Görüş Bildir

Mehmet Barlas Haberleri

Mehmet Barlas ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. Mehmet Barlas ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

Popüler İçerikler

"Evet, Bize Kumpas Kurdular"
İlker Başbuğ, Silivri Cezaevi'nde sesisizliğini bozdu: Gizli tanıklarla, ayarlanmış hâkimlerle kumpas kuruldu. Amaç orduyu tasfiye etmekti. Bizi bu noktaya TSK'ya karşı nefret ve intikam duyguları içinde olanlar getirdiEski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, Silivri Cezaevi'nde Sabah'tan Mehmet Barlas ve Şaban Arslan'a son günlerdeki tartışma konularıyla ilgili çarpıcı açıklamalar yaptı. Başbakan Erdoğan ile danışmanı Yalçın Akdoğan'ın 'Orduya kumpas kuruldu' iddialarını değerlendiren Başbuğ, 'Evet, gizli tanıklarla, ayarlanmış hâkim ve savcılarla bize kumpas kuruldu' dedi. 'DIŞARIDA' TEKRAR GÖRÜŞMEK ÜZERE Hükümeti devirmeye tam teşebbüs suçundan müebbet hapisle cezalandırılan emekli Orgeneral İlker Başbuğ, 26 aydır Silivri Cezaevi'nde yatıyor. İlker Başbuğ'u, Adalet Bakanlığı'nın izniyle ziyaret ettik. Sabah Başyazarı Mehmet Barlas'la birlikte, dün sabah saat 10.00'da cezaevine gittik. Görevli infaz memurları, ısrarla üzerimizdeki metal eşyaları bırakmamızı, aksi halde son arama noktasında üzerimizden metal eşya çıkarsa suç unsuru kabul edileceğini söyledi. Dijital göz tarama noktasından geçtikten sonra, İlker Başbuğ'un cezasını çektiği 5 No'lu L Tipi İnfaz Kurumu koğuşlarının bulunduğu bölümde, son kontrol noktasından da sorunsuz geçtik. Başbuğ, lokal gibi geniş bir salonda gerçekleşen görüşmemize gecikmesiz olarak geldi. Biraz kilo verdiği ancak kafasının son derece dingin olduğu belli olan Başbuğ'un, sorularımızı, akademik bir üslupla, sözlerini tane tane seçerek cevaplaması dikkat çekiciydi. Bugüne kadar, Başbuğ'un cezaevinde çekilen hiçbir fotoğrafı yayımlanmamış. Hatta cezaevinde yazdığı kitap için yayıncının talep ettiği fotoğrafı bile vermemiş. Biz de Başbuğ'un fotoğraf çektirmeme konusundaki hassasiyetine saygı gösterdik. Açık görüşler en fazla bir saat sürüyor. Ancak infaz koruma memurlarının hoşgörüsüyle, görüşmemiz yaklaşık iki saat sürdü. Ayrılırken de kendisine, 'En kısa sürede dışarıda tekrar görüşmek üzere' dileklerimizi ilettik. Hükümeti devirmeye kalkışmak suçundan müebbet hapse çarptırılan İlker Başbuğ, askeri müdahalelere karşı olduğunu belirterek, 'Çünkü askeri müdahaleler Türkiye'ye zarar vermiş, hiç bir şey kazandırmamıştır' diye konuştu. Çeşitli isimlerle anılan darbe davalarında yargılanan ya da hüküm giyen Silahlı Kuvvetler mensuplarına iftira atıldığını ifade eden Başbuğ, 'Amaç, Türk Silahlı Kuvvetleri'nde geniş çaplı bir tasfiye yapmaktı ama başaramadılar' dedi. İşte emekli Orgeneral Başbuğ'un Mehmet Barlas ve Şaban Arslan'a yaptığı o çarpıcı açıklamalar: DOĞRULARI SÖYLEDİĞİM KANITLANDI 14 Nisan 2009'daki konuşmamda, 'Cemaatler, sosyal gruplaşmaya, ekonomik olarak güç kazanıp sosyo-politik yaşamı biçimlendirmeye çalışıyorlar' dedim. Din çok yüksek bir değer. Din siyaset ekonomi konusu yeni değil. Önlemek çok zor. Bu sorunları, güçlü bir burjuvazi ve orta sınıfımız olmadığı için kolay aşamıyoruz. 2009 bizim için çok kritik bir yıldı. Genelkurmay başkanıyım, Silahlı Kuvvetler'le ilgili çok önemli projelerim var. Ancak çoğunu yapamadım. Yaptığım konuşmalarda doğruları söylediğim, bugün gelinen noktada daha iyi anlaşılıyor. İMZA TAKLİT EDİLMİŞ Kumpası soruyorsunuz. Evet, gizli tanıklarla, ayarlanmış hâkim ve savcılarla kumpas kuruldu bize… Bana niye bunu açıklamadınız diye soruyorsunuz. Hâlâ kimse tam olarak açıklayamıyor ki bugün bile. Kesinlikle kumpas kuruldu. Aksini söylemek, eşyanın tabiatına aykırı. Somut olaylarla gidelim… Erzincan olayı örneğin... Savcı kim; İlhan Cihaner. 2007'de bir soruşturma açıyor. Odakta İsmailağa cemaati var. 2 Şubat'ta 26 kişi gözaltına alınıyor, 9'u tutuklanıyor. Sonra soruşturmanın çerçevesi genişletiliyor. Gülen cemaati işin içine katılıyor. Sonra Kayseri'deki olayla birleştiriliyor soruşturma. Kayseri'de, Hava Kuvvetleri Komutanlığı'nda sahte bir emrin yazılması var. İmza taklit edilmiş. İşin içinde 3 astsubay, 5 sivil var. Dijital veriler hazırlamışlar, karargâhın bilgisayarlarına yerleştirmişler. Astsubaylardan biri, 'Ben Işık Evlerindenim' demiş. Konu cemaate doğru yönelince, Erzurum'daki savcılığa intikal etti. Ancak bütün araştırmalara, soruşturmalara rağmen olayda adı geçen bu 5 sivil bir türlü bulunamadı. Bahsi geçen askeri personelin tamamı ise tutuklandı. PARMAK İZİ OLAN 14 KİŞİ KİM? 25-26 Haziran… Meclis'ten gece yarısı, 20 dakikada yasa çıkıyor. Kayseri'deki 5 sivili kurtarmak için. Bu yasayla, sivillerin askeri mahkemelerde yargılanmasının önüne geçiliyor. Genelkurmay'dan görüş alınmadan... Milli Savunma Bakanı'nın haberi yok. Askerler kendi alanlarında bile suç işleseler sivil mahkemelerde yargılanacaklar. 8 Nisan 2009'da, İrtica Eylem Planı diye, fotokopi bir belge sundular mahkemeye biliyorsunuz. Türkiye'nin gündemine oturdu. Ben 'Kâğıt parçası' diyorum, aman Allahım, kıyametler kopuyor. Fotokopi çünkü, kâğıt parçası değil mi? İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, 'Bu belge kim tarafından hazırlandı' diye soruyor, yetkisizlik kararı alıyor, Ankara Başsavcılığı'na yazı yazıyor. Bakırköy Başsavcılığı 'Belgeyi kim basına sızdırdı' diye soruşturma açıyor. İhbar mektupları ortaya çıkıyor. Mektubu yazan bir subay... Zekeriya Öz (Savcı) belgeyi Adli Tıp'a veriyor. 3.5 ay sonra rapor geliyor. 'Islak imza' diyor. Islak imza madem, kâğıdın üzerinde 14 kişinin parmak izi var, bir tek ıslak imzanın sahibi Dursun Çiçek'in parmak izi yok. O kadar ısrar edildi ama o 14 kişinin kimler olduğu araştırılmadı. ASIL AMAÇ TSK'YI TASFİYE ETMEKTİ Asıl niyetleri, Erzincan'da startı verilen, Kayseri'yle birleştirilen bu planı çok geniş bir alana yayarak, TSK'nın bütün birimlerinde komple bir tasfiye yapmaktı. Bunu iki nedenden yapamadılar. Biri dosyayı Yargıtay'ın devralması, diğeri de Saldıray Berk'in ifade vermeye gitmemesidir. Geç kaldıkları için geri adım atmak zorunda kaldılar. Bundan bir şey çıkaramayınca bu sefer, internet andıcı diye bir şey çıkardılar. 'irtica.org' sitesini kapatan benim. 4 aydır güncelleme yapılmamış. O siteden, AK Parti'nin kapatılma davasına belge sağlandığı iddiası var. Halbuki o davaya bu siteden sadece bir tane haber girmiş. Yurtdışındayım… Kara Kuvvetleri Komutanım Işık Koşaner beni arıyor. İrtica ile Mücadele Mücadele Yasası kapsamında soruşturma açılması konusunu bana haber veriyor. Ahlaksız herifler... Bu görüşmemizi, terör örgütü faaliyeti olarak lanse ediyorlar. Neymiş, müzedeki denizaltı gemisine bomba yerleştirilmiş. Patlatılacakmış, çocuklar öldürülecekmiş. Hangi subay, kim böyle vahşice bir şey yapabilir ki?.. 'ARINÇ'A SUİKASTLA SUÇLANACAKTIM' Kozmik Oda'ya girmelerine izin vermek, hayatımda verdiğim en doğru karardır. 19 Aralık 2009'da bir ihbar geliyor. İhbar Amerika'dan, Ankara Terörle Mücadele Şubesi'nin özel telefon numarasına yapılıyor. İhbarı yapan, 06 BE 9712 ve 06 LJY 48 plakalı araçların içindeki kişilerin Arınç'a suikast düzenleyebileceğini belirtiyor. Kozmik Oda'da, Bülent Arınç'a suikast delilleri arayacaklar. Başbakan'la görüştüm, 'Bırakın arasınlar' dedi. 31 Aralık günü arama yapıldı. Kozmik Oda'da çok önemli şeyler çıktığını da sanmayın. Kozmik Oda'ya giriş izni vermeseydim, beni Arınç'a suikast azmettiricisi bile yapabilirlerdi. Türk Silahlı Kuvvetleri töhmet altında kalacaktı. Hurşit Tolon Malatya'ya konferans için gittiği gün, orada Zirve Yayınevi'nde vahşice cinayetler işleniyor. Burada da bir gizli tanık var. Silahlı Kuvvetler'den atılmış, ahlaksız bir uzman çavuş. Onun suçlamaları... Bunlar ne kadar ağır iftiralar. Bizi buraya, Türk Silahlı Kuvvetleri'ne nefret ve intikam duyguları içinde olanlar getirdi.Meclis İnsan Hakları Komisyonu'ndan geldiler, onlara da söyledim. 7 Şubat 2012 (MİT'e baskın) ve 17 Aralık 2013… Bu konuda iki önemli kırılma noktası var. Bu iki olay olmasaydı, bu konu buralara kadar gelmezdi (Paralel yapı bu kadar deşifre olmazdı demek istiyor).Star
