Görüş Bildir

Ertuğrul Özkök Haberleri

Ertuğrul Özkök ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. Ertuğrul Özkök ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

Popüler İçerikler

'Böyle Bir Rejimde Yaşamaktansa Ölmeyi Tercih Ederim'
Ertuğrul Özkök: Başbakan öyle büyük öfkeler yarattı ki, onun bu intikam duygusuyla bizim de bu eziklik duygusuyla gitmemiz mümkün değil Hürriyet gazetesi yazarı Ertuğrul Özkök , Başbakan Tayyip Erdoğan 'ı diktatörlükle suçlayarak AKP yönetiminin son dönemdeki tutumuna ilişkin, 'Başbakan'ı taraftlarları kefenle karşılıyor. Karşısındakiler de böyle yaparsa ne olur? Başbakan'ın müdahale etmesi gerekmez mi? Ne kefeni diye tavır alması gerekir. Böyle bir rejimde yaşamaktansa ölmeyi tercih ederim' dedi. CNN Türk'te Aslı Aydıntaşbaş 'ın sunduğu Karşı Gündem'e konuk olan Özkök, AKP'nin seçimlerde yüzde 75 oy bile alsa bu ülkeyi yönetecek kafada olmadığını öne sürerek, 'Öyle büyük öfkeler yarattı ki. Ben de de yarattı. Onun bu intikam duygusuyla bizim de bu eziklik duygusuyla gitmemiz mümkün değil. Bunun sonu OHAL uygulamalarıdır' ifadelerini kullandı. Ertuğrul Özkök'ün açıklamalarından satırbaşları şöyle 'Erdoğan henüz Adnan Menderes ve Demirel'in aldığı oy oranlarına ulaşmadı. En yüksek oyu yüzde 59,5'tir. Referandum ne demektir? Yüzde 51 alan kazanır altında kalan kaybeder. Eğer yolsuzluk konusunda sandık karar verecekse yüzde 49 bile alsa kaybetti demek hakkına sahibim. Oyu yükselse bile yüzde 50'yi aşmadığı sürece kaybetmiş demektir. O nedenle ben Başbakan'ın yerinde olsaydım böyle demezdim. Chavez yakın zamanda öldü mesela peki şu anda partisinin oyu ne kadar Unutmayalım halk diktatörleri çok çabuk gömer.' 'MİT Erdoğan'ın dedektiflik bürosu haline geldi' 'Türkiye'nin kurumları çöktü. Polis çöktü. Türkiye yarın öbür gün Ukrayna'ya dönerse şaşırmayın. Bu kadar güvenme. Ordu açılamaz hale geldi zaten şu anda. Yargı çöktü, MİT rezalet durumda. Erdoğan'ın dedektiflik bürosu gibi çalışıyor. MİT'e güvenmiyorum.' 'Bu sürecin sonu OHAL uygulamalarıdır' 'Başbakan'ın bazı şikayetleri çok doğru. Ama bu sorunları yönetme biçimi bu değil. Bunu anlatmaya çalışıyorum. Bu kafayla bu ülkeyi yönetmez. Yüzde 75 de alsa yönetemez. Öyle büyük öfkeler yarattı ki. Ben de de yarattı. Onun bu intikam duygusuyla bizim de bu eziklik duygusuyla gitmemiz mümkün değil... Bunun sonu OHAL uygulamalarıdır. Hepimizin aklımıza başımıza alması gereken bir dönem yaşıyoruz. 30 Mart'tan sonra hepimizi hapse atacak duygusu yaşatıyor bize. Yapamazsa bile bu duyguyu yaşatıyor.' 'Sabah'ın sahibi kim?' 'Kendinden geçmiş bir Başbakan'ımız var. Bir gazeteye kimin sahip olacağına karar veren bir Başbakan. Hürriyet'in sahibi kim herkes biliyor mesela. Peki Sabah'ın sahibi kim? Künyede ne yazıyor? Sahibi olarak Kalyoncu gösterliyor. 20 yıldır gazeteciyim tanımıyorum. Kim bu Kalyoncu Allah aşkına?' 'Kendi attıkları manşete baksınlar' 'Başbakan bugün bize paralel diyor. Ne paraleli ya? İnsanda biraz vicdan olur. Benim arkadaşlarım hapse atıldı haksız yere. Başbakan'ın bir Türkiye vatandaşı olarak içim yanıyor demesi lazımdı. Benim için önemli olan bağımsız yargıdır o da Türkiye de yok zaten. İki tane bileğimiz var zaten akıp götürürler. 28 Şubat davasında bize ne diyecekler. 2004 MGK'sında alınan cemaat kararı ne oalcak? O kadar fişleme yapmışlar? Kimse bize masal anlatmasın? 28 Şubat'ta bazı insanlar işlerini kaybetti burada ise insanlar hayatlarını kaybetti. Bana manşetler diyorlar. Kendi attıkları manşetlere baksınlar.' 'Böyle bir rejimde yaşamaktansa ölmeyi tercih ederim' Başbakan'ı taraftlarları kefenle karşılıyor. Karşısındakiler de böyle yaparsa ne olur? Başbakan'ın müdahale etmesi gerekmez mi? Ne kefeni diye tavır alması gerekir. Böyle bir rejimde yaşamaktansa ölmeyi tercih ederim. 21. yüzyılda yaşıyoruz ya. Güzel yemekler yiyeceğiz sevişeceğiz. Böyle şey olur mu? Başbakan paralel yapı konusunda doğal müttefiki olan insanları bile kaybetti. Çünkü güvenmiyorlar, ben de güvenmiyorum. Cemaatin işini bitirdikten sonra bizi bitirecek diye düşünüyor insanlar.'T24
"Çöplükler Gazeteci Dolacak"
CNN TÜRK'te yayınlanan Aykırı Sorular programı, Gazeteci-Yazar Ertuğrul Özkök'ü ağırladı. Özkök, yeni kitabı 'Bir Beyaz Türk'ün Hatıra Defteri'ini anlattı ve güncel siyaset ile ilgili Enver Aysever'in sorularını yanıtladı. Geçtiğimiz günlerde Fehmi Koru ve Avni Özgürel'in Doğan Medyasına ilişkin yazdığı yazılarla ilgili soru yöneltmesi üzerine Özkök, 'ben 27 Mayıs ihtilalinden sonrasını hatırlıyorum. 12 Mart'ı hatırlıyorum. 12 Eylül'ü hatırlıyorum. Bu iki askeri darbe bir ara rejim döneminde bir biri ile bıçaklı olan hiç bir gazetecinin ötekilerini işten attırmak için gammazlama şerefsizliğine tanık olmadım' dedi. Bu gazetecilerin tarihe kalmayacağını söyleyen Özkök, 'bu isimleri çöp tenekeleri almayacak' dedi.CNN Türk
Köşe Bucak Gündem: Köşe Yazarları Bugün Ne Yazdı?
