Görüş Bildir

Bu haber taslak halindedir!

Haberler
İki Farklı Dünya: Hamburg Derbisi

İki Farklı Dünya: Hamburg Derbisi

Onedio Spor
05.04.2021 - 12:21

Almanya’nın en önemli şehirlerinden biri olan Hamburg her ne kadar 3 sezondur en üst kademede bir takımını bulunduramasa da ülkenin en köklü futbol kültürüne sahip şehirlerinden biridir. Amatör liglerde pek çok köklü takıma sahip olan Hamburg şehrinin en önemli iki takımı Hamburger Sports Verein(HSV) ve FC St.Pauli’dir.

Lakin bu iki takım birbirine uzaktan yakından benzemiyor.

Bundesliga’nın en köklü takımlarından biri olan HSV’nin lakabi “Dinazor”dur. 50 yıldan fazla bir süre asla düşmeden Bundesliga’da mücadele eden bu üç renkli takımın tarihi başarılar, yıldızlarla doludur. Bir dönem sadece ülke değil Avrupa futbolunu da kasıp kavuran HSV her ne kadar günümüzde eski halinden çok uzakta kalsa da geçmisiyle, kökleriye, taraftarıyla çok büyük bir kulüptür. 57 bin kişilik Volksparkstadion Avrupa’da en yüksek seyirci ortalamasına sahip stadyumlardan biridir.

Kiezkicker lakapli St.Pauli ise sıradan bir 2.Bundesliga takımıdır. Tarihinde sadece 8 sezon Bundesliga görmüştür. Buna rağmen dünyanın her yerinden sempatizman toplar. Ben dahil pek çok yabanci futbolseverin gönlündeki ikinci takımdır. Sol ideolojilere bağlı renkli bir rock’n roll takımı olarak tanımlayabileceğim sembolü kurukafa olan St.Pauli tribünlerinde anarşistleri, punkları, göçmenleri, seks işcilerini ve eşcinselleri bir arada tutar. Ülkede tutunamamış, marja itilen herkesin takımıdır St.Pauli. St.Pauli’yi tutan insanlar futbol sevdasindan çok kimligini savunabileceği, güncel olaylara tepkisini gösterebileceği bir çatı olduğu için kuşanır aslında kahverengi-beyazlı formayı. Bu yüzden kimsenin sportif olarak bir beklentisi yoktur. Senenin iki günü hariç. O gün herkesin kafasında tek bir düşünce vardır: Şımarık rakiplerini yenmek.

İki takım sportif olarak karşı karşıya gelemez bile. Çünkü HSV ezeli rakibinden 9 sene sonra kurulmasına rağmen St.Pauli’den kat kat daha büyük. HSV tarihinde Ruud Van Nisteryool, Kevin Keegan, Franz Beckenbauer gibi yıldızlara ev sahipliği yaptı. St.Pauli ise yerel kahramanlar dışında önemli bir efsaneye sahip değil(Max Kruse’yi tenzih ederim). HSV 3’ü Deuschter Meister 3’ü Bundesliga olmak üzere 6 lig şampiyonluğu, 3 de DFB Pokal kazandı. Müzesi daha mütevazi olan St.Pauli yerel kademe şampiyonlukları ve Hamburg Kupası dışında önemli bir başarı elde edemedi, 2006’daki fantastik DFB Pokal yarı finali ile 1948 Deuschter Meister yarı finali onların en büyük başarıları oldu. Bundesliga döneminde ise şampiyonluğun yakınından bile geçemedi. HSV 1 Şampiyonlar Ligi, 1 Uefa Kupa Galipleri Kupası kazanırken St.Pauli bir Uefa organizasyonunda mücadele edebilmiş değil. Buna rağmen Hamburg Derbisi politik, sosyolojik ve tribünsel rekabetiyle ülkenin en önemli derbilerinden biri olarak öne çıkıyor.

Öncelikle bu rekabeti anlayabilmek için Hamburg şehrini ve St.Pauli semtini öğrenmek gerek.

Hamburg, Almanya’nın en önemli şehirlerinden biridir. Yüzolcümü olarak çok küçük olan bu kent adeta Almanya’nın dış limanlara açılan kapısı işlevini görür. AB’nin en önemli 6.metropolüdür. Rottherdam limanından sonra Avrupa’nın en önemli ve işlek 2.limanına sahiptir. Münih’den sonra Almanya’nın en büyük 2.kentidir. Ticaret yolları sayesinde Hamburg çok zengin ve refah, bir şehir. Aynı zamanda müzik, sanat ve kültür gibi konularda Avrupa’nın en önemli merkezlerinden biri.

Lakin aynı durum St.Pauli semti için pek geçerli degil. 16.yüzyılda kent surlarının dışında kurulan St.Pauli semti günümüzde yapılan kentsel dönüşüm çalışmalarına rağmen hala varoş bir semt. Eskiden şehrin limanı Elbe Nehri’nde bulunurdu ve St.Pauli bu nehrin kıyısında bulunduğu için sur içinde tutunamayan liman işçilerinin yaşamaya basladığı yer oldu. Tabii şimdi kente kurulan kanallar ile ticaret yolları değişti Elbe Nehri günümüzde sadece gezi gemilerini bulunduruyor. Başta liman işçilerinin yaşadığı yer olan bu semt devamında karantina ve hapishane inşaatlarının bitmesiyle sur içinde dışlanan herkesin sürgüne gittiği bir yer oldu. 17.yüzyılda genelevleri ve eğlence yerleriyle dolmaya başlayan St.Pauli semti günümüzde hala gece hayatının çok aktif olduğu bir semt. “Günah Yolu” olarak bilinen Reeperbahn caddesi genelevleri ile stripriz kulüplerinden geçilmiyor. 1980’li yıllarda işgal evi aktivistlerinin de akın ettiği St.Pauli semti günümüzde eşcinselleri, hayat kadınlarını, punkları, anarşistleri, göçmenleri ve liman işçilerini mutlu mutlu yaşatıyor.