Erdoğan'ın Canlı Yayın Konuşmasından Önemli Satır Başları
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan gündeme dair soruları A Haber – atv ortak canlı yayınında Sabah Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Erdal Şafak, Sabah yazarları Rasim Ozan Kütahyalı, Mahmut Övür ve Mehmet Barlas'ın sorularını yanıtladı.  Erdoğan'ın konuşmasından önemli satır başlarını sizler için derledik.Onedio
THY: 'O Vekile Bilet Satmamayı Düşünüyoruz'
İstanbul Bağımsız Milletvekili Muhammed Çetin'in uçaktan indirilmesiyle ilgili Türk Hava Yolları Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Topçu'dan bir açıklama geldi THY Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Topçu, AKP'den istifa eden milletvekili Muhammed Çetin 'in uçaktan indirilmesine neden olan krizi anlattı. Çetin'in daha önce de benzer olaylara neden olduğunu ifade eden Topçu, 'Kendisine bilet satmamayı düşünüyoruz' dedi. NTV'de Mehmet Barlas 'ın sunduğu '45 Dakika' programına konuk olan Topçu, THY uçağının 3 saate yakın bir süre rötar yapmasına neden olan krizi anlattı. 'Yolcularımızın bu şekilde mağdur olmasını istemiyoruz' diyen Topçu, Çetin'e bir daha bilet satmamayı düşündüklerini söyledi. Topçu konuyla ilgili şu ifadeleri kullandı 'Bu konuda çok üzgünüm. Bir milletvekilinin böyle bir şeyle karşı karşıya kalması gerçekten bizim üzüntü kaynağımız. Ama bir miletvekili, Türkiye'nin milli havayolu şirketine, kurumsal yapısına yabancıların içinde küçültücü sözler söyleyemez, söylememesi gerekir. Söz konusu milletvekili, istediği gazeteyi alamayınca her seferinde bunu tekrarlıyor. THY devlet şirketi olduğu zaman bir yönetmeliği vardı. Bu yönetmeliği göre, ekonomi sınıfından bilet alan milletvekili ve üst düzey bürokratlar otomatik olarak bir üst sınıfa geçirilirdi. Yani 'business class'a geçirilirdi. THY'nin özel bir şirket olmasıyla 2006 yılında bunun dayanağı kalmadı. Ama biz milletvekillerimizin mağdur olmaması adına bu geleneği devam ettirme kararı aldık. Şu anda bunun hiçbir yasal dayanağı yok. THY'nin tek taraflı verilen bir hizmet bu. Bugün bir karar alınsa ve uygulama kaldırılsa herhangi bir yükümlülüğü yok. Bu arkadaşımız da istediği gazeteyi bulamayınca bunu bir reklam ve siyasi bir gösteri haline getirdi. Bütün uyarılara rağmen bu huyundan vazgeçmedi. Birçok uçakta bunu yaptığına yönelik tespitlerimiz var, bunun sonucunda da THY 'upgrade' hakkını kaldırdı. Burada en çok sorulan soru THY bu 'upgrade' hakkını kaldırabilir mi? Böyle bir hak yok zaten olmayan bir şey kalkmadı. Artık bu hizmeti vermiyoruz biz. 2-3 defa bu arkadaşımız ekonomi biniş kartı almasına rağmen 'business' koltuğuna oturup bütün uyarılara karşın yerinden kalkmıyor. Ayrıca uçuş güvenliğini hiçe sayarak kendine yakın gördüğü TV'lere telefonla canlı yayınla bağlantı yapıp görevli arkadaşlara tehditte bulunuyor. En son 2 gün önce Şikago uçağımız 2 saat 45 dakikaya yakın rötaar yapmış. Bütün raporlara baktım, bu rötar arkadaşımızın ekonomi sınıfından bilet alıp 'business'ta oturma ısrarından kaynaklanıyor. Bunun üzerine kaptan pilot polisten yolcunun indirilmesini talep etti. Biliyorsunuz kaptan pilot eğer bir yolcuyu uçurmak istemezse o yolcunun uçaktan inmesi gerekiyor. Buna da direnerek uçaktaki 250'ye yakın yolcunun ABD'deki bağlantılarını felç etti, çok büyük bir zarar meydana geldi. Türk Hava Yolları olarak biz hukuk çerçevesi içinde bunu, bir daha yolcularımıza yaşatmak istemiyoruz. Gerekirse, bu arkadaşımızın Türk Hava Yolları'nda uçmaması için, bilet satmamayı düşünüyoruz. Çünkü bu ortamda bütyün uçaklarımızda olay çıkartan yolcu istenmeyen yolcudur. Türkiye'de bu tip bir vaka ile ilk defa karşılaşıyoruz. Hele bir milletvekili ciddiyetinde olan bir arkadaşımız ekonomi sınıfında uçmak istemiyorsa onu kontuarda halletmesi gerekiyor, uçak içinde başka yolcuyu mağdur ederek değil. İkinci olarak şöyle bir argüman daha kullanılıyor; AK Parti'den istifa ettiği için kendisine upgrade yapılmıyor... Aynı uçakta AK Parti'den istifa etmiş 3 milletvekili arkadaşımızı upgrade yaptık ve Amerika'ya gittiler. Biz bunlara hangi partideydiniz, istifa ettiniz diye sormuyorduk. Türkiye'nin milli hava yolları markasının kurumsal kimliğine kimsenin bu şekilde hakaret etmeye hakkı yok. Bu konuyu TBMM Başkanlığı'na bir yazı ile bildirdim. Yani bu şartlarda bu arkadaşımızın yolcularımızı mağdur edecek bir pozisyona sokmasına müsaade etmeyeceğiz. 'Atatürk Havalimanı yükü kaldıramaz' Topçu, üçünü havalimanı projesine de değindi. Atatürk Havalimanı'nın birkaç yıl içerisinde giderek artan yoğunluğu kaldıramayacağına işaret eden Topçu şunları kaydetti: 'Türkiye Hava Yolları'nın 420 uçağın üzerine çıkacağını projeksiyon ediyoruz. Bunun önümüzdeki yıllarda artarak devam edeceğini düşünüyorum. Bu şartlarda Atatürk Havalimanı'nın bu yükü kaldırması mümkün değil. Şu andaki iyileştirmelerle beraber, Atatürk Havalimanı'nda birkaç sene daha kalabilmenin hesaplarını yapıyoruz. Verimliliği nasıl artırabileceğimize yönelik çalışmalar yapıyoruz. Şu anda iniş kalkıştaki oranımız yüzde 86,3. Bu Avrupa'da bizi ilk üçe sokuyor, zamanında kalkışta. Bu kadar yoğun bir havalimanında gerçekten olağanüstü işler başarılıyor. Ama şimdi muhakkak ve muhakkak İstanbul'a yakışır, İstanbul'un trafiğini alacak ve gelişen Türkiye'yi dünyaya tanıtacak bir kapı açılmasını istiyorsak bu havalimanı bir an önce realize edilmedilir. Yeni yapılacak havalimanıyla Atatürk Havalimanı'nın aynı anda kullanılması, aynı hava sahasını kullandıkları için çok zor. Türkiye ve özellikle İstanbul'un büyük ölçekli bir havalimanına muhakkak kavuşması gerekmektedir. Atatürk Havalimanı'nın yüzölçümü 10 kilometrekare. Avrupa'nın en küçük havalimanlarından biri olmasına rağmen yoğunluk sıralamasında ilk üçe giriyor. Böyle bir şey olması mümkün değil. 2016- 2017 yılına geldiğimizde Atatürk Havalimanı'nda nasıl bir operasyon yapacağımız konusunda ciddi ciddi çalışmalar yapıyoruz. T24
Hüseyin Çelik: 'Eşbaşkanlık Diyorlar, Bundan Daha Aptalca Bir Şey Duymadım'
Hüseyin Çelik, cumhurbaşkanlığı seçimleri için 'Vatandaşlarımız şundan emin olsunlar, bu cumhurbaşkanlığı seçiminde kavga ve kaos olmayacak' dedi AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Hüseyin Çelik , AKP için dillendirilen 'eşbaşkanlık' iddiasını 'Bundan daha saçma ve aptalca bir şey duymadım. İsteyen yapabilir ama bizim böyle bir durumumuz yok' sözleriyle yalanladı. Çelik Cumhurbaşkanlığı seçimlerine ilişkin olarak, 'Vatandaşlarımız şundan emin olsunlar, bu cumhurbaşkanlığı seçiminde kavga ve kaos olmayacak' diye konuştu. Hüseyi Çelik '45 Dakika' programında gazeteci Mehmet Barlas'ın sorularını yanıtladı. Çelik'in gündeme ilişkin açıklamalarından öne çıkanlar şöyle: 'Sayın cumhurbaşkanımızın açıklamasından bu işi bıraktım gibi bir ifade anlamadım. bugünkü şartlarda böyle bir hesabım yok diyor. Bir plan yapmadığını söylüyor. Eski genel başkan yardımcımızdı, Başbakanlık yaptı. Kendisini cumhurbaşkanı seçtirebilmek için olağanüstü gayret gösterdik. Şimdi bağımsız bir cumhurbaşkanıdır ama bu dünyaya aittir. Sayın başbakanla tabii ki oturup konuşacaklar. 'bana ihtiyaç olursa ben buradayım' gibi bir sinyal veriyor. Hepimiz ayrı şahsiyetiz ve bir torbadan çıkmış değiliz. Biz makam için kardeş kavgası yapmayacağız mesajı da veriyor. 