Görüş Bildir
Haberler
Ağaçlar ve Efsaneleri

Ağaçlar ve Efsaneleri

goofy
14.11.2016 - 11:29

Ağaçlar ve Efsaneleri

Malumunuz insanoğlunun tarihine şöyle bir baktığımızda hemen hemen her şeye ait bir efsaneye rastlamamız mümkün olabilmekte . Antik Mısır  ya da Yunan Efsaneleri , Atalarımızın Türk Destanları ya da günümüzdeki modern şehir efsaneleri bunlardan sadece bir kaçı. 

Ağaçlar üzerine de onlarca efsane olmakla beraber bunlardan en çok bilinen bir kaç tanesini paylaşmak istedim. sizin de aklınıza gelen varsa, paylaşmanızı beklerim

İçeriğin Devamı Aşağıda

Zeytin Ağacı

Zeytin Ağacı

Zeytin Ağacı yer edindiği tüm kutsal kitaplarda kutsallığın,

bolluğun, adaletin, sağlığın, gururun, zaferin, refahın, bilgeliğin, aklın,

arınmanın, yeniden doğuşun, insanlık için önemli erdem ve değerlerin sembolü

olmuştur hep…

Eskii Ahit’te yer alan efsanelerden biri, Hazreti Nuh ve tufandan

bahseder. Yarattığı ademoğlunun yeryüzüne kötülük tohumları saçtığını gören

Tanrı, onu bir tufanla cezalandırmaya karar verir. Ve Hazreti Nuh’a bir gemi

yapmasını, bu gemiye her temiz hayvandan erkek ve dişi yedişer, her temiz

olmayan hayvandan erkek ve dişi ikişer ve kuşlardan da erkek ve dişi yedişer

tane almasını söyler..

Ardından büyük tufan başlar, Hazreti Nuh ve gemisindeki canlılar

hariç, yeryüzü üzerinde yaşayan her şey silinir. Tufan durulduğu zaman Hazreti

Nuh, suların çekilip çekilmediğini anlamak için geminin penceresinden bir

güvercin salar. Sular çekilmediği için güvercin gemiye döner.

Hz. Nuh, yedi gün sonra güvercini tekrar salar. Güvercin bu sefer,

ağzında yeni koparılmış zeytin yaprağıyla gelir. O zaman Nuh, suların

yeryüzünden çekildiğini anlar.

Ağzında zeytin yaprağı tutan güvercin, o günden bu güne, ümidin ve

barışın simgesi olur. Tufanın yok edici gücüne karşı direnen zeytin ağacı ise

ölümsüzlüğün simgesi olur..

“Refahın ve bolluğun sembolü

zeytinyağı” Eski Ahit’e göre zeytinyağı, refahın ve bolluğun

sembolüdür. Ve yalnız Eski Ahit değil, tüm kutsal kitaplarda zeytin ağacı ve

zeytinyağı; kutsallığın, bolluğun, adaletin, sağlığın, gururun, zaferin,

refahın, bilgeliğin, aklın, arınmanın ve yeniden doğuşun, kısaca insanlık için

en önemli erdem ve değerlerin sembolüdür.

Ağaçların

Kralı Hâkimler Kitabı’nda geçen bir zeytin efsanesi, ağaçların kendilerine kral

seçmek için ilk olarak zeytin ağacına başvurduklarından bahseder: “Vaktiyle ağaçlar, kendilerine

kral meshetmek için gittiler; ve zeytin ağacına dediler: Bize kral ol. Ve

zeytin ağacı onlara dedi: Allahın ve insanın bende sena ettikleri (övdükleri)

yağımı bırakayım ve ağaçlar üzerinde sallanmaya mı gideyim?”

Zeytin ağacından “hayır”

yanıtını alan ağaçlar, daha sonra incir ve asmaya giderler.

Ancak incir ve asma da, aynı gerekçeyle kral olmayı reddederler.

Hâkimler Kitabı’ndaki öyküden, ağaçların kendilerine kral olarak kara çalıyı

seçtiklerini ve kara çalının da krallığı kabul ettiğini öğreniriz.

Yunan

Mitolojisi’nde zeytin ağacı, her şeyden önce, bereket ve barışı temsil eden bir

tanrıçanın armağanıdır. Efsaneye göre, Tanrı Zeus, Attika şehri için bir

yarışma düzenler. Bu yarışmada şehre en değerli armağanı verecek olan,

Attika’nın koruyucusu olacaktır. Yarışmaya deniz tanrısı Poseydon ile Zeus’un

kızı tanrıça Athena katılır. Poseydon, denizden bir at çıkarır. Bu, çok ağır

yükleri taşıyabilen ve savaşlarda yararlık gösterebilecek güçlü ve kuvvetli bir

attır.