Yani sur içinde bir zenginlik varken bunun dışında kalan St.Pauli semtinin sakinleri daha farklı bir hayat sürüyor.

Rekabete geçmeden önce size iki takımın tarihinden bahsetmek isterim.

HSV’den başlayalım. Daha önce belirttiğim gibi kuzeyin bu 3 renkli takımı şu an eski günlerini mumla arıyor lakin hem başarıları, hem kitlesi hem tarihiyle çok büyük bir takım.

HSV 1919 yılında kuruldu ama kökleri 1887 yılına kadar dayanir. 1887 yılında iki takımın birleşmesiyle kurulan ve şehir liglerini silip süpüren SC Germania Hamburg ile 1888 yılında kurulan Hamburger SC, I.Dünya Savasi sonrası ekonomik darboğaza girmişti. Bu darboğazdan birleşerek kurtuldular; böylece HSV kurulmus oldu. O zamanlar Bundesliga kurulmamıştı ancak Deuschter Meister adında ulusal bir lig mevcuttu. Bu turnuvanın formatı şu şekildeydi: Bölgesel liglerini ilk 2 sırada tamamlayan takımlar ulusal turnuvaya katılmaya hak kazanıyor o turnuvanın galibi ulusal şampiyon oluyordu. Kısa sürede bölgesel liglere hükmeden HSV 1922 yılında Deuschter Meister finaline kalıp o zamanların en güçlü ekibi Nürnberg’e yenilerek Almanya ikincisi oldu ve ilk büyük başarısını kazandi. Tarih boyunca Kuzey Almanya Ligi, Gauliga Nordmark, Hamburg Stadtliga, Oberliga Nord gibi liglerde mücadele eden HSV; 31 kez bölgesel şampiyonluk kazandı, defalarca ilk 2’ye girdi ve Deuschter Meister’ın devamlı takımlarından biri oldu. 1923, 1928 ve 1960 yıllarında Deuschter Meister finallerini kazanan HSV 1963 yılında ise tarihinin ilk DFB Pokal şampiyonluğunu yaşadı.

1963 yılında Bundesliga kurulduğunda her şehirden bir takım alınıyordu. Hamburg’dan gelecek takım çoktan belliydi: HSV. Onları 2018 yılına kadar çok özel yapan bir unsur vardı. Bayern Münih ve Bayer Leverkusen’le birlikte tarihinde hiç küme düşme üzüntüsü yaşamayan üç Alman takımından biriydi. Ancak Bayern Münih 1966, Leverkusen 1980 yılında alt liglerden gelebilmişti HSV ise kuruluştan beri Bundesliga’nın tüm sezonlarını gören tek takımdı. Bu sayede “Dinazor” lakabını kazandılar. Küme düştükleri güne kadar takım otobüslerinde ve mabedleri Volksparkstadion’da takımın Bundesliga’da geçirdiği günü saniyesine kadar sayan dijital bir ekran vardı. Çok büyük bir övünç kaynağıydı bu durum. 2017-18 sezonundaki düşüşün ise taraftarlar arasında nasıl bir travma yarattığını söylemeye gerek yok sanırım. Günümüzde o sayaçlar kulübün alt ligde geçirdiği süreyi saymaya başladı çünkü HSV o zamandan beri Bundesliga’ya dönemedi.

60’lı yılları orta sıralarda geçiren HSV 1966-67 sezonunda DFB Pokal finali oynadı. O sene yenildikleri takım lig şampiyonu Bayern olduğu için ertesi sezon Uefa Kupa Galipleri Kupası’na katılma hakkı kazanan HSV bu turnuvada finale kadar geldi. Finalde Milan’a diş geçiremese de tarihinin ilk Avrupa başarısını kazanmış oldu. 1974 yılında Kuno Klötzer’in takımın başına geçmesiyle HSV kalkınmaya başladı. 1974-75 sezonunda ligi 4. bitiren kuzey ekibi altın çağının sinyallerini veriyordu. Ertesi sene ligi 2. bitiren HSV, Uefa Kupası’nda yarı final oynarken DFB Pokal’i ikinci kez müzesine götürdü. 1976-77 sezonunda katıldığı Uefa Kupa Galipleri Kupası’nı kazanan HSV tarihinin ilk kıtalararası şampiyonluğunu yaşıyordu. O yaz Avrupa şampiyonu Liverpool’un yıldızı Kevin Keegan’ı getiren HSV ertesi sezon ligde umduğu başarıyı sergileyemese de marka değeri büyük bir artış gösterdi.

Ancak asıl başarılar 80’lerin başında geldi. 1978 yazında Yugoslav futbolunun büyük ismi Branko Zebec’i takımın başına getirerek Yugoslav ekolüyle tanışan HSV 1978-79 sezonunda 19 sene sonra lig şampiyonluğunu kazandı. Ertesi sezon oynadıkları Şampiyonlar Ligi’nde(O zamanki adıyla Şampiyon Kulüpler Kupası) finale kadar gelen HSV, Notthingham Forrest’a boyun eğerken ligde şampiyonluğu 2 puanla Bayern’e kaptırdı. 1980 kışında Zebec alkol problemi yüzünden giderken sezonu onun asistanı Alexander Ristic tamamladı. 1980-81 sezonunda şampiyonlugu yine Bayern’e kaptıran HSV ertesi sene,Feyenoord ile 1972 yılında Şampiyonlar Ligi’ni kazanan ve Hollanda ile 1978 Dünya Kupası finali oynayam Avusturyalı menajer Ernst Happel’i takımın başına getirdi. 1981-82 sezonunda ikinci kez Bundesliga, beşinci kez lig şampiyonluğunu kazanan HSV, Uefa Kupası finali oynama basarışı da gösterdi ancak dönemin güçlü ekibi Göteborg’a 4-0 gibi bir sonuçla yenildi. 1982-83 sezonu ise bir zirve oldu. Bundesliga’yı üst üstte ikinci kez(ve son kez) kazanan HSV, Atina’da Juventus’u 1-0 yenerek Şampiyonlar Ligi’ni kazanan ikinci Alman takımı oluyordu.