2002'de başbakanlık için Gül'ün adı öne çıktı ve başbakan Siirt'ten milletvekili seçilir seçilmez istifa etti. Bu büyük bir saygı örneğidir. ‘Başbakan'ın, Gül ile tavırları aynı olmayabilir’ Sayın Gül'ün AK Partili olduğu biliniyor. Sayın Gül oyunu CHP'y mi veriyor? İnsanlar makama şekil verir, makamların da insanların davranışları üzerinde etkisi vardır. MGK'nın başkanı cumhurbaşkanıdır. MGK'dan her zaman çözüm sürecini destekleyen açıklamalar gelmiştir. Her insanla ilgili lehte ve aleyhte şeyler söylenebilir. Ben sayın Gül'ün öncekilerle kıyaslanamayacak şekilde görevini yerine getirdiğini düşünüyorum. Sayın Başbakan'ın, Gül ile tavırları aynı olmayabilir. Rahmetli Özal cumhurbaşkanlığına gittiği zaman partisi tepetaklak gidiyordu ama AK Parti'nin trendi yukarıya doğrudur. Bizim hareketimiz bir kadro hareketidir. Sayın Gül gelir mi gelmez mi... Biz Erdoğan ve Gül'ü ağabey olarak görüyoruz. Ben her zaman Başbakanımızın arkasında olmamızın, sayın Gül'ü üzecek sözler sarfetmemiz gerektirmediğini söylüyorum. Sayın Erdoğan çok ezici bir karizmaya sahip. Bizim parti içerisinde liderlik yapacak çok sayıda isim var ama güneş varken, yıldızlar görünmez. Ben bulunduğum yeri ve konumu bilen bir insanım. Kendim için başbakanlık gibi bir pozisyonu hiç düşünmedim. Benden çok daha layık olan arkadaşlarımız olduğunu düşünüyorum. Tayyip Bey bu partinin orkestra şefidir. Bir orkestrada taban tabana farklı çıkaran enstrümanlar vardır. Ama şef bu sesleri bütünleştirir. Örneğin Yıldırım Akbulut değil başka bulut olsa ANAP'ın tepetaklat gidişi durdurulamazdı. ‘Eşbaşkanlık söylüyorlar, bundan aptalca bir şey duymadım’ Afyon'da istişare toplantısı yapacağız. Bizim için bir eşbaşkanlık söylüyorlar. Bundan daha saçma ve aptalca bir şey duymadım. İsteyen yapabilir ama bizim böyle bir durumumuz yok. Sayın Kılıçdaroğlu bu işi yapamıyorum yanıma yardımcı alacağım diyebilir. Halkın cumhurbaşkanını seçmesi bu yarı başkanlık getirir. Oraya oturan kimse, o makama bir şahsiyet verir. Tayyip Bey cumhurbaşkanı olduğunda başka Sayın Gül olunca başka bir cumhurbaşkanı görürsünüz. Tayyip Bey Köşk'e çıktığında kendi üslubunu kullanır. Vatandaşlarımız şundan emin olsunlar, bu cumhurbaşkanlığı seçiminde kavga ve kaos olmayacak, Türkiye cumhurbaşkansız kalmayacak. 2007'deki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Tayyip Bey'e 'siz cumhurbaşkanı olmayın, kolaya kaçmayın, partinize liderlik edin' dedim. Ama bugün 12 yıl Başbakanlık yapmış birine Cumhurbaşkanı olmayın deme durumumuz yok. Dar bölge olursa temsil oranı düşecek deniliyor, bunu anlamakta zorlanıyorum. Bu milletvekiliyle seçmen arasında yakınlaşma sağlayacak. Seçim bölgesini ne kadar küçültürseniz, seçmen adayları daha iyi tanıyacaktır. Barajı kaldıralım dar bölge getirelim diyoruz. Daraltılmış bölge istiyorsanız, yüzde 5 baraj getirelim diyoruz. Sistemi bilmeyenler bol keseden konuşuyor. Biz insanlar farklı olabilir, farklı etnik gruplara ait olabilir diyoruz. Ama burada birileri el altından devlet olayım, yargıda emniyette örgütleneyim dediği zaman dananın kuyruğu kopuyor. ‘Hacı muratın direksiyonuna Schumacher'i getirseniz ne yazar’ Gerçekten Türkiye'de iktidara alternatif olabilecek, halka ümit veren bir parti yok. Hiçbir dönemde AK Parti ile muhalefet arasındaki kadar makas açılmadı. CHP'nin çok ciddi bir problemi var. Sizi hacı muratın direksiyonuna Schumacher'i getirseniz ne yazar? CHP köhne bir partidir. Zenginlerin ve büyük sitelerin partisidir. Beşiktaş'ta yüzde 70 oy olan CHP 136 ilçede yüzde 1'in altında alıyor. Böyle bir CHP var. Bizim kaybettiğimiz illerde bile oylarımız CHP'den 14-15 puan üzerinde. Ben CHP'nin yerinde olsam, bu insanlar bana neden oy vermiyor onun tahlilini yapardım. Kendi içine kapalı tuzu kuru olan yerlerde oy alıyorsunuz. AK Parti zenginden de fakirden de batıdan da doğudan da oy alıyor. CHP Türkiye'nin partisi değil. Eskiden MHP İç Anadolu'dan oy alırdı şimdi silme AK Parti aldı. Kemal Kılıçdaroğlu, 17 Aralık olmasa meydanlarda ne söyleyecekti? CHP'nin bu ülkenin insanları adına projeleri yok. CHP, başkasını kötüleyerek iktidar olamayacağını anlamalıdır. İzmir'de bizim de hatamız var. Muhteşem hizmetler yaptık. Biz vatadandaşa hizmet edecek teşkilatlar oluşturamadık. Bu bizim eksiğimiz. Endişeli laikler dediğimiz kesime kendimizi daha iyi tanıtmalıydık. İzmirliyi suçlayarak, kendimizi kesinlikle sorumluluktan kurtaramayız. Bize karşı ideolojik direnç içinde olan insanlara karşı bu direnci kıracak bir yol mutlaka vardır. Bazı algıları değiştirmek için çalışmalıyız.' T24
Star'da Başbakan Rahatsız Olur Diye Gül Sansürlenmiş...
Star Gazetesi Yazı İşleri Müdürlüğü’nden yayın politikasına tepki göstererek istifa eden Ertuğrul Doğan, mutfakta neler olduğunu T24'ten Hazal Özvarış’a anlattı Uzan Grubu’nun sahibi olduğu gazete Fatih Çekirge ve Yılmaz Özdil’e emanet edildikten yaklaşık üç yıl sonra ailenin önde gelen üyesi Cem Uzan Genç Parti’yi kurdu. Ve süreç Türk basını için şaşırtıcı olmayan bir seyirde ilerledi. 2002 seçimleri yaklaşırken manşetlerini “İktidara 15 gün kaldı” benzeri başlıklar süsleyen Star’da vazgeçilmez görsel kolları kıvrılmış beyaz gömleğiyle Cem Uzan oldu. Star gazetesi zorlanmadan partinin yayın organına dönüşmüştü. Fakat Star’ın parti bülteni olması işe yaramadı. Genç Parti yüzde 7,24 oy oranı ile seçim barajına takıldı ve galibiyeti önlerindeki iki genel seçimi daha birincilikle kazanacak Adalet ve Kalkınma Partisi aldı. Seçimden bir sene sonra Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF), Uzanlar’a ait Çukurova ve Kepez Elektrik’e el koyunca Star, Tayyip Erdoğan tarafından dava edilecek şu manşeti attı: “Gücün buna mı yetiyor kalleş” TMSF, 2004′te bu kez İmar Bankası’nın borçları nedeniyle Star gazetesi ve Star TV de dâhil olmak üzere Uzanlar’a ait 219 şirkete el koydu. Star, çok geçmeden Kıbrıslı bir Türk olan iş adamı Ali Özmen Safa tarafından Kanal24′ün isim hakkıyla ile birlikte TMSF’den satın alındı. 2007’de kalp krizi sonucu hayatını kaybedecek eski Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Hasan Doğan ile Ethem Sancak Star Medya Yayıncılık A.Ş.’ye ortak oldu. Başbakan için “Başbakan şu anda en önemli idölüm. Adamın sevdalısıyım” diyen Sancak, yakın zaman sonra tek sahibi olacağı Star’ı alış hikâyesini şöyle anlatacaktı: “Tayyip Bey köşeye sıkıştırılmıştı, parti kapatma davaları, 367 kararı vs. Basın tek sesli, onu boğmaya çalışıyor. Hasan Doğan’la ‘Onun için ne yapabiliriz?’ diye konuştuk. Dedik ki, “Basın alanında tek sesliliği kıralım.(…) Star’ı büyüttük. Gazetenin yetmediğini anladık. İtibarsızlaşmış da bir gazeteydi. 