Görüş Bildir

Hititler Haberleri

Hititler ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. Hititler ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

Popüler İçerikler

Türkiye'de Açık Hava Müzesi Gibi Görülen Birbirinden Değerli Antik Kentler
Türkiye tarih boyunca batıdan doğuya birçok medeniyete tanıklık etmiş coğrafi olarak Dünya'nın en şanslı noktalarından biridir. Birbirinden farklı çok sayıda hikayeye tanıklık etmiş antik kentler Dünya mirasında önemli yerlere sahiptir. Eşsiz mimari yapıları, sanat eserleri, doğal güzellikleriyle ziyaretçileri adeta zamanda yolculuğa çıkarır. Tatil rotanız hangi yöne olursa olsun Türkiye'nin dört bir yanından görülmesi gereken bu tarihi yapıları ve mekanları planınıza dahil edebilirsiniz.
'Çözüm Sürecinde Başmüzakereci Öcalan'dır ve Veto Hakkına Sahiptir'
KCK'nın Avrupa sorumlularından Zübeyir Aydar, çözüm sürecine başlarken 'silahların susturulmasını hedeflediklerini' ancak gelinen noktada 'geri dönülmez noktadayız diyemiyoruz' ifadesini kullandıKCK'nın Avrupa sorumlularından Zübeyir Aydar , Başbakan Tayyip Erdoğan 'ın geçmiş başbakanlardan epey farklı girişimleri olduğunu ancak 'bir çözüm projesi' olmadığını söyledi. 'Devletle yürütülen müzakerede başmüzakereci Abdullah Öcalan 'dır diyen Aydar, 'Veto hakkına da o sahiptir' ifadesini kullandı. Vatan gazetesi yazarı Hüseyin Yayman’ a konuşan Aydar, 'Biz sürece silahları susturalım diye girdik' diyen Aydar, 'Gelinen noktada hala geri dönülmez noktadayız diyemiyoruz. Keşke bunu söyleyebilseydik' dedi. Cumhurbaşkanlığı seöimlerine de değinen Aydar, Başbakan Erdoğan'ın aday olması halinde desteklenip desteklenilmeyeceğine ilişkin, 'Bu hareket diyalog ve müzakereye açıktır. Bu nasıl olur, şartlar nasıl gelişir, bunu zaman gösterecek' diye belirtti. Zübeyir Aydar’ın Hüseyin Yayman'a verdiği söyleşiden ilgili kısımlar şöyle: Türkiye’ye ne zaman dönüyorsunuz? Keşke bu soruya ‘çok yakındır’ cevabını verebilseydim. Malesef halen belirsizlik devam ediyor. Dönmek istiyor musunuz? Biz burada misafiriz ve misafirler her zaman evine dönmek ister. Seçimdeki argümanlar, özellikle Kürt cenahının kullandığı kavramlar, Newroz’da verilen mesajlar, sloganlar, fotoğraflar bizim buralarda kalışımızı anlamsızlaştırıyor. Kalışınız neden anlamsızlaştı? Dönmenin fiili alt yapısı var, hukuki altyapısında sorunlar sürüyor Size göre Erdoğan bu sorunu çözmek istiyor mu, çözebilir mi? Erdoğan’ın geçmiş başbakanlardan farklı pratikleri, epey farklı girişimleri var. İmralı süreci başta olmak üzere büyük bir inisiyatif aldı. Kişisel olarak gördüğüm Erdoğan’da bir çözüm projesi yok. Hükümetin, çalışılıp hazırlanmış, belli bir sonuca bağlanmış, muhataplarıyla tartışılmış, ortaklaşılmış bir projesi yok. Nasıl bir proje, açar mısınız? Öcalan’ın hükümete verilmiş yol haritası var. Başa dönersek Erdoğan çözmek, bu sorundan kurtulmak istiyor ancak halen bir projesini görmedik. Heyetlere bu konuları müzakere yetkisi verilmedi. Atılan adımlar yok mu? Hiçbir şey yapılmadı demiyoruz. Bir inisiyatif, diyalog süreci var. Bir yılı aşan bir süredir ateşkes sürüyor ve cenazeler gelmiyor. Bu çok değerlidir. Bu