Gazetelerin köşe yazarları bugün neler yazdılar, gündemi nasıl gördüler? İşte günün öne çıkan köşe yazarları... A be utanmaz!| Fatih Altaylı | Habertürk FREEDOM House'un raporu yayınlandı.  'Türkiye'de medya özgür değil' dedi.  Son 15 yılın en kötü tablosu ortaya çıktı.  Pek çok gazete ve gazeteci bu tabloyu eleştirdi. Ben dahil.  'Burada notun düşmesi, ekonomide notun düşmesinden daha utanç vericidir' dedim.  Başta Dışişleri Bakanı Davutoğlu olmak üzere AK Partililer ise 'Bu rapor doğru değil. Türkiye'de medya özgür' dediler.  FREEDOM House'un raporu yayınlandı.  'Türkiye'de medya özgür değil' dedi.  Son 15 yılın en kötü tablosu ortaya çıktı.  Pek çok gazete ve gazeteci bu tabloyu eleştirdi. Ben dahil.  'Burada notun düşmesi, ekonomide notun düşmesinden daha utanç vericidir' dedim.  Yazının devamını okumak için tıklayınız. Çankaya derbisi | Yılmaz Özdil | Hürriyet 1970, Kasımpaşa yok.1980, Kasımpaşa yok.1990, Kasımpaşa yok.2000, Kasımpaşa yok.2002, Kasımpaşalı iktidar oldu. Yazının devamını okumak için tıklayınız. Bu işte bir yanlışlık var | Fehmi Koru | Star Türkiye’nin gelir vergisi rekortmenleri listesi açıklandı. İlk altı sırada Koç Ailesi’nden isimler var. Rahmi Koç birinci sırada; onu iki kız kardeşiyle üç oğlu takip ediyor... Her şeyden önce, vergisini ödeyen, büyük miktarda vergi ödeyecek kadar gelir getiren işler yaparak ülke ekonomisine katkıda bulunmuş herkese minnet borcumuz var. Umarım, gelecek yıl daha fazla kazanır ve daha çok vergi verme şerefine erişirler... Yazının devamını okumak için tıklayınız. Kurşun yerine müfettiş | Mümtaz'er Türköne | Zaman Partizan Medya’da aynı merkezden üretildiği anlaşılan “MGK’da ‘paralel’ temizlik” manşetlerinin üzerine dün Genelkurmay’dan gelen yalanlamayı koymayı deneyin. İftira atanlarla mağdur edilenler arasında bir ölçü ve denge tutturmak imkânsız. Mazlumların, 28 Şubat’ın kopyası olan bu sistematik kara propaganda ve zulüm karşısında şaşkınlığı normal. Yazının devamını okumak için tıklayınız. Kürtler, İslamı tartışmaya açıyor | Can Dündar | Cumhuriyet Diyarbakır’da bu hafta sonu önemli bir kongre var. Onun hazırlıkları yapılıyor. İşareti geçen yıl, Abdullah Öcalan çakmıştı. PYD güçleriyle çatışan El Kaide bağlantılı El Nusra güçlerinin Suriye sınırındaki Öcalan posterlerini çiğnediği günlerdi. Öcalan, bir bayram mesajı kaleme aldı ve İmralı görüşmesinde Pervin Buldan’a verdi. Mesaj şuydu: “El Kaide, El Nusra gibi İslama ihanet içinde olan kesimlere karşı Diyarbakır’da Demokratik İslam Kongresi çağrısı yapıyorum. Bu kongre çalışmalarında Alevisi ve Sünnisiyle tüm halkımızın derinlikli tartışmalar yürütmesi son derece önemlidir. Hz. Muhammed’in Medine Şûra çalışmaları örnek alınarak, Şeyh Said gibi tarihi kişiliklerin ruhuna uygun olarak bu çalışmaların yapılması önemlidir.” Yazının devamını okumak için tıklayınız. İstişare…| Bekir Coşkun | Cumhuriyet Arkadaş mutlaka Cumhurbaşkanı olmak isti… Ha bire “isti’şare” dediği yani… Milletvekilleri ile isti’şare yapıyor, il başkanları ile isti’şare yapıyor, parti kurulları ile isti’şare yapıyor… Bitiyor, baştan… İsti’şarelerden malum tek sonuç çıkıyor, milletvekili söyledi zaten: “İsti…” (Urfa) Ya olamazsa?.. Bir başka “isti” giriyor devreye… “isti’krarı” bozuluyor memleketin… Nasıl mı?.. Yazının devamını okumak için tıklyınız. Muhafazakâr kadına çıkma teklif ediyorum | Ertuğrul Özkök | Hürriyet HEMEN kulaklarını dikme, muhafazakâr erkek arkadaş...Merak etme, “çıkmak” fiilinin ne anlama geldiğini çok iyi biliyorum.Sen aradan çekil, bugün kadınlarla konuşacağım.Evet, yanılmadın...Muhafazakâr kadınlara çıkma teklif ediyorum.Şimdi müsaade et de anlatayım. Yazının devamını okumak için tıklayınız. CHP'nin cumhurbaşkanı adayı belli oluyor | Koray Çalışkan | Radikal Başbakan Erdoğan bu seçimi rejim değişikliğinden önceki son seçim olarak görüyor.CHP’nin yani, cumhuriyeti kuran partinin cumhurbaşkanı adayı daha belli değil. AK Parti’nin adayı belli: Tayyip Erdoğan. Ancak son ana, yani haziran sonuna kadar resmi açıklama gelmeyecek. Çünkü Erdoğan’ın aday olacağını herkes biliyor. Erdoğan kampanyasını ona göre yapıyor. Diğer partilerin adayları ne kadar geç belli olursa, AK Parti’nin adayı o kadar güçlenecek. Yazının devamını okumak için tıklayınız. Tayyip Erdoğan diktatör mü, değil mi? | Ahmet Hakan | Hürriyet DÜNYADA basın özgürlüğü konusunda racon kesmesiyle bilinen uluslararası bir basın kuruluşu demiş ki:Türkiye’de basın hiç özgür değil.*Bizim hükümet de diyor ki:Türkiye’de basın çok acayip özgür. Yazının devamını okumak için tıkayınız. Muhalefetin Köşk adayı | Mehmet Tezkan | Milliyet Televizyonlar-da tartışma bitmiyor.. Bir ara Gül mü, Erdoğan mı olur diye papatya açılıyordu..Bu süreç bitti..Herkesin ortak kanısı Erdoğan aday olacak..