Görüş Bildir
Haberler
'En Büyük Hasarın Hukuk Güvenliği Alanında Yaşandığı Açıktır'

'En Büyük Hasarın Hukuk Güvenliği Alanında Yaşandığı Açıktır'

ATKN
16.10.2015 - 12:19

Emekliye ayrıldıktan sonra ilk kez konuşan Anayasa Mahkemesi (AYM) Eski Başkanı Haşim Kılıç, en büyük hasarın hukuk güvenliği alanında yaşandığını kaydederek, bu hasarın toplumun geneline henüz kalıcı izler bırakmamasını olumlu bir gelişme olduğunu ifade ederek 'Bu gerilim ve kutuplaşma toplumun ana kütlesinde henüz ayrışmaya dönüşmemiştir. Sağduyu sahibi toplum kesimlerin sunduğu bu şansı ıskalamanın mevcut hasarı daha da ağırlaştıracağı kuşkusuzdur' şeklinde konuştu.

İçeriğin Devamı Aşağıda

Özgürlük Araştırmaları Derneği (ÖAD), İstanbul’da “Türkiye'de Hukuk Devleti: Sorunlar ve Tartışma Alanları” başlıklı uluslararası bir konferans gerçekleştirildi. Eski Anayasa Mahkemesi (AYM) Başkanı Haşim Kılıç, emekliye ayrıldıktan sonra ilk kez konuştu.  

Adaleti üretememesi durumunda hukukun ‘hukuk’ olamayacağının alını çizen Kılıç, “Hukuk devleti insanlık onurunun özü olan temel hak ve özgürlükleri üstün hukuk kuralları ile koruyup kuşatan, aynı zamanda sınırlarını aşan devlete haddini bildiren ve ona baş eğdiren güç diye de tanımlanabilir. Esasen devlet kurma ihtiyacı da tam olarak bu görevi yerine getirmek için ortaya çıkmıştır.” diye konuştu. 

‘Sıkıntıların yaşanmasında büyük pay gerilim üreten siyaset kurumlarıdır’

Türkiye’nin 90 yıllık Cumhuriyet tarihinde çok acılı süreçlerden geçmekle beraber başarılara da imza attığını kaydeden Kılıç,“Son yıllarda yaşanan olaylara bakıldığında siyasi hayatımızda gerilim üzerine kurgulanan politikaların doğurduğu sıkıntılı, zorlu, ağır ve sorunlarla dolu bir sürecin yaşandığına tanık olmaktayız. Hiç şüphe yok ki bu sıkıntıların yaşanmasında büyük pay; barış dili yerine nefret dilini kullanan, yanlış politikalarla gerilim üreten siyaset kurumlarımızındır. Hukuk devletin özü ve kurucu unsuru olan hukuk güvenliğini yakından ilgilendiren bu soruna dikkatinizi çekmek istiyorum.” diye konuştu. 

‘Çok kârlı bir siyasi rant kapısı açıldı’

“Özellikle son yıllarda dini, etnik ve mezhebi inanç ve düşüncelerin siyasi bir kimliğe dönüştürülerek ön plana çıkarılması çok kârlı bir siyasi rant kapısı açılmış oldu. Kimlikler üzerinden üretilen siyasi söylemler oy kazandırsa da ekonomik, kültürel, sosyal ve siyasal alanda ciddi bir hukuk güvenliği sorununu ortaya çıkarmıştır.” diyen Haşim Kılıç, “Bu gerilim iklimi hayatın her alanını etkileyerek hem kimlik değerlerin aşınmasına hem de hukuk güvenliği konusunda toplumun bir travma yaşamasına yol açmıştır.” dedi. 

‘Siyaset dünyasının ürettiği gerilim politikaları'’

“Her seçim süreci dini ve etnik anlayışların adeta onaylanması sonucu doğuran bir referanduma dönüştürülmüş, toplumsal değerlerimizin fay hatlarında maalesef kırılmalar yaşanmıştır” ifadelerini kullanan Kılıç, “Siyaset dünyasının ürettiği bu gerilim politikaları, dini ve etnik kimlik taşıyan siyasi grupların birbirine karşı duygusal bir kopuş sürecinin yaşanmasına da yol açmıştır. Bu süreç öfkeli söylemlere prim kazandırmakta ve siyasi grupların birbirini yok saymasına kadar uzanmaktadır.” diye konuştu. 

