Görüş Bildir

Başkanlık Sistemi Haberleri

Başkanlık Sistemi ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. Başkanlık Sistemi ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

Popüler İçerikler

Devletin En Üstüyle Sıcak İlişki Kurduğu İddia Edilen Şeriatçı Yapılanma: SADAT
Son günlerde adından sıklıkla söz ettiğimiz bir yapı SADAT. Kendi ifadeleriyle kuruluş amacı da şu şekilde: 'İslam İttifakına hizmet etmek amacıyla, İslam Ülkelerinin dini hassasiyetlerine saygılı, TSK' nin çeşitli kademelerinde başarı ile hizmet etmiş, 64 subay ve astsubayın desteğinde, ileri çıkan 23 kurucu hissedar tarafından “SADAT Uluslararası Savunma Danışmanlık İnşaat Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi” kurulmuştur.' Gelin bu yapıyı kendi sitelerinden aldığımız bilgilerle daha iyi anlamaya çalışalım.
"Başbakanımız Cumhurbaşkanı Olursa Bir Başbakan Görevi Üstlenecek"
Başbakan Yardımcısı İşler, 'Halkın seçtiği Cumhurbaşkanı, parlamentoda seçilen Cumhurbaşkanı yetkileriyle o koltukta oturacak. Bu da fiilen sistem içinde sıkıntılara yol açacak' dediBaşbakan Yardımcısı Emrullah İşler, cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili, 'Başbakanımız Cumhurbaşkanı olduğu takdirde bir başbakan görevi üstlenecek. Cumhurbaşkanımızın milletvekili olmaması hasebiyle hemen bu görevi üstlenmesinin söz konusu olmayacağını düşünüyorum' ifadesini kullandı. İşler, Kanal 7'de yayınlanan 'Başkent Kulisi' programında gündeme ilişkin soruları yanıtladı. Seçim sonuçlarının AK Parti için başarı olduğunu belirten İşler, bu yerel seçimde daha önce girdikleri 2 yerel seçime göre daha fazla oy aldıklarını söyledi. 30 Mart'taki seçim sonucunun 2011'de yapılan genel seçim sonucuyla kıyaslanmasının doğru olmadığını ifade eden İşler, yerel seçim ile genel seçimlerin farklı şartlarının farklı olduğunu kaydetti. İşler, seçimin yerel olmasına rağmen 17 Aralık operasyonu gibi gelişmeler nedeniyle adeta genel seçim havasında geçtiğine dikkati çekerek, şöyle konuştu: 'CHP bu seçimde bir kumar oynadı. Bu kumarda da kaybeden taraf oldu. Bu kumar paralel çeteyle birlikte hareket etmesiydi, kader birliği yapmasıydı, kaset, şantaj, montaj ve tehditlere tevessül etmesiydi. Onlarla birlikte hareket etmesiydi. Bildiğiniz gibi Cumhuriyet Halk Partisi, şantaj mağduru olmuş bir parti. Cumhuriyet Halk Partisinin genel başkanı, bu şantaj neticesinde koltuğunu bırakmak durumunda kaldı. O gün bu şantajları yapanların kim olduğu bilinmedi. Daha sonra biliyorsunuz MHP de 2011'deki seçimlerde bu şantaja, tehdide maruz kaldı. 10-11 siyasetçi bu tehdidin mağduru olmuştu. Ama şimdi 17 Aralık operasyonuna baktığımız zaman, böyle bir yapının olduğu ortaya çıktı. Bu yapının Türkiye Cumhuriyeti'nin bekasını ve istiklalini tehdit ettiğini sayın Başbakanımız tarafından en üst perdeden ifade edilmesine rağmen CHP ve MHP bu yapıyla işbirliği yaptı.' AK Parti bu seçimlerden başarıyla çıktı Seçimin kaybedenlerinin CHP, MHP ve paralel yapı olduğunu ifade eden İşler, 30 Mart seçimlerinin bir kader seçimi olarak gördüklerini, AK Parti'nin bu seçimlerden başarıyla çıktığını dile getirdi. Türkiye'de cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce hep gerginliklerin yaşandığını anımsatan İşler, 'Son dönemde yaşanan gerginlikler de önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgiliydi. Bu seçim sonucuyla halk şu mesajı verdi; AK Parti'nin adayı ilk turda kazanacak. Bu gerginlik politikasının sürmemesi lazım. Biz iktidar partisi olarak gerginlikten yana değiliz. Kesinlikle ortamı gererek seçim faaliyetlerinde bulunmak istemiyoruz ama öyle olaylar yaşanıyor ki veya muhalefet öyle dil ve üslup kullanıyor ki ister istemez onlara cevap verdiğinizde ortam geriliyor' dedi. Yeni seçilecek cumhurbaşkanın siyasetin içinden gelen birisi olması gerektiğini düşündüğünü belirten İşler, halkın seçeceği cumhurbaşkanının siyaseti ve siyasi jargonu bilmesi gerektiğini savundu. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun yaptığı açıklamayı doğru bulmadığını belirten İşler, 'Kafasında bir şablon oluşturmuş, o şablona göre aday belirleniyor. Siz kendi adayınızı bu şablon içinde yapabilirsiniz ama başkalarının adaylarına da aynı şablonu dayatmaya hakkınız yok' dedi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın gelecek günlerde kararını vereceğini, cumhurbaşkanlığına aday olduğu takdirde halktan büyük bir destek alacağını dile getiren İşler, ilk turda yüzde 50'nin üzerinde oyla seçileceğini düşündüğünü söyledi. Yol haritası yapılacak görüşmelerle ortaya çıkacak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın aday olup seçilmesi halinde kimin başbakan olacağıyla ilgili ise İşler, şunları kaydetti: 'Yol haritası yapılacak görüşmelerle ortaya çıkacak. Görüşmeler yapılmadı, önümüzdeki haftalarda yapılacak, yapıldıktan sonra yol haritası seçilecek. Başbakanımız, Cumhurbaşkanı olduğu takdirde bir Başbakan görevi üstlenecek. Cumhurbaşkanımızın milletvekili olmaması hasebiyle hemen bu görevi üstlenmesinin söz konusu olmayacağını düşünüyorum. Teknik olarak mümkün değil. Önümüzde iki yol var. Ya Bayburt modeli veya ara seçim modeliyle gerçekleştirilebilir. Orada bile iki ayın üzerinde bir zamana ihtiyaç var. Ya da erken genel kongreyle Abdullah Gül Bey tekrar siyasete dönmek ister aday olursa parti genel başkanlığına bu da mümkün. Ama bunların hepsi Başbakanımızla Cumhurbaşkanımız arasındaki görüşmelerde öğrenilecek.' İşler, erken seçim ihtiyacının olup olmadığına yönelik ise, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti'nin erken seçime karşı çıktığını hatırlattı. 30 Mart yerel seçimlerindeki tablodan sonra da erken seçimi gerektiren bir tablonun söz konusu olmadığını belirten İşler, AK Parti olarak seçimlerin vaktinde yapılması konusunda bir ilkeleri olduğunu söyledi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan arasında yaşanan görüş ayrılıklarının sorulması üzerine İşler, bu durumun ileriki dönemde sıkıntı yaratacağına inanmadığını, aralarında kardeşlik hukuku olduğunu, karşılıklı saygı içinde ülkeye hizmet ettiklerini, bundan sonra da edeceklerini söyledi. Hepimiz faniyiz hepimiz gelip geçiciyiz 'Halk seçtiği için cumhurbaşkanını bir tür rejim değişikliğine ihtiyaç yok mu?' sorusunu İşler, şöyle yanıtladı: 'Halkın seçtiği Cumhurbaşkanı, parlamentoda seçilen Cumhurbaşkanı yetkileriyle o koltukta oturacak. Bu da fiilen sistem içinde sıkıntılara yol açacak. Ondan sonra da bu konu tartışmalara açılacak. Artık partili cumhurbaşkanı mı olsun, yarı başkanlık mı olsun, başkanlık mı olsun. Ne olacaksa, bu konu parlamenter sisteme devam mı olacak, nedir? Bu konu enine boyuna oturup tartışılması lazım. Bizim sıkıntımız şu: Konuları tartışırken şahıslara indirgiyoruz. Başkanlık ya da yarı başkanlık sistemi değimiz zaman olayı Sayın Başbakanımızın şahsından tartışıyoruz. Özellikle muhalefet partileri konuyu o noktaya indirgediler. Yanlış olan burada. Bugün Tayyip Erdoğan vardır, yarın yoktur. Bugün Abdullah Gül vardır, yarın yoktur. Hepimiz faniyiz, hepimiz gelip geçiciyiz. Bu nefes bir gün biter o zaman başkaları olacak o koltukta. Ama millet olarak, düzenli sistem kurma konusunda işbirliği yapamadık. Burada bir sıkıntı var. Zaten çeşitli siyasetçiler de bu konuda uyarıda bulundular. Önümüzdeki dönem çıkış yolu bulunacağı kanaatindeyim.' Kampanya yapacak ve vaatlerde bulunacak cumhurbaşkanı adayının seçildikten sonra koltuğunda yetkisiz olarak oturmasının mantıken mümkün olmadığını dile getiren İşler, 'Bu konuların cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra da çok daha hararetli bir şekilde tartışılacağı kanaatindeyim' dedi. Eda Ünlü Özen/AA
