Görüş Bildir
Haberler
SİZ HİÇ ÖLÜM HABERİ ALDINIZ MI?

SİZ HİÇ ÖLÜM HABERİ ALDINIZ MI?

SİZ HİÇ ÖLÜM HABERİ ALDINIZ MI?

Çoğu zaman en yakınımdakine bile anlatmadığım gizli bir yaram var benim.

İçten içe kanar, kimse bilmez ne yaşadığımı. Bilsinler istemem. O kadar acı ki taşıdığım yük. Biri ortak olup aynı acıyı yaşatmayayım diye. Bu acıyı ben yaşadım, başkası yaşamasın diye dua ederim hep. Olmayacak biliyorum ama yine de dua ederim.

15 yaşımdaydım annemle babamı kaybettiğimde. Annemin eteğinin dibinden ayrılmayan ben, nasıl olduysa yakın kasabalardan birinde yaşayan kuzenime gitmeye ikna olmuştum. Kuzenim benden yaşça büyük olduğundan, benim yaşıma denek gelen kızları vardı. Belki ondan, belki de onlar öldüğü gün aynı arabada olmamam için kader gönderdi beni oraya… Bilmiyorum.

Beklenenden uzun kaldım kuzenimde. Annemle babamla telefonda konuşuyorum hep. Biz seni gelip alacağız diyorlar. Dolmuşla falan gelme şimdi diyorlar.  O gün şehir merkezine gitmişler babamın doktor kontrolü için. Annem her zaman olduğu gibi demiş ben de geleceğim seni yalnız bırakmam diye babama… Dönüşte bir akrabaya uğramışlar sonra gece olmuş yavaştan. 

Ben o sırada ayaklarımı duvara dikmiş bir film izliyordum kuzenimin evinde. Kapıdan kuzenimin kocası girdi.  “Haydi hazırlan seni eve götürüyorum” “Neden?” dedim bu saatte. Bi hatam oldu sandım önce. Sonra son birkaç gecedir gördüğüm rüyalar geldi aklıma. “Yavuz Abi” dedim birine bi şey mi oldu? Baktım gözleri kan çanağı… Tam o sırada dedi ki, “baban kaza geçirmiş, ama durumu iyi, seni götüreceğim o yüzden” 

Dizlerimin bağı çözüldü deyimini ilk kez o gün yaşadım. Kötürüm olmuştum sanki yürüyemiyordum. Arabaya koydular beni kaldırıp. İnsan acıdan ayaklarını hissedemiyormuş meğer. Acıdan gerçekten ayakta duramıyormuş ve gerçekten bastığı yeri bilmiyormuş. Ben bunları 15 yaşımda yaşadım. Yüküm ağır benim, hala taşırım…

45 Dakikalık yol uzadı da uzadı, bitmek bilmiyor sanki. Acıdan sanki içim delinmiş, sanki ellerim ayaklarım yok, sanki ben evrende küçük bir taneyim de boşlukta savruluyorum. Evin önüne geldiğimizi anladım birden. Allahım ışık yanıyor. Nasıl sevindim. Demek evde birileri var, demek durum kötü değil. Gücümü kuvvetimi topladım koştum indim arabadan. Kapının önündeki kalabalığı gördüm birden. Kapı açılmıyor evde kimse yok dediler. Bir çamur birikintisi içine oturmuş kalmışım. Ertesi gün cenazeye gitmeden üstümü değiştirirlerken fark ettim. Her yerim çamur üstüm başım. Kimseye izin vermemişim o saate kadar.

Hastaneye gidişim hayal meyal. İğne yaptırmadım mesela. Dedim ki; “bırakın acımı yaşayacağım. Bağırıp ağlayacağım. Bana dokunmayın.” Kırdım ellerindeki iğneyi alıp yere attım.

Herkes sakin ol, baban iyi diyor başımda yaralı. İl devlet hastanesine götürüldü. Ama ben inanmıyorum. Biliyorum, gitti çünkü, artık yok. Hissediyorum.

Dayımın evine götürdüler bizi mahşeri kalabalık. Sonra yan tarafta oturan yakın arkadaşımız geldi aldı bizi bizde kalın diye. Gittik arakadaşın evine. O an kafama bir soru vurdu. Aklım tutulmuştu da sanki, geri çözüldü. “Annem gerçekten nerde?” 

