Görüş Bildir
Haberler
Uğur Batı Yazio: İnsanın Maskeleri

etiket Uğur Batı Yazio: İnsanın Maskeleri

Prof.Dr.Uğur Batı
19.11.2021 - 09:00 Son Güncelleme: 25.11.2021 - 09:03

Roma’da “Santa Maria in Cosmedin” adında şehirdeki diğer yapılarla karşılaştırıldığında nispeten ufak sayılacak bir kilise ve bazilika vardır. Bu kilisenin kapısından içeri girdiğinizde ise hemen sol tarafta mermerden oyulma devasa bir mask çarpar gözünüze. Uzun saçlı uzun sakallı bir adamın yüzü tasvir edilmiştir bu daire şeklindeki maskın üzerinde. Maskın adı Bocca della Verità’dır: Gerçeğin Ağzı...

İçeriğin Devamı Aşağıda

Geçmişte bu ağzın bir tür yalan makinesi olduğuna inanılırmış, ihtilafa düşen tüccarlar, davaları sonuçlandıramayan yargıçlar, kocasının ya da karısının kendisine sadık kaldığına ikna olmayan çiftler soluğu bu maskın önünde alırmış.

Geçmişte bu ağzın bir tür yalan makinesi olduğuna inanılırmış, ihtilafa düşen tüccarlar, davaları sonuçlandıramayan yargıçlar, kocasının ya da karısının kendisine sadık kaldığına ikna olmayan çiftler soluğu bu maskın önünde alırmış.

İnanırlarmış ki ellerini maskın ağzından içeri sokup sorulan sorulara yanıt verdiklerinde sadece ve sadece gerçeği söylemeliymişler. Çünkü eğer doğruları söylemezlerse, yalan söylerlerse Bocca della Verità’nın ellerini ısırarak koparacağına inanırlarmış.

Aynı mask, 1953 yılında çekilen Roma Tatili filminde de karşınıza çıkar. Audrey Hepburn ile Gregory Peck arasındaki eğlenceli ama inişli çıkışlı ilişkinin bir özetidir aslında Bocca della Verità’nın başrolde olduğu o sahne. Felekten bir gün çalan çiftin yolu Santa Maria Kilisesi’ne düşer. İçeri gidip maskın önünde durduklarında Peck, Bocca della Verità’nın hikâyesini anlatır ve elini maskın ağzına koyması için Hepburn’e meydan okur. Hepburn tereddüt eder ve elini maskın ağzından içeri sokamaz. O da aynısını Peck’ten ister. Yönetmen bu sahnenin hem eğlenceli hem de gerilim dolu olması için elinden geleni yapmıştır. Sanki Peck ve Hepburn’ün eğer yalan söylerlerse Bocca della Verità’nın ellerini kapacağına sonuna kadar inandıklarını hissettirmeye çalışır. Bizim de inanmamızı ister buna. Peck elini maskın ağzından içeri sokar ve ortalık karışır. Peck mask elini kapmış gibi çığlıklar atar ve can havli ile elini kurtarmaya çalışır. Hepburn de ona yadım etmeye çalışıyordur yine çığlıklar atarak. Neyse eşek şakası uzun sürmez Peck elini çıkarır, sağlam olduğunu gösterir, arada “Ne kadar da kötüsün” gibi replikler duyulurken ikili az önceki adrenalin deşarjının ardından minik dokunuşlarla birbirlerine kur yapmaya başlar...

Bocca della Verità sadece Roma Tatili filminde değil Batı sanatının farklı dönemlerinde de karşımıza çıkar. Tablolarda, heykellerde, rölyeflerde, kabartmalarda, kimi zaman Oceanus’un yüzü olarak, kimi zaman bir aslan bedeninde tasvir edilir. Ama her zaman ağzından içeri uzanan bir el ile gerçeğin ağzıdır. Sadece tarihte değil bugün de karşımıza çıkar Bocca della Verità... Mesela Kaliforniya’da, mesela Paris’te, Berlin’de...

Tarihçiler yaklaşık 1,5 ton ağırlığındaki bu maskın üzerini “süsleyen” ağız ve göz kısmında oyuklar olan bu yüzün denizler tanrısı Oceanus’a ait olduğunu düşünüyor. Gerçek yapılma maksadının ne olduğuna dair rivayetler muhtelif. Ama genel kanı bu maskın Muzaffer Herkül Tapınağı’nda kuyu ya da gider ağzını kapatmak için kullanılan bir kapak olduğu yönünde. Belki Herkül’e sunulan kurban kanlarının belki de –Panteon’daki gibi– kubbesinin merkez delik olan tapınağa giren yağmur suyunu tahliye etmek için...

Kapak muhtemelen 13. yüzyılda Santa Maria Kilisesi’ne taşınmış olmalı diyor tarihçiler. 17. yüzyılda ise şimdi kilisenin içinde bulunduğu yere taşınmış.

Bu kapağın Batı tarihinde önemli bir yeri var. Aslında basit bir kuyu kapağı olan bu mask bin yılı aşkın bir süredir “Bocca della Verità” yani “Gerçeğin Ağzı” olarak biliniyor.

Çok ilginç bir yerde daha karşımıza çıkar Bocca della Verità: NATO’nun stratejik iletişim kavramını öğrettiği okulunda Mark Laity’nin verdiği eğitim serisinin başlığı olarak. Alt başlıkta ise, “Algı gerçeğe dönüşür” yazısı çarpar gözünüze.

İnsan beyni günde yaklaşık iki bin uyarıcı ile karşı karşıyadır. Dışarıdan gelen uyarıcıların kabulü algıyı gerçekleştirir. Ancak bu uyarıcıların sadece çok az bir bölümü beyin tarafından bilinçli olarak algılanır, gerisi bilinçaltı belleğe saklanır.

İnsan zihninin kendi yaşadığı büyük değişiklikler bile, bu değişiklikleri yaşayan insanlar tarafından algılanmıyor. İnsan değişime karşı bile kör. Böyle olunca da yaşadığımız şey seçim körlüğü oluyor.

Karar verme esnasındaki tüm değişkenler konusundaki algılar, fiziksel unsurlar ve bu değişkenlerin karar vermeye etkisi, beynimizin salgıladığı hormonlara göre değişiklik gösterir.

Sinirli bir insanın, yorgun bir insanın veya mutlu bir insanın karar algıları farklıdır. Aynı şekilde belirsizliğin yüksek olduğu durumlarda karar vermekle (mesela, seçim sonuçlarının tahmin edilemediği durumlar, rakip gördüğünüz siyasi hareketin güçlendiği durumlar ya da ülkenin sosyo-politiğinin riskli olduğu durumlar), belirsizliğin düşük olduğu durumlarda karar vermek (mesela, sıradan bir gün) üzerimizde aynı stresi oluşturmaz.

Birçok durum beynimizin karar verme konusundaki riski farklı algılamasını sağlayabilir. Bunların başında stres, öfke ve nefret gelir.

Eski beynin işleyişine göre, karşımızdaki insan bir hikâye anlattığında, bunu karşımızdakinin bizi önemsediği şeklinde algılarız.

Duyularımızın algılama ve öğrenme konusunda oynadıkları rol tartışılmaz derecede önemlidir. Hissetmeden öğrenemeyiz.

“Değişmek” sözcüğünün, fizyolojik açıdan, zamana göre mekân boyutunda matematiksel analizini yaparsak; olayın geometrik ve aritmetik yönlerini kolayca algılayabiliriz.

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
5
2
1
0
0
0
0
ONEDİO ÜYELERİ NE DİYOR?
Yorum Yazın