Görüş Bildir
Haberler
Ömer Zülfü Livaneli ve Kitapları

Ömer Zülfü Livaneli ve Kitapları

 Ömer Zülfü Livaneli;

Romanları 40 dilde yayımlanan yazar, onlarca şarkıya kendi sesiyle can

vermiş nadide bir müzisyen, kıymetli bir söz yazarı, ayrıca yazdığı kitapları

senaryoya dönüştürüp onları yönetmiş yetenekli bir yönetmen ki bunlara

gazeteciliği ve köşe yazarlığını eklemezsem eksik kalacağına inanıyorum.  

   1946 doğumlu Türk yazar. Ankara Maarif Koleji'nde okudu, Stockholm'de felsefe ve müzik eğitimi gördü. 1972 yılında fikirlerinden dolayı askeri cezaevinde yattı,11 sene sürgünde yaşadı. 

    Harvard ve princeton gibi dünyaca saygın üniversitelerde geniş kapsamlı konferanslar ve dersler veren ve bunun  yanı sıra, romanları, besteleri,fikirleri ve hayat felsefesiyle dünya basınında övgülerle karşılanan bir sanat adamı olan Livaneli,edebiyat,müzik ve sinema alanında otuzu aşkın ödül aldı.

   Ve işte Livaneli'nin 21 kitabından, Mutluluk, Son ada, Serenad, kardeşimin hikayesi, konstantiniyye oteli ve orta zekalılar cenneti kitaplarının kendimizce özetlerni ve bu kitapların sihirli sayfaları arasından sevdiğimiz bazı cümleleri derledik.

 

İçeriğin Devamı Aşağıda

Mutluluk

Zülfü Livaneli,  Mutluluk, Doğan kitap/Remzi kitabevi,2002.(sayfa sayısı

343/392)

Livaneli  fikir dünyasını romanlarıyla

harmanlama konusunda kanaatimce son derece başarılı. Bu romanında ülkemizin temel sorunlarından biri olan 'Ensest tecavüzleri'

konu almış. Kitabi bu kadar özel kılansa üç farklı olay örgüsünün bu kadar güzel bütün haline gelmiş olmasıdır.

ÖZET

   Meryem Van Gölü kıyılarında Suluca yöresinde  yaşayan 17 yaşında bir genç kızdır. Annesi Meryem'i doğururken ölmüştür. Babası ise Döne adında genç bir kadınla evlidir. Amcası, teyzesi (teyzesi amcasıyla evli), babası, üvey annesi ve amca çocuklarından oluşan geniş bir ailesi vardır. Cemal ise amcasının komando olarak görev yapan, PKK ile mücadele eden oğludur. Amcası evde sözü geçen tek kişidir ve Meryem'in babası abisinden oldukça çekinmektedir. Cemal'in annesi, aynı zamanda kendi annesinin ikizi olan teyzesini, hiç göremediği annesinin yerine koymuş, ama nedense teyzesi tarafından hep nefretle büyütülmüş bir çocuktur. Meryem.  Zavallı Meryem ne yaparsa yapsın teyzesinin zincirlerini kıramamıştır.  Meryem' in çok sevdiği birde bibisi vardır; köyün ebesi. Hayatı boyunca Meryem'in kılına zarar gelmesinden korkan bir insandır o.

    Meryem öz amcası(bölgede sözü geçen bir dini lider) tarafından tecavüze uğrar ve amcası bunun duyulmaması için kızı öldürme kararı alır. Amcanın planı Cemal askerden dönünce, onunla beraber İstanbul'a gönderip onu köprüden uçuruma attırmaktır. Cemal askerden döner ve Meryem'le Cemal İstanbul'a gider. Ama askerde yüreği nasır tutan Cemal, bu küçük kızı bir türlü aşağıya atamaz. Onu öldürmeden de köye dönemeyeceği için İstanbul'da balıkçılık yapan asker arkadaşının yanına sığınır. Arkadaşı ona elini uzatır ve Çeşme kıyılarında bir kulübe ayarlar ve geçimlerini sağlamaları için balıkçılığı öğretir.