24 televizyonunu kurduk. Ben tamamen ideallerim için, ona daha iyi hizmet edebilmek için girmiştim o işe.” Böylece Star’ın aidiyeti Genç Parti’den alınıp AKP’ye verildi. Bugün künyesinde “İmtiyaz sahibi” olarak eski AKP Erzincan Millietvekili Tevhit Karaya’nın yer aldığı Star’ın ortakları arasında Rixos Otellerinin patronu ve 1.3 milyon dolara Haliçport ihalesini kazanacak olan Fettah Tamince ile Petkim’in sahibi Azeri devlet enerji şirketi Socar var. Künyesinde yer alan isimler değişse de misyonu baki kalan Star’ın mutfağında neler olduğunu öğrenmek için Star Gazetesi Eski Yazı İşleri Müdürü Doğan Ertuğrul ile buluştuk. Ertuğrul, Alev Er’den sonra genel yayın yönetmenliğine gelen Mustafa Karaalioğlu’nun Star’ında 7 yıl mesai yaptı. Gazetedeki son 4 yılını yazı işleri müdürü olarak geçiren Doğan Ertuğrul, Mart ayında şu ifadelerin yer aldığı bir veda mesajıyla artık Yusuf Ziya Cömert’in yönettiği Star’dan istifa etti: “Türkiye’nin yaşadığı bu cinnet halinden medya fazlasıyla nasibini almış, haber değeri taşımayan ve algı yönetimi daha doğru ifadeyle kara propaganda amacı güden ‘haberler’ gazete ve televizyonların rutini haline gelmiştir. Bu nedenle yıllarca sahiplenerek görev yaptığım gazetemde benim açımdan sorumlu ve dengeli bir gazetecilik yapma imkanı kalmamıştır.” Ayrılmak zorunda kaldıkları medya gruplarında yazıları yayımlanmamasına rağmen “Sansüre uğramadım” diyebilen gazetecilerin de var olduğu bir camiada zülfüyare de dokunarak Doğan Ertuğrul’a Star’dan ayrılmasına neden olayları, “kara propaganda” dediği haberlerin neler olduğunu, Ergenekon davasını ele alırken Star’ın üslubunu ve Gezi Parkı eylemleri sürecinde yazı işlerinde neler yaşadıklarına kadar pek çok soru yönelttik. Doğan Ertuğrul’un T24′e anlattıkları, Star gazetesindeki Erdoğan barajının altında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün de kaldığını, sansür tartışmasının Gezi Parkı protestolarına destek veren Cem Yılmaz’a kadar uzandığını da ortaya koyuyor. Star’dan sonra serbest gazeteci olarak çalışmak üzere yerleşmeyi planladığı Lübnan’dan yaptığı kısa Türkiye ziyaretinde Doğan’ın T24’ün sorularına verdiği yanıtlar aşağıda. Türkiye’de medyanın nasıl bir dönemden geçtiğine içeriden anlatımlarla tanıklık etmek üzere buyrun. ‘Star’da ben dâhil birçok editör Kabataş haberine itiraz etti’ Türkiye basınında yerleşik gelenek “Bâb-ı Âli 40 odalı bir konak, bir odadan çıkar, diğerinden girersiniz” diye ifade edilirken, siz Star’dan ses getiren bir açıklamayla ayrıldınız. Taşan bardağınızı hangi damlalar doldurdu? Keşke 40 odadan birinden çıkıp diğerine gitmek bugünkü piyasa şartları içerisinde mümkün olsa. Fakat bugün basının 40 odalı olduğu kanaatinde değilim. Biz ve ötekiler medyası var sadece; biz yani iktidar-havuz medyası ile iktidarın marjinalleştirmek istediği, Başbakan’ın “bunlar” diye nitelediği medya. Benim bardağımı taşıran ilk damla Gezi’deki savrulma oldu: Söylemeyi gurur sayarım Star’da çalışma arkadaşlarımın şaka yollu “Etik abi” diye nitelediği gazeteciydim. Çünkü Ergenekon’dan AK Parti’nin kapatılma davasına kadar gazetecilik ilkelerine uymadığını düşündüğüm her konuda insanları mağdur edeceğimize inandığım her haberde itirazlarımı dile getirdim. Kopuşun başlangıcı da, benim de sahip çıktığım birçok ilkeyi savunan AK Parti iktidarının bu ilkeleri terk etmesi sonrasında iktidara yakın medyanın da aynı yolu izlemesi oldu. Bunun ilk büyük patlaması tereddütsüz Gezi’ydi. Çocuklarım da gitti, ben de gittim Gezi’ye. Şiddet uygulayan gruplardan sıradan, demokratik taleplerini dile getiren insanlara varana kadar herkesi görme fırsatı buldum. Bu nedenle önce iktidarın sonra da iktidar medyasının Gezi’ye karşı tutumu çok rahatsızlık vericiydi benim için. Gezi sürecinin en tartışılan haberlerinden “Kabataş’ta toplu taciz” röportajı yayımladığında Star’ın yazı işleri müdürüydünüz. Haberin yayımlanma sürecinde neler yaşandı? O haberde kıran kırana bir itiraz süreci yaşadık. Öncesi ve sonrasında. Yazı işleri toplantısında bu hikâyenin inandırıcı olmadığını ve fantastik olduğunu söyleyerek karşı çıktım. Birçok editör arkadaşım da aynı yönde görüş belirtti. Israrla sadece başörtülü genç bir annenin ifadelerine dayanarak, hiçbir delil olmadan bu haberin yapılmasının doğru olmadığını anlattım. Fakat engel olamadım. ‘Kabataş görüntüleri çıkınca özür dilemeyi tartıştık’ Siz karşı çıkarken haberi savunanların kullandığı kelimeler ve sebepler nelerdi? “Biz o kadına inanıyoruz. Bu Geziciler her şeyi yapar” önyargısı ve saplantısı her itirazı bastırdı. Gazete yönetimi haberin iktidar tarafından büyük bir kampanyaya dönüştürüleceğini gördü. Bu itirazları seslendirmenin gazete içinde riskleri var mıydı? Ben zaten itiraz eden bir insandım ve itirazlarım dikkate de alınırdı. Fakat son dönemde dikkate alınma oranı değişti. Çünkü bir cinnet dönemi yaşıyor Türkiye. Öyle olunca, normalde daha ilkeli davrandığına inandığımız insanlar da bir şekilde savruluyorlar. Yakın zamanda Kabataş görüntüleri ortaya çıktığında yazı işleri toplantısında editor yazarak özür dilemeyi bile tartıştık ama Başbakan’ın tavrı netleşince yayınlamak mümkün olmadı… ‘Star bazen Erdoğan’ı Erdoğan’dan korumak istedi’ Gezi sürecine dair kısa bir Star dökümü: Erdoğan ünlü ‘iki ayyaş’ konuşmasını yapıyor, Star 1. sayfadan görmüyor. Erdoğan ‘Topçu Kışlası AVM olacak’ derken Star, ‘AVM yok, bu ne şiddet’ diyor. Erdoğan ‘Twitter başa bela’, ‘Bir anne bana kızının birinin kucağına oturmasını ister mi’ derken Star aynı konuşmayı ‘Geçmişteki tertiplerin tekrarı’ gibi bir başlıkla vermeyi tercih ediyor. Star, Erdoğan’ı kendisinden de mi korumaya çalıştı? Bir gazete Başbakan’ın “Çadırda ne oluyor bilmiyoruz” sözlerini dehşet verici bulup manşet yapabilir, bir başkası da “Allah’ım keşke bu lafı etmeseydi, kargaşa çıkabilir” iyi niyetiyle geri planda tutabilir. Star dâhil havuz medyası, bunu iktidara yakınlık anlamında kullanıyorum, zaman zaman Erdoğan’ı sizin ifadenizle Erdoğan’dan korumak istedi. Bugün keşke daha çok yapılsaydı, diyorum çünkü Erdoğan’dan önce topluma karşı bir sorumluluğunuz var, ama o eşik çoktan aşıldı. “Keşke daha çok yapılsaydı” dediniz, gazeteciliğin başbakanları gerektiğinde kendilerinden de korumak gibi bir misyonu olabilir mi? Tabii ki böyle bir misyonu olamaz. Koruma derken kast ettiğim şey Başbakan’ın son dönemde hiç dilinden düşürmediği, toplumsal çatışma riski barındıran sözlerinin ön plana çıkarılmaması. Yoksa söz ettiğiniz o başlıkların doğruluğunu savunmuyorum. Başbakan’ın kışkırtıcı sözlerini öne çıkaran, deşifre eden gazeteler de kendi bulundukları yer açısından doğrusunu yapıyor. ‘Star’da, Sabah’ın manşetinde görünce…’ Başka korumalara dair örnekleriniz var mı? Korunma çok doğru bir ifade olamasa da bu anlamda çok sayıda örnek var. Mesela Berkin Elvan’ın cenazesi. Başbakan’ın Berkin Elvan’ın annesini yuhalatmasını, “bilye” çıkışını duyduğumda kanım dondu. Yazı işleri toplantısında “Başbakan’ı biri uyarmalı” dedim. Tabii ki haberi oradan görmedik. Mesela Reyhanlı’da “Sünni kardeşlerimiz öldü” açıklaması. Bunun gibi “Ön plana çıkarmayalım” dediğimiz çok haber oldu oldu. Eski dönemlerinde daha da dengeliydi, makuldu gazete. Daha bir gazetecilik sorumluluğu ile hareket ediyordu. Makul olmak size problem olarak geri dönüyor muydu? Evet. Çünkü Başbakan sadece Star’ı değil, çok açık bir şekilde hiç kimsenin pozisyonunu yeterli görmüyor. Birçok olayda oldu bu. “Bu çok sert, başlıktan vermeyelim” dediğimiz ifadeleri mesela Sabah’ın manşetinde görünce “Eyvah, Başbakan, ‘Bak gördünüz mü?’ diyecek” diye kendi aramızda esprisini yapıyorduk. Nasıl bir yarış var Star ile Sabah arasında? Yarış denemez buna. Çünkü Star dediğim gibi daha makul bir çizgide duran bir gazeteydi, Sabah bu dönemde hiç öyle olmadı. Son birkaç ayda Sabah’ın performansına bakmak yeterli. ‘Karaalioğlu kazanç ama tapeleri sormaması izah edilemez’ Star’ı sizin gözünüzde Sabah ve Yeni Şafak’tan ayrıştıran temel neden ne; sizin orda olmanız mı, sahibi Tevhit Karakaya mı, yoksa Mustafa Karaalioğlu mu? Benim ne kadar katkım olduğunu en azından ben söyleyemem. Ama iktidara yakın medya grubu içerisinde Mustafa Karaalioğlu günahıyla sevabıyla önemli bir kazançtır. İktidara çok yakın olan gazeteciler arasında kalitesi en yüksek olanlardandır. Star’ı daha itibarlı bir gazete yapmak için çok çaba gösterdi. Yakın zamana kadar Abdulbari Atwan’ın Robert Fisk’in, daha öncesinde Sami Selçuk’un yazı yazdığı, küresel bir vizyon sunmaya çalışan bir gazeteydi Star. Evet, iktidara angaje olmanın etkisini üzerinde fazlasıyla hissediyordu ama yine de sıkı bir gazeteydi. Şu anki