Çünkü dönüşü olmayan yola girdi..Dün Başbakan’ın 2019’a uzanan oyun planını anlatmaya çalışmıştım.. Başkanlığa, en azından yarı başkanlığa giden yolun kilometre taşlarını döşemeye başladı.. Yazının devamını okumak için tıklayınız. Demokrasi 'birlikte yaşamak' için vardır | Mehmet Barlas | Sabah   İktidarın aşırı güçlü olması demokrasi açısından nasıl bir zaaf ise, muhalefetin aşırı güçsüz olması da aynı ölçüdeki zayıflıktır.Türk demokrasisinin sağlıklı işlemesi için, özellikle ana muhalefet partisi CHP'nin 'Yeni Türkiye'yi doğru gözlemlemesi ve bir yeniden yapılanma içine girmesi gerekiyor. Yazının devamın okumak için tıklayınız. Paralelleri o makama kim getirdi? | Mehmet Y. Yılmaz | HürriyetRüşvet  ve yolsuzluk soruşturmaları örtbas edilecek. Delillerin yasadışı yollardan elde edilmiş olması, bir yargılama yapılmasına engeldir ama o delillere dayanılarak ortaya sürülen iddiaların gerçek olmadığı anlamına da gelmez. Elbise torbalarında, çikolata tepsilerinde paraların dağıtılmadığını göstermez. Bakanların işadamlarına kıyak yapmak için rüşvet aldıklarını, hediye saatleri, hediye umre gezilerini ortadan kaldırmaz. Ayakkabı kutularına doldurulmuş paraları, evlerde istiflenen ve dağıtıla dağıtıla bitirilemeyen paraları “sıfırlamaz”! Hukukun soramadığı hesabı siyaset sorar, halk bir gün o yakalara yapışır. Bunu kimse unutmasın! Yazının devamını okumak için tıklayınız ' Telekulak değil asrın iftira skandalı' | Nazlı Ilıcak | Bugün  Yeni Şafak ve Star gazeteleri Adnan Çimen ve Adem Özcan isimli savcıların da adlarını vererek, yasa dışı bir biçimde, 7 bin kişinin dinlediğini ileri sürmüşlerdi. Adnan Çimen, bu iftiralara karşı dava açıyor. Avukatı da gerekçesini açıkladı. 7 bin kişinin dinlendiği iddiasının, asrın telekulak skandalı değil, asrın iftira skandalı olduğunu belirtiyorlar. Suç duyurusu, sadece bu yalanı servis eden gazetecilere değil, aynı zamanda  İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Hadi Salihoğlu’nu da kapsıyor. Konu hiç de yabana atılacak gibi değil. Keşke Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Türkiye’nin güvenliğini ilgilendiren bu meselede Devlet Denetleme Kurulu’nu devreye soksa. Keşke, muhalefet milletvekilleri, soru önergeleriyle iddiaları Meclis’e taşısa. Kim haklı?.. Telekulak skandalı manşetini atan gazeteler mi yoksa savcı Adnan Çimen mi? Yazının tamamını okumak için tıklayınız 
Aziz Yıldırım'ın Tanığı Yalçın Akdoğan!
Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım, Disiplin Kurulu'na sunduğu dilekçede Şike Davası Savcısı Mehmet Berk'i kumpas kurmakla suçladı ve üyelikten ihraç edilmesini istedi. Yıldırım, Başbakan'ın danışmanı Yalçın Akdoğan'ı tanık olarak gösterdiFenerbahçe Spor Kulubü Başkanı Aziz Yıldırım, kendisinin de tutuklu yargılandığı Şike Davası’nı açan ve yürüten eski özel yetkili Savcı Mehmet Berk’in takımın kongre ve kulüp üyeliğinden ihracı istemiyle Fenerbahçe Disiplin Kurulu’na başvurdu. Yıldırım, başvuru dilekçesinde, 17 Aralık’taki yolsuzluk soruşturmasında yargı içerisinde “bazı adli işlerin kumpas içerisinde cereyan ettiğinin” ortaya çıktığını, Şike Davası’nın da bu kapsamda olduğunu savundu. Başbakan Erdoğan’ın Başdanışmanı Yalçın Akdoğan’ın da “Kumpas” ifadesi kullandığını hatırlatan Aziz Yıldırım, “17 Aralık’ta tüm Türkiye’yi ilgilendiren olay nedeniyle bazı adli işlerin kumpas içerisinde cereyan ettiğini, gerek benim gerek yönetim kurulu arkadaşlarım hakkında verilen cezalarında bu kumpastan kaynaklandığı hususunda kesin kanaate vardım. Çünkü 17 Aralık’tan önce Başbakan Başdanışmanı Yalçın Akdoğan tarafından bu kumpas kamuoyuna açıkça duyuruldu ve arkasından 17 Aralık olayı geldi. Ben Fenerbahçe Spor Kulübü kongre üyesi olan bir kişinin sırf görevini yaptığı için değil bir üye olarak kulübümüze ve başkan olarak bana bu kumpas sonucu zarar vermesi ve bu suretle görevini özen içerisinde yapmaması nedeniyle şikayetçi oluyorum” dedi. Savcı Berk, Fenerbahçe Disiplin Kurulu’nca 25 Haziran’da ifadeye çağrıldı.Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım, 13 Şubat 2014’te Fenerbahçe Disiplin Kurulu Başkanlığı’nda sunduğu şikayet dilekçesinin ‘konu’ bölümünde; “Savcı Mehmet Berk’in şahsım, Fenerbahçe Spor Kulubü yönetim kurulu üyeleri, çalışanları ile Fenerbahçe’nin tüzel kişiliği aleyhinde kamu görevini ve yetkisini kullanarak, soruşturma yapmak suretiyle dernek tüzüğünün ilgili maddeleri gereğince cezalandırılması talebi” ifadeleri yer alıyor. Dilekçenin ‘Açıklamalar’ başlığı altında Fenerbahçe Kongre üyesi Berk’in “kulübü hedef alan ceza soruşturmasını haksız ve hukuka aykırı şekilde yürüttüğünü” iddia eden Aziz Yıldırım, “Yapılan hukuka aykırı soruşturma nedeniyle şahsımın, kulübümüzün, yönetici ve çalışanlarımızın adli ve sportif çeşitli cezalar almalarına neden olmuştur” dedi.‘BERK KULÜP ÜYELİĞİNDEN İHRAÇ EDİLSİN’Dilekçede, Savcı Berk’in 6 Temmuz 2012’de Hürriyet gazetesinden Ertuğrul Özkök’le yaptığı görüşmedeki çeşitli alıntıları dayanak olarak gösteren Aziz Yıldırım, “(Savcı Berk’in) kişisel duygulara kapılarak göre yaptığı, bizimle insani ve sosyal ilişkiler kapsamında futbol oynarken, yemek yerken, maç izlerken bir yandan da aleyhimizde hukuka aykırı bir şekilde soruşturma yürüttüklerini” savundu. Yıldırım, “kulüpteki görevini veya üyelik sıfatını kötüye kullanarak, niteliği ne olursa olsun kendisine ve/veya bu yolla başkasına menfaat temin eden veya kulübe zarar verenler” hakkındaki Fenerbahçe Tüzüğü’nün 66/A-e bendi gereğince, Savcı Berk’in kulüp üyeliğinden ihraç edilmesini istedi.