süreç şimdiye kadar kimseye kaybettirmedi. Seçim sonuçları da bunu teyit ediyor. Savaşta biri kazanır, diğeri kaybeder. Ancak barış, iki tarafa da kazandırır. Çatışma yeniden başlar mı? Keşke diyalogdan müzakereye geçebilseydik. Biz bu sürece bir süre silahları susturalım, hazırlık yapalım, sonra yeniden başlarız diye girmedik. Samimiyetle girdik. Siyaset yolunu açarak, bir daha silahların konuşmayacağı bir ortam yaratmak amacıyla girdik. Ancak hala geri dönülmez noktadayız diyemiyoruz. Keşke bunu söyleyebilseydik. Siz Suriye’deki Rojava’daki durumu nasıl görüyorsunuz? Öyle görünüyor ki Suriye’de kaos durumu epey sürecek. Bölgede bir Türk-Kürt ittifakının ayak seslerinden bahsediyorlar, böyle bir gelişme görüyor musunuz? Türkiye yüzyıl önce o bölgelerden çıkarıldı. Bu kendi inisiyatifiyle bir çıkış değildi. Türkiye çıkarken bölgede çok çelişkili yapılar oluşturuldu. Lozan’da ve Ankara Anlaşması’nda Türkiye’ye sen buralara ilişmeyeceksin denildi. Türkiye uzun süre kendi içinde yaşadığı sorunlardan dolayı bu bölgeyle bağını kopardı, sırtını döndü. Fakat bu Türkiye’nin ve Anadolu’nun gerçeklerine aykırıdır. Hititler’den bu yana kim Anadolu’da hüküm sürdüyse bir gözü o bölgeyle baktı ve bölgenin sorunlarıyla ilgilendi. Anadolu’nun bölge üzerinde hakimiyeti Doğu Roma ile kurumsallaştı. Osmanlı ile büyük ölçüde devam etti ve kökleşti. Yanlış anlaşılmasın. Osmanlı’daki gibi bu bölgeler bizim hakimiyetimizde olsun demiyorum. Bu bölgeyle ilgili ve ilişkili olalım diyorum. Son iki yüz yılda buraya Batılı güçler gelip yerleşti. Bölge halkı olmayan ve bölge halkları lehine bir çözümü olmayan, ‘böl-parçala-yönet’ mantığıyla hereket eden yapılar geldi. Türkiye bölgeyle neden ve nasıl ilgilenmeli? Türkiye Suriye’de şimdiye kadar sürdürdüğü Kürtleri görmeme politikasından vazgeçmeli. Geçmişte Irak Kürtleriyle kırmızı çizgiler vardı. Şimdi onlar aşıldı. Bu Rojava için de geçerli olmalıdır. Kürtler’le barış Türkiye’yi büyütür, ufkunu açar. Peki bu konuda ne yapılmalı? Kürt barışı, Türkler’le Kürtler’in yeniden demokratik ittifakı bölgedeki sorunların çözümüne büyük katkı sağlar. Bu ittifak diplomatik, siyasi, idari, ekonomik olarak Türkiye’nin önünü açar. Peki size göre bu demokratik ittifak nasıl gerçekleşecek? Irak Kürdü’yle dost olup, kendi Kürdüyle kavgalı bir Türkiye bunu yapamaz. Rojava’yı düşman görerek bunu başaramaz. Türkiye önce Türkçe bilen Kürtler’le anlaşmak zorundadır. Şimdi Türkçe bilmeyenlerle barışıyor ama Türkçe bilen Kürtler’le de barışmalı. Yani sınırlar kalkmalı mı ? Oratadoğu’daki sınırlar kağıt üzerinde kalabilmeli. En azından AB sınırları gibi sembolik düzeye düşebilmeli. Bu bölge, on beş bin yıl medeniyet anlamında dünyaya liderlik yaptı. Şimdi bu duruma düşmesi hepimiz açısından tirajiktir. 