onedio
Görüş Bildir

Filipinler Haberleri

Filipinler ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. Filipinler ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

trend-arrow

Popüler İçerikler

Eski Futbolculardan Yoksullukla Mücadeleye Destek
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) tarafından, Filipinler’deki Haiyan Tayfunu mağdurlarına yardım için düzenlenen “Yoksullukla Mücadele Maçı”nda birçok eski futbolcu forma giyecek. Bu yıl 11′incisi düzenlenen “Yoksullukla Mücadele Maçı” öncesinde yapılan basın toplantısında konuşan UNDP İyi Niyet Elçisi ve Brezilyalı eski futbolcu Luis Nazario de Lima Ronaldo, böyle bir maçta yer almaktan çok büyük memnuniyet duyduğunu söyledi. Maçta oynamayı kabul eden pek çok futbolcu olduğunu ve onlara teşekkür ettiğini belirten Ronaldo, yapılan maçların temel amacının yoksulluğu azaltmak olduğunu kaydetti. UNDP İyi Niyet Elçisi ve Fransız eski futbolcu Zinedine Zidane ise maçların devam etmesinin önemine işaret ederek “Bazen kendimizi değil de başkalarını düşünmemiz lazım” dedi. Futbolun insanları etkileme gücüne değinen Zidane, “Futbol bize çok şey verdi. Biz de futbol sayesinde insanlara bir şey verebiliyoruz” diye konuştu. Maçta forma giyecek tek bayan futbolcu ve UNDP İyi Niyet Elçisi Brezilyalı futbolcu Marta Vieira da Silva ise bu tür maçlarda yer almaktan büyük memnuniyet duyduğunu ifade ederek “Ronaldo ve Zidane’ın tarafında olmak güzel” ifadesini kullandı. Ronaldo ve Zidane’ın dünyaca tanınmış futbolculardan kurduğu ve İsviçre’nin başkent ekibi Young Boys ile karşılaşacak takımda, İstanbul Bağımsız Milletvekili Hakan Şükür, eski futbolcular Portekizli Luis Figo, İtalyan Fabio Cannavaro ve Çek Pavel Nedved de yer alacak. Karşılaşmayı, eski İtalyan hakem Pierluigi Collina yönetecek. Bilet satışlarından elde edilecek gelir, tarihin en yıkıcı doğal afetlerinden birinin yaşandığı Filipinler’deki Haiyan Tayfunu’nun ardından başlatılan iyileştirme çalışmalarına destek amacıyla kullanılacak.AMK Spor
Efsane Futbolcular Haiyan Mağdurları İçin Sahaya Çıktı
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) tarafından organize edilen 'Yoksullukla Mücadele Maçı'nda eski futbolcular Filipinler'deki Haiyan Tayfunu mağdurları için ter döktü. Bu yıl 11'incisi düzenlenen 'Yoksullukla Mücadele Maçı'nda, UNDP İyi Niyet Elçileri Luis Nazario de Lima Ronaldo ve Zinedine Zidane'ın dünyaca tanınmış eski futbolculardan kurduğu takım, Young Boys ve arkadaşlarından oluşan takımı 8-6 yendi. İlk yarısı Young Boys'un 3-1'lik üstünlüğü ile tamamlanan maçta golleri Young Boys adına, Stephane Chapuisat 12, 32 ve 37, Yuya Kubo 66, 88 ve Joel Magnin 63. dakikalarda kaydetti. Ronaldo ve Zidane'ın takımında da golleri, Zidane 43, 84, Youri Djorkaeff 67, 79, Christian Vieri 49, 56, Hakan Şükür 75, Nuno Gomes 87. dakikalarda attı. Maçın 64. dakikasında oyuna giren ve 99 numaralı formayı taşıyan Hakan Şükür 18 dakika oyunda kaldı. Ronaldo ve Zidane takımının ilk 11'i: Antonios Nikopolidis, Michel Solgado, Paolo Maldini, Fabio Cannavaro, Fernando Hierro, Luis Figo, Gennaro Gattuso, Ronaldo, Zidane, Pavel Nedved, Davor Suker'den oluştu. UNDP İyi Niyet Elçisi kadın futbolcu Brezilyalı Marta Vieira, Ronaldo ve Zidane'ın takımında forma giydi. Young Boys takımında Türk asıllı eski futbolcular Hakan Yakın ve Gürkan Sermeter de yer aldı. Ronaldo ve Zidane'ın takımının teknik direktörlüğünü Ruud Gullit, Young Boys'un teknik direktörlüğünü ise Uli Forte ve Vladimir Petkoviç yaptı. Eski İtalyan hakem Pierluigi Collina'nın yönettiği maçı UEFA Başkanı Michel Pilatini de izledi. Bilet satışlarından elde edilecek gelir, tarihin en yıkıcı doğal afetlerinden birinin yaşandığı Filipinler’deki Haiyan Tayfunu'nun ardından başlatılan iyileştirme çalışmalarına destek amacıyla kullanılacak.Eurosport
Kadın Hakları Tarihi