16 Ocak 1982-29 Ocak 1983 tarihleri arasında oynanan 36 maçta yenilgi yüzü görmeyen HSV bir Bundesliga rekoru kırdı. Rekoru geçen takım ise 2013 Bayern’i olacaktı. 1983-84 sezonunda yine şampiyonluga oynayan HSV, Stuttgart’a gol averajıyla boyun eğdi. 1986-87 sezonunda DFB Pokal’i kazanan HSV altın çağını böylece noktaladı. Çünkü bu başarıdan sonra hem Happel ile yollar ayrıldı hem de DFB Pokal şampiyonluğundan sonra kupa kazanma başarısı gösteremediler. Şu an tescilli olmasa da 2003 DFB Ligapokal şampiyonluğu, 2005 ve 2007 Uefa Intertoto Kupası şampiyonlukları onlara bir teselli verdi.

90’lı yıllarda ise şaşaalı günlerinin hayli uzağında kalan HSV orta sıra takımına dönüştü. Bir dönem mali krize de giren kulüp bu durumdan Thomas Doll’un 16 milyon euro karşılığında Lazio’ya satılmasıyla kurtuldu. 90’ların sonlarına doğru yönetim değişikliği yaşayan HSV bir dönem tekrar yükselmeye başladı. Dinazor, 1999-00 sezonunda ligi 3.bitirerek 15 yıl sonra Şampiyonlar Ligi’nde oynamaya hak kazandı. 2000’li yılları 90’lara göre nispeten daha iyi konumlarda geçiren HSV 2005-06 sezonunda sampiyonluk yarışı verdi ancak son hafta yaptığı puan kayıplarıyla şampiyonluğu adeta Bayern’e hediye edip 3.oldu. Kompany, Mladen Petric, Ivica Olic,Guerrero gibi oyuncularla güçlü bir takım kurmuştu HSV.

Lakin bu başarı sürdürülemedi. 2006-07 sezonuna Van Der Vaart transferi ile baslayan HSV; Arsenal, Porto ve CSKA’lı grupta sadece 3 puan toplayabildi. Ligin ilk yarısını 17.bitirerek tarihinde ilk kez düşme korkusu yasayan HSV, teknik direktör değişikliğinden sonra form tutarak tehlikeli bölgeden hızla uzaklaştı ve sezonu 7.bitirdi. O yaz Intertoto Kupası’nı kazanan HSV böylece Uefa Kupası’na katıldı. 2008-09 sezonunda ligi 4.bitiren Dinazor, Uefa Kupası ve DFB Pokal’de yarı finale kadar geldi. İki turnuvada da ezeli rakipleri Werder Bremen ile eşlesmislerdi. İki takım 19 günde 4 tane maç oynadı. Bundesliga ve DFB Pokal yarı final maçlarını kazanan taraf Werder Bremen oldu. HSV, Uefa Kupası yarı finalinin ilk ayağında ezeli rakibini deplasmanda 1-0 mağlup etse de rovanşı 3-2 kaybederek yine elendi.

2010’lar ise HSV tarihi için karanlık yıllar. Ruud Van Nisteryool transfer ile girilen 2010-11 sezonunu 7.bitirdikten sonra 2011-12 sezonuna yüksek hedeflerle başladı HSV. Lakin sezon bir kabus oldu ve tarihinde ilk kez kümede kalma yarışı veren HSV ligi 15.bitirdi. Bu kabus sürecekti. 2013-14 sezonunu 16.bitiren HSV ligde kalmak için 2.Bundesliga üçüncüsü Grüther Fürth ile play-out oynadı. Maçlar 0-0 ve 1-1 biterken deplasman golü avantajı HSV’yi ligde tuttu. 2014-15 sezonunu yine 16.bitiren HSV, Karlsruher’i 1-1 ve 2-1’lik skorlarla eledi. 2016-17 sezonunda 1 puanla tehlikeli hattan kurtulan HSV ligi 15.bitirdi. Her sezonu ateş hattında geçiriyor ama düşmüyor, unvanını korumaya çalışıyordu Hamburg’un dev ekibi. Lakin 2017-18 sezonunda dijital ekranlar durduruldu. 31 puan toplayan HSV ligi 17.bitirdi. Play-out potasına bile kalamayan HSV tarihinde ilk kez küme düştü. Bundesliga’nın tüm sezonlarını gören tek takım da gitmişti. Taraftarlar için çok büyük bir yıkım oldu bu. Ultras grupları meşaleleri sahaya döküp isyan başlattı. Futbolcular ve taraftar hüngür hüngür ağladı.

Ertesi sene herkes onların kolayca Bundesliga’ya dönmesini bekliyordu ama Union Berlin’e 1 puanla geçilerek 4.oldular ve play-out potasını kaçırdılar. Geçen sezon ise son haftaya girilirken Heidenheim 55 puanla 3. Hsv 54 puanla 4.sıradaydı. Heidenheim lig şampiyonu Arminia Bielefeld ile deplasmanda, HSV ise 10.sırada bulunan Sandhausen’le oynayacaktı. Heidenheim 3-0 yenildi. HSV’nin kazanması ezeli rakipleri Werder Bremen ile play-out oynaması demekti ancak şok bir şekilde 5-1 kaybettiler ve 2.Bundesliga’da kaldılar.