‘BİZE KUMPAS KURDU’Berk’in aynı söyleşide, “Ben Balyoz Davası’nda da çalıştım. Şike Davası’na açtığımız zaman bunun Balyoz gibi üç dört ay konuşulup biteceğini sandık ama yanılmışız. Bunun böyle bir noktaya geleceğini hiç tahmin etmedik” dediğini kaydeden Yıldırım, “Bu sözleriyle kişisel saiklerle ve soruşturmanın kısa sürede kamuoyunda unutulacağı inancıyla hareket ettiğini ikrar etmiştir” dedi.Berk’in aynı söyleşide, Şike Davası için “Sıradan bir dolandırıcılık” ifadesi kullandığını kaydeden Aziz Yıldırım, “(Bu) suç vasfına rağmen çete suçundan ve özel yetkili savcılıkta yapılan soruşturmanın da hukuka aykırılığını açıkça itiraf etmiştir. Hem olayı sıradan bir dolandırıcılık olarak niteleyip hem de özel yetkili savcılıkta soruşturma yapılması, söz konusu soruşturmada hukuka aykırı davranıldığı, kamu görevinin kötüye kullanıldığı ve Fenerbahçe Tüzüğü’ne aykırı davranıldığı gerçeğini ortaya koymuştur” dedi. Berk’in tarafsız hareket etmediğini, bazı şüphelilerin kendisi aleyhine ifade verdirmek için yönlendirdiğini iddia eden Aziz Yıldırım, Şike Davası’nda sanık olarak yargılanan futbolcu İbrahim Akın’ın iddiasını kanıt olarak sundu. Akın’ın, Berk tarafından sorgu sırasında tehdit edildiğini anlatan Aziz Yıldırım, “Akın’ın sözleri, soruşturmanın önyargılı, tarafgir ve hukuka aykırı şekilde yürütüldüğünü ortaya koymaktadır. Bu durum Fenerbahçe Tüzüğü’nde yer alan üyeler arasındaki düzen ve sadakat yükümlülüğünü aykırıdır” dedi. Savcı Berk tarafından yürütülen soruşturmanın ‘kumpas’ olduğunu savunan Yıldırım, dilekçesinde şunları kaydetti:“Benim şikayetim, Cumhuriyet Savcısı Mehmet Berk’in görevini yapması nedeniyle bir şikayet değildir. Şikayetim, adı geçen kişinin bir kumpas içinde olduğu ve bu suretle gerek şahsıma, gerek Fenerbahçe Tüzel kişiliğine ceza vermek suretiyle zarar verici davranışlarda bulunmasına ilişkindir. Nitekim ben bu durumdan ciddi şekilde şüphelendiğim halde bugüne kadar kurulunuz nezdinde şikayetçi olmadım. Ancak 17 Aralık 2013’te tüm Türkiye’yi büyük ölçüde ilgilendiren olay nedeniyle bazı adli işlerin kumpas içerisinde cereyan ettiğini ve bu arada gerek benim gerek bir kısım yönetim kurulu arkadaşlarım hakkında verilen cezalarında bu kumpastan kaynaklandığı hususunda kesin kanaate vardım. Çünkü 17 Aralık’tan önce Başbakan Başdanışmanı Yalçın Akdoğan tarafından bu kumpas kamuoyuna açıkça duyuruldu ve arkasından 17 Aralık olayı geldi. Bu nedenlerle ben Fenerbahçe Spor Kulubü kongre üyesi olan bir kişinin sırf görevini yaptığı için değil bir üye olarak kulubümüze ve başkan olarak bana bu kumpas sonucu zarar vermesi ve bu suretle görevini özen içerisinde yapmaması nedeniyle şikayetçi oluyorum. 17 Aralık’tan sonra çıkan olayların tarafımdan öğrenilmesi ve bu durumda şikayet edilen üye Mehmet Berk’in görevini sırf camiaya zarar vermek için kötüye kullandığı, görevini özen içerisinde yapmadığından emin olduğumdan dolayı şikayette bulunuyorum. Şikayet edilen, referans ve imzaları ile kulube üye olmasını sağlayan yönetici ve çalışanlar hakkında hukaka aykırı ve maksatlı soruşturma yapmak suretiyle Fenerbahçelilik ruhuna ve kulup tüzüğüne aykırı davranmıştır. Şikayete konu eylemler, doğrudan kulubümüzün varlığını tehdit eden bir saldırı olduğundan kulüp tüzüğüne açıkça aykırıdır. Söz konusu eylemler Türk Ceza Kanunu ve Hakimler ve Savcılar Kanunu’nun da ihlali niteliğindedir.”
Polislere 'Casusluk' Suçlaması
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı emniyette yürütülen operasyonun gerekçesini casusluk ve Başbakan, bakanlar ve MİT Müsteşarı'nın dinlenmesi olarak açıkladı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı açıkladı: Tevhid - Selam (Kudüs Örgütü) soruşturmasında 251 kişiye takipsizlik kararı çıktı. Söz konusu soruşturmada 76 emniyet görevlisi hakkında yakalama ve gözaltı talimatı verildi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, bu sabah düzenlenen operasyonlara ilişkin yazılı açıklama yaptı. Soruşturmaya 2010 yılında başlandığı, Başbakan ve bakanların dinlediğinin tespit edildiği belirtilerek, amaçlarının 'casusluk' olduğu iddia edilen 76 emniyet görevlisi hakkında gözaltı kararı olduğu ifade edildi. 'BAŞBAKAN, BAKANLAR VE MİT MÜSTEŞARI ÖRGÜT ÜYESİ OLARAK DİNLENDİ' İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Emniyet'te yürütülen operasyon hakkında açıklama yaptı. Açıklamaya göre ortada terör örgütü (Selam Tevhid) olmadığı halde bir kurgu oluşturarak soruşturma başlatıldı. Selam -Tevhid soruşturmasında Türkiye Cumhuriyeti Başbakan'ı ve bakanlarının diğer ülke yetkilileri ile olan görüşmeleri kaydedildi. MİT Müsteşarı Hakan Fidan örgüt üyesi olarak dinlenip, kaydedildi. '3 YIL SÜREYLE 2280 KİŞİ DİNLENDİ' Soruşturmada 3 yıl süreyle 251'i hedef kişi, toplam 2280 kişi dinlendi. Emniyet İstihbarat Şubesi'nde görevli 39 şüpheli hakkında 21 Temmuz tarihli arama yakalama gözaltı talimatı verildi. Şu ana kadar 15 kişi gözaltına alındı. İstanbul istihbarat şubesinde görevli 39 şüpheli hakkında verilen arama, yakalama ve gözaltı talimatının gerekçesi çok sayıda kişinin özel amaçla dinlenip kayda alındığı iddiası. Gerçek amaçlarının casusluk olduğu belirlenen 76 Emniyet görevlisi hakkında yakalama ve gözaltı talimatı verildi. 52 şüpheli gözaltına alındı, diğer şahıslarla ilgili uygulamalar devam ediyor. 