8 Mart, yani ‘Dünya Kadınlar Günü’. Peki, dünya kadınları günümüze gelene kadar ne mücadeleler verdiler? Dünden bugüne kadın hakları! Sizler için 157 yıl öncesinden başlayan bir kadınlar günü dosyası hazırladık. Dünden Bugüne “Kadınlar Günü” Kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olmak yolunda verdiği savaşın temsili başlangıcı 8 Mart 1857 yılında Amerika’nın New York kentinde tekstil sektöründe çalışan yüzlerce kadının düşük ücretlerini, uzun çalışma saatlerini ve insanlık dışı çalışma koşullarını protesto etmek için grevler yapması olarak kabul edilmektedir. Bu olaylardan 53 yıl sonra Danimarka’nın Kopenhag şehrinde düzenlenen Sosyalist Enternasyonel toplantısında 8 Mart 1857’de New York’ta başlayan, kadınların haklarının kazanılması ve kadınların birlikteliği mücadelesinin her yıl Kadın Günü olarak kutlanmasını kararlaştırdılar. Kadın hakları mücadelesinde 1975 yılı büyük özellik taşıyordu. Uluslararası Kadınlar Yılı olarak kutlandı. Bu yıl etkinlikleri içerisinde Birleşmiş Milletler 8 Mart gününü Dünya Kadın Günü olarak kutlamaya başladı. İki yıl sonra 1977 de, Birleşmiş Milletler genel toplantısında Kadın hakları, uluslararası barış günü olarak kabul edildi. Bu kabulün altında iki temel neden açıklandı, Dünya barışının korunması, sosyal gelişim için ve temel insan haklarının kullanılması için kadınlarında eşitlik ve kendilerini geliştirmelerine olmak gereksinimi idi. Kadınlara eşit hakların verilmesinin Dünya barışını güçlendireceği kabul edildi. Bazı tarihi adımlar 19- yüzyılın sonlarında kadınların oy verme hakkına kavuşabilmesi konusu kadın hakları hareketi için önemli bir aşama temsil etmiştir. Yeni Zelanda’da kadınlara seçme hakkı 1893 yılında, seçilme hakkı 1918′de verilmiştir. Bu yasa tüm kadınları kapsar. 1902′de Avustralya’da kadınlar seçme hakkı kazanmıştır. 1906 yılında Finlandiya kadın vatandaşlarına seçme ve seçilme hakkı tanıyan ilk Avrupa ülkesi olmuştur. O yıllarda Rusya büyük çarlığına bağlı bir düklük olan Finlandiya, dünyada ilk kadın milletvekillerinin meclise girdigi ülke ünvanını da taşir. 1907 yılında 19 kadın milletvekili meclise girmeyi başarmıştır. Norveç 1913′te, Danimarka ve o zaman Danimarka’ya bağlı olan Izlanda da 1915′de kadınlara oy hakkı vermiştir. Kanada’da Quebec bölgesi hariç, kadınlar 1917′de seçme ve 1920′de seçilme hakkı elde ederken, Quebec’de kadınlara seçme ve seçilme hakkı 1940 yılında verilmiştir. 1917′de Rusya ve eski Sovyet cumhuriyetlerinden bir kısmında da kadınlar seçme ve seçilme hakkı elde etmişlerdir. Bu hak 1918 yılı genel seçimlerinde ilk defa kullanılmıştır. 12 Kasım 1918′de Avusturya kadınlarına oy hakkı vermiş, onu takip eden günlerde 30 Kasım 1918′de Almanya’da kadınların seçme ve seçilme hakkı yasayla garantilenmiş ve 19 Ocak 1919seçimlerinde kadınlar ilk defa oy kullanmıştir.Amerika Birleşik Devletleri’nde 1920 yılında yürürlüğe giren anayasa değişikliği ile ülke genelinde kadınlara oy verme hakkı tanınmış, Kasım 1920′de kadınlar ilk parlemento seçimlerine katılmışlardır.[9] 1918 yılında 30 yaşının üstünde olup, bazı özel durumlarda oy kullanabilme hakkını elde etmiş olan, Birleşik Krallık kadınları için tam oy hakkı 1928 yılında sağlanmıştır. Güney Afrika Cumhuriyeti ırklarlarına göre kadınlara 1930′da beyaz ırka, 1984′de Hint ırkına , 1994′de de siyah ırka, oy hakkı tanımıştır. Türkiye’de kadınlar 20 Mart 1930′da belediye seçimlerinde seçme hakkı kazandılar. 1933′te Köy Kanunu’nda muhtar seçme ve köy heyetine seçilme hakkı düzenlendi. Milletvekili seçimlerinde seçme ve seçilme hakkına ise 5 Aralık 1934′te yapılan anayasa değişikliğiyle kavuştular. 8 Şubat 1935′de ilk defa meclis seçimlerine katılan türk kadınları mecliste 18 sandalye elde ettiler. Fransa’da 4 Ekim 1944′de yapılan yasa değişikliğiyle kadınlara seçme ve seçilme hakkı verildi. 29 Nisan 1945′te ilk defa belediye seçimlerine katılan kadınlar 21 Ekim 1945′te de ilk defa parlemento seçimlerinde oy kullandılar. 1925′de belediye seçimlerinde oy kullanmaya başlayan İtalyan kadınları 1946′da ilk genel seçimlere katıldılar. Brezilya’da 1934′de, Filipinler’de 1937′de, Arjantin ve Meksika’da 1946′da, Japonya’da 1945′te, Çin’de 1947′de, Liberya’da 1947′de, Uganda’da 1958′de ve Nijerya’da 1960′da kadınlar oy verme hakkına sahip oldular. İsviçre’de kadınların seçme ve seçilme hakkıni elde etmesi 7 Şubat 1971′de gerçekleşirken İsviçre’ye bağlı Appenzell kantonunda ise 1990′ı bulmuştur.
