Görüş Bildir
Haberler
'HSYK Düzenlemesi Tek Adamlık ve Kuvvetler Ayrılığının Sonu!'

'HSYK Düzenlemesi Tek Adamlık ve Kuvvetler Ayrılığının Sonu!'

Caner
16.05.2014 - 01:26 Son Güncelleme: 27.04.2022 - 15:24
onedio.com
İçeriğin Devamı Aşağıda

Hsyk Düzenlemesi Tek Adamlık Ve Kuvvetler Ayrılığının Sonu!

Anayasa Mahkemesi, Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) yapısının değişikliğine ilişkin verdiği kısmi iptal kararının gerekçesini açıkladı. 174 sayfalık gerekçeli kararda, 17 Aralık yolsuzluk operasyonu sonrasında HSYK yapısında yapılmak istenen değişikliklerin “tipik ağır bir yetki gaspı” olduğu vurgulandı ve “Bu durum, Anayasa’mızda öngörülen ‘kuvvetler ayrılığının’ sonu demektir” denildi. Gerekçede, “Bu düzenleme ile birlikte, Anayasa’nın kağıt üzerinde bir metne dönüştürülüp, fiilen ortadan kaldırıldığı” savunuldu.

Kararda, Adalet Bakanı’na geniş yetkiler tanıyan söz konusu düzenlemenin “örtülü amacı” olduğu söylenerek bu amacın “mevcut soruşturmaları etkilemek ve kanıtları karatmak” olduğu yazıldı. Bireysel özgürlüklere vurgu yapılan kararda Anayasa’ya aykırı olarak yapıldığı ve yargı bağımsızlığını zedelediği belirtilen düzenlemenin, AKP hükümetinin “tek politikası ve otoriter tutumun” işaretlerini gösterdiği not düşüldü. Gerekçeli kararda ilgili bölüm şöyle ifadelendirildi:

“Hükümetin başlangıçtan bu yana gütmüş olduğu politika ile her şeye kadir kanun koyucunun demokratikleştirilmesi yönünde bir adımın işareti değil, tam tersine, her şeye kadir ‘tek adamın’ politikasının, uygulamalarının, onun otoriter tutumunun işaretlerini bize göstermektedir. Devlet-birey ilişkisi artık yüz yıl önceki ilişki değildir.”

HSYK düzenlemesini kısmi olarak iptal eden kararın gerekçesinin giriş bölümünde şu tespitler dikkat çekti:

“15.2.2014 tarihli 6524 kanun ile öngörülen düzenleme, yargısal denetimin olası bir aykırılığının yaptırımı etkisiz bırakma amacını güttüğü için açık ve ağır bir yetki gaspıdır. Yaptırımı ise ‘yokluk’tur…”

“…Bundan yaklaşık 100 yıl önce ünlü Alman hukukçu, siyaset bilimci Carl Schmitt yazmış olduğu ‘siyasi ilahiyat’ isimli kitabında günümüz siyaset biliminin kavramlarının ‘dünyevileştirilmiş ilahiyat kavramları’ olduğunu söyler. Örneğin, her şeye kadir ‘Tanrı’ gitmiş, onun yerine ‘her şeye kadir kanun koyucu’ gelmiştir. Her şeye kadir kanun koyucunun ‘demokratikleşmesi’ demokrasinin de serüvenidir. Ancak, bugün 6524 sayılı kanun sayesinde geldiğimiz nokta ve gördüğümüz tablo, bu kanunla ilgili olarak hükümetin başlangıçtan bu yana gütmüş olduğu politika ile her şeye kadir kanun koyucunun demokratikleştirilmesi yönünde bir adımın işareti değil, tam tersine, her şeye kadir ‘tek adamın’ politikasının, uygulamalarının, onun otoriter tutumunun işaretlerini bize göstermektedir. Devlet-birey ilişkisi artık yüz yıl önceki ilişki değildir.”

