Ağaçlar ve Efsaneleri
Ağaçlar ve Efsaneleri
Malumunuz insanoğlunun tarihine şöyle bir baktığımızda hemen hemen her şeye ait bir efsaneye rastlamamız mümkün olabilmekte . Antik Mısır ya da Yunan Efsaneleri , Atalarımızın Türk Destanları ya da günümüzdeki modern şehir efsaneleri bunlardan sadece bir kaçı.
Ağaçlar üzerine de onlarca efsane olmakla beraber bunlardan en çok bilinen bir kaç tanesini paylaşmak istedim. sizin de aklınıza gelen varsa, paylaşmanızı beklerim
Zeytin Ağacı
Zeytin Ağacı
Zeytin Ağacı yer edindiği tüm kutsal kitaplarda kutsallığın,
bolluğun, adaletin, sağlığın, gururun, zaferin, refahın, bilgeliğin, aklın,
arınmanın, yeniden doğuşun, insanlık için önemli erdem ve değerlerin sembolü
olmuştur hep…
Eskii Ahit’te yer alan efsanelerden biri, Hazreti Nuh ve tufandan
bahseder. Yarattığı ademoğlunun yeryüzüne kötülük tohumları saçtığını gören
Tanrı, onu bir tufanla cezalandırmaya karar verir. Ve Hazreti Nuh’a bir gemi
yapmasını, bu gemiye her temiz hayvandan erkek ve dişi yedişer, her temiz
olmayan hayvandan erkek ve dişi ikişer ve kuşlardan da erkek ve dişi yedişer
tane almasını söyler..
Ardından büyük tufan başlar, Hazreti Nuh ve gemisindeki canlılar
hariç, yeryüzü üzerinde yaşayan her şey silinir. Tufan durulduğu zaman Hazreti
Nuh, suların çekilip çekilmediğini anlamak için geminin penceresinden bir
güvercin salar. Sular çekilmediği için güvercin gemiye döner.
Hz. Nuh, yedi gün sonra güvercini tekrar salar. Güvercin bu sefer,
ağzında yeni koparılmış zeytin yaprağıyla gelir. O zaman Nuh, suların
yeryüzünden çekildiğini anlar.
Ağzında zeytin yaprağı tutan güvercin, o günden bu güne, ümidin ve
barışın simgesi olur. Tufanın yok edici gücüne karşı direnen zeytin ağacı ise
ölümsüzlüğün simgesi olur..
“Refahın ve bolluğun sembolü
zeytinyağı” Eski Ahit’e göre zeytinyağı, refahın ve bolluğun
sembolüdür. Ve yalnız Eski Ahit değil, tüm kutsal kitaplarda zeytin ağacı ve
zeytinyağı; kutsallığın, bolluğun, adaletin, sağlığın, gururun, zaferin,
refahın, bilgeliğin, aklın, arınmanın ve yeniden doğuşun, kısaca insanlık için
en önemli erdem ve değerlerin sembolüdür.
Ağaçların
Kralı Hâkimler Kitabı’nda geçen bir zeytin efsanesi, ağaçların kendilerine kral
seçmek için ilk olarak zeytin ağacına başvurduklarından bahseder: “Vaktiyle ağaçlar, kendilerine
kral meshetmek için gittiler; ve zeytin ağacına dediler: Bize kral ol. Ve
zeytin ağacı onlara dedi: Allahın ve insanın bende sena ettikleri (övdükleri)
yağımı bırakayım ve ağaçlar üzerinde sallanmaya mı gideyim?”
Zeytin ağacından “hayır”
yanıtını alan ağaçlar, daha sonra incir ve asmaya giderler.
Ancak incir ve asma da, aynı gerekçeyle kral olmayı reddederler.
Hâkimler Kitabı’ndaki öyküden, ağaçların kendilerine kral olarak kara çalıyı
seçtiklerini ve kara çalının da krallığı kabul ettiğini öğreniriz.
Yunan
Mitolojisi’nde zeytin ağacı, her şeyden önce, bereket ve barışı temsil eden bir
tanrıçanın armağanıdır. Efsaneye göre, Tanrı Zeus, Attika şehri için bir
yarışma düzenler. Bu yarışmada şehre en değerli armağanı verecek olan,
Attika’nın koruyucusu olacaktır. Yarışmaya deniz tanrısı Poseydon ile Zeus’un
kızı tanrıça Athena katılır. Poseydon, denizden bir at çıkarır. Bu, çok ağır
yükleri taşıyabilen ve savaşlarda yararlık gösterebilecek güçlü ve kuvvetli bir
attır.