    İşte orada Meryem, Cemal'in ve İrfan'ın kaderleri kesişir. İrfan Kurudal İzmirli fakir bir ailenin oğlu  ve Harvard Üniversitesinde bursla okumuş bir profesördür. İstanbul'da yaşamakta ve Aysel adında zengin bir kadınla evlidir. Ama o gösterişli, zengin hayatın içinde mutlu değildir. Kendini aşmaya karar verir. Cesaretini kazanmak ister. Ve bir gün karısına bir mektup bırakarak evi terk eder, bir yelkenli kiralar ve Ege'nin  sularına atılır.  

  İşte bu üçlünün kaderi o küçük kulübede birleşir, tanışırlar. İrfan bey Meryem'i çok sever ama Cemal her zamanki gibi çok soğuktur ve Meryem'den de   profesörden de nefret eder. Profesör, Meryem ve Cemal'i yanına yardımcı olarak alır, önce Meryem'i o solmuş şalvardan ve yemeniden kurtarır modern bir görünüme sokar. Cemal ise aklının bir köşesinde, Meryem'i nasıl öldürebileceğini düşünmektedir ama gerçekleştiremeyeceğini de biliyordur.  

  Bir ev kiralarlar ve olaylar bu evde patlak verir. Orada gözleme yapan bir kadının oğlu olan Mehmet Ali, Meryem'den çok hoşlanır. Meryem'in öz amcası tarafından tecavüze uğradığını öğrenen Prof. Cemal ile kavga ederken Cemal'e söyler ve Cemal'in bunu öğrenmesi onu şok  etmiştir. Çünkü tecavüz edip, kızı öldürtmek isteyen babasıdır. Cemal ne yaparsa yapsın Meryem ondan uzaklaşmak kendine yeni bir hayat kurmak için gözlemecinin  oğlu Mehmet Ali'ye varır. Cemal bu küçük kıza karşı İçinde büyük bir pişmanlık, suçluluk duyar ama boşuna..

Prof. İrfan'a gelince; o da macerasını yarıda bırakır ve eve geri dönmeye karar verir. Gitmeden önce Meryem'e yüklü bir miktar para bırakır. Meryem bu paranın bir kısmını Cemal'e vererek,yeni bir hayata başlar.

Kitaba Gelen Yorumlar

 Livaneli’nin romanı çağdaş Türkiye’nin ve arkaik kültürünün bir resmini çiziyor; bu ülkenin ve insanlarının arada kalmışlıklarını gösteriyor. Livaneli, bu ülkenin güzelliğini ve şiddetini; kolektif itaatin, saygı ve onur kavramlarının insanları nasıl kalıba sokup onların mutluluklarını engellediğini gözler önüne seriyor. Bu çok Akıllıca yazılmış dürüst bir roman ve Türk edebiyatında bir benzeri yok. Türkiye’yi ve insanlarını daha iyi anlamamızı ve onlar için iyi duygular beslememizi mümkün kılıyor.

Necla Kelek, Alman-Türk sosyolog

Unutulmaz karakterlerin zor koşullarda bir araya geldiği hikaye, büyük bir roman için mükemmel bir doku oluşturuyor. Bu romanda, adaletsiz bir cezayla yüz yüze kalan Türk kızının etkileyici portresini ve onun cellatının ahlaki ikilemine yürek paralayan bir bakış bulacaksınız. Sarsıcı ve çok güçlü!

 Marcus Stevens, B&N Jüri Üyesi

'Bırak hayat bir nehir gibi aksın; olumlu düşünki her şey olumlu olsun; dünyadaki kötülüklerin kaynağı olumsuz düşünmektir.'  