“Annem nerde” dedim birden. Dondular. Babanın yanında, hastanede dediler. Merkez ilin bir hastanesi var. Arayacağım dedim. Bilgi alacağım. Telefonu elimden aldılar. Bir sürü yalanlar sıraladılar. Ben hepsine inanmak istedim. Babam öldü biliyordum ama annemden haber alamamak beni mahvediyordu. Birbirine aşık bu iki insandan biri ölürse diğerinin kahrolacağını biliyordum. Annem ağlıyorsa, üzgünse, perişansa yanında olmak istiyordum. Hem çok da özlemiştim. Görmek istiyordum ama annemin yanına bırakmıyorlardı.

Hayatımda o kadar uzun bir gece daha yaşamadım. Sanki 20 yıllık tek bir geceydi. Yine de acaba demeden, gerçekten ölmedi belki de babam demeden, umutlanmadan edemedim.

Bir bardak su bile zorla içirdiler bana. İçmedim. “Onlarsız su bile içmeyeceğim, önce göreceğim iyi olduklarını, sonra içeceğim” dedim.

O uzun gece sonunda ağarın güneşin bana getireceği acının ne denli büyük olacağını bilseydim, o sabaha ulaşmamayı dilerdim Allah’tan. 

Kapı çaldı birden.

Büyük teyzemin kızı gelmiş, kapıda bizi almaya.

Ne alaka bu neden burda dedim kendi kendime. Ablamla ben birlikteyiz ama abim nerde onu da bilmiyorum. Arkadaşımla, dayımların evi çok yakın. Aldı bizi ordan, ellerimizden tuttu ve kendine doğru çekti bizi. 

“Kızlar” dedi. Duraksadı ve ağlayarak “Başımız sağ olsun, babanız ve annenizi kaybettik dedi”

“Annemi de mi” dedim. Sanki babama üzülmemişim gibi geldi birden kulağıma. Ama ona hazırdım sanki ama annem. Hani annem iyiydi, hani babamın başındaydı. “Ama annem” dedim kaldım. Ablam yere düşmüş acıdan bayılmış. Ben dondum kaldım. Sanki bütün vücudum paralize olmuşcasına olduğum yerden hareket edemedim. Dünya soluk renklerle içinde bulunduğum bir boşluk halini aldı. Bir saat sonra bir sela sesi duydum. Ölenlerin adı annemin ve babamınki ile aynıydı. Tesadüftür dedim. Onlar olamaz. O arada bizi morgun önüne getirdiklerini bile fark etmemişim. En son bi duvarın üstündeydim oysa, orda oturuyordum….

Gerisi acı, gerisi kötü hatıralar…

Hiç bir evlat anne ve babasını morgda görmemeli, ya da kefene sarılmış. Ya da beyaz çarşaflar içinde bir mezara konurken… Ben hepsini gördüm. Daha 15 yaşındaydım. Gördüm.

Etrafta ağlayan birçok insan vardı. Bir yandan konuşuyorlardı sanki ben orda yokmuşumcasına.

“TIR çarpmış arabaya. Ters yönden giriş yapıp önlerini kesmiş. Babaları anında ölmüş, anneleri bir saat sonra iç kanamadan” dedi bir kadın… Nefesim kesildi yine. Beni hastaneye getirdiklerinde burdalarmış, morgda diye düşündüm. Bütün gece ümitle bizi bekletirken herkes biliyormuş. Bize nasıl ümit verirler, neden söylemediler diye kızdım kendi kendime.

Hala konuşamadığımdan ve gözümden bir damla yaş akamadığından bir şey diyemedim.