Sıra,
Athena’ya gelince, tanrıça topraktan bir zeytin ağacı çıkarır ve yarışmayı
kazanır. Böylece hem Attika’nın koruyucu tanrıçası olur, hem de daha sonra ise
şehre adını verir. Mitolojiye göre tanrıça Athena, zeytin ağacını barışı ve
medeniyeti simgelediği için armağan etmiştir Atinalılar’a. Bu seçim “at” yerine
zeytin ağacını seçmek değildir sadece… Halk bu seçimiyle aynı zamanda göçebelik
yerine yerleşikliği, savaş ve talan yerine barış ve uygarlığı seçmiştir. Aklı,
bilimi ve sanatı temsil eden tinsel parlaklığın tanrıçası Athena’nın en
belirgin simgesi kendi yarattığı ağaç olan zeytinin dalıdır.
Zeytin
efsaneleri anlatmakla bitmez. Başka bir efsaneye göre ise
savaşçılar tarafından korunan bu ağaç, M.Ö.480′deki Pers işgalinde Akropolis’le
birlikte yakılır. İşgalden sonra Akropolis yıkıntıları arasında kalan zeytin
ağacı filizlenir, yeniden canlanır ve sürgünleri tüm Yunanistan’a ekilir. Bu
nedenle olmalı bütün zeytin ağaçlarının, Athena’nın yarattığı bu ilk zeytin
ağacından çoğaldığı söylenir.
Antik Yunanlılar’a göre, kutsal bir aileden gelmiş olmanın en
önemli işareti bir zeytin ağacının altında doğmuş olmaktır. Bunun dışında M.Ö.
8’inci yüzyılda yaşadığı sanılan Homeros’un kaleme aldığı destanlar, zeytin
ağacı ve zeytinyağına ilişkin zengin tasvirler ve benzetmelerle süslüdür.
Vak Vak Ağacı
Vak Vak Ağacı
Ortaçağ Anadolu Türk mimarisinde kıvrım dal ve yapraklara eklenen insan
veya hayvan başları ya da figürlerinden oluşan bir grup bezeme, bazı
araştırmacılarca Şamanizm, eski Türk dini, on iki hayvanlı takvim, burç
hayvanları veya Türk mitolojisinde yer alan hayvanlarla ilişkilendirilerek
açıklanır. Ortaçağ Anadolu Türk sanatında 13. yüzyılın ortalarından itibaren
yaygınlaşan bu bezemeler, Şamanizm, burç veya takvim hayvanlarıyla ilişkili
olmayıp Vakvak adı verilen bir ağacın üsluplaştırılarak mimari bezemeye
aktarılan örnekleridir.
Hint Okyanusu’ ndaki adalardan biri olduğuna inanılan Vakvak Adası’ nda
yetişen ve bulunduğu adaya adını da veren Vakvak Ağacı, dallarının uçları veya
meyveleri insan ya da hayvan şeklinde olan ve vak vak şeklinde ses çıkaran
efsanevi bir ağaçtır.
Vakvak Ağacı’ndan gelişen ve mimari bezeme dışında kitap, seramik, maden,
cam, ahşap, kumaş ve halı gibi diğer sanat dallarında da yaygın olarak
kullanılan bu bezeme türünün bir üslup olduğu 16. yüzyıla ait bir kaynak
tarafından da doğrulanır. Bu nedenle kıvrım dal ve yapraklara eklenen insan
veya hayvan başları ya da figürlerden oluşan bu bezemeleri, Şamanizm, burç veya
takvim hayvanlarıyla ilişkilendirilmek yerine bir bezeme üslubu olarak
değerlendirilmek gerekir.
İslam Mitolojisi’ ne göre cehennemde bulunan, meyveleri insan kafası olan
efsanevi bir ağaçtan adını alan “Vakvak Ağacı” aynı zamanda tarihsel
bir olaya ismini vermiştir. 1656 yılında Sultanahmet’ te bulunan çınar ağacına
o kadar çok adam asılmış ki bu ağaca ‘şecere-i vakvak’, insanların bu ağaca
asılmasıyla oluşan olaya da ‘vaka-i vakvakiye’ denmiştir.