Star o Star bile değil. Bu durumda Karaalioğlu’nun, 30 Mart seçimleri öncesinde 24TV ekranındaki bahsettiğiniz programda tek başına ağırladığı Başbakan’a tapeler konusunda tek soru soramamasını, Başbakan’dan Hidayet Şefkatli Tuksal konusunda -tepkilerine de katılarak- talimat almasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Başbakan’ı konuk eden gazetecilerin profiline bir bakın. Bir iki istisna dışında aralarında gazeteci diyeceğiniz kaç kişi var. Ama Başbakan bundan hoşlanıyor. Başbakan’la televizyondaki mülakatta, Karaalioğlu Erdoğan’ın “Neden korkuyorsun? Korkma” ısrarına rağmen Gülen cemaatine “örgüt” demedi mesela. Ama tabii ki o soruları sormamasının hiç bir izahı olamaz. Talimat konusuna hiç girmiyorum bile. Medya ortamımız maalasef bu. ‘Alo Fatih’lere hiç gerek yok’ İktidarın manevralarına dair tahmin ve analizler gazetede nasıl yapılıyordu? Erdoğan’ın bir konuşması mı, yoksa Ankara’dan açılan telefonlar mı yardımcı oluyor? Aslında “Alo Fatih”lere hiç gerek yok. İktidar medyasında Başbakan’ın ya da iktidarın reflekslerini çok iyi bilen insanlar var. Star da bu anlamda ne yapacağını bilir, kafası serin, rahat bir gazetedir. Nasıl bilir? Star demek Mustafa Karaalioğlu demektir. En azından yayın yönetmeni Yusuf Ziya Cömert olana kadar. O hem iktidarı yakından tanır, hem de Star’ın genetik kodlarını oluşturan isimdir. Yazı işleri de ne yapacağını, neyin iktidarı rahatsız edeceğini bilir. Bu konuda deyim yerindeyse bir ortak akıl vardır. Bu ortak akıl örneğin Habertürk’te Türkiye’de yok. ‘1915 açıklamasını Fethullah Gülen yapsa…’ Sizce Akit de Başbakan’ın 1915 açıklamasını “ortak akıl” yoksunluğundan mı vermedi? Bu örnek “Başbakan söylüyor, iktidar gazeteleri yapıyor” kolaycılığının yanlışlığını aslında çok iyi gösteriyor. Son dönemde farkları çok azalmasına rağmen Yeni Şafak, Akit, Sabah ve Star’ın farkını göremezseniz iktidar medyasının propaganda gücünü göremezsiniz. Akit’in çok açık bir angajmanı var; tabanından, patron ve yazı işlerine 1915 açıklanmasından rahatsız oluyor. Star bundan rahatsızlık duymuyor. Ama bu açıklamayı Fethullah Gülen yapmış olsaydı muhtelemelen Sabah, Gülen’in Ermeniliğine dair bir kampanya başlatmış olurdu, tüm paralel yapının Ermeni lobisiyle işbirliği yapıp Türkiye’yi hedef aldığını yazardı. Star’sa Başbakan’ın bu söyleminin çoğalması gerektiğini bilir. Bu iktidara yakın gazete ve televizyonların başındaki insanların ve yazı işlerinin sanıldığından daha önemli olduğunu göstermesi açısından iyi bir örnek. ‘Gazete yönetiminin hangi bakanla yakın olduğu ayrıştırıcı’ Bu 4 gazetenin patronajlarının neden olduğu farklar ne? Meseleye sadece patronaj açısından bakmamak gerek. Bu gazetelerin yöneticileri var. Patronajdan bakarsak, mesela Yeni Şafak’ın patronunun kişisel bir ajandası var gibi görünüyor. Örneğin Başbakan’ın destek vermesine rağmen Mehmet Görmez Diyanet İşleri’ne gelmesin diye kampanya yaptı. Patron, muhtemelen Görmez’den bir nedenle hoşlanmıyor. Diğer gazetelerde asıl önemli olan gazete yönetiminin iktidarın hangi bakanıyla, hangi Başbakan yardımcısıyla ne tür bir yakınlık içinde olduğu… AK Parti’nin hangi kodlarına daha yakın, Yalçın Akdoğan’a mı, Bülent Arınç’a mı? Beşir Atalay’a mı, yoksa başka bir isme mi? Başka gazeteler hakkında konuşamam ama Star’daki durumu net olarak söyleyebilirim. Yiğit Bulut Star yazarı, eskiden televizyon kanalının da yöneticisiydi. Yalçın Akdoğan da Star’da yazıyor. Sık sık gazeteyi ziyaret ediyor. Durum böyleyken “Alo Fatih”ler durumu karikatürize ediyor ve somutlaştırdığı için daha cazip geliyor herkese. Ama o telefonlar hiç olmasa bile durum vahim. İktidara yakın gazetelerde; Star’da, Sabah’ta, Yeni Şafak’ta, Türkiye’de Başbakan’ın hoşlanmayacağı bir haber, bir dosya yayımlanabilir mi? Yayımlanırsa, telefonla müdahaleden başlayarak neler olur? Nerde ne yayınlandığına bağlı. Ama iktidara yakın hiçbir gazete yöneticisi için iyi bir gün olmayacağını söyleyebilirim. “Karaalioğlu ‘Hocaefendi bunları hak etmiyor’ dedi” Youtube’da yer alan kayıtlar arasında Erdoğan’ın Mustafa Karaalioğlu ile yaptığı görüşmeler de vardı. Bu kayıtlar Star’ın mutfağına nasıl yansıdı? Karaalioğlu özgüveni yüksek, kendisiyle dalga geçebilen bir yöneticidir. “Alo Fatih”ler çıktığında kahkaha atarak “Eyvah bizimkiler çıkarsa ne olacak” demişti. Kasetinin çıktığı gün de esprili bir şekilde “Durum bu arkadaşlar beni yormayın artık” mealinde bir şeyler söyleyip güldüğünü hatırlıyorum. Gazeteciliğin geldiği noktanın faturasını sadece siyasete kesmemek adına; bir yandan Star’da yapılan gazeteciliği eleştirirken bir yandan Mustafa Karaalioğlu’nu övgü dolu sıfatlarla anıyorsunuz. Bu ikisi yanyana nasıl geliyor? Tabii ki sadece siyasete yüklenemez. Ama medyadaki bu savrulmanın nedeni iktidar. Yoksa siyasi pozisyon alan bir gazete anlaşılabilir. Fakat gazeteciliğin kendi ilkeleri ve doğası var. Kendi ilkesine ve doğasına zarar vermeden, gazeteyi kara propaganda aracına çevirmeden de iktidara yakın olabilirsiniz. Bu anlamda büyük bir savrulama yaşandığı açık. “Karaalioğlu iyi gazeteci, ama yapılan gazetecilik kötü” kısmını sorguluyoruz. İyi gazetecilerin de hayırla anmadıkları dönemler olabilir. Üstelik kaçırdığınız şey, son dönemde yayın yönetmeninin Karaalioğlu olmaması. Evet ancak medya grup başkanı. Gazeteyi medya grup başkanı yapmıyor ama… Bazen umarım Karaalioğlu görür ve ondan döner, dediğim haberler oldu, ama bu günlük akışın epeyce dışındaydı. Hatta kendisine de söyledim, keşke daha çok gazete katına çıksa diye ama yayın yönetmeni o değildi. Gülen’le ilğili ünlü ananas kampanyası sırasında tapeleri okuduktan sonra “Ya burda gerçekten ananstan söz ediliyor. Hocaefendi bunları hak etmiyor” dediğine şahidim. Ama Kabataş’ta 70 çıplak erkek manşeti atılırken de Karaalioğlu sayfanın başındaydı. Tüm itirazlarımı orada da bir kez daha dile getirdim ama o manşet çıktı. Hatta bu manşetle Gezi eylemlerinin hiç bir meşruiyeti kalmaz yorumları yapıldı. ‘Akpartizmde her şey iktidara bağlı, bir zümre var’ Yusuf Ziya Cömert’e geçmeden; Karaalioğlu, “eski medyaya reklam verenleri yeni medyaya reklam vermeye” çağırırken isim de kullanmış, Koç ve Sabancı’ya seslenmişti. Mehmet Ocaktan da reklam verenleri “Silivri’ye çiçek atmak”la, Ergenekonculukla suçlamıştı. Sizce bunlar olağan mı? Tabii ki değil. Mehmet Ocaktan’la aynı kategoride görmem ama Mustafa Karaalioğlu’nun son bir yılda yazdığı birçok yazının kendi mesleki kariyeri açısından doğru olmadığına inanıyorum. Ama medya grup başkanı olduğundan dolayı Star’ı gazeteden öte şirket gibi de görüyor. Başka zamanda olsa o yazıların birçoğunu kendisinin de doğru bulmayacağından eminim. Herhangi bir medya grup başkanı sizce Koç ve Sabancı’ya seslenerek böyle bir yazı yazabilir mi? Bu ne kadar bireysel, ne kadar arkasına hükümet gücünü alan bir çıkış? Koç ve Sabancı’nın gücünü hiçbir medya grubunun karşısına alamaması da kabul edilebilir bir şey değil ama… Karaalioğlu için Star bir şirketse, önemli olan da maaş mı? Başarılı bir iş yapmak istiyor muhtemelen. Ama iktidara yakın bir medya kuruluşunun reklam ya da haber için bir köşeden gözdağı veren ifadeler kullanması kabul edilir bir şey değil. ‘Taşgetiren’a göre, Erdoğan İslam dünyasının lideri’ Son dönemde sizce gazetecilerin, özellikle medya elitlerinin siyasetle ilişkisinde kendilerine sağlanan imkânlar mı ağır basıyor, yoksa ideolojik pozisyonları mı? Muhtemelen ikisi birden… AKP kendi ideolojisini yarattı; Akpartizm, Erdoğanizm de diyebiliriz buna. İş çevreleri göbek bağıyla iktidara bağlı, medya da, yargı da, bürokrasi de öyle. Tayyip Erdoğan’ın hayallerindeki Türkiye’nin özeti de bu zaten. İktidarın