"Erdoğan'dan Cumhurbaşkanı Olmaz"
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, cumhurbaşkanlığı seçimlerine ilişkin, '''Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Recep Tayyip Erdoğan'ın beklentisi olmayacaktır. Çünkü sayın Recep Tayyip Erdoğan'dan cumhurbaşkanı olmaz. Cumhurbaşkanı olması için yolsuzluk ve rüşvet olaylarından aklanmaları gerekir'' dedi. Bahçeli, partisinin Şanlıurfa teşkilatında düzenlediği basın toplantısında, yerel seçimlerde kentteki oy potansiyellerini ciddi oranda artırdıklarını ancak adaylarına belediye başkanlığının nasip olmadığını söyledi. AK Parti iktidarının yerel seçimlerde meşru olmayan yöntemlere başvurduğunu öne süren Bahçeli, partisinin mensuplarının sabır ve soğukkanlılıkla çalışmalarını yürüttüğünü ifade etti. Türkiye'nin gündeminin gittikçe yoğunlaştığını ve derinleştiğini vurgulayan Bahçeli, yeni yeni gündemlerin oluşturulduğunu belirtti. İktidarın mahalli seçimlerdeki tavrının bir benzerini cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ortaya koymaya çalıştığını ileri süren Bahçeli, şöyle devam etti: 'Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Recep Tayyip Erdoğan'ın beklentisi olmayacaktır. Çünkü sayın Recep Tayyip Erdoğan'dan cumhurbaşkanı olmaz. Cumhurbaşkanı olması için yolsuzluk ve rüşvet olaylarından aklanmaları gerekir. Bu olmadığı müddetçe cumhurbaşkanı olma ihtimalleri çok zayıftır ama zorlamaktadırlar. Bu sebepten dolayı geçmişte kimle dost ise şimdi hepsini düşman ilan etmiştir. En son Anayasa Mahkemesi Başkanı kalmıştı; o da eski bir dostudur. 10 yıldan bu yana ülkenin yönetiminde yargıyla hükümet arasında çok sıcak bir diyalog varken, şimdi bu birden bire düşmanlığa doğru dönüşmüştür. Bu gidişle sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın Türkiye'de dostu kalmayacaktır. Buradan o anlaşılmaktadır.' Başkanlık sistemi Başkanlık sisteminin kısa dönemde olamayacağını belirten Bahçeli, bunun için anayasa değişikliği gerektiğini söyledi. Başbakan Erdoğan'ın parlamenter sistemden kurtulmak istediğini öne süren Bahçeli, 'Ama bu millet bütün oyunları bozacaktır. İnşallah 10 Ağustos birinci tur olmazsa 24 Ağustos ikinci turda cumhurbaşkanlığı seçimini yapmak suretiyle bu milletin hangi partiden olursa olsun Recep Tayyip Erdoğan'ın dışında bir cumhurbaşkanı seçeceğine inanmaktayız' diye konuştu. Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç'ın sözlerine de değinen Bahçeli, şunları kaydetti:'Bunlar eski dostlardı. Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının yargıyı sıkıştırması, kuşatması ve siyasallaşması döneminde hiç sesini çıkartmayan son günde ne oldu ki birden bire cesaretlendi. Bu iki dostun arasına bu milleti sokmamak lazım. Dostken savaşmanın gereğini şimdi kendilerinin anlatması lazım.' AA
Cemil Çiçek: 'Yargıda Adaletsiz ve Çarpık Bir Durum Var'