Sıra,

Athena’ya gelince, tanrıça topraktan bir zeytin ağacı çıkarır ve yarışmayı

kazanır. Böylece hem Attika’nın koruyucu tanrıçası olur, hem de daha sonra ise

şehre adını verir. Mitolojiye göre tanrıça Athena, zeytin ağacını barışı ve

medeniyeti simgelediği için armağan etmiştir Atinalılar’a. Bu seçim “at” yerine

zeytin ağacını seçmek değildir sadece… Halk bu seçimiyle aynı zamanda göçebelik

yerine yerleşikliği, savaş ve talan yerine barış ve uygarlığı seçmiştir. Aklı,

bilimi ve sanatı temsil eden tinsel parlaklığın tanrıçası Athena’nın en

belirgin simgesi kendi yarattığı ağaç olan zeytinin dalıdır.

Zeytin

efsaneleri anlatmakla bitmez. Başka bir efsaneye göre ise

savaşçılar tarafından korunan bu ağaç, M.Ö.480′deki Pers işgalinde Akropolis’le

birlikte yakılır. İşgalden sonra Akropolis yıkıntıları arasında kalan zeytin

ağacı filizlenir, yeniden canlanır ve sürgünleri tüm Yunanistan’a ekilir. Bu

nedenle olmalı bütün zeytin ağaçlarının, Athena’nın yarattığı bu ilk zeytin

ağacından çoğaldığı söylenir.

Antik Yunanlılar’a göre, kutsal bir aileden gelmiş olmanın en

önemli işareti bir zeytin ağacının altında doğmuş olmaktır. Bunun dışında M.Ö.

8’inci yüzyılda yaşadığı sanılan Homeros’un kaleme aldığı destanlar, zeytin

ağacı ve zeytinyağına ilişkin zengin tasvirler ve benzetmelerle süslüdür.

 

Vak Vak Ağacı

  Vak Vak Ağacı

Ortaçağ Anadolu Türk mimarisinde kıvrım dal ve yapraklara eklenen insan

veya hayvan başları ya da figürlerinden oluşan bir grup bezeme, bazı

araştırmacılarca Şamanizm, eski Türk dini, on iki hayvanlı takvim, burç

hayvanları veya Türk mitolojisinde yer alan hayvanlarla ilişkilendirilerek

açıklanır. Ortaçağ Anadolu Türk sanatında 13. yüzyılın ortalarından itibaren

yaygınlaşan bu bezemeler, Şamanizm, burç veya takvim hayvanlarıyla ilişkili

olmayıp Vakvak adı verilen bir ağacın üsluplaştırılarak mimari bezemeye

aktarılan örnekleridir.

Hint Okyanusu’ ndaki adalardan biri olduğuna inanılan Vakvak Adası’ nda

yetişen ve bulunduğu adaya adını da veren Vakvak Ağacı, dallarının uçları veya

meyveleri insan ya da hayvan şeklinde olan ve vak vak şeklinde ses çıkaran

efsanevi bir ağaçtır.

Vakvak Ağacı’ndan gelişen ve mimari bezeme dışında kitap, seramik, maden,

cam, ahşap, kumaş ve halı gibi diğer sanat dallarında da yaygın olarak

kullanılan bu bezeme türünün bir üslup olduğu 16. yüzyıla ait bir kaynak

tarafından da doğrulanır. Bu nedenle kıvrım dal ve yapraklara eklenen insan

veya hayvan başları ya da figürlerden oluşan bu bezemeleri, Şamanizm, burç veya

takvim hayvanlarıyla ilişkilendirilmek yerine bir bezeme üslubu olarak

değerlendirilmek gerekir.

İslam Mitolojisi’ ne göre cehennemde bulunan, meyveleri insan kafası olan

efsanevi bir ağaçtan adını alan “Vakvak Ağacı” aynı zamanda tarihsel

bir olaya ismini vermiştir. 1656 yılında Sultanahmet’ te bulunan çınar ağacına

o kadar çok adam asılmış ki bu ağaca ‘şecere-i vakvak’, insanların bu ağaca

asılmasıyla oluşan olaya da ‘vaka-i vakvakiye’ denmiştir.