HSV’nin şehir içindeki düşmanı St.Pauli hakkında yazının devamında bol bol yer vereceğim. Kulübün başlıca ezeli rakibi ise Werder Bremen. Werder Bremen komşu şehrinden St.Pauli ile dostkken HSV ile çok köklü bir rekabetin parçası. Sebebi tamamen sportif, iki taraf da Kuzey bölgesinin hakimi olmak istiyor. Nordderby ülkedeki en köklü rekabetlerden biridir. İki takımın da birbirine karşı övünülecek şeyleri var. Werder Bremen 4, HSV 3 kez Bundesliga şampiyonu oldu lakin bütün ulusal şampiyonlukları hesaba katarsak(ki orada tescil ediliyor) üstünlük 6-3 HSV’ye geçiyor. Werder Bremen’in müzesinde 14, HSV’nin müzesinde 11 resmi kupa bulunuyor lakin Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu HSV’yi başarı konusunda bir iki tık ileri atıyor. Aralarında oynanan maçlarda ise üstünlük 57-53 Werder’den yana. 2008-09 sezonundaki 19 günde 4 maç olayının galibi olması Werder’liler için efsane olarak anlatılır. Werder Bremen hakkında daha detaylı bilgi sahibi olmak isterseniz yine bu sitede yayinlanan kulübün 122.yıldönümü için yazdığım yazıyı okuyabilirsiniz. HSV’nin diğer ezeli rakibi de Bayern Münih. Ayrıca St.Pauli-Celtic ve HSV-Glasgow Rangers kardeşlikleri yüzünden HSV ile Celtic’in uluslararası bir rekabeti bulunuyor. İki takım daha önce Uefa Kupası gruplarında iki kez karşılaştı. Volksparkstadion’da oynanan maçın öncesinde HSV tribünleri Union Jack koreografisi yaparak kralcı dostları Rangers’a selam çaktı.

HSV taraftarları ağırlıklı olarak üst sınıfa mensuptur. HSV tribünleri ülkedeki en ateşli ultras gruplarından bazılarını barındırır. 80’li yıllarda patlayan Neo-Nazi akımı HSV tribünlerinin ultras taraflarının dazlaklarla dolmasına sebep oldu. HSV ultraları günümüzde ağırlıklı olarak ırkçı ve faşist. Dünyanın en büyük Antifa oluşumlarından biri olan St.Pauli’den nefret etmelerinin sebeplerinden biri de bu.

Şimdi şehrin varoş tarafına gidiyor ve “Dünyanın En Marjinal Takımı” St.Pauli’yi tanıtıyoruz. Eğer HSV kentin büyük abisiyse St.Pauli onun arızalı küçük kardeşidir. Aykırı giyinen ve abisine ortak parmak çekerek ayakta durduğunu göstermeye çalışan isyankar bir küçük kardeş. Bu bölümde sıradan bir Almanya ikinci lig takimini dünyaca ünlü bir kült haline getiren futbol kültürünü anlatacağım.

St.Pauli, Hamburg-St.Pauli Turnverein(Hamburg-St.Pauli Jimnastik Kulübü) kulübü olarak 1860’lı yıllarda kuruldu. 1910 yılında kulübün futbol şubesi açıldı. 1925 yılında ise futbol şubesi bağımsız olarak FC St.Pauli adını aldı. Kulübün ilk zamanlarda günümüzdeki duruşundan farklı bir yapısı vardı. St.Pauli semti o zamanlar Arbeinder Turn und Sportsbund(İşçilerin Jimnastik ve Spor Kulübü) isimli bir takımı desteklerken FC St.Pauli semt içindeki burjuva azınlığın takımıydı.

Kulübün 25.yıldönümü için hazırlanan kitapta kent içindeki isçi takımlarında top koşturan oyuncuların St.Pauli’yi sağcı olarak gördükleri için onların futbolcularına kasıtlı olarak tekmeler attıkları yazılır. Belki bu burjuva ve sağcı takımı algısı kulübün Nazi rejimi zamanı aldığı duruştan dolayı oluşmuştur. Lakin takdir edersiniz ki varlığınızı sürdürmenin başka bir yolu mevcut değildi o zamanlar. Hükümetin yaptığı “Yahudi ve Marksist futbolcuları ihraç edin” çağrısına ilk uyan kulüplerden biri St.Pauli olsa da kulüplerinden ihraç edilen iki Musevi ragbi oyuncusunun St.Pauli’ye gelip kulübün ragbi şubesini kurduğunu da belirtmek gerekir. Bu dönemde kulüp başkanı ülkeden kaçan Yahudilerin firmalarını alarak zenginleşen Wilhelm Koch’dur. Wilhelm Koch 1937 yılında partiye katıldı. Bu çok geç bir tarih olduğu için Koch’un partiye katılmasi zorunluluktan mı oldu yoksa gerçekten nasyonel sosyalist olduğu için mi bilinmez. Savaştan sonra müttefik kuvvetlerinin yaptığı temizlik sonucu Koch’un başkanlığı düştü. İki sene sonra kulübe geri gelen Koch 1969 yılında ölene dek kulübün başkanlığını yaptı. Ölümünün ardından Millerntor Stadyumu’nun adı Wilhelm Koch Stadyumu oldu. Lakin 1998 yılında kulübün yeni kültürü eski bir Nazinin adının statlarına verilmesine ters geliyordu. Yönetim kurulu bir oylama yaptı ve ufak bir çoğunlukla statın adının geri değiştirilmesine karar verildi.