Selfie'de Sınıfta Kaldık!
TIME dergisinin Instagram'da paylaşılan 'selfie' etiketli fotoğraflarda yaptığı incelemeye göre Türkiye'de en çok selfie Adapazarı ve Eskişehir'den paylaşılıyor. İstanbul ise ilk 100'e dahi giremedi. Filipinler’in finans merkezi olarak bilinen şehri Makati City listenin birincisi olarak dünyanın ‘Selfie Başkenti’ unvanını kazandı. Listede Türkiye’den ise Adapazarı ve Eskişehir’in yer alması dikkat çekti. Araştırmaya göre; 65’inci sıradaki Adapazarı’nda her 100 bin kişiden 39’u, 80’inci sıradaki Eskişehir’de ise her 100 bin kişiden 35’i selfie çekiyor. Araştırmaya göre, İlk 100 şehrin yer aldığı listeye giremeyen İstanbul’da ise her 100 bin kişiden 28’i selfie çekiyor. TIME dergisinin yaptığı araştırmada ‘selfie’ etiketiyle paylaşılmış 400 bin Instagram fotoğrafı incelenerek bir ver tabanı oluşturuldu. Araştırmanın sonucunda, 459 şehrin yer aldığı interaktif bir selfie haritası oluşturuldu. İşte listenin ilk 10’u 1- Makati City and Pasig, Filipinler (Her 100 bin kişiden 258’i) 2- Manhattan, New York, ABD (Her 100 bin kişiden 202’si) 3- Miami, Florida, ABD (Her 100 bin kişiden 155’i) 4- Anaheim and Santa Ana, California, ABD (Her 100 bin kişiden 147’si) 5- Petaling Jaya, Malezya (Her 100 bin kişiden 141’i) 6- Tel Aviv, Israil (Her 100 bin kişiden 139’u)7- Manchester, İngiltere (Her 100 bin kişiden 114’ü) 8- Milan, İtalya (Her 100 bin kişiden 108’i) 9- Cebu City, Filipinler (Her 100 bin kişiden 99’u) 10- George Town, Malezya (Her 100 bin kişiden 95’i) CNN TÜRK
Instagram'da En Çok Yüzü Gülen Ülkeler Hangileri?
Sosyal ağlar, kültürel anlamda toplumlar ve ülkeler hakkında da çok önemli sosyal veriler içeriyor. Jetpac adlı şehir rehberi uygulaması, en mutlu insanların yaşadığı ülke ve şehirleri tespit etmek için farklı bir yöntem demiş. Görüntü işleme teknolojisi ile, Instagram’a yüklenen tam 150 milyon fotoğrafı inceleyen Jetpac, yüz ve gülümseme tespiti ile görüntüleri piksel piksel taramış ve buradan da ülkere “Gülümseme Skoru” vererek, en çok yüzü gülen ülkeleri sıralamış. Milyonlarca fotoğrafta yer alan milyonlarca insanın gülümsemesinin tespit edildiği bu ilgi çekici testte, ilk sırada Brezilya yer alıyor. Türkiye , dünya genelindeki sıralamda Instagram fotoğraflarında en çok gülümseyen 39′uncu ülke olurken, Asya kıtasında ise en çok gülen 4′üncü ülke konumunda. Jetpac’in görüntü işleme teknolojisi ile çıkardığı skorlarda ilk 50 sırada yer alan dünya ülkelerinin listesine hemen aşağıda göz atabilir, toplam 124 ülkenin yer aldığı tam listeye ise buradan göz atabilirsiniz. 1- Brezilya 60.8 2- Nikaragua 59.4 3- Kolombiya 49.8 4- Bolivya 48.1 5- Kosta Rika 47.4 6- Honduras 47.2 7- Venezuela 45.2 8- Filipinler 44.8 9- Guatemala 42.0 10- Meksika 40.1 11- Makedonya 40.1 12- Kazakistan 39.6 13- Panama 39.4 14- El Salvador 36.2 15- Ekvador 35.3 16- Moldova 34.1 17- Hollanda Antilleri 34.1 18- Güney Afrika 33.6 19- Romanya 33.4 20- Şili 33.4 21- Porto Riko 33.2 22- Paraguay 32.9 23- Dominik Cumhuriyeti 32.7 24- İzlanda 32.0 25- Lübnan 31.0 26- Peru 31.0 27- Uruguay 31.0 28- Laos 30.9 29- Sırbistan 30.5 30- Lüksemburg 30.4 31- İrlanda 30.4 32- Arhangin 30.0 33- Amerika Birleşik Devletleri 29.7 34- Mısır 29.635- Kırgızistan 29.4 36- Ukrayna 29.3 37- Albania 29.2 38- Angola 29.0 39. Türkiye 28.9 40- Rusya 27.5 41- Malta 27.4 42- Tayland 27.2 43- Portekiz 27.1 44- İsrail 26.9 45- Kanada 26.7 46- Burma 26.5 47- Gana 26.4 48- Bangladeş 26.2 49- Avustralya 26.2 50- Nijerya 26.1webrazzi
Facebook, İnsansız Hava Araçlarıyla Tüm Dünyayı İnternete Bağlayacak