siyasi ve ekonomik avantajlarını ortak kullanmaya dayalı bir iktidar zümresi var şu an. Şu an medyada iktidara destek veren kalemlerin büyük bir kısmı Erdoğan iktidarının gerileme döneminde koro halinde ona küfür edecek. Çünkü onunla hiçbir sempati bağı olmayan bir sürü insan peşinde dolanıyor. Örnek verir misiniz? Onlarca örnek var. Mesela Sevilay Yükselir’in, Rasim Ozan Kütahyalı’nın Tayyip Erdoğan’ın idealleriyle ne gibi bir ilişkisi olabilir? Ahmet Taşgetiren? Ahmet Taşgetiren büyük bir samimiyetle Tayyip Erdoğan’ın, İslam dünyasının lideri olduğuna inanıyor sanıyorum. Ama benTaşgetiren’in Ahmet Turan Alkan’ın “Mene, tekel, ufarsin” temalı yazısını okuyup “Başbakan’a suikast iması var” demesini gözünü kan bürümek olarak görüyorum. Taşgetiren buna gerçekten inanıyorsa akıl sağlığını kaybetti demektir, inanmıyorsa da o çok önemsediği vicdanını… Mehmet Barlas? Tabii ki karşı tarafa geçecek. ‘Yusuf Ziya Cömert tam bir misyon gazetecisi’ Yusuf Ziya Cömert? Gönülden seviyor ve destekliyor. Tayyip Erdoğan’ın yüzde 35’e düşmeyecek bir kemik kitlesi var arkasında. Ama mesela Yiğit Bulut’un Erdoğan’ın ideolojisiyle ne alakası olabilir? Ama Tayyip Erdoğan kendisine temennah eden insan kadar hiçbir şeye değer vermiyor, buna ihtiyaç duyuyor. Yusuf Ziya Cömert nasıl bir genel yayın yönetmeni? Kişisel olarak Yusuf Bey’le hiçbir sorun yaşamamış olmamıza rağmen gazetecilik anlayışı açısından tamamen farklı yerlerde duruyorduk. Tam bir misyon gazetecisi. Ben itirazlarımı her defasında dile getirdim. Mustafa Karaalioğlu AK Parti’nin Yeni Türkiye vizyonuna uygun bir gazete yapmak istiyordu, Yusuf Bey iktidarın bugün tanımladığı ihtiyaca uygun olarak toplumu kamplaştıran bir gazeye yapmayı gerekli görüyor. Yusuf Ziya Cömert size herhangi bir telkinde bulundu mu? İstifamdan sonra eleştirel bakışım nedeniyle “Yerinde olsam o kadar dayanamazdım. Çok iyi dayandı” dediğinin şahitleri var. ‘Onlarca manşet haber kriterlerine uymadan çıktı’ Veda açıklamanızda “kara propaganda” nitelemesi yaptığınız haberler hangileri? Gezi süreci ve özellikle 17 Aralık sonrası atılan onlarca manşet maalesef hiçbir haber kriterine uymadan propaganda amaçlı yayınlandı. Hiçbir gazeteci de hangi haberin kaynağının iktidar olduğunu görmekte artık zorlanmıyor.17 Aralık soruşturmasına ve oradaki iddialara dair Sabah da, Yeni Şafak da, Star da, Akşam da tek bir satır yayımlamadı. İddiaların neler olduğuna dair bile bir haber yoktu. Ama Gezicilerin küresel terörle bağlantıları ve 17 Aralık’ın arkasında İsrail olduğu propagandalarına hatta cemaatin dini değerlerinin Müslümanlığının sorgulanmasına kadar her şeyi okuduk iktidar medyasında. Tapeleri yayımlama ihtimali yazı işlerinde gündem oldu mu? Gazeteye girmeyeceği açıktı. Ergenekon, Balyoz’a destekleriyle bilinen ve hakkında suç isnadı bulunan bir sürü eski polis şefi, bürokrat ve siyasetçiler seçim sürecinde sırf Başbakan’la aynı pozisyonda yer aldıkları için Star’ın manşetinden inmemeye başladılar. Örneğin Emin Aslan, Sabri Uzun, Hanefi Avcı… Oysa onlarla ilgili suçlamalar gazetede geniş yer almıştı zamanında. Öyleyse o zaman yaptığımız neydi, şimdi ki ne? “AKP politikası bana uygun olduğunda Star’da çalıştım, şimdi uygun olmadığı için devam edemiyorum” diyorsunuz. Gazeteciliğin siyasete bu kadar endeksli icra edilmesi sizce sorunlu değil mi? Öyle bir şey söylemiyorum. Demokrasiyi, insan haklarını, özgürlükleri ön plana çıkaran bir iktidarın vizyonuna gazetecilik sınırları içinde destek vermekte sakınca görmüyorum. Ama o iktidar tek adam dönemini çağrıştıran adımlar atıyor ve medya kayıtsız şartsız itaat etsin istiyorsa iş değişmiş ortada bir siyasi vizyon da, gazetecilik de kalmamış demektir. Saydıklarınız örneğin dönemin Taraf gazetesinin de savunduğu ilkelerdi ve çok güçlü yayınlar yapılırken siyasete angaje olan bir yol izlenmedi. Arada bir fark yok mu sizce? Var tabi ki… Daha çok gazetecilik ve daha az gazetecilik farkı var. Star’ın o dönem yayın politikası Taraf’la uyumludu. Star’ın Taraf’a karşı zaafı, iktidara olan yakınlığıydı. Bu ajandadan iktidar vazgeçse de Star vazgeçmemeliydi. Yanlış olan buydu. Ethem Sancak’ın “Erdoğan’a, onun misyonuna daha iyi hizmet edebilmek için aldım” dediği bir gazeteden bahsediyoruz. Star tutarlı, siz tutarsız olabilir misiniz? Ne Star’ı Ethem Sancak, ne Hürriyet’i Aydın Doğan, ne de Milliyet’i Erdoğan Demirören yapıyor. Gazeteleri patronlar değil, yazı işleri yapar. Star’ı da iktidarın ve patronunun ajandasını gözeten gazeteciler yapıyor. Başbakan’ın rahatsızlık duyduğu Hasan Cemal’le yolları ayırmaya kararlı bir Demirören örneği bu dediğinizi çürütmüyor mu? Hasan Cemal’i Başbakan’ın talimatıyla işten çıkarsa bile gazeteyi Demirören yapmıyor. Ve hazindir ki o gazeteciler bazen talimata bile gerek kalmadan iktidara istediğini veriyor. ‘Gezi’de ölenlerin annelerini 1. sayfaya çıkarabilmek yeter’ Star’da ceketini alıp çıkmaya hazır halde beklemesi gereken yazarlar var mı? Bunu söylemem etik olmaz. Belki bir iki tane huzursuz yazar var, ama gazetenin, kimin ne yapacağına dair bir öngörüde bulunmam doğru olmaz. Size “Vaziyeti geç anlamışsınız” diyenlere yanıtınız ne olur? Şimdiye kadar diyen olmadı. Ama olursa birkaç gün daha önce de olabilirdi, derim. Ama ne daha önce, ne de daha sonra değil. Ethem Sarısülük’ün cenazesi Star gazetesinin birinci sayfasına girdi örneğin. Gezi’de hayatını kaybedenlerin annelerinin buluşması Star gazetesinin birinci sayfasına girdi. Bunlar benim açımdan riskti. Gezi süresince Star’da kalmanın doğru olduğuna inanmam için o annelerin fotoğraflarının Star’a çıkabilmesi bile yeter. Risk neydi? Sözleşmenizin fesh edilmesi mi? İşten çıkarma sonucu olabilir miydi bilemiyorum.“Star’ın çizgisine uymuyor, çıkar” diyebilirlerdi. Aldığınız risk, kim olduğunuza bağlı olarak değişebilir. Ama dediğim gibi, Star gazetesi ne yapacağını bilir. O gazeteye neyin gidip, neyin gitmeyeceğini oradaki gazeteci arkadaşlar bilir. Büyük kaçaklar olmaz. Son bir yıl için en azından bunun tek sorumlusu bendim. Ben de o gazeteye hangi haberin gideceğini, hangi haberin gitmeyeceğini bilirim. ‘Kürt sorununu Hasan Cemal’e değil, AK troll’lere yazdırıyorlar’ Anlatır mısınız, Star’a hangi haberler gider, hangileri gitmez Gezi eylemlerini destekleyen haberler Star’a gitmez. Açık. Muhalefet partililerin Başbakan’a yönelik sert eleştirileri görülmez. İç politikada da, dış politikada da o kadar çok ki bunlar. Star başından beri iktidara paralel olarak Mısır’daki darbeye çok sert tepki gösterdi. Ama bir arkadaşımız Raşid Gannuşi’yle röportaj yaptı, Mısır İhvan’ından farklı olarak Tunus’ta farklı gruplarla nasıl uzlaşmaya vardıklarını anlatıyordu. Star’ın çizgisine çok uygun değildi, ama biz koyduk. Kürt meselesine dair kırmızı çizgiler nerede çiziliyor Star’da Çözüm sürecini zarara uğratacağı düşünülen hiçbir haber Star gazetesine girmez. İki tane uzman çavuş kaçırıldı. Hangi gazetede gördünüz bu haberi? PKK’nın Güneydoğu’daki yol kontrolünü? Diğer gazetelerde de durum bu. Çözüm sürecinde Hasan Cemal’e ana akım medyada yazdırılmıyor ama kim yazıyor? Hayatında Güneydoğu’ya turist olarak bile gitmemiş bir sürü AK troll var medyada Kürt sorunu yazan… Star’da Aleviliğe dair kırmızı çizgiler neler? Star’ın yayın politikasını net olarak ayırabileceğimiz bir dönem oldu; referandum öncesi ve sonrası.