II.Dünya Savaşı’ndan sonra semt halkı seferber olarak St.Pauli’nin savaşta yıkılan stadyumunu kendi elleriyle tekrar inşa etti. 1962 yılında statın arazisi o sene Hamburg’a verilen Dünya Bahçıvanlık Galerisi için istenince St.Pauli günümüzde hala maçlarını yaptığı Millerntor Stadyumu’na taşındü. Millerntor ilk açıldığı zaman 15 bin kişilik kapasitesiyle şehrin en büyük ve modern stadyumuydu. Ancak oturmamış zemini takımın başını uzun bir süre ağrıttı.

Kahverengi-beyazlılar yerel liglerini pek çok kez 2.bitirip Deuschter Meister finallerine katılım hakkı kazanıyordu. 1946-47 sezonunda Hamburg Stadliga’da ilk ve son kez şampiyon olan St.Pauli o sene katıldığı Deuschter Meister’da yarı finale kadar geldi ancak o sezonun ulusal şampiyonu olacak Nürnberg’e ucu ucuna elendi. Bundesliga kurulduğunda kentin ikinci büyüğünün gideceği yer belliydi: O dönem ikinci kademeye denk gelen Regionalliga. Dört tane bölgesel lig vardı ve bu liglerin şampiyonları bir araya gelerek kendi aralarında bir mini lig oynuyordu. Mini ligi kazanan takım ertesi sene Bundesliga’da oynamaya hak kazanıyordu. Regionalliga Nord’u 3 kez kazanan St.Pauli 1976 yılına kadar mini ligleri aşamadı. Bu günlerde maçları 2-3k kişiye oynayan sıradan bir takımdı. 1975-76 sezonunda semtte hatrı sayılır bir kitle cekmeyi başaran St.Pauli o sene Bundesliga’ya çıkmayı başardı. Lakin yöneticilerin gelir arttırma sevdası yüzünden kulüp o sene yapılan 17 iç saha maçının 12’sini HSV’nin dev stadı Volksparkstadion’da yaptı. Böylece Kiezkicker maçları yeniden boş statlara oynadı, o sene sadece 20 puan toplayıp sonuncu sıradan küme düştüler. Devamında mali krize girip üçüncü kademeye denk gelen Oberliga Nord’un yolunu tuttular. Bu durum ise yeni bir değişimin kapısını araladı.

80’lere girdiğimizde bu küçük burjuva takımı yavaş yavas dünyanın her yerinden sempatizmana sahip olan bir kült haline geldi. Ancak bu ülkede yükselen Neo Nazilerin; HSV, Dortmund, Hertha Berlin tribünlerinde takılan gençlerin beynini yıkaması gibi değil yavaş ve doğal bir değişim oldu. O dönemlerde ekonomik krizlerden dolayı gençler ayrı eve çıkamıyor, hayata atılamıyordu. Sonunda ülkedeki terk edilmiş evleri işgal edip, hiyeraşik bir düzen kurdular. St.Pauli semti ise bunların merkezindeydi. Semt, işgal evi aktivistlerine yıllarca kucak açtı ve polisle olan savaşta onları destekledi. Bu işgal evi aktivistlerinin zevk olsun diye, kendileri gibi ülkedeki ekonomik krizden dolayi zorluk yaşayan, alt liglerde hayatta kalma savaşı veren FC St.Pauli’nin maçlarına gitmesi yeni bir kültürü doğuruyordu.

Daha sonra HSV tribünleri içindeki sağ eğilimden ve holiganizmden rahatsız olan solcu taraftarlar da kentin gölgede kalmış takımına yöneldiler. Başta sadece kale arkası tribününde toplanıp kulübün eski taraftarlarına saygı duyan yeni kitle devamında yavaş yavaş büyüdü ve tribünlerin kontrolünü ele aldı. O yıllarda bir de kulübün hala sembolü olan “Tottenkopf” yani kurukafa sallanmaya başladı. Taraftarlar bunu “Biz korsan bir kulübüz. Geçmişte zenginlere karsı savasan korsanları örnek alıyor ve endüstriyel futbolun karşısında duruyoruz” diye açıklanır. Yine 2007 yılına kadar kulübün dijital tabelaya geçmemesi bir başka önemli detaydır. Sportif olarak ise 80’lerin sonu kulübün altın çağı olur. 1986-87 yılında küme çıkan St.Pauli, Bundesliga’da üç sezon geçirir. 1990-91 sezonunu 16.bitiren Kiezckicker ligde kalmak için 2.Bundesliga üçüncüsü Stuttgart Kickers ile play-out turu oynar ve elenerek küme düşer.

90’lı yıllarda taraftardan, yönetime kadar artık kulübün varoluş amacı her türlü ayrımcılığa ve emperyalist politikalara en üst perdeden ses çıkarmak olur. Günümüzde kapılarına “Faşizm Bir Düşünce Değil Suçtur” ve tribün basamaklarında kocaman “Faşiste Futbol Yok”, “Hiçbir İnsan Illegal Değildir” yazıları ile görüşlerini en baştan ortaya koyarlar.

Aşırı sol görüş kulübün merkezindedir. Rostock’da dazlakların mülteci sitesini kundaklsadığı, polisin bitiremediği 1993 yılındaki Lichtenhangen Olayları’nı kente inen St.Pauli ultraları bitirir mesela. Göçmenleri kardeşi bilen taraftarlar her türlü toplumsal azınlıklara yapılan saldırılara ilk sesini çıkaran olur. Yine aynı yıl Türk ailesinin evinin kundaklandığı ve evdeki 5 kişinin katledildiği Solingen Katliamı’na “Faşistleri S*ktir Edin, Biz Hepimiz Kardeşiz” yazılı kocaman bir pankartla tepki veren ilk oluşun St.Pauli taraftarları olur. Antifa ve onun çatısındaki Anarşizm, Komünizm, Sosyalizm, Sosyal Demokrasi, Liberlizm gibi ideolojiler benimsenir. Che Guavera, Bob Marley gibi sembol isimlerin portreleri her maç açılır.