Facebook interneti dünyanın geri kalan 5 milyarlık nüfusu için erişilebilir hale getirme hedefinde insansız hava araçlarını (drone) kullanacak. Ancak bugüne kadar bunu nasıl yapacağıyla ilgili doyurucu bir açıklama gelmemişti. Facebook CEO’su Mark Zuckerbeg’ten bu konuda nihayet bir açıklama geldi. Buna göre Facebook, bu hedefi Connectivity Lab ekibiyle gerçekleştirecek. Zuckerberg, geçtiğimiz yıl, internet.org projesiyle, Filipinler ve Paraguay’da 3 milyon yeni kişinin internete erişimini sağladıklarını söylüyor. Facebook’un işbirliği yaptığı operatörler sayesinde mobil veri kullanımı da bu bölgede iki katına çıkmış. Connectivity Lab, Facebook’un internet.org’la internet erişimini iyileştirmek ve yaygınlaştırmak hedefi için yeni teknolojiler geliştirecek. Facebook’un altyapısını ve Open Computing Project’i geliştiren mühendislerinden oluşan Connectivity Lab takımı, internet bağlantısını karadan, havadan ve yörüngeden sağlayacak yeni platformlar üzerinde çalışıyor. Bu platformları geliştirmek için Facebook, Birleşik Krallık merkezli, güneş enerjisiyle çalışna drone’lar üreten Ascenta ile birlikte çalışacak. Açıklamada Ascenta’nın 5 kişilik takımının, havacılık endüstrisinde oldukça deneyimli olduğu anlatılıyor. Takımın referansları arasında Breitling Orbiter ve dünyanın güneş enerjisiyle çalışan ve en uzun uçan insansız hava aracı Zephyr yer alıyor. Ekip, internet.org kapsamında, farklı lokasyonlarda farklı araçlar kullanacak. Banliyölerde, havada bir ay kalabilen, kolayca çalıştırılan ve güvenilir internet bağlantısı sağlayan “güneş enerjisiyle çalışan yüksek rakımlı, uzun dayanımlı uçaklar” kullanacak. Az nüfuslu bölgelerde ise daha farklı uydular kullanılacak. Connectivity Lab ekibi, Facebook’un interneti yaygınlaştırmasını sağlayacak drone’lar, uydular ve lazerler üretmesine destek olacak.
‘Zaytung'un “Selfie Ruhsal Bozukluk” Haberi, Sosyal Medyayı Tongaya Düşürdü
Filipinler çıkışlı İngilizce yayın yapan adobochronicles.com internet sitesinin, Amerikan Psikologlar Derneği’ne (APA) dayandırarak verdiği “Selfie çekmenin ve bu fotoğrafları sosyal medyada paylaşmanın ruhsal bozukluk olduğu” yönündeki haberi Türkiye’deki haber sitelerinde ve sosyal medyada hızla yayıldı. Ancak herkesin atladığı nokta, Adobo Chronicles’ın Türkiye’deki muadili ‘zaytung’a benzeyen bir şaka haber sitesi olmasıydı.Adobo Chronicles’ın ‘selfitis hastalığı’ haberi şöyleydi: “Amerikan Psikologlar Derneği (APA) Chicago’daki yıllık yönetim kurulu toplantısında bu zihinsel bozukluğu ‘selfitis’ olarak adlandırdı ve kendi fotoğrafını çekip sosyal medyada paylaşmanın obsesif kompülsif bir eğilim ve özgüven eksikliğini gidermenin bir yolu olarak tanımladı. APA bu bozukluğun 3 seviyesi olduğunu aktardı: 1-Borderline selfitis: (Sınırda) Kişinin kendi resmini en az günde üç kez çekmesi ama sosyal medyada paylaşmaması 2-Acute selfitis: (İleri düzeyde) Kişinin kendi resmini günde en az üç kere çekmesi ve her birini günde 3 kere sosyal medyada paylaşması 3-Chronic selfitis: (Kronik) Kontrol edilemez bir biçimde kişinin kendi fotoğrafını gece gündüz sürekli çekmesi ve günde altı kereden fazla bu resimleri sosyal medyada paylaşması. APA’ya göre bu hastalığın henüz bir tedavisi yok fakat bilişsel davranış terapisi ile geçici bir tedavi sağlanabilir.” Sitenin bu haberinin herhangi bir ‘zaytung’ haberinden farkı yok. Site daha önce de Time’a Filipinler şehri Makati’yi Dünya selfie başkenti ilan ettirmiş ve Time’ın sözde haberi sonrası şehrin valisi yine başka bir şaka haberde 14 Mart’ı ‘Selfie Bayramı’ ilan etmişti.zete.com
Yanınıza Üç Şey Alıp Yerleşmek İsteyeceğiniz 10 Ada
O çok beğendiğiniz fotoğrafkarelerindeki manzaralar, paletlerde rastlayamayacağınız mavi tonları ya da kuştüyü yastık kıvamındaki kumsallar... İki kişinin yaşayabileceği en romantikortam Hindistan’ın güneyinde Hint Okyanusu’na serpilmiş bu adalardadıryeryüzünde.