'Öcalan Başmüzakereci' Gülen Hareketinin Kandil’e mektup yazdığı iddia ediliyor size de bir diyalog arayışı ulaştı mı? Bize yansıyan bir mesaj yok. Diğer arkadaşlardan da bu konuda herhangi bir mesaj gelmedi. Öcalan’dan, Kandil’den, Avrupa’dan farklı mesajlar geliyor şeklinde bir algı var, ne diyorsunuz? Bunlar örgüt içinde ikilik yaratmaya yönelik hamlelerdir. Abdullah Öcalan’la, Kandil ve bizim aramızda ayrı bir durum yoktur. Abdullah Öcalan bu hareketin kurucu lideri ve önderidir. Veto hakkına sahiptir. Devletle yürütülen müzakerede başmüzakereci odur. Cumhurbaşkanlığı seçiminde Kürt siyasi hareketi kimi destekleyecek? Öncelikle adaylar henüz netleşmemiş. Bu iki turlu bir seçimdir. Parlamentoda dört grup var. Öyle görünüyor ki ilk tur için herkes gücünü denemek için bir aday gösterecek. İkinci tura iki aday kalır. Bu benim kişisel düşüncemdir. BDP -HDP cenahı da kendi Devletle projesini anlatabilmek için birinci turda kendi adayını çıkartabilmeli. Alternatif olduğunu topluma göstermelidir. BDP-HDP bloğu müzakerelere, pazarlıklara, ittifaklara ve diyaloglara açık olmalılar. Bugünden şu desteklenecek, bu desteklenecek demek için henüz erken. Bu şu derken Erdoğan’ı mı kast ediyorsunuz? Bu hareket diyalog ve müzakereye açıktır. Bu nasıl olur, şartlar nasıl gelişir, bunu zaman gösterecek.T24
Onur Ünlü: "Sinema Yok Olacak"
Yönetmen Onur Ünlü ile artı 18 yaş sınırlaması ile gösterime giren yeni filmi 'İtirazım Var’ı konuştuk. Ünlü, 'İtirazım Var' ile yaşadığı süreci, Türk sinemasını, sinemanın geleceğini ve yeni projelerini Al Jazeera Türk’e anlattı. Onur Ünlü, son filmi ‘İtirazım Var’a yaş sınırı (+18) geldiği günün ertesinde İstanbul Film Festivali’nden ‘En İyi Yönetmen’ ödülünü kazandı. Yaş sınırı her an +15’e düşürülebilir. Başrolde boks yapan, antropoloji okumuş, bağlama çalan bir imamı oynayan Serkan Keskin de aynı festivalde ‘En İyi Erkek Oyuncu’ ödülünü aldı. Denetleme Kurulu birkaç gün içerisinde yaş sınırını daha da düşürebilir ama bir yandan da hayat geçiyor. Filmin gösterim günü an be an geride kalıyor ve sinemacılar için her seans çok önemli. Çünkü onlar ve elbette Onur Ünlü de filmleri izlensin ve daha çok insanla buluşsun diye film yapıyorlar. Sence filme neden 18 yaş sınırı getirildi? Açıkçası ben anlayamıyorum ama genel olarak duruşuyla ilgili bir sorun olmalı. Ben bu kararın siyasi değil, ahlaki olduğunu düşünüyorum ve bence bu daha kötü. Biz yine de itiraz ettik, itirazımız değerlendiriliyor ve belki de geri döner. Filmin belli bir yaşın altındakilere yasaklanmasına sebep olacak bir şey var mı içerikte? Bu nokta önemli. Çünkü benim bundan sonra yapacağım filmim yasaklanabilir ya da bundan sonraki bir filmime gerçekten +18 de verilebilir. Ama o sınırlamanın geleceği film, bu film değil. Zaten mesele de buradan çıkıyor. Bu şekilde denetlenmek bir yönetmen olarak sana ne hissettiriyor? Ben ancak benden daha ahlaklı ya da daha onurlu birisi tarafından ahlakımla ilgili denetlenmeyi kabul edebilirim. Ama bizi denetleyen insanlar kim, hiç bilmiyoruz ve tanımıyoruz. Meslekten insanlar oldukları söyleniyor ama biz onların mesleki yetkinliklerini de bilmiyoruz. Mesleki olarak da yaptığım işle ilgili benden daha yetkin biri olmalı. Bu karar prensip olarak umurumda değil ancak benim ve benimle çalışan insanların ekmeğiyle oynanıyor. Çünkü bu karar benim hem televizyon hem de vizyon satışını olumsuz yönde etkiliyor. Ben şu anda bununla ilgileniyorum. Yoksa o kurul da, Kültür Bakanlığı da total olarak