 

Nar Ağacı

Nar Ağacı

Hem şifa dolu, hem de bereket simgesi

Mitolojiye göre,

Genç kız babası tarafından tacize maruz

kalmaktadır. Bu durumdan bıkan kız kaçıp ölen annesinin mezarı başına gider ve

orada intihar eder. Kızın amacı sonsuza kadar saf ve temiz kalabilmektir. Tanrılar,

saf ve temiz kalmak için canını veren bu kızın kanından bir ağaç yaratırlar.

İşte bu ağaç nar ağacıdır. Kızını taciz eden babaya tanrılar tarafından verilen

ceza ise çaylağa dönmektir. Derler ki, çaylağın asla nar ağacına konmama sebebi

de budur.

Nar Yunanca da “side” demektir ve Antalya

yakınlarındaki antik kente adı da Anadolu’da yaşayan bir kahramanın kızının

adından esinlenerek verilmiştir.

Çin de dahil olmak üzere, pek çok kültürde

doğurganlığın ve bereketin simgesidir nar. Mezopotamya’da bir erkek aşık olduğu

kadının kendisini arzulaması için bir dua eder ve bu duanın içinde nar meyvesi

de vardır. Bazı kültürlerdeyse evlenmek üzere olan çiftlere ikiye bölünmüş nar

resmi hediye etmek adettir çünkü bu, evliliğin başarılı olması için yapılan iyi

bir dilektir.

Narın anavatanı Akdenizdir ama hemen hemen

bütün Avrupa’da yaygın olarak yetiştirilir. Çünkü Araplar tarafından

İspanya’ya, oradan da bütün Avrupa’ya yayılmıştır. İspanyolca nar granada

demektir.

Bereketin simgesi olan nar hepimizin artık

bildiği gibi müthiş bir antioksidan kaynağıdır. Düzenli olarak nar suyu içmek

tansiyonun dengelenmesine yardımcı olur. Narın içinde barındırdığı

antioksidanlar kanseri önleyici etki yapar. Nar aynı zamanda kalp ve damar

sağlığı açısından da önemli bir meyvedir. Narın sadece meyvesi değil çekirdeği

ve yaprağı da çok faydalıdır. Nar aynı zamanda C vitamini, potasyum ve demir

yönünden zengin bir meyvedir. Nar, çarpıntıya iyi gelir. Mideyi kuvvetlendirir. Et kısmı ile sıkılıp içilirse, safra söker, pekliği giderir.

***Unutmadan Nar soyması zor bir meyve olduğu

için, bazen insanların sevmelerine rağmen almadıklarını her yerin battığını

duymuştum. Bir de içi su dolu bir kapta ayıklamayı deneyin isterseniz.

FERHAT ELMASI : İnsanlık tarihinin en uzun ömürlü ve en adil hükümdarlarından olan Acem Nuşirevan’ın(531­579

yıllarında)torunu Hüsrev Perviz,güzel bir kıza aşık olur:Şirin’dir bu kızın adı.

Kendisi Müslüman,Şirin de Hıristiyan’dır.Ancak halk çok sevdiği için bu evliliğe karşı çıkmaz.Uzatmayalım

güzel bir düğünle evlenirler.Ancak hükümdar kendi saltanatı ile karısının güzelliğinin geçici olduğunu

bildiğinden,heykelini yaptırmaya karar verir Şirin’in.

Heykeltraş Ferhat bulunur.Ferhat Şirin’e bakarken,aşık da olur ve bu Hüsrev Perviz’in kulağına gider.Ancak

hemen 'boynunu vurdurmaz' ve Ferhat’ı dağlara sürgüne gönderir.

Ferhat,aşkından dağdaki kayalara Şirin’in resmini kazımaya başlar.Bunları duyan hükümdar da,aklına bir

kurnazlık getirir:Kendi adamlarını dağa yollar ve Ferhat’a,'Şirin öldü' dedirtir.Aşkının öldüğünü duyan

Ferhat,hemen yanındaki baltanın üzerine yüzükoyun düşer.Balta göğsünü yarar.Masal bu ya,akan kanlar,önce

baltanın sapını yeşertir,sonra da çiçek açtırır.Açan çiçekten de nar meyvesi olur.İşte narı ikiye böldüğümü

 

Musa Ağacı

Musa Ağacı

Hıdırbey Musa

Ağacının Efsanesi:

 

Hz. Hızır ile

Hz. Musa’nın Samandağ’daki buluşmasından sonra, birlikte Hıdırbey Köyü’nün

yanındaki Musa Dağı’na çıkmak üzere yola çıkarlar.