Ara Güler: 'Bütün Patronları Dövmek Lazım!'
Nezih Tavlaş'ın büyük emekle hazırladığı, “Foto Muhabiri Ara Güler'in Hayat Hikâyesi” adlı kitap raflarda. Türkiye'nin ve dünyanın seksen yıllık tarihine tanıklık niteliği de taşıyan kitapta Tavlaş, okurları savaşlar, darbeler, medeniyetler ve faciaların ensesinden düşmemiş Ara Güler'le bir yolculuğa çıkarıyor. Ülkelerinin ve dünyanın kaderine pek çok alanda damga vuran insanları konuşturan ve fotoğraflayan Güler'in karşılaştığı inanılmaz öyküleri de akıcı bir üslupla sunuyor. Ustanın tanık olduğu olayları kronolojik bir sırayla anlatan kitabın sonunda Güler'le yapılan bir söyleşi ve aile albümünden fotoğraflar da yer alıyor. Nezih Tavlaş yıllara yayılan çalışması yetkin bir yol hikâyesi niteliği de taşıyor değil mi?Evet ve benim hayatımı anlatmak kolay iş değil. Nezih Tavlaş, çok iyi çalışan, dokümantasyon toplamasını iyi bilen ve onu derleyip gelecek asrın dokümantasyonu olarak bırakabilen ender yazarlardan biri. Yirmi sekiz defa röportaj yaptı benimle. Sonra arşivlerde helâk oldu. Neden? Benim bütün hayatımı toplamak için. İşin ciddiyetini gayet iyi anlamış. Bu, bir yakın tarih kitabı aynı zamanda. Bir tane daha çıkacak, asistanım hazırlıyor. O daha derinlere, başka ayrıntılara gidecek. Bu, ana çalışma oldu.Ağzında gümüş kaşıkla doğmuş, köklü ailelere sahip, hali vakti gayet yerinde bir anne babanın oğlusunuz. Şımarık ya da züppe olmadınız. Emekçi yaşam sürdünüz.Olmadım tabii. Ne olacağım. İllet olurum züppelere.“HAYATIM OKUMAKLA GEÇTİ”Oysa çok kolay bunun tam tersi de olabilirdi, öyle olanaklara sahiptiniz.Tabii, şimdi Büyükada'da oturuyorsun, Suadiye'de oturuyorsun görüyorsun hepsi zengin piçleri. Derinlikleri olmayan tipler. Acayip, manâsız bir dünya. Adam yerine bile koymadım hiçbirini. Bir de solcu takımdandım ben. Sonra hayatım okumakla geçti.Tam bir tutku olmuş okumak.Tabii ya, kaç kamyon kitap okudum. Klasikleri ezbere bilirdim ve lisede talebeydim daha. O zaman Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel dünya klasiklerini tercüme ettirmişti. Çoğunu okudum. Doğu edebiyatından birtakım kitapları okumamışımdır. Ama sadece batı edebiyatını değil felsefesini de okudum. Ben çok roman okumam. Ben bana bir şey öğretecek kitabı okurum.Öyküler yazmaya yine çok genç yaşlarda başlamışsınız ama.1946'da Mahkûm'u yazdım, haber Akşam Postası'nda, yayımladılar. İçinde olmadığım bir dünyayı yazmak istedim. Öyle başladım. Millet o yaşlarda sevgilisini yazar ben dünyaya bakardım.“DOKUZ PİYES YAZDIM, BİRİ HARİÇ HEPSİNİ ATTIM”Yirmi yaşındayken Bir Garip Yılbaşı Gecesi adlı tek perdelik bir oyun yazıyorsunuz.Dokuz taneden kalandır o. Öbürleri bir şeye benzemiyordu, çok amatördü, attım gitti. Amatör hislerini profesyonel gibi ortaya atmayacaksın. Ayıp olur sanata. 1950'de “Dünya Edebiyatı” yarışması oldu. Bunu Yeni İstanbul gazetesi ile New York Herald Tribune gazetesi düzenledi. Oraya yolladım hikâyemi ve üçüncü oldum. Türkiye'den Samim Kocagöz birinci, Necdet Öktem ikinci oldu, üçüncü de ben oldum.Takma bir isimle (Ali İhsan Akgün) katıldınız yarışmaya.Ermeniyim diye yaptım onu. Kazandıktan sonra açıkladım adımı.Öykülere devam ettiniz sonrasında da: “Karganın Dönüşü”, “Levrekler”, “Tepeden İnen Adam”, “Köpükteki Sinekler”, “Bir Tuhaf Vuruşlar”...San ve Surp Pırgiç dergilerine yolladım. Ermenice de yazdım, Carakayt'da yayımlandı. Gene yazıyorum. Yazmaktan vazgeçemem.