Nar Ağacı
Nar Ağacı
Hem şifa dolu, hem de bereket simgesi
Mitolojiye göre,
Genç kız babası tarafından tacize maruz
kalmaktadır. Bu durumdan bıkan kız kaçıp ölen annesinin mezarı başına gider ve
orada intihar eder. Kızın amacı sonsuza kadar saf ve temiz kalabilmektir. Tanrılar,
saf ve temiz kalmak için canını veren bu kızın kanından bir ağaç yaratırlar.
İşte bu ağaç nar ağacıdır. Kızını taciz eden babaya tanrılar tarafından verilen
ceza ise çaylağa dönmektir. Derler ki, çaylağın asla nar ağacına konmama sebebi
de budur.
Nar Yunanca da “side” demektir ve Antalya
yakınlarındaki antik kente adı da Anadolu’da yaşayan bir kahramanın kızının
adından esinlenerek verilmiştir.
Çin de dahil olmak üzere, pek çok kültürde
doğurganlığın ve bereketin simgesidir nar. Mezopotamya’da bir erkek aşık olduğu
kadının kendisini arzulaması için bir dua eder ve bu duanın içinde nar meyvesi
de vardır. Bazı kültürlerdeyse evlenmek üzere olan çiftlere ikiye bölünmüş nar
resmi hediye etmek adettir çünkü bu, evliliğin başarılı olması için yapılan iyi
bir dilektir.
Narın anavatanı Akdenizdir ama hemen hemen
bütün Avrupa’da yaygın olarak yetiştirilir. Çünkü Araplar tarafından
İspanya’ya, oradan da bütün Avrupa’ya yayılmıştır. İspanyolca nar granada
demektir.
Bereketin simgesi olan nar hepimizin artık
bildiği gibi müthiş bir antioksidan kaynağıdır. Düzenli olarak nar suyu içmek
tansiyonun dengelenmesine yardımcı olur. Narın içinde barındırdığı
antioksidanlar kanseri önleyici etki yapar. Nar aynı zamanda kalp ve damar
sağlığı açısından da önemli bir meyvedir. Narın sadece meyvesi değil çekirdeği
ve yaprağı da çok faydalıdır. Nar aynı zamanda C vitamini, potasyum ve demir
yönünden zengin bir meyvedir. Nar, çarpıntıya iyi gelir. Mideyi kuvvetlendirir. Et kısmı ile sıkılıp içilirse, safra söker, pekliği giderir.
***Unutmadan Nar soyması zor bir meyve olduğu
için, bazen insanların sevmelerine rağmen almadıklarını her yerin battığını
duymuştum. Bir de içi su dolu bir kapta ayıklamayı deneyin isterseniz.
FERHAT ELMASI : İnsanlık tarihinin en uzun ömürlü ve en adil hükümdarlarından olan Acem Nuşirevan’ın(531579
yıllarında)torunu Hüsrev Perviz,güzel bir kıza aşık olur:Şirin’dir bu kızın adı.
Kendisi Müslüman,Şirin de Hıristiyan’dır.Ancak halk çok sevdiği için bu evliliğe karşı çıkmaz.Uzatmayalım
güzel bir düğünle evlenirler.Ancak hükümdar kendi saltanatı ile karısının güzelliğinin geçici olduğunu
bildiğinden,heykelini yaptırmaya karar verir Şirin’in.
Heykeltraş Ferhat bulunur.Ferhat Şirin’e bakarken,aşık da olur ve bu Hüsrev Perviz’in kulağına gider.Ancak
hemen 'boynunu vurdurmaz' ve Ferhat’ı dağlara sürgüne gönderir.
Ferhat,aşkından dağdaki kayalara Şirin’in resmini kazımaya başlar.Bunları duyan hükümdar da,aklına bir
kurnazlık getirir:Kendi adamlarını dağa yollar ve Ferhat’a,'Şirin öldü' dedirtir.Aşkının öldüğünü duyan
Ferhat,hemen yanındaki baltanın üzerine yüzükoyun düşer.Balta göğsünü yarar.Masal bu ya,akan kanlar,önce
baltanın sapını yeşertir,sonra da çiçek açtırır.Açan çiçekten de nar meyvesi olur.İşte narı ikiye böldüğümü
Musa Ağacı
Musa Ağacı
Hıdırbey Musa
Ağacının Efsanesi:
Hz. Hızır ile
Hz. Musa’nın Samandağ’daki buluşmasından sonra, birlikte Hıdırbey Köyü’nün
yanındaki Musa Dağı’na çıkmak üzere yola çıkarlar.
