Görüş Bildir
Haberler
Bahargiller

Bahargiller

sdddsdsd
29.01.2016 - 02:22

Bahargiller

Benjamin’e göre kötü yazar, kendini aklına gelen birçok şeyin peşinde helak eden kişidir; iyi yazar ise düşündüğünü soğukkanlılıkla söyler ve “hiçbir zaman düşündüğünden daha fazlasını söylemez, yazdıkları da onun kendisine değil, sadece söylemek istediği şeye yarar”.

Yaratıcı yazarlık derslerinin, atölye çalışmalarının ve sertifika programlarının, buna paralel olarak yeni yazar sayısının da hızla arttığı günümüzde, “nasıl yazmalı?” sorusuyla artık daha fazla karşılaşıyoruz. Yaratıcı yazarlık kitaplarında bol bol okuduğumuz tekniklere ek olarak, kendi deneyimlerini ve yöntemlerini okuyucuyla paylaşan yazarlar da mevcut. Mimari, sanat yapıtı ve fotoğraf başta olmak üzere yaratı alanının birçok farklı başlığı üzerine denemeler yazan Alman düşünür Walter Benjamin de kendi yazarlık tekniğini 13 maddede sıralamış. Benjamin’e göre iyi bir yazar olmanın yolu, ilhamın gelmesini beklemeden, sadece yazmaktan geçiyor.

1. Büyücek bir eseri kaleme almaya girişen kimse kendini hoş tutmalı ve günlük yazacağı kadarını bitirdikten sonra kendine, yazmayı sürdürmesini engellemeyecek her şeyi bahşedebilmelidir.

2. İstiyorsan, yapıp bitirdiğin işten başkalarına söz et, ama çalışma sürdükçe bir yerlerini okuma. Bu yoldan kazanacağın her hoşnutluk çalışma hızını kesecektir. Bu düzene uyulursa zamanla artacak olan kendini anlatma isteği gittikçe, çalışmanın tamamlanmasına yarayan ek bir itici güç olacaktır.

3. Çalışma çevresi konusunda gündelik hayatın orta-kararlığından kaçınmaya çalış. Adi gürültülerin eşlik etiği bir yarı-sessizlik onur kırıcıdır. Buna karşılık bir müzik etüdünün ya da iş hayatından gelen bir ses kargaşasının eşliği, tıpkı gecenin kulakla duyulur sessizliği kadar yararlı olabilir. Böyle sessizlik insanın içindeki kulağı keskinleştirirse, o iç kulak kendi yoğunluğu sayesinde en sıradışı gürültüleri bile silip geçen bir söyleyişin mihenk taşı haline gelir.

4. Sıradan el araçları kullanmaktan kaçın. İnce eleyip sık dokuyarak belli kağıtlar, kalem uçları, mürekkeplerde ısrar etmek yararlı olur. Bu araçların lüksü aranmayabilir, ama bolluğu olmasa olmaz.

5. Kafandan hiçbir düşüncenin tebdilikıyafet geçmesine izin verme ve not defterini Emniyet’in yabancı uyruklular kayıtlarında gösterdiği sıkılıkla tut.

6. Kalemini ilhama karşı duyarsız kıl, o zaman mıknatıs gücüyle çekecektir kendisine ilhamı. Aklına gelen bir şeyi yazmakta ne kadar düşünceli bir çekingenlik gösterirsen, o ölçüde gelişip olgunlaşmış biçimde, gelip ellerine düşecektir. Söz düşünceyi fetheder, oysa yazı egemenliğine alır.

7. Hiçbir zaman, aklına bir şey gelmez olduğu için yazmayı bırakma. Edebiyatçı onurunun bir buyruğu, yazmayı ancak ya uyulacak bir saat geldiğinde (yemek zamanı, bir buluşma) ya da eser bittiğinde kesmek yolundadır.