Zülfü Livaneli/Mutluluk

Son Ada

Zülfü Livaneli,Son Ada,Remzi kitabevi/Doğan kitap,2008(sayfa sayısı 185) 

Konu

Emeklilik yıllarını sakin bir yerde geçirmek isteyen bir başkan,cennet olarak betimlenen bir adaya yerleşiyor. Ada, herkesin yönetime katılmasıyla yönetilen bir yerdir. Ancak başkan, adayı tek başına ve bildiği gibi yönetmeye çalışır. Bunun için öncelikle kendini oy çokluğuyla başkan seçtirir. Ve her şeyi değiştirmeye başlarBaşta martılar, daha sonra da insanlar değişmeye başlar. Ancak değişmeyenler de vardır. İşte onlar, her türlü yıldırmaya karşı koymaya kalkışacaklardır.

KİTABIN ÖZETİ

    Ada sahibi yıllar önce cennet güzelliğindeki adayı satın almıştır. Yalnız kalmamak içinde arkadaşlarını adaya çağırararak yerleşebileceklerini söyleyince yolu adaya düşenler ada halkını oluşturmuştur. Adada toplam 40 aile yaşamaktadır ve her aile bir numara ile belirtilmiştir. Ada sahibi ölünce oğlu 1 numaraya yerleşmiştir. Ada halkı huzur içindeyaşamlarını sürdürürken ada sakinlerinden biri ölür ve evi satılığa çıkarılır. Evi satın alan emekliye ayrılmış darbeci bir başkandır. Adaya karısı, torunu ve korumalarıyla birlikte yerleşir. 

    Adaya yerleştiğinden beri terör estirmektedir. Ada halkını ,adaya teknolojiyi getireceğini, adayı turizm bakımından geliştireceğini, adayı zengin bir bölge yapacağını söyleyerek etkilemeye çalışır. İşe, yol boyunca gölgelik veren ağaçların kesilmesiyle başlar. Martıları ada halkı ile birlikte öldürmeleriyle olaylar devam eder. Başarılı olamayınca da yeni yöntemler aramaya başlar. 

    Martıları yok etmek için adaya tilkiler getirilir. Tilkilerin sayısı artmaya başlayınca martı sayısı azalır ama bu kezde yılanların sayısı adada artmaya başlar ve ada halkına zarar verir,yılanlara, siyanürlü etlerle karşılık verilir ama bu kezde tüm et yiyici hayvanlar ölmeye başlar, işin içinden çıkamayınca bir uzmana başvurulur, uzman adaya gelerek her yere direkler diktirmiştir amaç leylekleri adayı getirerek yılan sayısını azatmaktır ama yine başaramazlar ve uzman ada halkını dolandırarak adadan kaçar. En son çare olarak ormanı  yakmayı düşünmüşlerdir.Orman yanınca tilkiler yangından kaçacak ve karşı karşıya kaldıklarında avcılar tarafından öldürüleceklerdir. Ama bunu da becerememişlerdir. Sonuç tam bir fiyaskodur. Yangın her yeri küle çevirmiştir. Ada halkının evleri bile yanıp kül olmuştur. Ekolojik denge alt üst olmuştur.  

    Romanı anlatan, sevgilisi Lara ve yazar olaylara engel olmaya çalışsalar da başaramazlar aksine ada halkı tarafından dışlanırlar. Hatta yazarın askeri hapishaneden firar etmiş siyasi bir mahkum, bir rejim düşmanı olduğu anlaşılmış ve tutuklanmıştır. Yangının her yeri küle çevirmesinden sonra başkanın yapabilecek bir şeyi kalmamıştır ve adayı terk etmeye karar vermiştir. Adayı terk edeceği sırada Lara ile aralarında tartışmalar başlar ve tam bu esnada bakkalın oğlu bağırarak başkanın üzerine atlar ve başkan ile birlikte uçurumdan düşerek parçalanırlar. Başkan ve bakkalın oğlu ölmüştür. Adaya askerler gelerek tüm ada halkını kelepçeleyip hapse yollamışlardır. Başkanın cenazesi büyük bir törenle defnedilmiştir. Bakkalın oğlu ise terörist olarak halka lanse edilmiştir. Ada halkı ile martılar arasındaki savaşı martılar kazanmıştır. 