Semtteki eşcinseller ve seks isçileri de kulübe destek olmaya başlar. Günümüzde St.Pauli tribünlerinde homofobik bir ifadede bulunamazsınız ya da ırkçı bir hakaret sergileyemezsiniz zira St.Pauli’ye göre bunlar bir fikir değil suçtur. 90’lı yıllarda kulübün yeni kültürü iki kez sınanır: otoparklı bir spor kompleksi projesi ve bir bankanın sponsorluğu. İkisi de taraftarların direnişinin hışmına uğrar. Millerntor 2007 ve 2012 yılları arasında 29 bin kişi alacak şekilde tekrar inşa edildi. Tasarımı eski haline olabildiğince benzetilmeye calışıldı, kısa süre sonra tekrar stickerlar ile dolarak yeniden bir futbol mabedi oldu. Hoş kulübün en büyük handikaplarından biri de kültürüdür. Çünkü Bundesliga’da kalıcı olmak için atılması gereken adımlar bellidir ancak kulüp kültürü her türlü endüstriyelleşmeye karşıdır. Zaten St.Pauli taraftarları skorlardan ziyade kulübü dünya görüşlerini yaşayabildikleri bir alan olduğu için seviyor.

1994-95 sezonunda Bundesliga’ya yine çıkan St.Pauli üçüncü döneminde ligde iki sezon kaldı ve 1996-97 sezonunda son sıradan küme düştü. 2000-01 sezonunda Bundesliga’ya çıkan St.Pauli ertesi sene sadece 4 galibiyet elde edip küme düşse de Kahn’lı, Scholl’ü, Pizzaro’lu Bayern’i alt etmesi kulübün unutulmazlarındandır. O sene Kulüplerarası Dünya Şampiyonu olan Bayern’i yenen St.Pauli “Weltpokalsiegerbesieger”(Dünya Şampiyonunu Yenenler) unvanını kendisine layık gördü.

Lakin devamında mali krize giren St.Pauli 2002-03 sezonunda bir kademe daha düştü ve 2003-04 sezonunu üçüncü kademeye denk gelen Regionalliga’da açtı. Bu yıllarda yarattığı kült dünyaca ünlü olmuştu St.Pauli’nin. Sahaya AC/DC’nin “Hells Bells” parçasıyla giren, gol olunca Blur’un “Song 2” şarkısını çalan marjinal kulübün zor günlerinde piyasaya çıkardığı “Retter”(Kurtuluş) tişörtü İzlanda hariç Avrupa’nın her ülkesinde satar. 2002 yılında kulübün başına aynı zamanda eşcinsel bir dansçı olan Corny Lyntmann gelir. “Sevgilimi aldattığım olmuştur ama St.Pauli’yi asla aldatmadım.” diyerek kulübe duydugu sevgiyi anlatan Lyntmann kulübün kült haline gelmesinde en büyük katkıyı sağlar. Uyguladığı politikalarla kulübü mali krizden kurtaran Lyntmann 2010 yılında takımın güvende olduğundan emin olduğu an başkanlığı teslim eder.

2005-06 sezonunda Hertha Berlin ve Werder Bremen gibi takımları eleyen St.Pauli fantastik bir şekilde DFB Pokal’de yarı final oynar. Ancak Bayern’e Hamburg’da 3-0 yenilirler. 2006-07 sezonunda Regionalliga Nord’un şampiyonu olan St.Pauli sonunda ilk iki kademe içine döner. 2009-10 sezonunda küme çıkan St.Pauli ertesi sezon sadece 22 puan toplayıp son sıradan küme düşse de 100.yılını Bundesliga’da kutlar. Bayern Münih’e sahalarında 8-1 yenildikleri son hafta maçında taraftarların sezonun son gününde eğlenmesi, sene sonu ayrılacak teknik direktöre teşekkür plaketi verilmesi, Marcel Eger tarafindan Bayern aglarina atilan ve skoru 5-1’e getiren golün coskuyla kutlanmasi St.Pauli’nin futbol kulübünden çok baska bir oluşum oldugunun kanitı aslında. 2011-12 sezonundan beri 2.Bundesliga’da bazı sezonlar yükselme bazı sezonlar kümede kalma yarışı veren sportif olarak basit ama kitle ve kültür olarak büyük bir kulüpler.

St.Pauli tribünleri ülkenin en ateşli tribünlerindendir. Başlıca grubu Ultra St.Pauli(USP) olan St.Pauli kendileri gibi sol tandanslı kulüplerin bağlantı kurmalarının öncüsü olur. Her yaz statlarında Antira Festivali düzenleniyor. Bu organizasyona ülkemizden Kara Kızıl(Gençlerbirliği) ve Sol Açık(Fenerbahçe) grupları da gidiyor. 90’lardan beri Celtic ile kardeş kulüp olan St.Pauli’nin diğer dost takımları AEK, Marsilya, Omonia, Livorno gibi takımlar. 2006’da tanınmayan ülkelerin milli takımlarını toplayan St.Pauli kendilerinin de katıldığı Fifi Dünya Kupası’nı düzenledi. Şampiyon ise Kuzey Kıbrıs oldu. Ayrıca Alerta Network ile bu taraftar gruplarını sürekli iletişim halinde tutuyorlar.