“Eskiden devlet-birey ilişkisi, güç-itaat ilişkisine dayanmaktayken, artık birey öne çıkmıştır. Bireyin öne çıkmasıyla birlikte onun özgürlükleri çok daha önemli hale gelmiştir. Eskiden devlet karşısında güçsüz bir birey, ancak güçlü bir devlet varken, bugün, devletin karşısında güçlü bir birey ve onun özgürlükleri söz konusudur. Eskiden anayasalar devletin kuruluşunu, örgütlenişini, buna ilişkin hükümleri düzenlerken, bugün anayasalar bireyin özgürlükleri karşısında devletin gücünü sınırlayan metinlere dönüşmüştür.”

1748 yılına, Montesquieu kuvvetler ayrılığı ilkesini ‘Kanunların Ruhu’ kitabını yazdığı zaman daha kuvvetler ayrılığı ilkesi O’nun savunduğu gibi şekillenmiş değildi. İlk defa kuvvetler ayrılığı ilkesi olmadan demokrasinin var olmayacağı Montesquieu tarafından tarihi bir belge olarak ‘Kanunların Ruhu’ isimli kitabında yer almış ve 41 yıl sonra 1789 yılında insanlık tarihine büyük bir devrim olarak geçen Fransız Devrimi’nde gerçekleştirilmiştir. Fransız Devrimi sonucunda, 1789 yılında yayınlanan Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’nin 16. maddesi bugün dahi bütün demokrasilerin temelini oluşturan altın bir kural koymuştur. Halkların güvence altında olmadığı, kuvvetler ayrılığının bulunmadığı ülkelerde anayasa yoktur. Yazılı olarak kağıt üzerinde adına ‘anayasa’ dediğiniz bir metin olabilir, ama bu metinde kuvvetler ayrılığı prensibi tahrip edilmişse o ülkede, o anayasada ‘kuvvetler ayrılığı’ yoktur. Dolayısıyla o ülkede anayasanın olduğunu söylemek imkansızdır.”

“15.2.2014 tarihli ve 6524 Sayılı Kanun ile birlikte, ne yazık ki artık Türkiye’de Anayasa, kağıt üzerinde bir metne dönüşmüş ve fiilen ortadan kaldırılmıştır.”

“Başka bir deyişle, 6524 Sayılı Kanun ile Anayasa, 15.2.2014 tarihinde TBMM Genel Kurul salonunda iktidar partisinin kabulü ile birlikte ilga edilmiştir. Anayasa’nın başlangıç bölümünün 4. paragrafında açıkça dile getirilen ‘kuvvetler ayrılığı’ ilkesinin olmazsa olmaz koşulu olan ‘bağımsız yargı’ ilkesi 6524 sayılı ‘yoklukla malul’ bir kanunla ortadan kaldırılmakta; yargının yürütmeye bağlandığı ve böylece demokratik parlamenter rejimin rafa kaldırıldığı bir sürece girilmektedir.”

“Mezkur kanun ile, Anayasa’ya göre millete ait olan yetkileri hükümet, Başbakan, Adalet Bakanı kendi yetkisi ve inisiyatifi içerisine almakta ve ‘yargı yetkisinin, Türk Milleti adına bağımsız mahkemeler kullanır’ hükmünü içeren Anayasa’nın 9. maddesini açıkça ihlal etmektedir.”

“…Anayasa’nın 87. maddesinin vermediği bir yetkinin kullanılması yoluyla gerçekleştirmeleri, hem de bu yetkinin aynı zamanda Anayasa’nın 2,6 ve 9. maddelerinde belirtilen ilkelere ayrı bir biçimde kullanılması bakımından ‘yok’ hükmünde sayılmalarına yol açacak nitelikte ağır yöntem sakatlıklarıyla malul olduğu sabittir.”

Kararda, HSYK’nın yürütmeden bağımsız ve ayrı bir erk olması amaçlanırken yapılan değişiklik ile bu amacın dışına çıkıldığı şöyle anlatıldı:

“Kurulun fiilen Adalet Bakanı’na bağlı ve bağımlı, ayrı bir erkten çok, yürütmenin güdümü, emir ve gözetimi altında görev yapan bir genel müdürlük haline getirilmek istenmektedir.”