umurumda değil. Ama benim filmime böyle davranan bir zihniyet, tarihi eserlere ya da diğer kültürel değerlere nasıl davranıyordur diye düşünüyorum. Yani benim filmime bu yaş sınırlamasını getirmekle, tarihi bir mozaik üzerine alçı sıvamak aynı şey. Filme yaş sınırlaması geldiğinde Cem Yılmaz da ‘itiraz’ edenlerden, tepki verenlerden biri oldu... Tabii, sağolsun o da destek oldu bize. Film Festivali’nin ödül gecesinde arkadaşlarımın, meslektaşlarımın üzerinde ‘Artı 18’e itirazım var’ yazılı çıkartma ile salonda oturmaları, jüri başkanı Derviş Zaim dahil herkesin bu çıkartmaları yapıştırması beni çok etkiledi. O günden beri de konuşuyoruz, neler yapabiliriz diye çünkü bu sadece benim filmime yapılan bir yasaklama değil, genel olarak bundan sonraki filmleri de tehdit eden bir anlayış. Bizim bu ahlak bekçiliği anlayışına karşı bir müdahalede bulunmamız lazım. Bu tip sınırlamalar, otosansüre neden olur mu zamanla? Benim bundan sonra yapacağım iki film de muhtemelen yaş sınırı olmaksızın yasaklanacaktır. Ama benim anlamadığım, bu tip bir karar çıkararak benim ya da bir başkasının film yapmasını engelleyecekler mi ya da caydırma yöntemi olarak bu mu kullanılıyor? Benim ne yapacağımı devlet belirleyemez, belirlememeli de. Bakın, ülkenin en değerli beyinlerinin bir kısmı bu film işinin içinde. Sinema üzerinden insanların mutluluğuna katkı yapmak isteyen bu insanlarla neden uğraşırsınız? Hayata dair para kazanmak, sosyal güvence, gelecek kaygısı gibi her şeyi bir kenara bırakmış bu insanların tek derdi iyi bir film yapmak ve bunu izleyiciye izletmek. Onlar olmadığında yerine ne koyacaksınız? Entelektüel olarak yoksunuz. Ne olmasını istiyorsunuz o zaman? Bu sorular yanıtsız. Anlamakta güçlük çekiyorum gerçekten. İYİ FİLM NADİR BİR ŞEYDİR Sanat kurumları geçmişlerine dönüp baktığı bir döneme girdi. Sinema açısından sence nasıl bir noktadayız Türkiye’de? Türk balesinden daha ileride olduğumuzu düşünüyorum sinemacılar olarak. Türk balesi diye bir şeyi söylerken bile kulağa ters geliyor. Benim ilk filmim ‘Polis’ 2007 yılında çıktığında o yıl gösterime giren Türk filmi sayısı 16’ydı. Geçen yıl 83 film vizyon gördü ve görmeyenlerle birlikte 100’ü buluyor bu rakam. Mesela 16 filmin içinden çok iyi beş film çıkma olasılığı 100 filmin içinden beş iyi film çıkma olasılığından daha düşük. Neticede senede zaten en fazla beş iyi film yapılabilir ki iyi film zaten nadir bir şeydir. Dünyada da böyledir. Türk sineması diye bir şey var mı peki? Türk ya da Türkiye sineması diye bir şeyden şimdilik bahsedemeyiz. Çünkü ortak bir duygu, ortak bir hal ya da zamanın ruhu dediğimiz şey etrafında film yapılmıyor, yapmıyoruz. Herkes kafasına göre bir şeyler yapıyor ve bir hengame oluşuyor. Ben de o hengame kuşağının içerisindeyim. Ama bu bir zaman sonra geçecek. Daha seçilerek yapılacak işler. Bizim filmlerde güzel planlar oluyor ama bir bütünlük yok, bunun nedeni nedir? Bütünlük duygusunu yakalamak kolay değil. Bir insan uyumak dışında hiçbir şeyi 100 dakika boyunca yapamaz. Ama 100 dakika boyunca bir filmi izleyebilirsin. İnsanları kapalı bir yere koyup, 100 dakika boyunca bir şeye baktırtmaya