Öncesinde Alevilerin cem evleri sorununun önemli olduğu, bunu toplumun diğer kesimler tarafından bilinmesi gerektiği konusunda çok iyi yayınlar yaptık. Daha sonra ise Gezi-Alevi eşleştirmesi iktidar tarafından ustalıkla kullanıldı, CHP Genel Başkanı’nın Aleviliği hakkında söylenenler maalesef tarihe geçti. ‘Sabah aile gazetesi diye Zeki Müren haberi yapmıyordu’ Eşcinsellik iktidara yakın gazetelere girebilecek bir tema mı? Haberin ne olduğuna bağlı… Örneğin cinayet ya da onur yürüyüşleri. Tek bir eşcinsel yürüyüşü bile girmemiştir. Ama bunu iktidarla ilişkilendirmemek anlamak lazım. Sabah gazetesi en özgürlükçü olduğu dönemde “Burası bir aile gazetesidir” diye Zeki Müren haberi yapmadığı gibi benzer durumdaki sanatçıların da haberini yapmıyordu. Star’ın okuyucu kitlesi de çok hoş karşılamaz böyle şeyleri. ‘Gezici diye Cem Yılmaz’a yasak tartışıldı’ Dolayısıyla Bülent Ersoy da kolay kolay gazeteye giremez mi Bülent Ersoy Sabah’a girmezdi ta ki Başbakan’ın sanatçılarla görüşmesinde Başbakan’la aynı karede gözükene kadar. Bütün mesele bu. Bunun bile meşruiyeti Sayın Başbakan üzerinden gerçekleşiyor. Mesela Cem Yılmaz Gezi’ye destek verdi diye “Star’a girmesin” dendi. Adı bile haber olan bir insandan bahsediyoruz! “Gezici” diye – ki bu söz Gezi’ye karşı çıkan iktidar yanlılarının zekâ düzeyini gösterir- böyle bir ismin gazeteye alınmaması mümkün mü? Cem Yılmaz dâhil Gezi’ye destek veren ünlüler Star’da yasaklı mı? Bu isimlerin haberlerinin girilmesinden hoşnut olunmuyordu ama biz hepsini de girdik. Ben Berkin Elvan’ın cenaze fotoğrafının, Gezi Parkı olaylarındaki tutumundan dolayı Cem Yılmaz’ın gazeteye girmesinin hoşnut olunmadığı bir dönemde bunları gazeteye koymamız gerektiğini ve koyacağımızı söylemenin iyi bir şey olduğuna inanıyorum. Bunların bir anlamının kalmadığına inandığım bir dönemde de ayrıldım zaten. ‘Cinnetin geçeceğini bilsem Star’da kalabilirdim’ Bunları söylerken bir yandan da özeleştiri mi veriyorsunuz Hayır. Verdiğim mücadeleden söz ediyorum. Ayrılmanızla sonuçlanacak yolda, AKP’nin yön değişikliğini gözeterek haberleri iktidar eleğinden siz geçirmişsiniz. Ben çalıştığım dönemde gazetecilik adına doğru olduğuna inandığım şeylerin devamı için mücadele verdim. Çekip gitmek mi, kalıp mücadele etmek mi? Bu kadar basit bir soru ve cevabı var. Bir şeyleri değiştirmek için mücadele edersiniz. Ben de yapılanlar bana uymadığında itiraz ettim, yapabileceklerimi yaptım, yapamayacaklarımı görünce ayrıldım. Seçimden sonra bu cinnet döneminin geçeceğini düşünsem devam etmeyi düşünebilirdim. İktidar ve iktidar medyası Gülen Hocaefendi’ye insaf ölçüleri dışında bir dil kullandı. Yine de seçimden sonra normalleşme olacağına inansam farklı bir karar alabilirdim, Star’ın eski çizgisine dönmesini umarak… Ama Türkiye’nin ve Star’ın daha da sertleşeceğini gördüm. Star için doğru adam olmadığımı, vicdanen ve mesleki anlamda rahat olmadığımı söyledim ve ayrıldım. Gezi Parkı veya daha önceki süreçlerde değil, Gülen cemaatine ve Fethullah Gülen’e dair söylenenler ardından Star’ı terk etmeniz şu soruyu gündeme getiriyor: Gülen cemaati mensubu musunuz? İstifa ettikten sonra Artı 1 TV’de Yavuz Oğhan buna benzer bir soruyu “Gülen cemaatinin içinden misiniz” diyerek sormuştu. O gün “Gülen cemaatinin içinde olsaydım, içinde olurdum” diye yanıt verdim. Evet, Zaman gazetesinde çalıştım ve ayrılalı 15 yıl kadar oldu. Ve bugün oradan ve başka yayın gruplarından pek çok arkadaşım var. Gezi Parkı süreci ve 17 Aralık süreçleri ise üst üste geldi. Kıyaslama olarak değil ama Gezi Parkı sürecinde Başbakan, “öteki” olarak gördüğü bir kesime şiddetli bir dil kullandı. 17 Aralık ertesinde ise “öteki” olarak değil, kendi türünden gördüğü bir kesimin insanlarını şeytanlaştırdı. Bu fark Gezi sürecinde kullanılan dili meşru kılmasa da cinnetin geldiği boyutu gösteriyor. Ben de bu cinnetin geldiği bu seviye nedeniyle ayrıldım Star’dan. ‘Ergenekon’da savcı ve mahkemenin kanaatini savunduk’ Ergenekon sürecinde İlhan Selçuk serbest bırakıldıktan sonra Star şu manşetle çıktı: “Ergenekon’a müebbet yolu” Spot da şöyleydi: “İddianame 15 günde tamamlanacak çete üyeleri ‘silahlı isyana teşvik’ten yargılanacak.” Bu sizin itiraz ettiğiniz bir başlık mıydı? İlhan Selçuk beraat etmedi, serbest bırakıldı; ama bir kısım medya İlhan Selçuk ya da diğer Ergenekon sanıklarının serbest bırakılmasını beraat gibi sundu. Biz de “Beraat etmediler, bundan yargılanabilirler, sadece serbest bırakıldılar” diye verdik. Spotta “çete üyeleri” diyorsunuz. Çete üyeleri iddiası diyoruz. Ergenekon iddianamesine göre öyleydi, biz de onu verdik. Yoksa “iddia olunan Ergenekon örgütüne mensup olduğu iddia edilen…” gibi saçma bir gazetecilik dili olabilir mi? İddia olarak veya tırnak içinde verilmeyen bir ifadeden bahsediyoruz. Bu üslupta bir sorun yok mu? Olabilir ama “iddia olunan Ergenekon örgütü” gibi bir gazetecilik dili de olmaz. Ama iki yıldan fazla sürmüş bir süreçte benim de gözümden kaçmış olan ya da “doğru bulmuyorum ama…” dediğim ifadeler yer almış olabilir. Çok doğal bir şey bu. Fakat genel olarak gazetenin çizgisi böyle bir örgütün varlığını kabul ederek savcı ile daha sonra mahkemenin de paylaştığı kanaati savunmaktı. Yazı işlerinde “Etik abi” olarak anılan size göre, dava henüz sonlanmamışken İlhan Selçuk gibi haklarında yargının hüküm vermediği insanlara “çete üyesi” demek haksızlık değil mi? İlhan Selçuk’a ayrıca Star gazetesinde haksızlık edilmiş midir bilmiyorum ama bazı Ergenekon sanıkları hakkında Star gazetesinde, iddianamede ya da iktidar medyasında tabii ki haksızlık edilmiş olabilir. Net olarak söyleyeyim. Ben mesela Ahmet Şık’a ilişkin, isimden bağımsız, insanların kitap nedeniyle tutuklanmalarında yanlışlık olduğunu toplantılarda defalarca dile getirdim. Süreçte insanlara yaptıklarının, suçlandıkları eylemlerin yanı sıra çok suçlama yakıştırıldı. Hâlbuki darbeyle suçlanan bir insana aynı zamanda cinayetle suçlanıyor diyemeyiz. “Bu adam kötü, fazladan beş tane suçla daha suçlayalım” dememeliyiz. Hâlâ aynı şeye inanıyorum, aksi adil değil. ‘Egemen Bağış ikiyüzlü’ Bugünden geriye baktığınızda Star gazetesinde kimlerin günahını aldığınızı düşünüyorsunuz? Son dönemde ve Gezi sürecinde birçok insanın günahını aldığımızı düşünüyorum.17 Aralık sonrası koskoca bir camianın günahı alındı. Ergenekon sürecindeki suçlamalar dışında başka haberlerle anılan isimler oldu. Mesela Türkan Saylan’ın başörtüsüne karşı hoşnutsuzluğu çıktı basına ki ne başörtüsünden, ne AKP’den hoşnut olmak zorunda değil kimse. Böyle bir sürü insan ekleyebilirsiniz. Özel hayatları deşifre eden insanlar oldu. Tartışmasını onlarca kez yapmışızdır. Aslında bunu konuşmak bile anlamsız. Ben bunu siyasetçi olarak yaptığı asla kabul edilemez olan ve son derece ikiyüzlü olduğunu düşündüğüm Egemen Bağış’ın “makara Bakara”sı için de söyledim. Özel hayat, özel hayattır. Ergenekon iddianamesinde sanıklar arasındaki aşk ve gönül ilişkilerine de aynı tepkiyi verdim. Bu konuda vicdanım son derece rahat. Ama bunların hepsinin gazeteye girmemesine muvaffak olmuş muyumdur, hayır. Çünkü gazeteyi sadece yazı işleri müdürü yapmıyor. ‘Cumhurbaşkanı’nın röportajı sansürlendi’ Kapatmadan soralım; Başbakanlık’tan açılan telefonların yanı sıra Cumhurbaşkanlığı’ndan da çaldırılan gazete telefonları oldu mu? Star gazetesi Başbakan’a o kadar yakın bir mesafede ki Cumhurbaşkanı’na yakın olamaz. Cumhurbaşkanı’nın haberleri öteleniyor mu? Çok olağanüstü bir durum yoksa Cumhurbaşkanı’nın Başbakan’dan büyük verilmesi arzu edilmez. Hiyerarşi Sayın Başbakan’dan başlıyor. 3 yıl kadar önce Cumhurbaşkanı ile yapılan bir röportajın can alıcı kısımları Başbakan rahatsız olabilir kaygısıyla gazeteye konmadı. Üstelik o röportajda Sayın Cumhurbaşkanı 27 Nisan muhtırasına karşı bildirinin nasıl hazırlandığı konusundan kamuoyunda pek bilinmeyen çok önemli şeyler anlatıyordu. Ama o bölümler ayıklandı.sendika.org
Köşe Bucak Gündem: Köşe Yazarları Bugün Ne Yazdı?