8. İlhamın gelmediği zamanı yaptığın işi temize çekerek doldur. Sezgi bu sırada uyanacaktır.

9. Nulla dies sine linea – ama haftalar, pekâlâ geçebilir.

10. Bir esere hiçbir zaman, üzerinde bir kere akşamdan gün aydınlanana kadar oturup çalışmadan bitmiş gözüyle bakma.

11. Eserin sonunu alıştığın çalışma odasında yazma. Gereken cesareti orada toplayamazsın.

12. Yazıya geçirmenin evreleri: düşünce – üslup – yazı. Temize çekmenin anlamı, dikkatin bu sırada artık yazı güzelliğinde toplanmasıdır. Düşünce ilhamı öldürür, üslup düşünceye gem vurur, yazı üslubu ödüllendirir.

13. Eser tasarımın ölü maskıdır.

http://www.sanatblog.com/walter-benjaminden-on-uc-tezde-yazarlik-teknigi/

Kaynak: https://bahargiller.wordpress.com/pag...
İçeriğin Devamı Aşağıda

Bahargiller

Nuh’a Gemi Resimleri

ı

gençtim şiire hevesim vardı

büyük sözlerden utanmıyordum henüz

alnım kırış kırıştı daha o yaşta

bir nalbant çırağı kadar sıkıntılıydım

atların toynaklarını yonta yonta

çöl gemileri yapıyordum

uçan gemiler

bej üstüne lacivert duygular

bırakan ruhumda

yelkenlerine su renginde atlar koşulmuş

içimizin karanlığından türemiş

sayısız hayaletin

mağripli cinlerin isimsiz ifritlerin

kum üstünde iterek yürüttüğü

can sıkıntısı ve boğuk neşidelerle yüklü

sahra gemileri

kaleleri yıkan

şehirleri ehramları yutan

şiir sefineleri…

ıı

eğilip taşgemiden bakıyorum şimdi

bozbulanık akşam saatlerinden geçen

silinmiş istim almış – iskelede

bekliyor gemi

çelik kasların sabrıyla öyle masum ve davetkâr

bütün yükümüzü almaya hazır

yüzlerimizi çukurlaştıran hüznü

zırhlarımızı ağırlaştıran

önce kuşlarımızı uçurup dallarımızı budayıp

gövdelerimizi soyan

sonra her boya uygun

bir çarmıh mıhlayan.

(çarmıh mı dedim, bağırdım mı?

bunu yolcular duydu mu?

göğüslerine indirip kafataslarını

mahzende uyuklayan şehirliler:

mezar komşularımız

beşkırkbeş vapurunun lahûtî figürleri

şişko tezgâhtarlar ebedî kızlar daktilolar

terziler hünsa çıraklar simsarlar

memurlar kâhinler duahanlar

gözlemci melekler

ve öteki ruhaniler

ufuktan belâlanmış kavimler geçiyorlar

yoksul günümüzün dumanları içinde

kaynıyor yukarda kazan

kaynıyor ve taşıyor – melekler

sirkeciye açılan sokaklara boşaltıyorlar onu

insan eti kokan ucuz otellerden

piyango gişelerinden plakçılardan

sızan cinneti

yarı bizans yarı taşra kılan akşamı

bu borulara üflenen dakikalar

kanallardan üstgeçitlerden taraçalardan

toprağın altından, ta yedi şehir aşağılardan

sızan fışkıran akan şehirliler

mezar komşularımız

ne serin avlularda göç-ricat hutbeleri

ne inzarcı divaneleri kavmin

ne de ‘şehrin ta ucundan koşarak gelen haberci’

hiç biri

uykunun karanfil kokulu

şerbetiyle ıslanmış bıyıkları

şehre inince küçülen omuzları

ve sıkılgan elleriyle

insanın dayısına benzettiği

köylüler de yok artık

hepsi geminin karanlık mahzenine gömüldü

topkapı minibüsleri yuttu onları.