 

Hıdırbey

Köyü’ndeki Musa ağacının bulunduğu yere geldiğinde çok susar. Bastonunu bu

ağacın bulunduğu yere bıraktıktan sonra, hemen yanındaki dereye su içmeye

gider. Su içtikten sonra yollarına devam ederler. Asasını suyun kenarında

unuttuğunu anlayan Hz. Musa, döndüğünde ise asasının yeşerdiğini ve bir fidan

haline geldiğini görür. O günden bugüne, o ağaç Musa ağacı olarak bilinir.

 

İncir Ağacı

       İncir Ağacı

M.Ö. 484 yılında Herodotos tarafından yazılan kaynak, Anadolu’da incir

kültürünün insanlık kültürü kadar eski olduğunu, kültür meyveleri içinde, en

eski gelişme tarihine sahip meyvenin incir meyvesi olduğunu bildirmektedir.

İncir, eski Yunan ve Mısır Uygarlıklarında verimlilik sembolü olarak kabul

edilmektedir.

Eski Yunanlılarda incir yapraklarının “onur verici bir hediye” olarak

kabul edilmesi, olimpiyatlarda kazanan atletlere yemeleri için incir meyvesi

verilmesi ve başlarına incir yaprağından örülmüş taç giydirilmesi, incir

ağacının aşırı doğurganlık anlamına gelmesi, incir kültürünün daha temiz bir

ahlakın yol göstericisi olarak belirlenmesi, bunun bir örneğidir.

Herodotos’a göre; kuru incir Lydia ‘da yaşamın on temel nimetlerinden

sayılmaktadır. O kadar ki, “Perslerin yiyecek incirleri

olmadığı”söylenerek kralın Perslerle savaştan vazgeçmesinde araç

olarak kullanılmıştır.

Yunan mitolojisinde; incir meyvesine “daha soylu ve daha medeni bir

hayatın başlangıcı” gözüyle bakıldığından söz edilmektedir.

Efsaneye göre tanrıça Demeter, kendisini konuk severlikle ağırlayan Phytalos’a

hemen oracıkta yarattığı bir incir ağacını armağan etmiştir ve gezgin

Pausanias, kahramanın mezar taşında şunları okumuştur.

Burası,

bir zamanlar kahraman Phytalos’un yüce Demeter’i, konukseverlikle ağırladığı

yerdir ve Tanrıça ilkin burada, İnsanoğlunun kutsal incir dediği meyveyi

yaratmıştır. O gün bu gündür, Phytalos soyunun asla tükenmeyen onurunu süsler.

Mitolojideki bir başka efsaneye göre, Atinalıların topraklarının verdiği bu

ürünle gurur duydukları, Kralın ”incirlerin yetiştiği

ülkeyi henüz fethetmediğini ve inciri yerli halktan vergi olarak almak yerine,

hala dışarıdan satın aldığını hatırlaması için, her öğle yemeğinde öğüne Attika

incirlerinden koydurtması” ile açıkladığı belirtilmektedir.

İncir ağacı hakkında sadece Yunan mitolojisi değil, Roma mitolojisi de

örnekler sunmaktadır. Romanın efsanevi kurucuları Remus ve Romulus’un, ”meyveleri yerlere kadar sarkan incir ağacı altında dişi

kurt tarafından emzirildiği” söylenmektedir.

İncir ağacı, büyük kültür ve dinlerin tümünde bir sembol olarak

kullanılmıştır. İncirden sıkça söz eden eski Ahit, incirden

esinlenmiş imge ve benzetmelerle doludur. İncir ağacının gölgesinde oturmak, ya

da bunların meyvelerinden tatmak, dingin, huzur dolu bir varoluşu tatmakla eş

anlamlı gibidir.

Siddharta Guatama’nın Budizm ‘in temelini oluşturan ilhamı, incir ağacının

altında otururken aldığı bilinmektedir.

Musevilerin “Fısıh Bayramı” kutlamalarında

geleneksel yiyecek olan incir, İncil’de de cennetin bahçelerinde bir ağaç

olarak zikredilmekte ve kutsal meyve olması nedeniyle Noel kutlamalarının

vazgeçilmez besini olarak tanımlanmaktadır.

Kuran

‘da Hz. Muhammed ‘in “eğer seçme hakkı olsa cennete götüreceği ağacın incir

ağacı olacağı” belirtilmekte,

Et-Tin: 1-4 Sure ‘sinde; “Andolsun, incire, zeytine, Sina Dağına ve şu emin şehre ki, biz

hakikaten, İnsanı en güzel bir biçimde yarattık” denmektedir.