   “Zülfü Livaneli'nin 'Son Ada' romanı beni vurmuştu. Elim değdikçe bir daha, bir daha okudum. Zülfü bu romanda inanılmaz ölçüler, olanaklar yaratmış. Her şey birbirine uyuyor.Edebiyatta görkemli bir söz vardır, Büyük kapıdan girmek. Bu, büyük bir eserin yazarı demek. Zülfü büyük kapıdan bu romanıyla girmiştir.”   

Yaşar Kemal

''Huzurluyduk, kimse kimsenin işine karışmıyordu. Onca yaralanmadan,

hayal kırıklığından ve derin acıdan sonra adada edindiğimiz yeni dostlar o

kadar yürekten seviyordum ki, buraya '' son ada'' adını takmıştım, 

Evet evet; son ada, son sığınak, son insanı köşeydi burası.Tek istediğimiz bu dinginliğin bozulmamasıydı.'

Zülfü Livaneli/Son Ada

Serenad

Zülfü Livaneli, Serenad, Doğan Kitap, 2011( Sayfa Sayısı  484)

   Ülkemizde ne yazık ki romantik kitaplar beli bir normalin çevresinde şekilleniyor livaneli bu romanıyla adeta yeni bir normal oluşturmuş.

 Konu

   Bir zamanlar İstanbul'da hocalık yapmış bir profesör yıllar sonra Amerika'dan Türkiye'ye gelir ve ilk iş olarak Şile'ye gitmek ister. Bu kısa yolculuk ile aslında 60 yıllık bir yolculuğa çıkıyorsunuz ve tarihin acımasız olayları arasında masum insanların ve aşkların başından geçenlerle alakalı bir yolculuğa çıkıyoruz

 Özet

   Maya, 1965 doğumlu bir çocuk anası dul bir bayandır. Yıllardır İstanbul Üniversitesi’nde Halkla İlişkiler bölümünde çalışır ve görevi yabancı konukları en iyi şekilde ağırlamaktır. Bir gün ondan Maximilian Wagner ismindeki Alman isimli fakat Amerikalı olan Profesör Doktor’u karşılaması istenir. 

    Maya, profesörü karşılamaya havaalanına giderken bu

yaşta bir adamın neden geldiğini merak eder. Maya, elinde profesörün isminin yazılı olduğu kağıt ile beklerken, beklediğinin aksine yaşını göstermeyen gayet yakışıklı bir beyefendi kendisini beklediği kişi olarak tanıtır. 

   Profesör 1939-42 yılları arasında İstanbul’da yaşamıştır ve o

zaman da kaldığı Pera Palas Hotel’inde kalmak ister. Maya, Profesörü kalacağı hotele yerleştirir.

    Bir sonraki gün Profesör’ü almak için hotele gittiğinde

Profesör’ün ayrıldığını öğrenir fakat Maya’nın dikkatini hotelin önündeki beyaz araç çeker. Aynı araç dün de oradadır ve Maya aracın kendisini takip ettiğine dair şüphelenir fakat fikir saçma geldiği için Üniversite’ye geri dönerÜniversiteye geldiğinde Rektör onunla görüşmek ister. Bu talebe çok şaşıran Maya’yı bir süpriz daha bekler. Takip ettiğini düşündüğü kişiler Rektör ile birliktedir ve Maya’dan Profesör’ün her hareketini takip etmesini isterler.

    Maya tekrar hotele döndüğünde Profesör Wagner ile karşılaşır. Profesör ondan yarın sabah 5’te onu almasını ister. Maya profesörü

sabah aldığında profesör Şileye gitmek istediğini söyler. Maya bu soğukta orada ne yapacaklarını pek anlamaz ama yine de profesörü istediği yere götürür. Gittiklerinde profesör sahile iner ve kemanını çıkartarak serenad yapmaya başlar. Böyle saatlerce bekler ve Maya daha fazla dayanamayarak profesörün yanına gider. Maya gördüğü karşısında şok olur. Profesörün elleri mos mor olmuştur ve donmak üzeredir. Bunun üzerine acilen profesörü arabaya taşır ama