Hıdırbey
Köyü’ndeki Musa ağacının bulunduğu yere geldiğinde çok susar. Bastonunu bu
ağacın bulunduğu yere bıraktıktan sonra, hemen yanındaki dereye su içmeye
gider. Su içtikten sonra yollarına devam ederler. Asasını suyun kenarında
unuttuğunu anlayan Hz. Musa, döndüğünde ise asasının yeşerdiğini ve bir fidan
haline geldiğini görür. O günden bugüne, o ağaç Musa ağacı olarak bilinir.
İncir Ağacı
İncir Ağacı
M.Ö. 484 yılında Herodotos tarafından yazılan kaynak, Anadolu’da incir
kültürünün insanlık kültürü kadar eski olduğunu, kültür meyveleri içinde, en
eski gelişme tarihine sahip meyvenin incir meyvesi olduğunu bildirmektedir.
İncir, eski Yunan ve Mısır Uygarlıklarında verimlilik sembolü olarak kabul
edilmektedir.
Eski Yunanlılarda incir yapraklarının “onur verici bir hediye” olarak
kabul edilmesi, olimpiyatlarda kazanan atletlere yemeleri için incir meyvesi
verilmesi ve başlarına incir yaprağından örülmüş taç giydirilmesi, incir
ağacının aşırı doğurganlık anlamına gelmesi, incir kültürünün daha temiz bir
ahlakın yol göstericisi olarak belirlenmesi, bunun bir örneğidir.
Herodotos’a göre; kuru incir Lydia ‘da yaşamın on temel nimetlerinden
sayılmaktadır. O kadar ki, “Perslerin yiyecek incirleri
olmadığı”söylenerek kralın Perslerle savaştan vazgeçmesinde araç
olarak kullanılmıştır.
Yunan mitolojisinde; incir meyvesine “daha soylu ve daha medeni bir
hayatın başlangıcı” gözüyle bakıldığından söz edilmektedir.
Efsaneye göre tanrıça Demeter, kendisini konuk severlikle ağırlayan Phytalos’a
hemen oracıkta yarattığı bir incir ağacını armağan etmiştir ve gezgin
Pausanias, kahramanın mezar taşında şunları okumuştur.
Burası,
bir zamanlar kahraman Phytalos’un yüce Demeter’i, konukseverlikle ağırladığı
yerdir ve Tanrıça ilkin burada, İnsanoğlunun kutsal incir dediği meyveyi
yaratmıştır. O gün bu gündür, Phytalos soyunun asla tükenmeyen onurunu süsler.
Mitolojideki bir başka efsaneye göre, Atinalıların topraklarının verdiği bu
ürünle gurur duydukları, Kralın ”incirlerin yetiştiği
ülkeyi henüz fethetmediğini ve inciri yerli halktan vergi olarak almak yerine,
hala dışarıdan satın aldığını hatırlaması için, her öğle yemeğinde öğüne Attika
incirlerinden koydurtması” ile açıkladığı belirtilmektedir.
İncir ağacı hakkında sadece Yunan mitolojisi değil, Roma mitolojisi de
örnekler sunmaktadır. Romanın efsanevi kurucuları Remus ve Romulus’un, ”meyveleri yerlere kadar sarkan incir ağacı altında dişi
kurt tarafından emzirildiği” söylenmektedir.
İncir ağacı, büyük kültür ve dinlerin tümünde bir sembol olarak
kullanılmıştır. İncirden sıkça söz eden eski Ahit, incirden
esinlenmiş imge ve benzetmelerle doludur. İncir ağacının gölgesinde oturmak, ya
da bunların meyvelerinden tatmak, dingin, huzur dolu bir varoluşu tatmakla eş
anlamlı gibidir.
Siddharta Guatama’nın Budizm ‘in temelini oluşturan ilhamı, incir ağacının
altında otururken aldığı bilinmektedir.
Musevilerin “Fısıh Bayramı” kutlamalarında
geleneksel yiyecek olan incir, İncil’de de cennetin bahçelerinde bir ağaç
olarak zikredilmekte ve kutsal meyve olması nedeniyle Noel kutlamalarının
vazgeçilmez besini olarak tanımlanmaktadır.
Kuran
‘da Hz. Muhammed ‘in “eğer seçme hakkı olsa cennete götüreceği ağacın incir
ağacı olacağı” belirtilmekte,
Et-Tin: 1-4 Sure ‘sinde; “Andolsun, incire, zeytine, Sina Dağına ve şu emin şehre ki, biz
hakikaten, İnsanı en güzel bir biçimde yarattık” denmektedir.
