyelim. Eminim ki medyada görüşmeleriniz devam ediyordur. Yeni yayın döneminde belki de yeni bir kanalda karşımıza çıkacaksınız. Şu an artı 1’i almak isteyenler var. Görüşmeler var. Bize de soruyorlar bu görüşmeler sırasında kanala geri döner misiniz diye. Benim bir önyargım yok çıktım, bir daha dönmem diye. Alan kişiye bağlı. O özgür ortamı tekrar yaratabilirsek, insan sömürüsüne dayanmayan bir sistem olursa neden olmasın. Orada ya da başka bir yerde devam edebiliriz. O enerjim var. Olmazsa da üzülmem. Bir belgesel yaptım, o bana iyi geldi. Benim kaçış alanlarım var. Yeni bir kitaba başladım. Sürpriz, heyecan verici bir kitap. Roman değil. Beni çok heyecanlandıran bir şeye kapıldım. İçim içime sığmıyor. Ama şunu görebiliyorum artık merkez medyada olamayacağım. Yine kulislerde Aydın Doğan’la görüştüğünüz konuşuluyor. Hatta 32. Gün için size teklif geldiğini duyduk. Var mı böyle bir teklif? Aydın Bey'le 3 ay önce Artı 1’in D-Smart’a alınması için görüştük. Sağ olsun esirgemedi. 32. Gün’ü Umur ( Birand) götürüyor zaten. Mehmet Ali Bey'in vefatından sonra 32. Gün için adım geçti, ben de sonradan haberdar oldum. Ancak şu an benim Doğan Grubu’nda olmam Aydın Bey için de zor. Siz Doğan Medya’da olmak ister misiniz? Hürriyet’te ya da Kanal D’de? Ben yazımı yazabileceğim her yerde olmak isterim. Zaman mı olmuş, Akit mi, Milliyet mi... Ben yazdığıma bakıyorum. Artı 1’e de öyle başlamıştım. Artık eskisi gibi şuraya da gidelim, emekli olalım dediğimiz dönemler bitti. Yanımıza sandalyemizi alıyoruz, koyduğumuz yerde konuşup, iniyoruz. Televizyonda haberleri izliyor musunuz? Ana haber izlemiyorum. Sabahları izliyorum biraz. Meraklı olduğum günler şöyle bir bakıyorum. İnternetten, Twitter’dan takip ediyorum gündemi. Tuhaf bir şey oluyor; ekranın altından bant geçer ya. Öyle bir bant geçmeye başlıyor bunca yıl sonra. Haber izlemenin eğlenceli yanı bu; neden bunu ilk haber yaptılar, burada ne demek istediler, neden şu görüntüyü kullanmamışlar. Eğlenceli ama boşa vakit harcamak. Ekrandaki iyi niyetli arkadaşların gözlerinden anlıyorsun ne demek istediğini. O sırada rejiyi düşünüyorsun. Bize bıraktığı tortu bu oldu galiba. Mehmet Ali Birand’ın ardından ana haberler de değişti. Uğur Dündar ve Ali Kırca da yok artık ekranda... Genç, dinamik, muhabirlikten gelen haber spikerleri var karşımızda. Onları nasıl buluyorsunuz? Birand yorumunu esirgemeyecek kadar özgüven ve cesaret sahibi bir adamdı. Zaman zaman aşırı dengeleri kollamaya çalıştığı için eleştirirdim ama her şeye rağmen doğruya doğru yanlışa yanlış diyebilecek bir adamdı. Bugün çok azımız buna sahibiz. Birand’ın döneminde de çok vardı ama bugün aman kırıp döker miyiz dönemi daha fazla var. Seyircinin görmediği kulağımızdaki şeffaf kulaklık, rejiye bağlı. O rejide bir takım konuşmalar oluyor. O rejideki konuşmalar size bedelleri hatırlatıyor. Çıkarıp atarsanız hesap-kitap bu kez öbür kulağınızdan giriyor. Nolur, patron, hükümet ne der? Bunların sayısı artmaya başladıkça ekranda olanların dili dolanmaya başlıyor. İnsanlar aynı anda konuşup, aynı anda dinleyemez. Reji fazla konuşuyor. Ekran önündekiler daha az konuşabiliyor. Birand gibi daha fazla konuşan birilerine ancak reji susunca görebiliriz. Kendimi de katarak söylüyorum onun kadar cesur yorum yapamıyoruz, tavır koyamıyoruz. Bir anchorman tavır koymak zorunda mıdır? Bunu haber seçiminden anlıyorsun. Sorduğu sorudan anlıyorsun. Bizim meslekte yasaklı konuk kabul edilemez. Ama şimdi bakıyorsun “bunu çıkaramayız biz” denince kapanıyor konu. Birand en imkansızı ile başlardı. Biz ben en alttan başlıyoruz, bu korkaklık içimize sirayet etti. Yeniler içinde çok iyiler var. Eksik saymak istemem. Nazlı (Çelik), müthiş bir ekran yüzü; Serdar (Cebe) okuldan öğrencim, Birand’ın bayrağını iyi taşıyor; Fatih (Portakal) çok iyi ekranda, çok rahat. Mesleğe de yeni bir soluk getiriyorlar. Ama kuşatılmışlığın havası hissediliyor haberlerde. Gazetelerde takip ettiğiniz köşe yazarları var mı yeni nesil ya da sizin kuşaktan? Ot ve Birikim’de daha iyi yazarlar okuyorum. Oralara yöneldim desem. Kendimi de katarak söyliyeyim, bugün ne yazdı diye