Gazetelerin köşe yazarları bugün neler yazdılar, gündemi nasıl gördüler? İşte günün öne çıkan köşe yazarları... A be utanmaz!| Fatih Altaylı | Habertürk FREEDOM House'un raporu yayınlandı.  'Türkiye'de medya özgür değil' dedi.  Son 15 yılın en kötü tablosu ortaya çıktı.  Pek çok gazete ve gazeteci bu tabloyu eleştirdi. Ben dahil.  'Burada notun düşmesi, ekonomide notun düşmesinden daha utanç vericidir' dedim.  Başta Dışişleri Bakanı Davutoğlu olmak üzere AK Partililer ise 'Bu rapor doğru değil. Türkiye'de medya özgür' dediler.  FREEDOM House'un raporu yayınlandı.  'Türkiye'de medya özgür değil' dedi.  Son 15 yılın en kötü tablosu ortaya çıktı.  Pek çok gazete ve gazeteci bu tabloyu eleştirdi. Ben dahil.  'Burada notun düşmesi, ekonomide notun düşmesinden daha utanç vericidir' dedim.  Yazının devamını okumak için tıklayınız. Çankaya derbisi | Yılmaz Özdil | Hürriyet 1970, Kasımpaşa yok.1980, Kasımpaşa yok.1990, Kasımpaşa yok.2000, Kasımpaşa yok.2002, Kasımpaşalı iktidar oldu. Yazının devamını okumak için tıklayınız. Bu işte bir yanlışlık var | Fehmi Koru | Star Türkiye’nin gelir vergisi rekortmenleri listesi açıklandı. İlk altı sırada Koç Ailesi’nden isimler var. Rahmi Koç birinci sırada; onu iki kız kardeşiyle üç oğlu takip ediyor... Her şeyden önce, vergisini ödeyen, büyük miktarda vergi ödeyecek kadar gelir getiren işler yaparak ülke ekonomisine katkıda bulunmuş herkese minnet borcumuz var. Umarım, gelecek yıl daha fazla kazanır ve daha çok vergi verme şerefine erişirler... Yazının devamını okumak için tıklayınız. Kurşun yerine müfettiş | Mümtaz'er Türköne | Zaman Partizan Medya’da aynı merkezden üretildiği anlaşılan “MGK’da ‘paralel’ temizlik” manşetlerinin üzerine dün Genelkurmay’dan gelen yalanlamayı koymayı deneyin. İftira atanlarla mağdur edilenler arasında bir ölçü ve denge tutturmak imkânsız. Mazlumların, 28 Şubat’ın kopyası olan bu sistematik kara propaganda ve zulüm karşısında şaşkınlığı normal. Yazının devamını okumak için tıklayınız. Kürtler, İslamı tartışmaya açıyor | Can Dündar | Cumhuriyet Diyarbakır’da bu hafta sonu önemli bir kongre var. Onun hazırlıkları yapılıyor. İşareti geçen yıl, Abdullah Öcalan çakmıştı. PYD güçleriyle çatışan El Kaide bağlantılı El Nusra güçlerinin Suriye sınırındaki Öcalan posterlerini çiğnediği günlerdi. Öcalan, bir bayram mesajı kaleme aldı ve İmralı görüşmesinde Pervin Buldan’a verdi. Mesaj şuydu: “El Kaide, El Nusra gibi İslama ihanet içinde olan kesimlere karşı Diyarbakır’da Demokratik İslam Kongresi çağrısı yapıyorum. Bu kongre çalışmalarında Alevisi ve Sünnisiyle tüm halkımızın derinlikli tartışmalar yürütmesi son derece önemlidir. Hz. Muhammed’in Medine Şûra çalışmaları örnek alınarak, Şeyh Said gibi tarihi kişiliklerin ruhuna uygun olarak bu çalışmaların yapılması önemlidir.” Yazının devamını okumak için tıklayınız. İstişare…| Bekir Coşkun | Cumhuriyet Arkadaş mutlaka Cumhurbaşkanı olmak isti… Ha bire “isti’şare” dediği yani… Milletvekilleri ile isti’şare yapıyor, il başkanları ile isti’şare yapıyor, parti kurulları ile isti’şare yapıyor… Bitiyor, baştan… İsti’şarelerden malum tek sonuç çıkıyor, milletvekili söyledi zaten: “İsti…” (Urfa) Ya olamazsa?.. Bir başka “isti” giriyor devreye… “isti’krarı” bozuluyor memleketin… Nasıl mı?.. Yazının devamını okumak için tıklyınız. Muhafazakâr kadına çıkma teklif ediyorum | Ertuğrul Özkök | Hürriyet HEMEN kulaklarını dikme, muhafazakâr erkek arkadaş...Merak etme, “çıkmak” fiilinin ne anlama geldiğini çok iyi biliyorum.Sen aradan çekil, bugün kadınlarla konuşacağım.Evet, yanılmadın...Muhafazakâr kadınlara çıkma teklif ediyorum.Şimdi müsaade et de anlatayım. Yazının devamını okumak için tıklayınız. CHP'nin cumhurbaşkanı adayı belli oluyor | Koray Çalışkan | Radikal Başbakan Erdoğan bu seçimi rejim değişikliğinden önceki son seçim olarak görüyor.CHP’nin yani, cumhuriyeti kuran partinin cumhurbaşkanı adayı daha belli değil. AK Parti’nin adayı belli: Tayyip Erdoğan. Ancak son ana, yani haziran sonuna kadar resmi açıklama gelmeyecek. Çünkü Erdoğan’ın aday olacağını herkes biliyor. Erdoğan kampanyasını ona göre yapıyor. Diğer partilerin adayları ne kadar geç belli olursa, AK Parti’nin adayı o kadar güçlenecek. Yazının devamını okumak için tıklayınız. Tayyip Erdoğan diktatör mü, değil mi? | Ahmet Hakan | Hürriyet DÜNYADA basın özgürlüğü konusunda racon kesmesiyle bilinen uluslararası bir basın kuruluşu demiş ki:Türkiye’de basın hiç özgür değil.*Bizim hükümet de diyor ki:Türkiye’de basın çok acayip özgür. Yazının devamını okumak için tıkayınız. Muhalefetin Köşk adayı | Mehmet Tezkan | Milliyet Televizyonlar-da tartışma bitmiyor.. Bir ara Gül mü, Erdoğan mı olur diye papatya açılıyordu..Bu süreç bitti..Herkesin ortak kanısı Erdoğan aday olacak..Çünkü dönüşü olmayan yola girdi..Dün Başbakan’ın 2019’a uzanan oyun planını anlatmaya çalışmıştım.. Başkanlığa, en azından yarı başkanlığa giden yolun kilometre taşlarını döşemeye başladı.. Yazının devamını okumak için tıklayınız. Demokrasi 'birlikte yaşamak' için vardır | Mehmet Barlas | Sabah   İktidarın aşırı güçlü olması demokrasi açısından nasıl bir zaaf ise, muhalefetin aşırı güçsüz olması da aynı ölçüdeki zayıflıktır.Türk demokrasisinin sağlıklı işlemesi için, özellikle ana muhalefet partisi CHP'nin 'Yeni Türkiye'yi doğru gözlemlemesi ve bir yeniden yapılanma içine girmesi gerekiyor. Yazının devamın okumak için tıklayınız. Paralelleri o makama kim getirdi? | Mehmet Y. Yılmaz | HürriyetRüşvet  ve yolsuzluk soruşturmaları örtbas edilecek. Delillerin yasadışı yollardan elde edilmiş olması, bir yargılama yapılmasına engeldir ama o delillere dayanılarak ortaya sürülen iddiaların gerçek olmadığı anlamına da gelmez. Elbise torbalarında, çikolata tepsilerinde paraların dağıtılmadığını göstermez. Bakanların işadamlarına kıyak yapmak için rüşvet aldıklarını, hediye saatleri, hediye umre gezilerini ortadan kaldırmaz. Ayakkabı kutularına doldurulmuş paraları, evlerde istiflenen ve dağıtıla dağıtıla bitirilemeyen paraları “sıfırlamaz”! Hukukun soramadığı hesabı siyaset sorar, halk bir gün o yakalara yapışır. Bunu kimse unutmasın! Yazının devamını okumak için tıklayınız ' Telekulak değil asrın iftira skandalı' | Nazlı Ilıcak | Bugün  Yeni Şafak ve Star gazeteleri Adnan Çimen ve Adem Özcan isimli savcıların da adlarını vererek, yasa dışı bir biçimde, 7 bin kişinin dinlediğini ileri sürmüşlerdi. Adnan Çimen, bu iftiralara karşı dava açıyor. Avukatı da gerekçesini açıkladı. 7 bin kişinin dinlendiği iddiasının, asrın telekulak skandalı değil, asrın iftira skandalı olduğunu belirtiyorlar. Suç duyurusu, sadece bu yalanı servis eden gazetecilere değil, aynı zamanda  İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Hadi Salihoğlu’nu da kapsıyor. Konu hiç de yabana atılacak gibi değil. Keşke Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Türkiye’nin güvenliğini ilgilendiren bu meselede Devlet Denetleme Kurulu’nu devreye soksa. Keşke, muhalefet milletvekilleri, soru önergeleriyle iddiaları Meclis’e taşısa. Kim haklı?.. Telekulak skandalı manşetini atan gazeteler mi yoksa savcı Adnan Çimen mi? Yazının tamamını okumak için tıklayınız 
Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı
Asıl meselemiz şu: İleride bu toprakların tarihi yazılırken, “Soma Öncesi” ve “Soma Sonrası” diye iki ayrı zaman dilimi olacak mı? Örneğin siyasette “Deprem Öncesi” ve “Deprem Sonrası” oldu. 1999 depreminin hemen ardından olmasa da, bir zaman, bir yerlerde bir kırılma yaşandı. Siyasette parametreler değişti; iktidarlar alaşağı oldu. Gezi sürecinde yorumcular sık sık “Artık hiçbir şey aynı olmayacak” deyip durdu ama bir anlamda halen içinden geçmekte olduğumuz Gezi sürecinin tarihi rolünü tanımlamak için henüz çok erken. Ancak Soma, bir yerlerde bir şeyleri değiştirmeli. Sadece yürekleri dağlayan, sosyal medyayı coşturan, bu yılki protesto sezonunu açan bir vaka olarak değil; Türkiye’de değişimin miladı olmalı bu facia...
Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı
Mısır’da darbeci General Abdülfettah El-Sisi, ülkesindeki enerji açığına karşı her eve enerji tasarrufu ampul yakılmasını emretmiş. Sisi, her diktatör gibi, Devlet’e, hatta Yüce Devlet’e ve o yüce devletin vatandaşa karşı “severim de döverim de” tavrıyla yaklaşması gerektiğine inanan bir lider. Bireyi değil devleti kutsuyor. Ampul meselesini de şansa bırakmaya niyeti yok. Mısır’da yayınlanan bir röportajda “İnsanların kendi iradelerine bırakmaya niyetim yok” demiş. Yani gerekirse, devlet görevlileri gelip evdeki ampulleri değiştirecek. Malum, Sisi pek yakında Mısır’da cumhurbaşkanı seçilecek. Televizyonlar, sürekli onun konuşmalarını, reklamlarını, röportajlarını veriyor. Dediklerine göre, fena konuşmacı değilmiş. Yıllar yılı orduda görev yaptığı için, aslında Mısır’ın yönetici elitinden. Seçkinlerden. Ama her lider adayı gibi, o da seçim kampanyasında yıllardır iktidar nimetlerini kullandığını gizliyor, çok mütevazı bir aileden geldiğini, sıradan biri olduğunu, fakirlikten çıktığını anlatıyormuş. Yerseniz. Ama Mısır halkı yiyor gibi. Daha doğrusu, başka seçenekleri yok.
Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı
Yıllar ne çabuk geçiyor. İsmi iddialıydı: Tarihi Yaşarken Yakalamak! Kitabın arka kapağına şunları yazmıştım: Tarihi, kendisini oluşturan somut olayların cereyan ettiği zaman dilimlerinde yakalamak olanaksızdır. Çünkü tarih biraz da akıp giden zamanın gelecekteki öyküsüdür. Bu satırları nerede okuduğumu, kimin yazdığını anımsamıyorum. Bir kenara not etmişim. Yazı masamın çekmecelerini karıştırırken yeniden bulunca sevindim. Bir kâğıt parçasının bir köşesine özensiz biçimde çiziktirilmiş bu satırlardan etkilendiğim anlaşılıyor. Tarihi yaşarken yakalayabilsek, ne güzel olurdu. Ama olanaksız diye de kaderciliğe saplanacak değiliz. Çünkü tarihten ders çıkarmak da var. İlle de yaşayarak öğrenmek gerekmiyor.