araba çalışmaz. Bunun üzerine sahildeki çalışmayan hotele götürür. Profesör “sutma, sutum, struma” diye sayıklar. Profesör donarak ölmek üzeredir ve Maya ne yapacağını bilemez. Önce profesörün sonra da kendi elbiselerini çıkartarak kendi vücut ısısı ile onu ısıtmaya çalışır ve başarılı da olur. Profesör hastaneye kaldırılır ve bir süre hastanede tedavi görür. Bu sırada da Maya’nın peşini MİT, Fransız ve Alman istihbarat servisleri bırakmaz. Maya internet üzerinden profesör hakkında bilgiler öğrenir ve daha fazlası için profesör ile konuşmak için hastaneye gider. Hastaneye geldiğinden doktordan profesörün 6 aylık ömrü kaldığını öğrenir. 

Maya profesörü hastaneden alır ve ona sayıkladığı struma’nın ne olduğunu sorar. Profesör bunun üzerine Maya’ya hikayesini anlatır. 

Profesör katolik bir aileden gelir fakat yahudi birine aşık olur ve onunla evlenir. Karısı evlendikten sonra adını değiştir ve başka bir şehirde yaşamaya başlarlar. Bu sırada Hitler yahudileri öldürmeye başlar ve bunun üzerine ikili kaçacak yer arar. Arkadaşları vasıtası ile Türkiye’nin türlü mesleklere profesör kabul ettiğini öğrenir. Yola koyulduklarında Alman polisi onları yakalar ve karısı kaçırırlar. Profesör İstanbul’a yalnız gelir ve karısını kurtarabilmek için her türlü yola başvurur. Sonunda muradına erer ve karısı Filistin’e giden bir gemiye binerek İstanbul’un yolunu tutar. Fakat gemi Şile yakınlarında durdururlur ve kimsenin gemiyi terk etmesine izin verilmez. Türkiye gemiyi kabul etmez. Filistin de İngiltere’nin baskısı ile gemiyi kabullenmez. Profesör her gün Şile sahiline giderek karısına kavuşmayı hayal eder fakat bir gün büyük bir patlama duyulur ve gemi batar. Rusya bir denizaltıdan atılan füze ile gemiyi batırmıştır. Bunun üzerine profesör bir şok geçirir ve hastalanır. Tedavisi için Amerika’ya gider. 

Struma olayı İngiltere, Rusya, Türkiye ve Almanya devletleri için bir kara sayfadır ve her devlet profesör olayın üzerine gider diye korkmaktadır. Bu yüzden onu takibe almışlardır fakat profesörün tek amacı karısının öldüyü yeri ziyaret ederek serenad yapmaktır. Profesör hastaneden çıktıktan sonra Amerika’ya geri döner. Yaşananlardan sonra Maya işten kovulur. Bir gün Maya Amerika’dan bir paket alır. Paketi Profesör Wagner göndermiştir ve içinde profesörün kemanı ile birlikte çevirisini yapması için bir kitap vardır. Maya çeviri ile uğraşırken Amerika’dan bir haber daha gelir. Wagner çok hastadır ve Maya’yı görmek ister. Maya’dan ölmeden önce son bir arzusu vardır. Arzusunu belirttikten sonra da hayata gözlerini yumar. Maya profesörün son arzusunu yerine getirir ve naaşı yakılan profesörün küllerini Şile’den denize döker. Böylece serenad sona ermiştir.

'Aramızdaki temel fark ne, biliyor

musun? Sen insanlara baktığın zaman üniformalar, bayraklar ve din

görüyorsun!'

'Peki, sen ne görüyorsun bakalım?'

'İnsan, sadece insan. Seven, acı ceken, acıkan, üşüyen,

korkan bir insan.'

Zülfü Livaneli

 “Söyleyeceklerim belki anlaşılmaz gelebilir ama''

dedi, 

''Güzelliğin

bu derecesi içimde sevinçle birlikte bir acı duygusu yaratıyor. Belki de insan

olmanın sınırlarının aşıldığını hissediyorum. Varoluşsal bir boşluğu

düşünüyorum. İnsan böyle bir şeyi nasıl yaratabilir, nasıl  yaratabilir? Tanrı'nın sesi bu !''