devam etmen gerekiyor. Bu kolay sağlanabilecek bir şey de değil. Özellikle bugün senin de bildiğin gibi çok fragmantal bir düşünce yapısı var ve insanlar ‘anlık’ bir fikri meşrulaştırarak sanat eseri ürettiğini iddia ediyor. Epik anlatım biçimi yok olmak üzere. Bunun yerine anlık düşünceler iş yapar haline geldi. İzleyici de bir anda karşısındaki esere bakıp onu üç, beş saniye içinde tüketip sonraki esere geçiyor. Böyle bir zamanda bir filmi 100 dakika içinde bütünlüklü olarak anlatmak iyice zorlaşıyor. TEVHİD ÜZERİNE DÜŞÜNMEMİZ GEREKİR O bütünlük için ne yapmak lazım? Peki, şöyle anlatayım, mesela ‘Tevhid’ meselesi üzerine düşünmemiz gerekir. Birlik ve bütünlük duygusu, her şeyin bir yandan da parçalanamaz bir bütünü oluşturduğu fikrini unutmamalıyız bence. Bundan uzaklaşınca film de dağılıyor, akıllarımız da dağılıyor. Sen Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan bütçe almıştın ve sonra geri verdin. O süreç nasıl gelişti? Ben bir film için para almıştım ve o filmi çekemedim. Çekmeyince de parayı götürüp geri verdim. Tabii ki tek seferde ödeyemedim ama 12 ay boyunca faiziyle birlikte aldığım parayı iade ettim. Bir daha da Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan destek filan istemedim. SİNEMA, İNSANLIK TARİHİNDE HOŞ SEDA OLARAK KALACAK Sence sinema Doğu kültürüne yabancı bir sanat dalı mı ? Ben sinemanın sadece Doğu kültürüne değil, Batı kültürüne de ait olmadığını düşünüyorum. Sinemanın insana ait olmadığını düşünüyorum. Önümüzdeki 50, en fazla 100 sene içerisinde yok olup gideceğine inanıyorum. Mesela geçenlerde bir yerde karşılaştım. Yanılmıyorsam Hititler döneminde yapılan ve üstün bir sanat tekniği, becerisi örneği olarak kabul edilen bir süsleme biçimi var. Şu anda kimsenin bununla ilgilendiği yok. Sinema da bunun gibi insanlık tarihinde hoş bir seda olarak kalacak. Zaten daha 100 yıllık bir mevzu ki koca insanlık tarihinde bir hiç ölçüsündedir. Sinema neye dönüşecek ? Evde kendi başımıza yaptığımız bir hale gelebilir mesela. Düşünsene Johannes Gutenberg 1450’de ilk kez modern matbaa tekniğini bulduğunda insanlığın kaderi değişmişti. Oysa şimdi evde internetten ya da kendi olanaklarımızla bir şeyler yazıp basabiliyoruz, büyük matbaa makinalarına ya da onları kullanacak insanlara ihtiyacımız yok. Sinema da belki böyle bireysel bir hale dönüşebilir. O zaman ‘Ben ne yapıyorum’ demiyor musun? Sürekli olarak diyorum. Ama mafya gibi oldu sinema benim için, girdim çıkamıyorum. Elimi verdim, kolumu alamıyorum. Bana yardım edin. TÜRKİYE’DEN İKİ ŞEY ÇIKMIYOR: SENARİST VE KALECİ Günlük yaşam politikası sanatçıları ne kadar etkiliyor ? Genel olarak sanat eserlerinin günlük politikayla kurduğu ilişkinin onu zedeleyeceğine dair yaygın bir kanı var ve ben de buna katılıyorum. Ancak bu aşılabilir aynı zamanda. Mesela ‘İtirazım Var’da bunu aşmaya çalıştık. Filmdeki göndermeler hem bugünün hem de 1400 sene evvelinin ve belki bundan sonrasının da sorunlarına dair ya da en azından izleyenlerin söylediği bu. Bir sanat eserinin yaşadığımız güne dair noktalara değinirken o noktaların cihanşümul olmasına da dikkat etmek gerekiyor. Sanatçı