koşarak gazete alıp takip ettiğim biri yok. İtiraf edeyim ben de dahilim bu listeye. Kimin ne yazacağını tahmin edebiliyorsun ertesi gün. Sürprizimiz kalmadı. Kendi cephelerimize çekildik, oradan ateş ediyoruz. Ana medyadan ayrılış sırasında olsun, artı 1’de olsun tüm bu süreç boyunca kırıldığınız, sizde hayalkırıklığı yaratan insanlar oldu mu? Oldu. Beni çok şaşırtan arkadaşlarım oldu. Daha cesur olmalarını beklediğim, daha düzgün tavır sergilemelerini beklediğim, birçok arkadaşım beni şaşırttı. Bir kısmının arkadaşım olmadığını fark ettim, bir kısmı koltuğa, vaade, korkuya teslim oldu. Onlar adına üzüldüm, kendi adımı da üzüldüm niye daha önce fark edemedim diye. Gençken insanlar daha cesur olabiliyor, ama yaş ilerledikçe bedel daha da artıyor. Vazgeçmek zor oluyor, daha güçlüye yakın duruyorsunuz. Ama uzun dönemde neyi kaybettiğini göremiyor insan. Öyle bir körleşme de yaratıyor. İnsanlar sizi gördüğünde yüzünü çevirmeye başlıyorsa onun kaybı kaybedeceğiniz paradan daha fazla. Yine isim soracağım size, kırgın olduğunuz isimleri! - İsim vermeyeyim. Birlikte hareket edebilmeyi umduğum birçok arkadaşımın bir kısmının inanamayacağım yazılar yazması, inanamayacağım kararlar alması, bir kısmının beklediğim kararı alamaması, bir kısmının en yakın arkadaşlarının işten atılmasına ön ayak vesile olması, imza atması. Bazılarının hiç çalışmam dediği isimlerler al takke ver külah olması, bazılarının Başbakan’ın danışmanlarıyla iş pişirmesi. Çok acıklı. Bunlar onların bilinmediğini, görünmediğini ya da yarın bunların yazılıp çizilmediğini düşünüyorlarsa, yanılıyorlar. Bir kısmı kötü bir kariyer finali yaptı. Güzel şeylerden bahsedelim biraz da. Dizi ve film projeleriniz vardı. Deniz Gezmiş’in hayatı üzerien bir film senaryosu yazıyordunuz. Devam ediyor mu? O bitti. Çekilecek. Ay Yapım’la yazdık senaryoyu, onlar çekecek. Kağıdın, kalemin içinde olduğu her şey çok heyecan veriyor bana. Dizi projesi de vardı. Ama dizi sektöründe de bir daralma var, görüyorsundur. Eskisi gibi diziler çıkmıyor. Gerçi toplumun tarih merakı galeyana geldi. O bizim gibi tarihle haşır neşir olanlar açısından olumlu. Ve bir belgesel hazırlığınız daha var. Hem de yanınızda iki özel isim var. Nebil Özgentürk, Coşkun Aral ve ben, üç belgeselci bir güçbirliği yapmaya karar verdik. Birikimimizi, arşivimizi, ekiplerimizi birleştirdik ve Denizbank'ın sponsorluğunda 10 bölümlük bir belgesel için kolları sıvadık. 'Kültür Yolcuları' adı. Türkiye'nin kaybolmaya yüz tutmuş kültürel değerlerinin, yitmekte olan kültürel zenginliğinin izini sürüyoruz. Her bölüm farklı bir coğrafyaya gidiyoruz, Artvin'den Van'a, Kırşehir'den Balkanlara kadar... Her yolculukta bize o kültüre yakın bir sanatçı, kültür adamı eşlik ediyor. Mesela geçen ay Diyarbakır'da dengbejlerin izini sürdük. Sonra onların soluğunu bugüne taşıyan Yaşar Kemal'le buluşup dengbejleri sorduk. Böyle birçok sürpriz isimlerimiz var. Türkiye'nin yüzakı olmuş sanatçılar. Sanıyorum yılsonu yayına girecek. Ve umarım beğeneceksiniz. Röportajın sonuna geliyoruz. Zaman kısıtlı. Çok merak ettiğim bir şey de var, ev telefonunuzun dinlendiğini yazmıştınız, geçen hafta da evinize hırsız girdi. Önlem aldınız mı dinlemeler için? Hırsızlık açıklığa kavuştu mu? - Sıradan hırsızlık olayı gibi gözüküyor şu an. Dinlemeler için de vitesi boşa aldık. Eskiden telefonları gizleyip, kaldırıyorduk. Artık bıraktık. Hepimiz zaten dinlenmesek de dinleniyor gibi yaşıyoruz. Foucault’da vardır, Hapishanenin Doğuşu’nda bir noktaya kadar insanları demir parmaklıklarla kuşatırlar. Bir noktadan sonra yüzüne ışık verirler gözleniyorum duygusu onu hapsetmeye yeter. Tüm toplumu hapsettiler aslında gözleniyorum duygusuyla. Ondan kaçış yok. Buna rağmen dik durmak gerek. O yüzden de artık bağıra bağıra konuşuyoruz. Peki Gezi, öncesi, sonrası yaptığınız haber ve yazılar nedeniyle hiç tehdit aldınız mı? Memed Ali Alabora örneği var maalesef. - Twitter, Facebook’tan her gün tehdit alıyorsunuz. Ama ciddiye alacağım bir şey çıkmadı. Memed Ali Alabora’ya yapılan Başbakan’ın ayıbı. Bence Alabora bu ülkenin kalıcı sanatçılarından biri olduğunu göstermiştir.T24