“SAHNENİN ARKASI DOĞRUSUDUR TİYATRODA”Oyun yazmakla kalmıyor sahneliyorsunuz da.Sanat birbirinin içinde. Mesela bir müzik edebiyattan ayrı olamaz. Hepsi sanat, bütün. O zamanlar benim mektebin, Pangaltı Lisesi'nden Yetişenler Derneği'nin profesyonel tiyatro büyüklüğünde bir tiyatrosu vardı. Eugene O'Neill'ın bazı piyeslerini sahneye koydum orada, rejisörlüğünü yaptım. Babamın da arkadaşı olan Muhsin Ertuğrul tiyatro kursları açmıştı, oraya gittim. Mücap Ofluoğlu ve Gülriz Sururi'yle okuduk. O zaman dünyadan çok güzel piyesler oynardı, umumiyetle de Shakespeare piyesleri. Hepsini izledim. Ama sahnenin arkasından izledim. Çünkü sahnenin arkası doğrusudur tiyatroda.Amacınız aktör olmak falan değil.Değil, rejisör olmak. Kaldı ki tiyatroda yer göstericilik de yaptım, her yerinde çalıştım. Tennessee Williams gelmişti, röportaj yaptım, “Nasıl başladın tiyatroya?” diye sordum. Dedi ki “Tiyatroya başlanmaz, tiyatrocu olunur.” Bu benim kulağımdan hiç gitmedi. O zaman sadece tiyatro vardı benim hayatımda. Rejisör olmak vardı.O dünyayı hazırlayan olmakla ilgili olduğunuzu ifade ediyorsunuz kitapta da.Evet. Fotoğrafta da öyle hareket ederim. O heyecanı duymam lazım. O atmosferi anlamam, tanımam lazım.“İLK ÇEKTİĞİM FOTOĞRAF ATATÜRK HEYKELİNİ KIRAN TİCANİLERDİ”Röportaj yaptığınız isimlerle görüşmek çok az foto muhabirine nasip olmuştur.Görüşmek ne, 100 metre yanına yaklaşamazsın heriflere. Acayiptir yani. Referanslarım çok iyiydi, birbirinden meşhur fotoğraflar çekmiştim. O sayede görüşebildim. Bir de vazgeçmem, uğraşırım.Basında ilk çektiğiniz fotoğraflar hangisiydi?Ticaniler vardı, bir tarikat. Atatürk'ün Gümüşsuyu'ndaki heykelini kırmışlardı. Onu çektim. İlk odur.Yeni İstanbul Gazetesi'nde muhabirken gitmediğiniz iş yok.Yazıişleri ne varsa yollardı beni. Sergilere gittim, maçlara gittim. Adam kesmişler gittim. Protestolara gittim. Hareket ve hız vardı.Üstesinden de gayet iyi geliyordunuz.Geliyordum çünkü acemilik denen şey bende hiç olmadı. Çünkü o güne kadar hep yazmıştım. Ama durmuyordum yine okuyordum. Camera ve Leica Photography dergilerini hiç kaçırmazdım.'EFSANELERLE ÇALIŞTIM'Bir de “Ne kadar enayi röportaj varsa yapmışımdır” ifadeniz var.Enayi tabii. Ne röportajlar yaptırdılar bana. Yok bilmem ne “Mutlu Evlilikler”, efendim “Futbolcu Metin'in Hayatı” falan. Bana ne ulan. En evvela geldim Yeni İstanbul, sonra yedeksubaylık sonra kısa süre Hürriyet ve sonra da Hayat mecmuasına girdim. Sonra Hayat mecmuasındaki Hilmi Şahin beyefendi patronu dövdü, kafasına rolleiflex fırlattı. İyi de etti! Türkiye'deki bütün patronları dövmek lazım! (gülüyoruz) Ben de Şevket Rado'yu dövdüm ta Vilayet'e kadar evire çevire. Kimse de tutmuyor, o kadar sevmiyorlar herifi, milletin de canına minnetti yani. Kitapta vardır. Çok sonradan barıştık ama kerhen işte. Ben çıktım Hayat'tan. Ama ben zaten o ara Paris Match'ın muhabiriyim. Stern, Time Life, Sunday Times'a da çekiyorum. Dünyanın en büyük gazetelerine, efsanelerine çalışıyorum. Hayat mecmuası ya da Hürriyet olsa kaç yazar yani. Gerçi onlara sorsan kendilerini dünyanın hâkimi sanırlardı.“RÖPORTAJLARIMDA ARKADAŞ OLMAMIŞSAK ÇEKMEM”Fotoğraflarınızın başarısında çektiğiniz kişileri ve yerleri iyi tanımanızın etkisi büyük kuşkusuz.