olsun olmasın insanlar çok fazla politize oldu. Politize olmayanlar günlük hayatın dışında mı tutuluyor? Politize olmak senin günlük hayatta işini kolaylaştırır, seni çok kolay bir şekilde konumlandırır ve günü kurtarmanı sağlar. Ama şunu unutma, Türkiye’den iki şey çıkmıyor: Bir senarist, iki kaleci. Çünkü herkes gol atmaya çalışır. Ya yönetmen olmak isterler ya da santrafor. Sinemaya sadece yazar olarak -ben dahil- destek vermek kimseyi kesmez. Bu bulunduğumuz yerin Ortadoğu olmasından ve sadece bize özgü olup, kimsenin anlayamayacağı o tatlı gerilimle yaşamamızdan kaynaklanır. Bu bir telaş yaratır, yarın ne olacağımızı hatta bir an sonra ne olacağımızı biz gerçekten de bilmiyoruz. HAKİKATLE ARAMIZDA 700 PERDE VAR Yine de sanatçıyla sanat yerine politika konuştuğumuz bir ortamdayız... Bu konumlandırma telaşı içinde meselenin özünden uzaklaşıyoruz işte. Mevlana, hakikatle aramızda 700 perde olduğundan bahseder. Günlük politika bence bu 700 perdeden biri sadece. Filmde, devletin din adamları Selman Bulut tarafından ister istemez dışlanıyor. Dinin mahrem ve kişiye özel tarafına neden vurgu yapmak istedin? Bir insanın dini inancını sormak ya da bunu araştırmak en temel nezaket kuralına aykırı en başta. Fakat şu an içinde bulunduğumuz iktidarla birlikte korkunç bir nezaketsizlik içerisindeyiz. İnanan ve inanmayan ayrımına gidildi ve bu inanan biri olarak beni çok rencide ediyor. Çünkü ben belirli bir iletişimde olduğum herhangi birinin dinini, milletini hiç düşünmedim. Fakat şu anda bu devletin bekasıyla doğrudan ilişkilendirilen bir şey gibi gösteriliyor. İdeolojilerinden emin olmadıkları için sürekli korkuyorlar ve korktukça daha fazla şey öğrenmeye çalışıyorlar. Çünkü kendi ideolojileriyle insanlar arasında sevgi, saygı, ruh birliği ve bağı olmadığının ve olamayacağının farkındalar.Bedia Ceylan Güzelce/Al Jazeera
Türkiye'nin Tam Bir Turizm Cenneti Olduğunun 7 Kanıtı
Birleşmiş Milletlere bağlı Dünya Turizm Örgütü (UNWTO) her sene ülkelerden gelen verileri toplayarak sıralamayı açıklar. Bu verilere göre 2013 yılında Türkiye Dünya sıralamasında Almanya ve Birleşik Krallık’ı geride bırakarak ilk 6 da yer almıştır. Listenin üst sıralarında İtalya, İspanya, Çin, A.B.D. ve Fransa bulunur. Avrupa sıralamasında ise Fransa, İspanya, İtalya’dan sonra 4’üncü sıradadır. Gayet iyi derecelere sahip olan Türkiye turizmi, yükseliş ivmesini korumaktadır.
16 Maddede Osmaniye Hakkında Her Şey
Eğer karşınızdaki size nerelisin diyorsa verebileceğiniz tek bir cevap yoktur.Çoğunlukla Osmaniye diyip yanına bir de Adana demeniz gerekecektir.Çünkü 1996 da il olan bu küçük şirin ilimizin hala Adana ya bağlı bir ilçe olduğunu düşünenler çokca mevcuttur.
1299'dan Beri Eski Günlerini Arayan Bir İl: 19 Maddede "Bilecik"
M.Ö. 3000 yıllarına kadar dayanan geçmişiyle, Mısırlılar, Hititler, Frigler, Kimmerler, Makedonyalılar, Britinya Krallığı, Bizans, Abbasi ve nihayetinde Osmanlı'ya kadar geniş bir yelpazede insanoğlunun ele geçirme arzularını kamçılayan büyülü şehir; Bilecik. 1299 yılında Osmanlı'nın temellerinin atıldığı, o günden bu yana geleceğini kovalayan, küçük ama ruhu büyük şehir.