Kitap Okumayı Sevenlerin Mutlaka Okuması Gereken 5 Çağdaş Türk Eseri

Yıllardır okumadığım bir gün bile olmamıştır. Bazı eserler o kadar etkilidir ki dilinizde muhteşem bir tat bırakır ve hiç unutmazsınız. Popüler değildir, pazar raflarında boy boy göremezsiniz ama sizi değiştirir ve dönüştürürler.

Eğer gerçekten bir kitap severseniz aşağıdaki kitaplara bir şans verin derim. Şu ana kadar kime önerdiysem, “Ben bunu neden daha önce görmedim ve duymadım, anlayamıyorum.” yorumlarını aldım. Bir deneyin. Eğer siz de aşağıdaki kitaplardan birini okuduysanız, lütfen okuduğunuz kitap hakkında yorum yapın ve paylaşın. Çünkü iyi eserlerin hak ettiği yeri bulması sadece pazar dinamikleriyle olmamalıdır. Vitrinde sadece PR nedeniyle bulunmalarını ancak iyi okurlar sayesinde değiştirebiliriz.

Sezgin Kaymaz yeni öykü toplamıyla okur karşısında: “Bakele”. Kaymaz’ın kaleminden çıkmış tam otuz dört öykü yer alıyor kitapta. Öykülerde ise karşımıza kendilerine saygı duymak zorunda kaldığımız âşıklar, ne zaman ne yumurtlayacakları belli olmayan hınzır veletler, değerler konusunda herkesi tekrar düşünmeye zorlayacak asil köpekler, sahibinin sesinden şarkı duymazsa küsen müzik müptelası çiçekler, cinsiyet sınırlarını, kodlarını ezip geçen kadınlar ve onlara bakakalmaya her zaman mecbur olacak erkekler çıkıyor.

Öncelikle bu kitap insani bir rehber niteliğinde… Bu rehber sayesinde hayata sıfırdan başlayabilir insanlara bakış açınızı değiştirebilirsiniz. Daha önce nefret ettiğiniz insanları bile bu rehber sayesinde sevmeye anlamaya başlayabilirsiniz.Kavramlarla uğraştırmıyor, Gerçek hayattan alınmış, birebir yaşanmış ayrımcılık, ötekileştirme ve dışlama örnekleri sunuyor. Ayrımcılık, ötekileştirme ve dışlamanın içimize nasıl işlediğini, bütün hayatımızın içine nasıl sızdığını gözler önüne seriyor. Herkesi kendisiyle yüzleşmeye çağırıyor.Yaşanabilir bir dünya, kimliklerin ve benliklerin birbirlerinden üstünlük değil farklılık vurgusuyla ayrıştığı bir dünyadır temasında. Çok başarılı bir şekilde kaleme alınmış.

Nazan Bekiroğlu Nar Ağacı romanı ile okurlarını geçmişin gerçeklerine sokmuş ve kitabı okuyan herkesi ağlatmayı başarmıştı. Mücella ile yine okurlarını derinden etkilemeyi yine başardı.Nazan Bekiroğlu Mücella romanı ile okurlarını bu kez 1920–1970 arasındaki Türkiye’ye götürüyor ve bu kez Mücella adındaki genç kızın yaşadığı dramı paylaşıyor.Mücella Cumhuriyet’in kuruluşu ile başlayan hayatını yeni Türkiye’nin yaşadığı acı dolu dönemlerini hayatında yaşayarak geçiren bir genç kızdır. Aşkları, acıları, korkuları ve daha birçok duyguları ile bir anlamda zamanın kadınını ayna tutuyor, onların acılarını okurlarına aktarıyor. Mücella’nın hikayesini okurken kendinizden bir parça kopacak ve duygularınıza hakim olmakta zorlanacaksınız.

Murat Gülsoy’un romanı “Gölgeler ve Hayaller Şehrinde”, 1908'de Paris’ten İstanbul’a, yolcuları arasında Prens Sabahattin’in yıllar önce sürgün edilen babasının tabutunun da olduğu bir gemide başlıyor. Franck Chausson ya da gerçek adıyla Fuat Chausson’un Doğu ile Batı arasında kalmışlığının hikâyesi bu. İntiharla deliliğin ve biraz da Osmanlı’nın son dönemlerindeki kargaşanın, “Hasta Adam”ların ve belki de “akıl” yüzünden dünyaya sığamayanların hikâyesi. Babasının izlerini arayan Fuat Chausson’un öyküsü Beşir Fuat’la kesişiyor ve gölgelerle hayaller işte belki de tam o zaman okurun zihninde dönüp duruyor. Roman ve hikayesinden kopamayacaksınız. Murat Gülsoy’un diline ise söylenecek hiç bir şey yok.

Kafası bozuk ve eğlenceli bir kitap Cüceler. Eğlenceli çünkü iç karartmaya meyli yok. En sıradan görünen hayatların bile içinde büyük bir değişim potansiyeli taşıdığını söylüyor; tıpkı kimsenin bilmediği travmaları da barındırabileceği gibi. Aileye bakıyor, kötü ailelere veya iyi olmayı beceremeyenlere. Ailenin nasıl berbat bir cehennem veya sıkıcı bir hapishaneye dönüşebileceğini sakin sakin, kanırtmadan; yer yer matrak ve alaycı; yer yer duygularını hiç saklamadan anlatıyor.Bir dönüşüm hikâyesi okuyoruz kitapta. Ama aslında birden çok insanın değişimi söz konusu. Roman sıradan bir ev kadının bir gün tak diye ailesini ve evini bırakıp gidişiyle başlıyor. Zengin, güya sorunsuz ama gayet ruhsuz bir hayat süren Nergis, karlı bir günde birden; sistemden semirmiş kocasını, onu hor gören ergen kızını, onu seven ama ezik bulan üniversiteli oğlunu, kendisine biçilen rolü, kısacası her şeyi bırakıp gidiyor. Ve bunu müthiş bir aldırışsızlığın yanı sıra sağlam bir içe dönüklükle yapıyor.

Yukarıda verdiğimiz 5 kitap da çok kaliteli eserler, eğer okuduysanız ya da edebiyata ve sanata destek vermek istiyorsanız lütfen paylaşın. Ancak beraberce ilerleyebilir ve gerçek kalitenin ortaya çıkmasını sağlayabiliriz.