Öyle, röportajlarımda arkadaş olamamışsam çekmem. Picasso'nun resmini çekmişsem Picasso arkadaşım oldu da ondan çektim. Bir sevgi, bir bağ, bir ışık lazım bana. Huyunu, dünyasını, ruhunu bileceğim. Atmosferini adamakıllı bileceğim.Sabahattin Eyüboğlu sizi yetiştirenlerden biri.Öyle. Klasik tabloların kitaplardan röprodüksiyonlarını yaptım ona, derslerinde kullandı. Büyük adamlardır bunlar. Türk hükumeti Sabahattin Eyüboğlu'nu öyle gücendirdi ki öldü adam. Kahrından gitti. Çok yazıktır. Bu adamlar bir daha gelmez, kendileri gibi hıyarlar gelir fakat onlar gelmez, anladın mı?Fotoğrafını çektiğiniz herkese de bayılmıyorsunuz öte yandan.Yok be, ne bayılması... (gülüyoruz)“DÖRT KERE HARBE GİTTİM, BOMBALAR DİBİMDE PATLADI!”“Foto muhabiri dünyanın görsel kaydını tutan insandır” diyorsunuz. Hazır yakalamışız sizi soralım, ya başka?Bir kere foto muhabirliği denen halt benimle başladı. Eskiden foto muhabiri yoktu ki fotoğrafçı vardı. Fotoğraf çekmek başka bir şey, foto muhabiri olmak başka. Fotoğraf çekmek demek bir manzarayı, bir şeyi çekmek, varsa içinden bir şey çıkarmak falan filandır. Halbuki foto muhabirliği olayın kendisini çeken şeydir ve bunlar sonradan tarihe mal olur. Muhakkak tarihe geçer. Biz yirminci asrın foto muhabirleri, kameramanları görsel tarihi yazarız. Yazarların yazdığı tarih gibi uydurma değil. Gerçeği görür, yazar ve belgeleriz.Kamplara girdiniz, cephelerde de fotoğrafla savaştınız bir yerde. Hikâyenin kendisi olmuşsunuz.Ne diyorsun, dört kere harbe gittim, dört... Filistin, Filipinler, Etiyopya, Sudan. Gerillalarla konuştum, yazdım, çektim. Bombalar dibimde patladı!“BAZI ENAYİLER SAVAŞI KAHRAMANLIK SANIYOR”Korktunuz ama kaçmadınız.Nasıl korkmam? Kaçmadım ama zaten istesen de kaçamazsın ki. Nereye kaçacaksın, neyle kaçacaksın?Her taraf kurşun, bomba, duman havadan karadan. Ben vazgeçtim döneceğim de bakalım. O anda vururlar seni. Hadi oradan kaçabildim diyelim, cepheden dönmem için 900 kilometre yol almam lazım. Sudan mesela, çöl yolu. Yürüyemezsin, susuzluğa, açlığa nasıl dayanacaksın? Vasıta yok. Tek vasıta askerlerin mal veya cephane taşıyan kamyonları. Tayyareler de onları bombalayıp duruyor. Binersen de sağ kalamazsın yani. Her şey tehlikedir, gittin mi bunu bileceksin. Dünyada harp kadar iğrenç bir şey yok. Dünyanın her yerinde kendini kahraman zanneden enayiler var. Savaşı bir halt, kahramanlık sanırlar. Savaş dünyanın en aşağılık şeyi.İşimin eriyim, askeriyim diyorsunuz kitapta da.Öyle tabii. Yoksa Ara Güler yoktu yahu. Yaptığım her işi ciddiye aldım. Gece gündüz çalıştım. Süründüğüm de çok oldu ama değdi. Başka türlüsünü yapamazdım.“PAMUK TARLALARINDA IRGATLIK YAPTIM, GAZETECİLİK BUDUR!”Cumhuriyet'te yazı dizisi olarak yayımlanan “Can Pazarı” röportajı film gibi.Fikret Otyam yaptı röportajı, fotoğrafları da ben çekeceğim ama başıma gelmeyen kalmadı. Pişmiş tavuk daha mutlu yani. Pamuk tarlalarında ırgatlık yaptım. Geliyorlar böyle adamları seçip topluyorlar, bindiriyorlar kamyonlara, yallah! Fikret bir kamyona ben başka bir kamyona düştüm. O Çukurova'nın bir yerine gitti, ben başka bir yerine. Birbirini ara ki bulasın. Herkesin döşeği falan var bende eski püskü bir kıyafet hariç bir şey yok. Nerede yatacaksın? Akrebi var, yılanı var berbat. Oradaki çalışmayı