ııı

nasıl da tükenmişiz biz yolcular

mağrur perçemlerimizden tutulmuş

göğüslerimiz kurumuş

erimiş hançeremiz

göz oyuklarımıza

batan şehirlerin kumu dolmuş

asık suratlarla geçiyoruz koridorları

yorgun / inançsız

günbatımının tabanıyla ezilmiş

gözden çıkarılmış

peygamber katleden kavimler gibi

ve eriyip akıyoruz

sulardan dışarı

yorgun develerimizin

biçimsiz atlarımızın üzerinde

mağlup omuzlarımıza sitemle

göğün ağırlığını indiren

gözdağı veren

meş’um çığlıkları içinde

sahra kuşlarının

ıv

oturmak istiyorum

biraz sıkışır mısınız

bakın ellerim dolu

ellerim ceplerim ve kafam

yolcuyum/sorulur mu/nereye gidiyor bu gemi

biraz sıkışır mısınız

ruhumu kurtarmaya çalışıyorum

dualarla perhizlerle susarak somurtarak

ve gizlenerek kıyı bucak

– biz zavallı küçük sırlar –

biz zavallı sırlar

(küçük)

biraz sıkışır mısınız

öleceğim, efendim

bir gün mutlaka öleceğim

ama beşkırkbeş vapuru

– kim durdurabilir onu –

beşkırkbeşte kalkacak yine

biraz sıkışır mısınız

günahlarım

tövbelerim sadakalarım

heveslerim erdemlerim başarılarım

kâğıtlarım muskalarım madalyalarım

traşlı fotoğraflarım traşsız fotoğraflarım

ruhum cesedim göz yaşlarım

burda büyüğüm burda küçüğüm

burda büyüğüm

buraya sığarım buraya

sığarım buraya sığarım

biraz sıkışır mısınız biraz

sıkışır mısınız

biraz

sıkı

şır

n

ı

z

v

kalkıp bazı fikirleri bazı hacimlere

koymam gerekli

aklı sicimlerle bağlamam

kamçılamam kamçılamam

günlük hayatı balkondan yuvarlamam

delilleri yok etmem hatıraları yakmam

gerekli

gidip kâtipleri

muhasipleri uyandırmalı

karıncaları yuvadan çıkarmalı

gemiye katılsınlar

su/kereste

ve uzaklık

taşısınlar

bal güğümünü borazanımı

baltamı eşeğimi

ve önsezisini eşeğimin

almam gerekli

önce

‘gemiye bakmak’ için

su

ağaç

ve derinlik

sonra

‘gemiden bakmak’ için

susuzluk

ve

m

i

n

a

r

e

düşünceyi kaptan köşküne koyuyorum

hayâlgücünü güverteye

uykuyu yelkenlere

ve ölümü dümene

sonra inip gemiye kıyıdan bakıyorum

ve bu fazlasıyla insanbiçimli

inkâr yüklü gemiyi

gaz döküp yakıyorum

şüphe’yi abesle azdırılmış zekâyı

o cam gözlü geometriyi

bin başlı levyetanı

kabaran sulara salıyorum

– biraz hafiflesin diye gemi –

sonra kırk yıl peşinde dolaşıyorum onun

ve inançla zıpkınlaya zıpkınlaya

sonunda, ‘iyi huylu’ bir merak

türetiyorum ondan

ilham’la yürüyen bir dağ,

yaklaştıkça gizemlenen ada:

yollarda bulunan

ve yollarda yitirilen ithaka

uykuyu çocuklara ayırıyorum

gençliği annelere babalara

umudu gemiden bakanlara bırakıyorum

korkuyu kıyıdan bakanlara

tufanı kendime ve biletsiz yolculara

Cahit Koytak

Kaynak: https://bahargiller.wordpress.com/pag...
Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
0
0
0
0
0
0
0
ONEDİO ÜYELERİ NE DİYOR?
Yorum Yazın