‘Toplumsal öfkeyi zinde tutanlar hukuk devletine katkı sağlamıyor’ 

Kılıç, “Toplumsal öfkeyi zinde tutarak siyasetin alt yapısını oluşturanların hukuk devleti anlayışına olumlu bir katkı sunduğu söylenemez. Tam tersinde diyalog ve uzlaşma zemini ortadan kalkmış olacağından farklı düşüncelerin doğruları ile hukuk devletinin zenginleşmesi engellenmiş olmaktadır.” dedi.

‘Gerilim toplumun ana kütlesinde ayrışmaya dönüşmedi’

En büyük hasarın hukuk güvenliği alanında yaşandığını kaydeden Kılıç, bu hasarın toplumun geneline henüz kalıcı izler bırakmamasını olumlu bir gelişme olduğunu ifade ederek “Bu gerilim ve kutuplaşma toplumun ana kütlesinde henüz ayrışmaya dönüşmemiştir. Sağduyu sahibi toplum kesimlerin sunduğu bu şansı ıskalamanın mevcut hasarı daha da ağırlaştıracağı kuşkusuzdur.” şeklinde konuştu.

'Demokrasi dışı güçler' uyarısı

Siyasi parti yöneticilerine de bir çağrıda bulunan Kılıç şunları söyledi: “Siyasi partiler vazgeçilmez değerlerimizdir. Her derdimizin, her toplumsal sorunumuzun çaresi ve çözüm kapısıdır. Bu kapılar kapanırsa demokrasi dışı güçlerin kapılarını açmış olacağımız kesindir. Demokrasi dışı güçler toplumun dini, etnik ve mezhebi değerlerini ve kimliklerini siyasetten uzaklaştırmaları halinde gerilim kaynakları olan bu değerlerin kin ve nefret kültürüne dönüşmesi engellenmiş olacaktır. Bunu siyasilerimiz gerçekleştirdikleri takdirde yücelirken toplumun bir arada yaşama iradesine de güç kazandıracaklarına olan inancımı belirtmek isterim.” 

Yargı gücünün sorgulanması gerektiği hususuna da değinen Kılıç, “Ülkemizdeki yasama ve yürütmenin güç birliği oluşturduğu bir sistemde yargının sorumluluğu yaşamsal önemdedir. 90 yıllık Cumhuriyet döneminde yargı siyasi, dini ve ideolojik yapılanmaların her zaman ilgi alanına girmiş etkisi tartışılmaz bu gücü ele geçirenler rakiplerinin hak ve özgürlüklerini yok ederek, onları etkisiz hale getirmek istemişlerdir.” diye konuştu. Yargının toplumun vicdanı olduğunu söyleyen Kılıç, yargıyı intikam aracı olarak kullananların asla meşru görülemeyeceğinin altını çizerek “Yargı gücünü siyasi, ideolojik veya kutsal değerlerine lojistik destek sağlamak için gayret sarf eden yargı mensuplarının da meslek onuru sorunludur.” dedi. 

‘Yeni bir vesayet odağının işgali ile karşı karşıya kaldık’

12 Eylül’de düzenlenen referandum ile Anayasa değişikliğinin yargının bağımsızlığı olarak düşünüldüğünü belirten Kılıç, “Ancak, yüzyıla yaklaşan katı, baskıcı, dayatmacı ve vesayetçi seküler bir anlayış yerine evrensel hukukla entegre olmuş demokratik, özgürlükçü, müzakereci bir sistem kurulması beklenirken; renkleri değişmiş yeni bir vesayet odağının işgali ile maalesef karşı karşıya kaldık. Dini, etnik, siyasi ve ideolojik bu işgallerden yargı arındırılmadıkça yargının bağımsızlığı ile tarafsızlığına ilişkin sorunlarımız yaşamaya devam edecektir.” ifadelerini kullandı. 