“…Kurul adeta yürütmenin emrinde , Adalet Bakanı’nın iradesi dışında karar verme yetkisi kullanamayan sıradan bir kamu kurumuna dönüştürülürken, bir yandan da seçimle gelen üyeler Adalet Bakanı’nın emri altında ve O’nun izni olmaksızın karar alamayacak konuma getirilmiştir. Kanun metnindeki değişikliklerin büyük bir bölümünde esasen ‘dönüştürmesiyasalaştırma’ amacının güdüldüğü çok açık ve net bir biçimde görülmektedir. Dava konusu yapılan, mahkemelerin ve hakimlerin bağımsızlığını ortadan kaldırır mahiyetteki iş bu düzenleme ile ‘hukuk devleti ilkesi’ tamamen zedelenmektedir.”

“…6524 Sayılı Kanun’un getirmekte olduğu düzenlemelerin kaynağını Anayasa’dan almayan bir yetkinin kullanımıyla gerçekleştirilmiş bir işlem niteliği taşıdığı, bu işlemin yetki unsuru bakımından ağır bir sakatlıkla malul hale geldiği ve dolayısıyla Anayasa’nın 6. maddesinin 3. fıkrasının 2. cümlesinde yer alan ‘Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasa’dan almayan bir devlet yetkisini kullanamaz’ kuralını açıkça ihlal ettiği aşikardır.”

“…6524 Sayılı Kanun ile yapılan düzenlemenin, aynı zamanda ‘yetki gaspı’ veya ‘yetki tecavüzü’ niteliği taşıdığı kuşkusuzdur. Söz konusu düzenlemelerle tali kurucu iktidar olarak Anayasa’yı değiştirme yetkisi, TBMM tarafından gasp edilmiştir.”

“Dava konusu kanun ile asıl amaçlanan hedefinin ‘kamu yararının’ gerçekleştirilmesi değil, sadece siyasi kadrolaşma eliyle olası bir takım yargısal soruşturma süreçlerini etkilemek olduğunu ve yasama faaliyetlerinin amacından çarptırılıp, ağır biçimde sakatlandığını göstermektedir. 6524 Sayılı Kanun ihdasındaki ‘örtülü amacın’ halen yürütülmekte olan mevcut ve güncel soruşturmaları yönlendirmek, eldeki kanıtları karartmak ve ayrıca mevcut kadroları tasfiye etmek suretiyle bağımsız olması gereken yargı organını ‘kendileştirmek’ özel gayesine matuf olduğu, her türlü izahtan varestedir.”

Söz konusu düzenleme ile Adalet Bakanı’nın tek başına ve doğrudan yetkili hale geldiğinin altı çizilen gerekçede bunun doğuracağı sonuçlar şöyle anlatıldı:

“Tamamen subjektif, belli kişi ya da kişilere yönelik çözüm getirme amacını taşıyan, dolayısıyla kamu yararı amacını gütmeyen ve açıkça bir yetki saptırması sonucu olan dava konusu yaptığımız kanun hükümlerinin yetkisizlik, başka bir deyişle işleme yetki unsurundaki ağır sakatlık nedeniyle ‘yokluğunda’ hükmedilmesi gerektiği çok açıktır.”

Gerekçeli kararda, iptal edilen maddeler sıralanırken, Eylül ayında yapılacak HSYK üye seçimlerinde daha önce birden fazla adaya oy kullanma konusu da ele alındı. Seçimlerde “tek adaya tek oy” uygulanması gerektiği vurgulandı. Öte yandan, haklarında soruşturma izni istenen savcı ve hakimler hakkında HSYK 3. Dairesi “izne gerek yoktur” şeklinde görüş alsa dahi son sözü bakanın söyleyeceği ve vereceği kararın geçerli olacağı şeklindeki düzenleme de iptal edildi.

Arzu Yıldız

T24

Kaynak: http://t24.com.tr/haber/aym-hsyk-duze...
Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
0
0
0
0
0
0
0