Ülke içinde kendileri kadar radikal olmasa da solcu bir takım olan Werder Bremen ile dostlar. Bayern Münih ile de tribünsel olarak bir dostlukları var. Kulübün HSV dışında başlıca ezeli rakibi Hansa Rostock. Hamburg ile Rostock komşu kenttir. Rekabetin sebebi ise Hansa Rostock’luların St.Pauli’nin tam aksine aşırı sağcı ve ırkçı olmasıdır. Bu derbiye Almanya’da Politika Derbisi denir. Politika Derbisi o kadar şiddetlidir ki rekabetin başlangıcının üstünden 10 yıl geçmemesine rağmen filmi çekilir. Bu arada St.Pauli ultraları ile Alman polisi arasında çok şiddetli bir savaş var. Sebebi Alman polislerinin solcu görüşlerini gayet iyi bildiği St.Pauli taraftarlarına karıştıkları her olayda orantısız şiddet uygulaması.

2015 yılında Almanya’da yükselen mülteci sorunu karşısında kulüp Borrusia Dortmund ile hazırlık maçı düzenledi. Takım maça konuk ekiple beraber “Refugees Welcome”(Mülteciler Hoşgeldiniz) yazılı pankartlarla çıktı, tribünlerde de aynı mesajlar verildi. O gün elde edilen gelirlerin hepsi de mültecilere bağışlandı.

Aynı zamanda ülkemizdeki olaylara kayıtsız kalmayan bir oluşumdur St.Pauli. 2013 yazında yaşanan Gezi Olayları’nı yakından takip eden St.Pauli o yaz Besiktaş’ı hazırlık maçı için Millerntor’da ağırlar. Çarşı ile karşılıklı tribün şovları yapan USP, eylemlere destek amaçlı Türkçe pankartlar açar. Ülkedeki tek Türk kökenli taraftar grubu “Ölene Kadar” da St.Pauli tribünlerinde yer alır. 2014 yılında Pasolig ülkeye geldiğinde statlara alınmayan “Pasolig’e Hayır Tribünlere Özgürlük” pankartı Hamburg’a yollanır ve Millertnor’da açılır. 2015 yilinda cinsel kimliğinden dolayı görevinden ihraç edilen hakem Halil İbrahim Dinçdağ’a ilk destek Millerntor’dan gelir. 2016 yılında Fenerbahçe ve Amed Sportif futbolcularının ortak açtığı “Çocuklar Ölmesin, Maça Gelsin” pankartının ülkedeki yayıncı kuruluşlar tarafından yayınlanmamasına tepki gösteren USP, sonraki maçta kale arkasında aynı ifadeleri içeren bir pankart açtı.

2019 yılında ise kulüp yönetiminin taraftarların talebi doğrultusunda, TSK’nın Suriye’nin kuzeyine düzenlediği Barış Pınarı Harekatı’na Instagram hesabında attığı story ile destek olan Türk oyuncuları Enver Cenk Şahin’i kulübün anti-militarist kültürüne ters davrandığı gerekçesiyle kadro dışı bırakması ve o haftasonu USP’nin “Seninleyiz Rojava” yazılı bir koreografi ile harekata karşı tavır alması ülkemizdeki bir kesimin tepkisini çekmisti.

İki takım daha önce 93 kere karşı karşıya geldi. Bu maçların 59’unu HSV 20’sini St.Pauli kazanırken 14 maçta beraberlik bozulmadı. İki takım arasındaki ilk maç 1924 yılında oynandı. Maçı HSV 9-0 kazandı(bu sonuç hala derbinin en farklı skoru). Deuschter Meister döneminde yerel liglerde bol bol karşılaşan iki takım Bundesliga’nın kurulmasıyla ayrıldı ve seyrek aralıklarla karşı karşıya geldi.

1972-73 sezonunda DFB Ligapokal gruplarında karşı karşıya geldiler. HSV ilk maçı deplasmanda 4-1 kazanırken rovanşta golsüz beraberlik çıktı. 1977-78 sezonunda St.Pauli, Bundesliga’ya çıkınca derbi yeniden oynanır. İlk maçı deplasmanda 2-0 kazanan St.Pauli ezeli rakiplerinin ondan önceki sezon Uefa Kupa Galipleri Kupası şampiyonu olması sebebiyle “Europokalsiegerbesieger”(Avrupa Şampiyonunu Yenenenler) unvanını kendisine layık görür lakin bunu 2002’deki Weltpokalsieger unvanünın aksine çok iyi pazarlayamaz. Bu maçın başka bir önemi ise St.Pauli’nin bu maçtan sonra başka bir Hamburg Derbisi galibiyeti için 34 sene bekleyecek olmasıydı. Maçın rovanşı ise St.Pauli yöneticilerinin kendi isteğiyle yine Volksparkstadion’da yapılır. Ve ilginçtir 2010-11 sezonuna kadar güvenlik gerekçesiyle Millerntor’da oynanacak derbiler Volksparkstadion’da oynanmaya devam etti.

St.Pauli’nin tekrar düşmesiyle iki takım bir sonraki derbi için 9 yıl bekledi. 1985-86 sezonundaki DFB Pokal Son 16 maçını HSV 6-0 kazandı. Bundan sonra St.Pauli’nin Bundesliga’ya yükseldigi sezonlarda oynanan 12 maçın 7’sini HSV kazandı 4’ü berabere bitti. 1990-91 sezonunda HSV’nin 5-0’lık galibiyeti, 2001-02 sezonundaki 4-3 HSV galibiyeti ile biten çekişmeli maç ve maçın rovanşında HSV’nin evinde oynadığı deplasmanı 4-0 kazanması akılda kalan maçlar oldu.