'SELAM TERÖR ÖRGÜTÜ' 2011'de dört sayfalık bir ihbar mektubu üzerine başlayan Selam Terör Örgütü soruşturması eski Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Adnan Çimen'in talimatıyla hayata geçti. Soruşturmayı daha sonra TMK Savcısı Adnan Özcan sürdürdü. İstanbul Cumhuriyet Savcılığı'nın açıklamasına göre 2280 kişi soruşturma kapsamında dinlendi. Efkan Ala, MİT müsteşarı Hakan Fidan, Numan Kurtulmuş, Yalçın Akdoğan gibi isimlerin yanı sıra Mithat Sancar, Mehmet Bekaroğlu, Temel Kotil, İHH Başkanı Bülent Yıldırım, Ahmet İnsel, Hakan Çelik, Ali Bayramoğlu, Ertuğrul Özkök, Nihal Bengisu Karaca, İsmail Küçükkaya gibi toplumun farklı kesimlerinden gazeteci, STK temsilcisi, akademisyenin de dinlendiği öne sürülüyor. ÖRGÜTÜN CEPHANELİĞİNE VE YÖNETİCİ KADROSUNA ULAŞILDI Kudüs Ordusu (Tevhid - Selam) adlı şeriatçı örgütün adına, 2000 yılında Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu’nun ölü şekilde yakalandığı baskında ele geçirilen dijital belgeler üzerinde yapılan inceleme sonrası ulaşıldı. Bu bilgileri sonrasında Ankara'da yapılan baskınlarda örgütün cephaneliğine ve yönetici kadrosuna ulaşıldı. Baskında yakalanan Mehmet Ali Tekin, Yusuf Karakuş, Abdülhamit Çelik, Muzaffer Dağdeviren, Fatih Aydın, Mehmet Şahin, Talip Özçelik ve Arif Tarı’nın 1993 yılında gerçekleştirilen Uğur Mumcu suikastinin de failleri olduğu ileri sürüldü. Aynı zamanda bu örgütün Bahriye Üçok ve Ahmet Taner Kışlalı’ya yönelik bombalı saldırıları yaptığı da iddia edildi. Uğur Mumcu Davası iddianamesinde yer verilen bilgilere göre bu örgüt, iki ayaktan oluşuyordu. İlki, 1979’da İran’da Devrim Muhafızları bünyesinde kurulan Kudüs Ordusu’ydu. Bu grup, İran Devrimi’nden etkilenen Türkiye ’deki kimi İslamcıları İran’da eğitip geri göndermişti. Sonra bu grup, Türkiye’de örgütlenmeye başladı ve silahlı eylemler gerçekleştirdi. Fakat hiçbir eylemini üstlenmedi. Grubun bir diğer ayağı, 1985’te Nurettin Şirin tarafından çıkarılan İstiklal ve onu izleyen Şahadet dergileri ile 1989’da yayınlanan Tevhid dergilerinin birleşmesiyle oluştu. İran tarafından finanse edildiği ileri sürülen grup, 1993’ten itibaren Selam gazetesini çıkardı. Bir yıl sonra da Selam ve Kültür Dayanışma Vakfı’nı kurdu. Daha sonra grup ‘Selam’ adıyla anılmaya başlandı. Bu yayıncılık faaliyeti 1990’ların sonlarına kadar sürdü. Grubun yasadışı Hizbullah’ın İlim ve Menzil gruplarıyla ilişki kurduğu, üniversite gençliği arasında oluşturulan gruplarla başörtüsü eylemleri yaptığı ifade edildi. 251 KİŞİYE TAKİPSİZLİK Açıklamada ayrıca 'Sözde Selam-Tevhid örgütü kurulduğu iddiasıyla 251 kişi hakkında yürütülen soruşturmayla ilgili yapılan inceleme ve araştırma tamamlanmış olup, sonuç olarak 251 kişi hakkında da takipsizlik kararı verilmiştir' denildi. ADALET BAKANI: BEN DE MEDYADAN TAKİP EDİYORUM Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, emniyette'paralel yapı' operasyonu ile ilgili 'Bende bir bilgi yok. Ben de medyadan takip ediyorum' dedi. Bozdağ, TBMM'ye gelişinde gazetecilerin emniyette sürdürülen 'paralel yapı' operasyonu ile ilgili sorular üzerine, 'Bende bir bilgi yok. Ben de medyadan takip ediyorum' karşılığını verdi. haberler.com
'Hürriyet Gazetesine ve Doğan Ailesine Hepimizin İhtiyacı Var'
Yazısının yayımlanmamasının ardından Hürriyet ile yollarını ayıran Yılmaz Özdil, Şubat ayında 'Doğan Grubu yok! Türkiye yok kabul edebilirsiniz' sözlerini kullanmıştıHürriyet’te yazısının yayımlanmamasının ardından gazete ile yollarını ayıran Yılmaz Özdil ‘in Şubat ayında katıldığı bir programda Hürriyet’in de içinde bulunduğu Doğan Grubu’nu “Hürriyet’te başladığımdan beri en küçük bir müdahale olmadığı gibi bugün Cumhuriyet gazetesinden daha özgür bir gazetedir… Gözlerinizi kapayın ve yarın sabahı düşünün Doğan Grubu yok! Türkiye yok kabul edebilirsiniz!” sözlerini kullanmıştı. Uğur Dündar ’ın moderatörlüğünde gerçekleşen ve Halk TV’de yayınlanan Halk Arenası programında İzmir Ekonomi Üniversitesi öğrencilerinin sorularını yanıtlayan Yılmaz Özdil, bir öğrencinin “Kendi gazetenizi bile yürekli olarak adlandırmazken neden hala Hürriyet’te yazıyorsunuz ?” sorusuna şu yanıtı vermişti: “Ben AKP döneminde geride bıraktığımız 12 yıl içine 3 defa işimden atıldım 2 kere istifa ettim. Kimse bana sen niye işsizsin demedi. Hatta bir keresinde 11 ay işsiz kaldım. Bu şu anda kahraman bildiğiniz gazetelerin ve gazetecilerin tamamı piyasaydı ama bana sadece Hürriyet gazetesi iş teklif etti Ertuğrul Özkök. Ve ben Hürriyet’te başladığımdan beri en küçük bir müdahale olmadığı gibi bugün Cumhuriyet gazetesinden daha özgür bir gazetedir. Mesela bazı gazetecilerin işten atıldığı söyleniyor. Mesela Bekir Coşkun veya Ümit Zileli hükmet baskısı olduğu için mi işten atıldı? Gözlerinizi kapayın ve yarın sabahı düşünün Doğan Grubu yok! Türkiye yok kabul edebilirsiniz! Hürriyette çalıştığım için söylemiyorum. Ana akım medya hepimizin hayatiyeti, hepimizin özgürlüğü için çok önemlidir. Ve en az 15 kere vergi rekortmeni olmuş Aydın Doğan vergi suçlamasıyla 1 milyar dolar civarında bedel ödemek zorunda kaldı. Aydın Doğan -bazen kendisiyle yemek yerken de söylüyor sen çok pahalısın diye- biz yazı yazalım diye 1 milyar dolar ödedi. Burada demek istediğim ana akım medyaya hepimizin ihtiyacı var, işten atılan ayrılan çok sayıda gazeteci çok sayıda televizyoncu var. Bunların hepsini topladığında Hürriyet’in yarısı etmiyor tiraj olarak. Topluma etki etmek anlamında hepimizin Hürriyet’e ihtiyacı var. Bugün çok eleştirdiğiniz Hürriyet yarın ne manşet atacak diye bekliyorsunuz. Bunu Doğan Grubu’nda çalıştığım için söylemiyorum.”T24
Murat Ülker'den Ersoy Dede'ye 'Efsane' Tweet