Allah’ın insanlara lütfu olan bu kutsal ağacın meyveleri, insan sağlığına
yararları açısından da mucizevidir. “İncirin, hurmanın ve zeytinin
bittiği yerde bit” sözü ile “sen de bu topraklarda ol, bu
topraklarda büyük avantajlar vardır” mesajı verilmekte, kuru
incirin ülkemizde yetişmesi avantajından beslenme ve sağlık açısından
yararlanması tavsiye edilmektedir.
İncirin anavatanı Türkiye olup, buradan Suriye, Filistin ve daha sonra da
Ortadoğu üzerinden Çin ve Hindistan’a yayılmıştır. İncirin özel döllenme ve
kendine özgü kurutma şartlarına haiz bir meyve olması yetiştiği bölgeleri
sınırlı kılmaktadır.
Bununla ilgili olarak Cevat Sami Hüsnü, Nevsal-i İktisadiye (1323) adlı
eserinde, “Amerikalıların Kaliforniya’da, Ege inciri
yetiştirme çabasına girdiklerini, ancak önce kuşlarla mücadele etmek zorunda
kaldıklarını, daha sonra kurutma sistemi konusunda sorun yaşadıklarını, incir
yetiştiriciliği ile ilgili ilk denemenin başarısızlıkla sonuçlandığını”anlatmaktadır.
Ancak 4 Temmuz 1901 tarihli Ahenk gazetesinde yazılanlara göre, Amerikalılar
Türkiye ‘ye ikinci kez ziraat uzmanı göndermişler, bu girişimlerinde başarıya
ulaşarak Kaliforniya’da incirciliğin gelişmesini sağlamışlardır.
Ihlamur ve Çınar Ağacı
Ihlamur ve Çınar Ağacı
Tanrı Zeus, Olympos Dağı’nda sıkıldığı günlerde Hermes’le birlikte
insanların görünümüne girip, köyleri, kentleri dolaşmışlar. Bir gün Frigya
dolaylarında bir kente girmişler. Hangi evin kapısını çalsalar açılmamış. Tanrı
Zeus, konuğu olarak birilerinin kendilerini evlerine kabul edeceğinden
emin olduğundan, bütün evleri dolaşmaya karar vermiş. Yine hiçbir kapı
açılmamış.
En sonunda yıkık, dökük, yoksul bir kulübede oturanlar Zeus’la Hermes’e
kapılarını açmış. Bu evde Baukis ve Philemon adlarında yaşlı karı koca
yaşıyormuş. Hemen Zeus’la, Hermes’e yemek yapmışlar. Ellerini yüzlerini
yıkamaları için havlu vermişler. Daha sonra Philemon sofraya şarap getirmiş.
Kupalar durmadan boşalıyormuş fakat şarabın bitmesi gerekirken
bitmiyormuş. Philemon’la karısı bu iki konuğun tanrı olduğunu anlamışlar,
onlara bir kusur yaptılarsa kendilerini bağışlamalarını istemişler. Tanrı
Zeus “Hadi beni takip edin.” demiş.
Philemon ile Baukis onları takip etmişler. Tepeye çıkınca Zeus onlara köye
bakmalarını söylemiş. Yaşlı karı koca köyün sular içinde kaldığını görmüşler ve
çok şaşırmışlar. Zeus “Bana gösterdiğiniz konukseverliği size
ödeyeceğim. Ne dileğiniz varsa dileyin benden.” demiş. Yaşlı karı koca
“Birbirimizden hiç ayrılmamak ve aynı günde ölmek istiyoruz.” demişler. Zeus’ta
onların dileğini yerine getirmiş, karı koca aynı günde ölmüşler.
Öldükten sonra gömüldükleri yerde ıhlamur ve çınar ağacı çıkmış. Bu iki
ağaç birbirleriyle birleşip tek ağaç olmuş. Rivayete göre Bergama’daki bir yanı
ıhlamur, bir yanı da çınar ağacı olan bu ağaç, dünyada bu özellikteki tek
ağaçmış.
İğde Ağacı
İğde Ağacıİ
ğde ağacı
neden eğri büğrüdür ve dikenlidir ...