2010-11 sezonunda St.Pauli 8 yıl sonra en üst kademeye yükselince derbi tekrar oynandı. İlk maç Millerntor’daydı. 38 sene sonra bir Hamburg Derbisi görecekti Millerntor. Taraftarlar efsane bir ortam kurdu ve St.Pauli aynı zamanda bir polis memuru olan(statın duvarında yazan ACAB yazısının altında Except Fabian Boll eklenmesinin sebebi budur) kulüp efsanesi Fabian Boll’un golüyle öne geçti. Lakin Kiezkicker, Mladen Petric’in golüne engel olamayınca 1-1’lık sonuca razı oldu. Maçın rovanşında HSV, Avrupa Ligi yarışından kopmamak, St.Pauli kümede kalma yarışına devam edebilmek için sahadaydı. St.Pauli Volksparstadion’a 4 maçlık bir yenilmezlik serisi ile geliyordu yine de maçın favorisi açık ara HSV’di. Maçta da üstün oynayan taraf ev sahibiydi ancak 59.dakikada Asamoah ile öne geçen St.Pauli maçı kopardı ve 34 sene sonra ezeli rakibini mağlup etti. St.Pauli gibi sportif olarak küçük bir takım için adeta bir efsane gibiydi bu galibiyet. Derbinin en unutulmaz maçı da bu oldu. HSV bu yenilgiyle Avrupa Ligi yarışinı fiilen bitirdi. O maçta kümede kalma yolundaki avantajını sürdüren St.Pauli bundan sonraki 12 haftadan ise sadece 1 puan çıkarabildi ve küme düştü. Yine de bu galibiyet onları fazlasıyla memnun etti.

Derbinin şiddet dozu ise 2014 yilinda artmaya başladı. 2014 Dünya Kupası şampiyonluğu ile oluşan karmaşayı bahane eden HSV ultraları St.Pauli semtine girip bir spor barına saldırı düzenledi. Pek çok St.Pauli taraftarı yaralandı.

HSV, 2017-18 sezonunda tarihinde ilk kez küme düşünce derbi bu sefer 2.Bundesliga’da oynandı. İlk maç Volksparkstadion’da 0-0 bitti. Maça 1 ay kala HSV ultraları “Siz 100 Kişi Gelin, Biz 100” yazılı bir pankart ile St.Pauli’lileri mevzuya cagirdi. 1 hafta sonra ise bu davet 100 St.Pauli, 50 HSV’li olarak yapıldı. Derbinin oynanacağı haftasonu 30 St.Pauli taraftarı koreografi hazırlayan HSV’lilere saldırdı. Ertesi gün derbi günüydü. Volksparkstadion önünde St.Pauli formalı bir maket asılırken o zamanlar HSV formasi giyen Jan-Fiete Arp, “FCK St.Pauli” yazılı bir pankartı Instagram hesabında pp yaparak tansiyonu gerdi. Rovanşta ise iki takım da küme çıkma yarışı veriyordu ve bu maç onlar için çok hayatiydi. Yıllarca kendilerini ezen ezeli rakiplerini 2.Bundesliga’da bırakıp küme çıkma fikri St.Pauli camiasını gaza getirdi lakin HSV macı 4-0 kazandı. St.Pauli bu maçtan sonra bocalayıp sadece 1 galibiyet elde ederek sezonu 9.tamamladı. HSV ise 1 puan farkla play-out potasinı kaçırdı.

Geçen sezon ise HSV yine küme çıkma savası verirken St.Pauli beklentileri karsılayamayarak kümede kalma yarısı verdi. Lakin şok bir sekilde St.Pauli hem ic saha hem deplasmandaki derbileri 2-0 kazandı. Hem de çok rahat bir sekilde. Sportif olarak tek beklentisi kentin büyük takımını alt etmek olan marjinal futbolseverlerin bu sezonu unutamayacaklarını tahmin etmek zor değil.

Sezona başlrken HSV’nin hedefi yine üst lige çıkmak, küçülmeye giden St.Pauli’nin hedefi ise kümede kalmaktı. 6.hafta Volksparkstadion’da oynanan ilk maçta galibiyet serisini sürdürmek icin oynayan bir HSV ve direnen bir St.Pauli vardı. Maç 2-2 bitti.

İki takimin taraftarlarının da kendine has ritüelleri var. HSV taraftarlarının tercih ettigi bira markası “Holsten”dir ve St.Pauli taraftarları bu biraya ağzını sürmez. St.Pauli taraftarları ise “Astra” içer. Astra günümüzde St.Pauli’nin hentbol şubesinin de forma sponsoru. HSV taraftarları maçlara trenle gidip stadyumun önünde kurulan stantlardakı icecekleri içerek maçı beklerken, St.Pauli taraftarları semtte kurulan mini festival alanlarında amatör grupların konserlerini dinleyip, barbekü yaparak vakit geçirir.

HSV, sene başından beri özellikle Köln’den aldıkları Terodde’nin muhteşem performansı sayesinde ligin en iddiali takimi. 42 puanla liderlik koltuğunda bulunuyorlar. St.Pauli ise 2.haftadaki Heidenheim galibiyetinden 15.haftadaki Hannover galibiyetine kadar 14 maç kazanamama serisi yaptı. Ligin 17.sırasından uzun süre çıkamayan St.Pauli transfer dönemi başlamadan önce sadece 7 puana sahipti. Lakin kanat bölgesindeki eksiklikler kapatılınca Kiezkicker 2021 yılına muhteşem girdi. Son 6 maçın 5’ini kazanan St.Pauli 25 puanla 13.sırada bulunuyor. Hamburg Derbisi 1 Mart’ta Millerntor’da oynanacak. Bakalım St.Pauli iyi gidişatını ezeli rakibine karşı da devam ettirebilecek mi?

Fenerbahçe ve St.Pauli'yi tutar, Balkan sporu ve Alman liglerini takip eder, spor sosyolojisi üzerine yazılar yazar, metal dinler.

Latest posts by Kerem Kizilboga (see all)

Kaynak: http://dislokasyon922.com/hamburg-der...
İçeriğin Devamı Aşağıda
BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
1
1
0
0
0
0
0
ONEDİO ÜYELERİ NE DİYOR?
Yorum Yazın