İş dünyasındaki başarıları ve soğukkanlı kişiliğiyle bilinen Murat Ülker, Twitter'da kendisini 'caps'lerle eleştiren Akit gazetesi yazarı Ersoy Dede'ye öyle bir yanıt verdi ki...Sosyal medya platformu Twitter, dün akşam Yıldız Holding Yönetim Kurulu Başkanı Murat Ülker’in Yeni akit gazetesi yazarı Ersoy Dede’ye attığı bir mesajla adeta ‘çalkalandı’.Olay şöyle gelişti: Türkiye 'nin önde gelen gıda markalarından Ülker'i de bünyesinde barındıran Yıldız Holding’in, İngiliz bisküvi markası United Biscuits'i de bünyesine kattığı haberi bu hafta ekonomi gündeminin ilk sıralarında yer aldı. Bu satın almayla dünyanın üçüncü büyük bisküvi üreticisi konumuna yükselen Yıldız Holding’in patronu Murat Ülker doğal olarak pek çok tebrik aldı. Murat Ülker’i sosyal medya üzerinden tebrik edenler arasında, Boyner Holding’in patronu Cem boyner de vardı. Boyner, 3 Kasım günü Murat Ülker’e hitaben, “Bravo ÜLKER'e!! UNITED BISCUITS Süper hamleTebrikler..” mesajını paylaştı. Murat Ülker de bu mesaja teşekkür ederek karşılık verdi.Yeni Akit gazetesi yazarı Ersoy Dede ise bir gün sonra, bu mesajlaşmanın ve Murat Ülker’in Hürriyet gazetesi yazarı Ertuğrul Özkök’ün bir yazısını önerdiği daha önceki bir mesajının görüntülerini bir araya getirerek takipçilerine şöyle bir mesaj attı: “Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim”.Cem Boyner, gezi parkı protestoları sırasında eylemcilere yönelik şiddeti eleştirmiş ve Berkin Elvan’ın cenaze töreninin yapılacağı gün mağazalarının olası ilkyardım ihtiyacı için açık olacağını belirtmişti ve bu nedenle sık sık hükümete yakın medya organlarının hedefi olmuştu. Yine Ertuğrul Özkök de hükümete yönelik eleştirel yazıları nedeniyle bu medya organları tarafından sıklıkla hedefe konuyordu. Yeni Akit yazarı Ersoy Dede de, Murat Ülker’in Cem Boyner ve Ertuğrul Özkök’le sosyal medya üzerindeki ilişkisini gündeme getirerek onunla ilgili bu mesajı attı.Ancak iş dünyasındaki başarıları, sanata olan katkıları ve soğukkanlı kişiliğiyle bilinen Murat Ülker, “twitter raconu” konusunda da iyi olduğunu gösteren bir yanıt vermekte gecikmedi.Murat Ülker, Ersoy Dede’nin mesajından kısa bir süre sonra “Arkadaşım nasılsınız?” yazılı bir tweet attı. Bu mesajı esas ilginç hale getiren ise sadece 6 ay önce Ersoy Dede’nin attığı bir başka twitter mesajının görüntüsünün eklenmiş olmasıydı.Ersoy Dede, 6 Mayıs 2014’te, Ülker’in patronu ile çektirdiği ve oldukça mutlu göründüğü bir fotoğrafı, “Murat Ülker ile selfie” yazarak takipçileriyle paylaşmıştı. Murat Ülker, “arkadaşları” nedeniyle kendisini eleştiren Ersoy Dede’ye bu iletisini, son tweetindeki 'arkadaş' eleştirisiyle birlikte hatırlatıyordu.Twitter kullanıcıları Murat Ülker’in bu ‘ince’ göndermesinin ardından konuya dahil oldu ve çok sayıda mesajla Murat Ülker’e destek verdi. Milliyet
Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı
Televizyonu zaplarken gördüm. Tane tane konuşan bir adam AK Saray’ın yapılmasından dolayı neden mutlu olmamız gerektiğini o kadar güzel anlatıyordu ki. O konuşurken ekranın altındaki yazı da sarayı tarif ediyordu. İlk önce ‘milletin sarayı’ ibaresi belirdi ekranın altında, sonra alt yazı, ‘devletin-milletin sarayı’ oldu.Bu sevimli gazeteci sarayın millete ait olduğunu öyle hararetli bir şekilde anlatıyordu ki, insanın içinden gidip sarayda çay içmek ve “yazık, biz bu saraylarda sefa sürerken bu ülkenin Cumhurbaşkanı kim bilir hangi viranede cefa çekiyor diye” sormak geliyordu.Yalnız işte, hep ‘uyumsuz’, huzursuz, meselelere milli gözlükle bakmayan birileri çıkabiliyor. Yine öyle birileri çıkıntılık yapmış. Mimarlar Odası Ankara Şubesi, kalkmış TOKİ’ye bu sarayın maliyeti ne diye sormuş. Sana ne kardeşim, o milletin sarayı, senin milletle ne alıp veremediğin var?
"Gülen Grubu, Aziz Yıldırım'dan 50 Milyon Dolar İstedi"
MİLLİYET Gazetesi yazarlarından Atilla Gökçe, Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım'ın da içerisinde bulunduğu şike davası ile ilgili bir yazı yazdı.Galatasaray Başkanı, “Fethullah (Gülen) grubu, Aziz Yıldırım’dan 50 milyon dolar istedi. Aziz Yıldırım da Fenerbahçe de bu parayı vermedi. Ondan sonra malum süreç başladı.... Henüz sonlanmayan bir süreç” dedi.Bilim insanı, hukukçu. 1961’de üniversite diplomasıyla çıktığı yolculuğu 53 yıldan beri aralıksız sürdürüyor. Bir yandan davalar, duruşmalar, dosyalar arasında koşuştururken, bir yandan da öğrencilerine yeni tezlerinde yeni yeni mesajlar veriyor, onlarla tartışıyor. Bilimsel jürilerde oy kullanıyor. Onlarca doçentin, profesörün akademik unvanını imzasıyla onaylamış büyük bir hoca o!Koşullar, Duygun Yarsuvat’ı Galatasaray Spor Kulübü’nün başkanlığına getirmiş. Hevesle, hayalle hazırlandığı bir rol değil bu. Altı aylık geçici bir görev olarak bakıyor başkanlığa...Yanlış yargılamaBelki de sırf bu nedenle, Galatasaray-Fenerbahçe arasındaki rekabete farklı bir masumiyetle yaklaşıyor. Popülist demeçler verip ortalığı kızıştırma, rakibi gıcık etme, taraftarlara selam çakma kolaycılığına sapmıyor. Ortamı yangın yerine çeviren demeçlerden uzak duruyor.Duygun Yarsuvat’ın spor adamı, bilim insanı kişiliğinin en taze örneğine de bizzat tanık oldum.Geçen hafta Çarşamba gecesi, dostlarım Mehmet Ayan ve Ilgaz Çınar’la birlikte “Galatasaraylılar Evi”ne, onların diliyle “Cemiyet”e konuk olduk. Galatasaray Basketbol Takımı’nın geçen yıl final serisindeki son Fenerbahçe maçına çıkmamasıyla ilgili olarak olimpizm ilkelerine aykırı davranıldığını, Koç Ergin Ataman’la oyuncuların “spor yapma” hakkının çiğnendiğini, bir