Allah’ın insanlara lütfu olan bu kutsal ağacın meyveleri, insan sağlığına

yararları açısından da mucizevidir. “İncirin, hurmanın ve zeytinin

bittiği yerde bit” sözü ile “sen de bu topraklarda ol, bu

topraklarda büyük avantajlar vardır” mesajı verilmekte, kuru

incirin ülkemizde yetişmesi avantajından beslenme ve sağlık açısından

yararlanması tavsiye edilmektedir.

İncirin anavatanı Türkiye olup, buradan Suriye, Filistin ve daha sonra da

Ortadoğu üzerinden Çin ve Hindistan’a yayılmıştır. İncirin özel döllenme ve

kendine özgü kurutma şartlarına haiz bir meyve olması yetiştiği bölgeleri

sınırlı kılmaktadır.

Bununla ilgili olarak Cevat Sami Hüsnü, Nevsal-i İktisadiye (1323) adlı

eserinde, “Amerikalıların Kaliforniya’da, Ege inciri

yetiştirme çabasına girdiklerini, ancak önce kuşlarla mücadele etmek zorunda

kaldıklarını, daha sonra kurutma sistemi konusunda sorun yaşadıklarını, incir

yetiştiriciliği ile ilgili ilk denemenin başarısızlıkla sonuçlandığını”anlatmaktadır.

Ancak 4 Temmuz 1901 tarihli Ahenk gazetesinde yazılanlara göre, Amerikalılar

Türkiye ‘ye ikinci kez ziraat uzmanı göndermişler, bu girişimlerinde başarıya

ulaşarak Kaliforniya’da incirciliğin gelişmesini sağlamışlardır.

 

İçeriğin Devamı Aşağıda

Ihlamur ve Çınar Ağacı

       Ihlamur ve Çınar Ağacı

Tanrı Zeus,  Olympos Dağı’nda sıkıldığı günlerde Hermes’le birlikte

insanların görünümüne girip, köyleri, kentleri dolaşmışlar. Bir gün Frigya

dolaylarında bir kente girmişler. Hangi evin kapısını çalsalar açılmamış. Tanrı

Zeus,  konuğu olarak birilerinin kendilerini evlerine kabul edeceğinden

emin olduğundan, bütün evleri dolaşmaya karar vermiş. Yine hiçbir kapı

açılmamış.

En sonunda yıkık, dökük, yoksul bir kulübede oturanlar Zeus’la Hermes’e

kapılarını açmış. Bu evde Baukis ve Philemon adlarında yaşlı karı koca

yaşıyormuş. Hemen Zeus’la, Hermes’e yemek yapmışlar. Ellerini yüzlerini

yıkamaları için havlu vermişler. Daha sonra Philemon sofraya şarap getirmiş.

Kupalar durmadan boşalıyormuş fakat şarabın bitmesi gerekirken

bitmiyormuş.  Philemon’la karısı bu iki konuğun tanrı olduğunu anlamışlar,

onlara bir kusur yaptılarsa kendilerini bağışlamalarını istemişler. Tanrı

Zeus   “Hadi beni takip edin.”  demiş.

Philemon ile Baukis onları takip etmişler. Tepeye çıkınca Zeus onlara köye

bakmalarını söylemiş. Yaşlı karı koca köyün sular içinde kaldığını görmüşler ve

çok şaşırmışlar. Zeus “Bana gösterdiğiniz konukseverliği size

ödeyeceğim. Ne dileğiniz varsa dileyin benden.” demiş. Yaşlı karı koca

“Birbirimizden hiç ayrılmamak ve aynı günde ölmek istiyoruz.” demişler. Zeus’ta

onların dileğini yerine getirmiş, karı koca aynı günde ölmüşler.

Öldükten sonra gömüldükleri yerde ıhlamur ve çınar ağacı çıkmış. Bu iki

ağaç birbirleriyle birleşip tek ağaç olmuş. Rivayete göre Bergama’daki bir yanı

ıhlamur, bir yanı da çınar ağacı olan bu ağaç, dünyada bu özellikteki tek

ağaçmış.

 

İğde Ağacı

İğde Ağacıİ

ğde ağacı

neden eğri büğrüdür ve dikenlidir ... 

Nemrut

Hazreti İbrahim'i ateşe atmaya karar verir. Büyük bir ateş yaktıracak ve

İbrahim'i içine atarak diri diri yakacaktır. Nemrutun adamları ateşin

yakılabilmesi için ağaç toplamaya başlarlar. Fakat pek çok ağaç böyle uğursuz

bir iş için yanmaya razı olmaz.