Nemrut
Hazreti İbrahim'i ateşe atmaya karar verir. Büyük bir ateş yaktıracak ve
İbrahim'i içine atarak diri diri yakacaktır. Nemrutun adamları ateşin
yakılabilmesi için ağaç toplamaya başlarlar. Fakat pek çok ağaç böyle uğursuz
bir iş için yanmaya razı olmaz.
Ateşin
büyük olması için odun toplayıcılar uzun ve düzgün ağaçları tercih ederler. O
zamanlar uzun ve pürüzsüz olan iğde ağacı bu işe gönüllü olarak talip olur.
Çevredeki iğde ağaçlarını hep keserler ve ateşe atarlar. Bir ara ateş o kadar
büyür ki Hz. İbrahim'i atmak için yanına yaklaşamazlar. Hemen bir mancınık
hazırlayıp Hz.İbrahim'i onun vasıtası ile ateşe atarlar.
İbrahim'in
düştüğü yerin güzel bir bahçe, ateşin göl ve odunların balık olduğu hepimizin
bildiği şeyler. Ama ya iğde ağaçları evet o günden sonra iğde ağaçlarının ne
düzgünlüğü kaldı nede dikensizliği… Bugünde iğde ağaçları eğri büğrü ve
dikenlidir. Bu yüzdende yakılmak için pek tercih edilmez. Çünkü Hazreti
İbrahim, iğde ağacının fazla ısı vermesi karşısında Allaha yalvarmış ve bu
ağacın cezalandırılmasını istemiştir. Bu yüzden İğde ağacı eğri büğrü ve
dikenlidir.
Defne Ağacı
Defne Ağacı
Apollon Thessalia’da kıyıları ağaçlarla gölgelenen Peneus ırmağı kenarında,
güzel genç bir kız gördü. Bu güzelin adı Daphne idi ve Apollon görür gürmez ona
aşık olmuştu. Daphne ormanların derinliklerinde dolaşmaktan zevk alıyor, ay
ışığında yabani hayvanları kovalamak avlamak en büyük eğlencesi idi. Yalnız
başına dolaşmayı çok seviyordu. Dahası Daphne hayatı boyunca yalnız yaşamaya
yemin etmişti. Erkeklerden nefret ediyordu bu yüzden evlenmeyi kesinlikle
istemiyordu.
Fakat Apollon ona delicesine tutulmuş peşini bırakmıyordu. Ormanda
karşılaştıklarında Tanrı Apollon güzeller güzeli bu kızla konuşmak istedi ancak
Daphne ondan korkarak koşmaya başladı. Apollon ne dediyse onu durmaya ikna
edememişti, Daphne korkmuştu bir kere. Yorgun düşene kadar koştu koştu, daha
fazla koşacak gücü kalmadığında yere yıkıldı ve toprak anaya yalvarmaya
başladı. ”Ey toprakana beni ört beni sakla, kurtar”
Toprak ana onun yakarışını duymuştu, az sonra Daphne yorgunluktan ağrıyan
bacaklarının sertleştiğini, odunlaşmaya başladığını hissetti. Gri renginde bir
kabuk göğsünü kapladı. Güzel kokulu saçları yapraklara dönüştü ve kolları
dallar halinde uzandı, küçük ayakları ise kök olup toprağın derinliklerine doğru
indi.Apollon sevdiği kıza sarılmak isterken bu Defne ağacına çarpınca şaşırdı.
O günden sonra Defne ağacı Apollonun en sevdiği ağaç oldu, ve defne
yaprakları genç adamın saçlarının çelengi oldu. Kahramanlara ödül olarak defne
yapraklarından yapılma taçlar taktılar..
Çam Ağacı
Çam Ağacı
Çam ağacı bazı kaynaklara göre Yunan ve Roma çoktanrılı kültlerindeki “
Attis “ tanrısına ibadet ayininden kaynaklanır. Attis’in bereket tanrısı
olduğuna ve sonradan bunu görmek için çam ağacında vücut bulduğuna inanılırdı.
Çam ağacının İskandinav dini
inançları ve efsanelerindeki kutsal olduğuna inanılan bir çam ağacı inancına
dayandığı da anlatılır. Efsaneye göre İskandinav
tanrılarından
“ Odin” dünyayı yarattıktan sonra kendisini “evrenin ağacı”
denilen
ve hiç solmayan bir çam ağacına asar. Böylece hikmet ve bilgiye
dönüştüğüne
inanılır.
Yorum Yazın
En sevdiğim ağaç 'Zeytin' ağacı :) güzel içerik olmuş.
nedense ilham geldi birden :D