dava açmaları halinde o günkü yönetimden yüklü tazminat alabileceklerini anlatım.Sonradan sohbet sırasında Yarsuvat’ın özellikle Fenerbahçe Başkanı hakkında söyledikleri ilgimi çekti:“-Aziz Yıldırım, 6222 sayılı yasa kapsamında yargılandı. Normal olarak asliye ceza mahkemesinde yargılanması gerekirdi. Ama Giresunspor eski başkanı Olgun Peker’le ilgili iddialar kapsamında olayı çete suçu olarak gördüler ve ağır cezaya gittiler. Bence bu yanlıştı. Normal olarak asliye cezada yargılansaydı, tutuklanmazdı. Asliye cezada suçlu bulunsa dahi “hükmün açıklanması geri bırakılır” ve bu kadar yıpranmamış olurdu. Bu dava ile ilgili yargılama usulü kararları üç gün içinde değişti. İyi olmadı.”Yarsuvat’a “Peki bu çoraplar neden örüldü başkanın başına?” diye sordum.Aynen şunları söyledi:“-Fethullah (Gülen) grubu, Aziz Yıldırım’dan 50 milyon dolar istedi. Aziz Yıldırım da Fenerbahçe de bu parayı vermedi. Ondan sonra malum süreç başladı.... Henüz sonlanmayan bir süreç!”Hasım ya da rakip değilBaşkan Yarsuvat, bunları söylerken Fenerbahçe’ye ortalama Galatasaraylıların baktığı “hasım” ya da “rakip” gözüyle bakmıyordu. Üzgün ve samimi bir tavırla sanki komşusunun başına gelen bir felaketten söz ediyordu.Başkan’la tartışmaya girmedim. Bu 50 milyon doların bağış olarak mı, destek olarak mı talep edildiğini sormadım. Kendi mantığımla bunun karşılığını da bulamadım. Ne var ki Aziz Yıldırım’ın 2 Temmuz 2013 gecesi tahliyesinden hemen sonra, evinde Hürriyet yazarı Ertuğrul Özkök’e başına gelenlerin Fethullah Hoca örgütünün işi olduğunu anlattığını biliyorum. Ertesi gün Yıldırım, bu beyanları yalanlamıştı, onu da hatırlıyorum.Bir de Aziz Yıldırım’ın sık sık tekrarladığı bir mesaj var: Günü geldiğinde konuşacağını, Türkiye’yi sarsan açıklamalar yapacağını söylüyor Fenerbahçe Başkanı.Duygun Yarsuvat’ın ayrıntısız, sade ve net sözcüklerle anlattıklarını buraya yazmadan önce, Pazar akşamı arayarak “Sohbette söylediklerinizi yazabilir miyim? Bunu sormak benim görevimdir” dedim. “Elbette yazabilirsiniz, dedi, teşekkür ettim. Son sözü de şu oldu: “Asıl ben size izin istediğiniz için, nezaketiniz için teşekkür ederim!”Yazının devamı için
'Siyasilerimiz Fransa'dan Ders Almalı'
Fransa'nın başkenti Paris'teki Cumhuriyet Yürüyüşü'ne katılan Hürriyet Gazetesi yazarı Ertuğrul Özkök, Fransızların bugün dünyaya özgürlükleri savunmak için her türlü görüş ayrılığını unutabileceklerini gösterdiğini belirterek, 'Bu ülke ruhunu özgürlüklerden alan bir ülke. Bugün bütün dünyaya gösterdiler ki, eğer özgürlüklerine bir saldırı olursa toplum bu saldırıya tek bir millet olarak cevap verir' dedi. Özkök, bu birliktellikten Türkiye'deki siyasetçilerin de ders alması gerektiğini ve herkes için de en gerekli şeyin özgürlük olduğunu söyledi.Başkent Paris'teki Cumhuriyet Yürüyüşü'ne Hürriyet Gazetesi yazarı Ertuğrul Özkök de katıldı. Paris'te 6 yıl yaşadığını belirten Özkök, DHA'ya yaptığı açıklamada, 'Bu semte Saint germaine'de kartiye Laiten Saint Michele'de oturdum. Merakımdan bu kiliseye epeyi geldim. Pazar ayinlerine falan. Hayatımda bu kiliseyi hiç bu kadar kalabalık görmedim' dedi.Cumhuriyet Yürüyüşü'ndeki kalabalığa değinen Özkök 'Bugün söylenen rakamlar doğruysa 1944'teki Paris'in Alman işgalinden kurtuluşundan beri en büyük kalabalık toplanmış. Biri düşman işgalinden kurtulma, biri de özgürlükler ve demokrasi için. Fransızlara kızarsınız kızmazsınız ben onu bilmem. Ben bu ülkede yaşadığım için biliyorum, bu ülke ruhunu özgürlüklerden alan bir ülke. Bugün bütün dünyaya gösterdiler ki eğer özgürlüklerine bir saldırı olursa toplum bu saldırıya tek bir millet olarak cevap verir' ifadesi kullandı.TÜRKİYE ARTIK TEK MİLLET DEĞİLTürkiye'nin artık tek millet olmadığını savunan Özkök, 'Bugün ben en çok neye gıpta ettim biliyor musunuz? Türkiye artık tek millet değil. Maalesef kutuplaşmadan dolayı biz üç ayrı millete bölündük. Tek millet olmamız için ille bir acı mı çekmemiz gerekiyor, ille böyle bir saldırıya mı uğraması gerekiyor. Buna lüzum yok, bundan alınacak asıl ders şu; bu çağda 21. Yüzyılda insanları insan yapan en önemli özelliklerden bir tanesi özgürlükler, özellikle ifade özgürlüğü' diye konuştu.MARJİNAL BİR DERGİBugün uğruna bir buçuk milyon insanın toplandığı Charlie Hebdo'nun aslında marjinal bir dergi olduğunu ve 30 bin sattığını söyleyen Özkök, şöyle konuştu:'Fransızlara sorsanız çoğunun da tanımadığı bir dergidir belki. Merkez Fransızların çok sevmediği bir dergi. Ne oldu biliyormusunuz? Marjinal bir dergi için verildi. Asıl burdaki en önemli mesaj o. Yani diyor ki Fransızlar bunun ilede merkezde ki kurumlara saldırı olması gerekmiyor. En marjinalimize yapılan saldırı bizim özgürlüklerimize yapılmış saldırıdır. Çünkü gerçek anlamda özgürlükler merkezdeki insanların özgürlüklerinden çok kenarda marjda bulunan insanların özgürlüklerini savunmaktır. Bugün benim dikkatimi çeken şey şuydu; sloganlara baktım Fransızlar Liberte egalite fıternite yani özgürlük, eşitlik ve kardeşlik. 1789'dan 1968'e kadar geçen 150-200 yüz yıl içerisinde beş büyük toplumsal olay yaşadı. 