Ne zaman ki annemi gördüm morgda, o kıvırcık saçları sedyeden sallanıyor ama yüzü bembeyaz yine. Gerçek olduğunu anladım. Acım feryatlara dönüştü. Aileden herkese bağırdım. Yalancılıkla suçladım hepsini, bize umut vermekle suçladım. Bağırdım, delirmişcesine ağladım…

O günden beri inandığım ve savunduğum şeylerden biri de bu oldu. Asla kimseye gerçekleşmesi mümkün olmayan şeyler için umut verme. Çünkü ben bütün gece umutla babam kurtulmuştur diye beklerken sabah hem annemi hem babamı kaybettiğimi öğrendiğimde yaşadığım şok nedeni ile gerçek durumu algılayamadım. Gerçeği algıladığım zaman ise acıdan yaşayamayacak gibiydim. Sanki o an beni öldürseler canım yanmazdı. Ne olurdu ki, ölümdü alt tarafı….

Dediğim gibi, normalde konuşmadığım bir konu bu. Belki acılarımın tazelenmesinden korkumdan, belki acılarımdan kaçtığımdan… Konuşmam işte. Ama sen ne kadar kaçarsan kaç acı seni gelip buluyor ve o en söndüğünü sandığın yerden yeniden yanmaya başlıyor. 

Günlerdir gelen şehit haberleri sonrasında, ölüm acısı on kere, bin kere daha çöktü içime. Tek tek hissettim yüreğimde o gencecik çocukların acılarını. Anneleri nasıl yandı biliyorum. Nasıl bekledi, nasıl umutlandı, nasıl kahroldu biliyorum. Ateş düştüğü yeri yakmaz bizim gibi ölüm acısı nedir bilenler için. Biz her ölümde acıları aynı şekilde en derinden ve en yakıcı şekilde hissederiz. Başından acı bir tecrübe geçmemiş -ki kimseye dilemem- kişiler ise bağırıp dururlar savaş için, ölümler için. 

Sosyal medyada birçok yerde ve birçok sitede yorumlarda görüyorum ki herkes savaş sevdalısı, herkes ölüm sevdalısı. Okuduğumda ilk aklıma gelen şey, bunu yazan insanların gerçekten ölümle hiç karşılaşmadığı, hiç sevdikleri birini kaybetmedikleri… Öyle olsa ağızlarından kanlı salyalar saçmazlardı. 20 yaşında gencecik, tek problemi sevdiği kızla kıskançlık kavgası olması gereken bir çocuğun askere ve savaşa gönderilmesi için vatan millet çığlıkları atmazlardı. O yüzden bu insanlara gücüm olsa tek tek karşılarına oturup sormak isterdim. “Sen hiç sevdiğinin birinin öldüğü haberini aldın mı” diye. Cevabı bildiğim halde sorardım hem de, gerçekle yüzleşsin diye.

Çünkü hayatında sevdiği birini kaybetmiş ve acı bir şekilde ölüm haberi ile sarsılmış bir insan, ne vatan, ne millet ne de intikam, herhangi bir şey için asla ve asla ölüm istemez, isteyemez… Ne acı doğruyu görmek için acı tecrübeler yaşamak zorunda olmamız, ne acı insanlığı kaybetmiş kana susamış canavarların hala hayatta ama daha bir deniz görmemiş, gözleri bir kızın gözlerine değmemiş gencecik çocukların ölüyor olması….

İlahi adalet varsa tam da zamanı yerini bulması için…

Allah hepimizin yardımcısı olsun.  Vatan-Millet diye ateşe atılan gencecik ruhlar eğer gerçekten varsa cenneteki yerlerini alırlar dilerim. Savaş ve ölüm çığırtkanlarına ise Allah’tan akıl sağlığı diliyorum…

Bu yazıyı yazma nedenime gelince, beklemek ne acı, ne zor, hele umutla beklenen gecenin sonunda gelen acı ile ne hal alır sevdiğini kaybedenler bilin istedim. 2 gün boyunca Dağlı’cadan haber alamayan o aileler neler hissetti anlayın istedim. Üzgünüm kimileri umuda kavuşsa da kimilerinin umudu bir avuç toprağa dönüştüğü. Sebep olanlar hak ettikleri cezayı alırlar dilerim.

Çocukların, gençlerin ölmediği ve herkesin kardeşçe yaşamayı bildiği bir dünya dileği ile yazımı bitirmek istiyorum. Zaten yeteri kadar söyledim bile…

İçeriğin Devamı Aşağıda
BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
1
0
0
0
0
0
0
ONEDİO ÜYELERİ NE DİYOR?
Yorum Yazın