Zülfü Livaneli - Serenad

Kardeşimin Hikayesi

Zülfü Livaneli, Kardeşimin Hikayesi, Doğan Kitap,2013 (Sayfa Sayısı 330)

Konu

Bir davet sırasında işlenmiş olan cinayeti araştırmaya gelen gazeteci ile, davette bulunanlardan biri olan Ahmet Arslan'ın arasında geçen olaylar anlatılmaktadır.

 Özet

    Romandaki olaylar, İstanbul’un Çatalca İlçesi’nde bulunan Yalıköy’de geçmektedir. Köyde yaşanan bir cinayetin üzerine olayı incelemek için köye bir gazeteci gelir. Öldürülen Arzu Kahraman’ın bir arkadaşı olan gazeteci ilk olarak Ahmet Arslan’ın kapısını çalar. Emekli elektrik mühendisi olan Ahmet Arslan, köpeği Kerberos ile monoton ve sıradan bir hayat sürdürmektedir.

    Ahmet Arslan, Arzu Kahraman’ın öldürüldüğü gece davette

bulunanlardan biridir. Bu nedenle, Arzu’nun gazeteci arkadaşı ısrarla Ahmet Arslan’ın kapısını çalar ve kendisiyle görüşmek ister. Israra dayanamayan Ahmet Arslan, gazeteciyi evine alır. Görüşmeleri boyunca gazeteci, Ahmet Arslan’ın evinde misafir olur. 

    Gazeteciye karşı bir şeyler hissetmeye başlayan Ahmet Arslan, ona kendi hayat hikayesini anlatmaya başlar. Geçirdikleri bir kazada Ahmet, anne ve babasını genç yaşta kaybetmiştir ve dedesiyle yaşamaya başlamıştır. Ahmet, geçirmiş oldukları bu kaza yüzünden doku duyusunu kaybetmiştir.

   Ahmet’in Mehmet adında bir kardeşi vardır. Ahmet, gazeteciye kardeşinin hikayesini anlatmaya başlar. Rusya’da beraber yaşarlarken, Mehmet Olga adlı bir kıza aşık olur. İş arkadaşları olan Ludmilla, Olga ile Mehmet’e çevirmenlik yapmaktadır. Ancak daha sonra Ludmilla, Olga’ya aşık olur ve Mehmet’i uzaklaştırmak için ihbar eder. Bunun üzerine Mehmet tutuklanır. Daha sonra kaldığı hücreye gelen bir adam sayesinde hapishaneden kurtulur. 

    Cinayeti araştırmaya gelen gazeteci, cinayeti unutmuş, kendisini Ahmet ile kardeşinin hikayesine kaptırmıştır. Bir gün Ahmet,köpeğinin yanında Arzu’nun kolyesini bulur. Svetlana adlı bebek bakıcısı katil zanlısı olarak tutuklanır. Fakat, kolyeyi bulan Ahmet, aslında cinayeti kimin işlediğini de bulmuştur. Kısa bir süre sonra Ahmet de ölü olarak bulunur. Ahmet’in ölmeden önce gazeteci kıza yazdığı mektup sayesinde katilin kim olduğu ortaya çıkar. Bu mektup, katilin kimliğinden başka, çok daha büyük bir sırrı da ortaya çıkaracaktır.

 ''Birine sevdalanmak, donmuş bir gölde, nerede ve ne zaman kırılacağını bilmene imkân olmayan ince buzlar üzerinde yürümek anlamına gelmiyor muydu?''

Zülfü Livaneli/ Serenad

 

'Her insan bedeninin çürüyeceğini bilir ve bundan korkar. Ama çoğunun ruhu bedeninden önce çürür; nedense bundan kimse korkmaz.'

Zülfü Livaneli/Serenad

 

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
1
0
0
0
0
0
0
ONEDİO ÜYELERİ NE DİYOR?
Yorum Yazın