1789'u ihtilali, 1830 İhtilali, 1848 İhtilali, 1871 Paris komünü ve 1968 ve bu demokrasi bu beş büyük halk ayaklanması sonucunda ortaya çıkmış bir demokrasi. Fransızları kutlamak ve onlardan ders almak gerekiyor.''BUNDAN BİZİM SİYASİLERİNDE DERS ALMASI GEREKTİĞİNİ DÜŞÜNÜYORUM'Fransızların bütün dünyaya özgürlükleri savunmak için her türlü görüş ayrılığını unutabileceğini gösterdiğini belirten Özkök, 'Ben bundan bizim siyasilerin de ders alması gerektiğini düşünüyorum. Bizim hepimiz için. Tayyip Erdoğan için de Başbakan için de Devlet Bahçeli, Kılıçdaroğlu, Demirtaş için de herkes için de en gerekli şey özgürlük. Önce özgürlük. birlikte olmak. İyiki geldim buraya iyiki geldim. Bunu gidip torunlarıma anlatacağım. Gördüğüm şeyi. Keşke onları da getirseydim buraya diye düşünüyorum. Çünkü Fransızlar şunu gösterdiler, özgürlükler hayati derecede önemli şeyler. Ve birde özgürlükler uğruna gerektiğinde bir bedel ödemaya hazır olmak gerekir. Ben Türkiye'de bizim hepimizin asıl sorununun bu olduğunu düşünüyorum. Çok korkak bir millet olduk. İşadamlarımız korkak, gazetecilerimiz korkak, siyasetçimiz korkak, sokaktaki insan korkak. Bir tane otoriter kimlik geldiği zaman herkes pısıyor. Korkmamak lazım' diye konuştu.Özkök, 'Dünyanın en büyük şeyi geldi buraya, öldürdüler insanları. Herkes ayakta. Bugün baktım küçücük çocuklardan gencecik insanlar. Bu olay Fransızlara milli marşını da geriye verdi. Bugün baktım orda herkes Marseilles söylüyor. Ben gençken 1970'de burada biz solcular Marseillesi küçümserdik. Fransız solcuları küçümserlerdi bu çok çok kanlı bilmem neli diye. Bugün hepsi o Marseillesin ne olduğunu da anladılar. Bizim İstiklal marşımız da böyle onun arkası nda büyük bir mücadele var. Dolayısıyla bence bütün dünya burada Republique Heykeli'nin etrafındaki bayraklara baktım. Enteresan Türkiye açısından da. PKK bayrağı var, Türk bayrağı yanında Filistin bayrağı, onun yanında Fransız, Alman bayrağı var. Bundan ders çıkarmak lazım' dedi.Cumhuriyetçilik adına yapılan fanatizmi de terör olarak yorumlayan Gazeteci Ertuğrul Özkök şöyle devam etti:'Hep kafamızı gömüyoruz, yani İslamcı terörist olmaz. Oluyor işte. Hıristiyancı da olabilir terör, Yahudilerin de yaptığı terör de olabilir. Herhangi fanatik hangi inanç hangi ideoloji uğruna olursa olsun cumhuriyetçilik adına da fanatizm yaparsan o da terördür. İslamcılar adına da yaparsan terördür. Ben artık İslamcı terör olmaz ona DAİŞ diyelim bunların hepsi palavra. Sonunda bizim hepimizin hak etmemiz gereken ve bedelini ödemeye hazır olmamız gereken bir özgürlük meselemiz var. 21. Yüzyılda insan gibi yaşamak istiyorsak eğer, özgürlüklerin bedelini ödemeye hazır olmamız gerek. Orda on tane gazeteyeci hayatlarını ödediler. Hebdo dergisi yayın yönetmeninin röportajını izledim. Soruyorlar 'korkmuyor musun' adam diyor ki, 'Ben kredi kartı kullanmam, evli değilim, çocuğum yok'. Ama diyor ki 'Bana sorarsanız diz çökerek yaşamaktansa ayakta ölmeyi tercih edirim' diyor ve öldü.'Öldürülme korkusunun ne olduğunu çok iyi bildiğini ifade eden Özkök, 'Bir gazetecinin hayatında belkide en sembolik şekilde öldüğü yazı işleri toplantısının ortasında öldü. Ben bunun ne demek olduğunu biliyorum. Ben çünkü 20 yıl boyunca öldürülmüş bir genel yayın yönetmeninin koltuğunda oturdum. Yani o öldürülme korkusunun ne olduğunu ben çok iyi biliyorum. Yaşayarak öğrendim bunu ama o bedeli ödemeye hazır olmak gerekiyor yoksa bizim insan kalan tarafımız ne bir diktatör gelip höyt dediği zaman biz yere yatacaksak yuh bize ya. Bu Kurtuluş Savaşını vermiş ülke bu mücadeleleri vermiş ülke bir tane diktatör gelecek bir tane o bağırtacak, bir tane terörist gelecek iki tane silah atışı yapacak bunlara papuç bırakmamak gerek. O yüzden ben diyorum herkese; Türkiye'de işadamlarıda o korkak işadamlarıda gelip burada görselerdi. Nasıl bedeller ödeniyor özgürlükler uğruna. Turgut Özal'ın söylediği bir şey vardı; Liberalizmi savunuyorsunuz, liberalizm yalnız sebest piyasa liberalizmi değildir. Liberalizm aynı zamanda liberal düşüncedir. İnanaçta liberal inanmaktır. Özgürce düşünmek, özgürce inanabilmek, özgürce yaşaya bilmek ' diye konuştu.'Bizim peygamberimizden kalan böyle bir Müslümanlık yok' diyen gazeteci Özkük, sözlerini şöyle tamamladı:'Öldü insanlar, hayatlarından da oldu. Ama bütün dünyaya da çok olumlu mesajlar verdiler. Bir de burada çok sembolik şeylerde var. Yazı işleri masasında 10 tane gazeteci öldürüldü. Saldıranlar güya Müslümanlık adına yapıyorlar. Hangi Müslümanlıksa o. Bizim peygamberimizden kalan böyle bir Müslümanlık yok. Bize öğretilen böyle bir Müslümanlık yok. Kuran böyle Müslümanlıktan bahsetmiyor. Kendi uydurdukları Müslümanlık adına bu insanları öldürdüler. Ama yazı işleri masasında öldürdükleri çocuklardan biri karükatürüstlerden biri de Müslümandı. Dışarda onları bekleyen polis Müslüman. Sonra gittiler. Yahudi marketini bastılar orda bir Müslüman çocuk 15 kişinin hayatını kurtardı. Sembollerle dolu. Hangisi Müslüman bunların? Bana göre, elinde silahla dolaşan korkaklar değil. Bana göre, Müslüman içeride o Yahudileri kurtaran dışarıdaki o polis, içerdeki o yazı işlerindeki çocuk onlar Müslüman. Gerçek Müslümanlar onlar. Öbürleri değil. Ben bugün Başbakan Davutoğlu'nun buraya gelmesini çok olumlu buldum ve iftahar ettim. Hakikaten bir Türk olarak iftihar ettim. Burda olduğu için. Çünkü Türkiye'nin dünyada eğer özgürlükler için gireceği bir cephe varsa, özgürlük cephesi varsa, bir özgürlük mücadelesi varsa Türkiye'nin duracağı yerin tam göbeğinde olması gerekirdi. O yüzden Başbakanın gelmesini de tebrik ediyorum. Başbakanı çok olumlu buldum.'Gülten Özbey, DHA