Ateşin

büyük olması için odun toplayıcılar uzun ve düzgün ağaçları tercih ederler. O

zamanlar uzun ve pürüzsüz olan iğde ağacı bu işe gönüllü olarak talip olur.

Çevredeki iğde ağaçlarını hep keserler ve ateşe atarlar. Bir ara ateş o kadar

büyür ki Hz. İbrahim'i atmak için yanına yaklaşamazlar. Hemen bir mancınık

hazırlayıp Hz.İbrahim'i onun vasıtası ile ateşe atarlar.

İbrahim'in

düştüğü yerin güzel bir bahçe, ateşin göl ve odunların balık olduğu hepimizin

bildiği şeyler. Ama ya iğde ağaçları evet o günden sonra iğde ağaçlarının ne

düzgünlüğü kaldı nede dikensizliği… Bugünde iğde ağaçları eğri büğrü ve

dikenlidir. Bu yüzdende yakılmak için pek tercih edilmez. Çünkü Hazreti

İbrahim, iğde ağacının fazla ısı vermesi karşısında Allaha yalvarmış ve bu

ağacın cezalandırılmasını istemiştir. Bu yüzden İğde ağacı eğri büğrü ve

dikenlidir.

Defne Ağacı

         Defne Ağacı

Apollon Thessalia’da kıyıları ağaçlarla gölgelenen Peneus ırmağı kenarında,

güzel genç bir kız gördü. Bu güzelin adı Daphne idi ve Apollon görür gürmez ona

aşık olmuştu. Daphne ormanların derinliklerinde dolaşmaktan zevk alıyor, ay

ışığında yabani hayvanları kovalamak avlamak en büyük eğlencesi idi. Yalnız

başına dolaşmayı çok seviyordu. Dahası Daphne hayatı boyunca yalnız yaşamaya

yemin etmişti. Erkeklerden nefret ediyordu bu yüzden evlenmeyi kesinlikle

istemiyordu.

Fakat Apollon ona delicesine tutulmuş peşini bırakmıyordu. Ormanda

karşılaştıklarında Tanrı Apollon güzeller güzeli bu kızla konuşmak istedi ancak

Daphne ondan korkarak koşmaya başladı. Apollon ne dediyse onu durmaya ikna

edememişti, Daphne korkmuştu bir kere. Yorgun düşene kadar koştu koştu, daha

fazla koşacak gücü kalmadığında yere yıkıldı ve toprak anaya yalvarmaya

başladı. ”Ey toprakana beni ört beni sakla, kurtar”

Toprak ana onun yakarışını duymuştu, az sonra Daphne yorgunluktan ağrıyan

bacaklarının sertleştiğini, odunlaşmaya başladığını hissetti. Gri renginde bir

kabuk göğsünü kapladı. Güzel kokulu saçları yapraklara dönüştü ve kolları

dallar halinde uzandı, küçük ayakları ise kök olup toprağın derinliklerine doğru

indi.

Apollon sevdiği kıza sarılmak isterken bu Defne ağacına çarpınca şaşırdı.

O günden sonra Defne ağacı Apollonun en sevdiği ağaç oldu, ve defne

yaprakları genç adamın saçlarının çelengi oldu. Kahramanlara ödül olarak defne

yapraklarından yapılma taçlar taktılar..

 

Çam Ağacı

Çam Ağacı

Çam ağacı  bazı kaynaklara göre Yunan ve Roma çoktanrılı kültlerindeki “

Attis “ tanrısına ibadet ayininden kaynaklanır. Attis’in bereket tanrısı

olduğuna ve sonradan bunu görmek için çam ağacında vücut bulduğuna inanılırdı.

 

 Çam ağacının İskandinav dini

inançları ve efsanelerindeki kutsal olduğuna inanılan bir çam ağacı inancına

dayandığı da anlatılır. Efsaneye göre İskandinav

tanrılarından

“ Odin” dünyayı yarattıktan sonra kendisini “evrenin ağacı”

denilen

ve hiç solmayan bir çam ağacına asar. Böylece hikmet ve bilgiye

dönüştüğüne

inanılır.

 

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
6
3
2
0
0
0
0
ONEDİO ÜYELERİ NE DİYOR?
Yorum Yazın
fafatara

En sevdiğim ağaç 'Zeytin' ağacı :) güzel içerik olmuş.

goofy

nedense ilham geldi birden :D