‘İfade özgürlüğü ile hakaret suçu arasındaki ayrımın yapılmaması yeni mazlumlara neden oldu’

Yargı gücü ile farklı düşünen ve inanların korkutulduğu ve susturulduğu bir süreçte öfkeli bir mazlum sınıfının oluşmasının kaçınılmaz olduğunu kaydeden Kılıç, “Geçmiş yıllarda ifade özgürlüğü ile laiklik karşıtlığı arasındaki sınırın yanlış yorumlarla istismar edilmesi sonucunda hak ihlaline uğrayan mazlumlara bugün ifade özgürlüğü ile hakaret suçu arasında olması gereken ayrımın yapılmaması sonucu düşüncesi farklı yeni mazlumları ortaya çıkartmıştır.” dedi.

‘Günümüzde kamu gücü kullanılarak toplum korkutulmaya devam edilmektedir’

Geçmişte TCK’nın 163. ve 312. maddelerin kullanılarak zalimlikler yapıldığını söyleyen Kılıç, “Bugün başka maddeler kullanılarak insanlarımız susturulmaya çalışılmaktadır. Geçmişte yaşanmış bu örnekler hukukun bir gün herkese lazım olacağının en tipik kanıtlarıdır. Günümüzde kamu gücü kullanılarak toplum korkutulmaya devam edilmektedir. Hukuk devletinin ‘korku devletine’ dönüştüğü bir yapı ile ülkelerin ayakta kaldığı insanlık tarihimiz şahitlik etmiyor.” diye konuştu.

Haşim Kılıç sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Adaletin vesayet odaklarından korkanlarla değil ancak vicdan azabı çekmekten korkanların eliyle gerçekleşeceği açıktır. Hukukun yerine korkunun hakim olduğu dönemlerde aydınlarımızın tepkisizlik ve suskunluğun arkasına gizlenerek zalimlikleri savuşturma refleksi ürkütücü ve utanç vericidir.”

'En masum eleştiri sahipleri hainlik suçlaması ile linç ediliyor'

Sessiz kalmak utancını yaşamamak için bir kez daha çoğulcu ve katılımcı demokratik sistemlerde farklı düşünce ve inanç sahiplerinin sesli yaşamasının genel bir kural olduğunu belirten Haşim Kılıç, siyaset dünyasında yaşanan olumsuzlukların basın dünyasında da yaşandığına dikkat çekerek şunları söyledi: “Farklı düşünenler ve en masum eleştiri sahipleri ‘hainlik’ suçlamasıyla linç edilmektedir. Gazetecilerin kamu adına yaptıkları görev ve düşüncelerini ifade etmeleri nedeni ile işlerine son verilme ya da cezalandırılma korkusu altında kimyalarının bozulduğu yaşanan gerçeklerimizdir. Oysa demokratik bir ülkede özgürlükler en çok muhalifler için değerlidir.” 

‘İfade özgürlüğünde AİHM takip edilmeli’

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ile aynı görüşleri paylaşan Anayasa Mahkemesi’nin ifade özgürlüğüne ilişkin ortaya koyduğu görüş ve kararların eskinin mağdurları tarafından görülmez ve duyulmaz olduğunu ifade eden Kılıç, “Çağrımız başta AYM olmak üzere tüm yargı organlarımızın ifade özgürlüğü konusunda AİHM anlayış ve uygulamalarını kararlıkla takip ederek seslerini duyurmalıdır. İnanıyorum ki bir gün bu sesler yerine ulaştığında tesis etmiş olacakları hukuk devletinde en yüksek onur yargıçlarımızın olacaktır.” dedi.

‘Aydınlık bir Türkiye'de buluşmak ümidi ile’

Yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen umutların yitirilmediğini söyleyen Kılıç, “Hukuk güvenliğinin sağlandığı, insan onurunun yüceltildiği, barış içinde farklılıkların bir arada yaşandığı, aydınlık bir Türkiye’de buluşmak dileğiyle hepinize saygılar sunuyorum” diyerek bitirdi. 

Ajanslar

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
10
3
1
1
0
0
0