çektim bol bol. İşçi oldum, pamuk topladım bir hafta. Yevmiyemi aldım, ben gidiyorum dedim. Asfalt yolda iki buçuk saat yürüdüm. O kılıktaki adamı kimse de almıyor arabasına. Nihayet birisi aldı da gittim. Fikret'le buluştuktan sonra orada başka bir yer bulduk. Bir de baktık ki bir yüzbaşı doğudan elli kişiyi aileleriyle getirmiş pamuk toplamaya. Pamuk açmamış, o yüzden orada bekletiyor onları. Çoluk çocuk aç, parasız. Sonra da toz olmuş yüzbaşı. Fikret'le iki tane araba aldık, ekmek, peynir falan doldurduk. Götürüp ailelere verdik. Ama o kadar açlardı ki harp çıktı. Böyle sahneler de gördük. Hepsini çektim. Gazetecilik budur, dünyaya şahit olmaktır! Biz dünyayı yazıyoruz. Biz patronlar gibi Allah'ın cezası herifler değiliz.Çetin Altan ile dayak da yediniz.Akşam Gazetesine “Al İşte İstanbul” adlı bir yazı dizisi hazırlayacağız. Üç hafta gecekondu mahallelerini gezdik, çektik. Bir yerde kadınlar vay nasıl çekersiniz falan diye kızdı anladın mı? İkna edemedik. Kocalarıyla birlikte saldırdılar. Zor kaçtık ama iyi dayak yedik.Orhan Kemal'le Harbiye'ye kadar yürümüştük. Sonra Taksim Sineması'nın karşısında Eftalupos kahvesini yıkmaya başladılar. Orada da Mehmet Cemal'le gördük olanları. Babamın eczanesi de orada, bir şey olmadı ona. Ama bir baktım elini kesen babamın dükkanına gelip tedavi oluyor. Dacat Güler Ecza Deposu'ydu adı. Anlamamışlar bizim Ermeni olduğumuzu.Nâzım Hikmet fotoğraflarınızı neden yaktınız?Kitabını bulundurmak bile tehlikeliydi. Mecbur kaldım. İçim de yandı.“ROMANTİK REALİZMİN BAŞLANGICIYIM”Yakın dostunuz Henri Cartier Bresson denilince ilk aklınıza gelen?Realist fotoğrafın başlangıcı. Ben de romantik realizmin başlangıcıyım.Hangi ışığı daha çok seversiniz?Bütün ışıkları ama pek fazla puslu resim çekmedim mesela.Obje ve doğa çekmiyorsunuz.Yaşamı çekerim. Ben insanın derdiyle uğraşan adamım. İnsanın hayatını ve dertlerini çekerim.Doğu'yu çekmeyi seviyorsunuz.Doğu'da daha çok iş var çünkü. Pozisyon var, yaşam var, dert var. Batı'da ne var, keyifleri yerinde evi var, arabası var, parası var. Neyini çekeceğim?Afrodisias'ın Keşfi olayı... Sayenizde farkına varılan büyük işlerinizden biri.Beni Kemer Barajı'na gönderdiler. Yolu kaybetti dangalak şoför. (gülüyoruz) Gece kaldık bir yerde. Bir baktık, yerde sütun başları falan. Ertesi gün de orada kaldım, fotoğraflar çektim. Sonra anladı millet Afrodisias ne müthiş bir şeymiş. Nuh'un Gemisi ve Nemrut Dağı çalışmalarım da böyle ses getirmiştir.“ŞARLO VE SARTRE'I ÇEKEMEDİM, İÇİMDE UKDE”Kimi çekememek içinizde ukde kaldı?Şarlo (Charlie Chaplin) ve Sartre (Jean Paul). Chaplin'e mektup yazdım, yanıt gelmedi. Evine gittim, karısıyla konuştum. Herif yukarıda ama inmedi aşağıya. Felçti, öyle resmi çekilsin istemedi adam. Einstein (Albert) ölmüştü zaten. Ama şükür ki Picasso'yu (Pablo) çektim hatta Picasso resmimi bile yaptı. Chagall'ı (Marc), Aragon'u (Louis), Dali'yi (Salvador) çektim. Dali canıma okudu yahu! Tartakladı herif beni. Herkesi tartaklardı zaten. Ama ben vazgeçmedim, vazgeçmem! Foto muhabiri vazgeçmeyen adamdır.Leica, alamet-i farikanız gibi elbet ama sahip olduğunuz ilk makine hangisiydi?İlki Rolleicord II'ydi. Babam, ayrıca çocukken 35 mm'lik Ernemann Kinox III almıştı bana. Okulda, evde film gösterimleri yaptım onunla.Gamze Akdemir / Cumhuriyet Kitap Eki