TBMM Başkanı Çiçek, 'Hükümlü iki milletvekili var. Biri Sebahat Tuncel, yasama faaliyetine devam ediyor. Diğeri Engin Alan, o da içeride. Çok adaletsiz ve çarpık bir durum var' dedi. A Haber'de Murat Akgün'ün sorularını yanıtlayan TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Engin Alan ile ilgili gruplara gönderdiği yasa önerisine değindi. Herkesin tutuklu milletvekilleri ile ilgili açıklamalar yapmaya başladığını kaydeden Çiçek, şöyle devam etti: '(Milli irade tutsaktır), 'Milli irade içeride tutulamaz' diyoruz... Bütün bunları söylüyoruz ama o zamandan beri dikkati çektiğim bir husus var: Anayasa'daki bu yanlış kurallar devam ettiği sürece demeçlerle bu işi çözme imkanınız yok. Mesela bazı parti sözcülerimiz ayak üstü, eksik bilgiye dayalı hemen açıklamalar yaptılar. Halbuki geriye dönüp baksalardı hepimize düşen sorumlulukları da göreceklerdi. Anayasa'nın 83. maddesi dokunulmazlıkları düzenliyor, 14. maddesi de devlet aleyhine, ülkenin birliği ve bütünlüğü aleyhine, anayasal düzen aleyhine işlenen suçları dokunulmazlık kapsamı dışında tutuyor. Tutuklu milletvekillerinin tamamı da 14. maddeye giriyor. Anayasa'nın 14. maddesi, 83. maddesi orada duruyor. Ayrıca 76. maddesi var bir de 84. maddesi var. Ben sayısız defalar dedim ki bunlar yanlış kurallar. Bunlar burada durduğu sürece basına demeç vererek hiçbir sorunu çözemeyiz. Belki bu vicdanen sizi rahatlatır. Demokratlığınız açısından, 'Ben filanca tarihte açıklama yapmıştım' diye tribünlere yönelik açıklamalar olur. Ama bu kurallar burada durduğu sürece siz bir sonuç elde edemezsiniz. Nitekim bu konuyla ilgili bir şey de yapamadık. Dört siyasi parti, anayasayı yeni baştan yazmak için bir uzlaşma komisyonu kurdu. Anlaştığımız 60 madde içinde bu maddeler yok. Madem parlamentonun, siyasetin bir sorunu; bir anayasal sorun, bir demokrasi sorunu ise buna en çok vurgu yapan partiler olarak bu maddelerde anlaşma sağlanmadı. O zaman demeç vermenin ne anlamı kalıyor? 'Anayasal düzenleme yapalım', yapılamıyor. 'Yasal düzenleme yapalım' dört parti bir araya gelip yapamıyor. 24. Dönem Parlamentosu, birlikte iş yapabildiğimiz bir dönem olarak maalesef siyasi tarihimize geçmeyecek. Birlikte bir iş yapamıyoruz. Her açıklama bir ümit doğruyor ama arkası gelmiyor. Burada da en fazla sıkıntı, üzüntü çeken, tutuklu ya da hükümlü olan kişiden ziyade onların yakınlarıdır.' 'Adaletsiz ve çarpık bir durum var' Çiçek, 10 tutuklu milletvekilinden ikisinin belli bir tarihe kadar tutuksuz yargılandığını anımsattı. Anayasa Mahkemesi'ne ferdi başvuru hakkının işlemeye başlamasının ardından 8 milletvekilinin tutukluluklarının sona erdiğini anlatan Çiçek, bu defa 'hükümlü milletvekili' kavramının ortaya çıktığını söyledi. Çiçek, hükümlü milletvekillerinden üçünün tahliye olduğunu ifade etti. Çiçek, şöyle konuştu: 'Ortada hükümlü iki milletvekili var. Biri Sebahat Tuncel, yasama faaliyetine devam ediyor. Diğeri Sayın Engin Alan, o da içeride. Ortada çok adaletsiz ve çarpık bir durum var. Meclis Başkanı'nın elinde değil cezaevinin anahtarı. Bu kuralları değiştirmek Meclis'in elinde. Ben olsa olsa hatırlatırım, rica ederim, gündeme getiririm. Ben bugün kadar bunu çok söyledim. Danışma Kurullarında da gündeme getirmeye çalıştım, olmadı. Çok demeç verdik. Ama Anayasa 83, 84, 76, 14. maddeler orada duruyor ama 'millet iradesi tutsak edilemez' diye bir demeç veriyoruz. Bir türlü değiştiremedik. Parlamento, kendi problemini çözme konusunda kalıcı bir çözüm için ortaya bir irade koyamadı. 'Hiç olmazsa geçi bir çözüm bulalım...' Bunu kendilerine şifai olarak da teklif ettim. Ama henüz ortada da bir şey çıkmadı, zaman da geçiyor. Ortada bir eşitsizlik, adaletsizlik var. Dosyalar Meclis'e gelirse yapılacak iş gayet açıktır. Bunlar Genel Kurul'un bilgisine sunuluyor ve milletvekilliği düşüyor. Meclis'e gelmedi. Şimdi üç kişinin de dosyası Yargıtay'a geldi ya da geliyor. Sayın Mehmet Haberal, Sinan Aygün ve Mustafa Balbay'ın. Bunlarınki de geliyor. Ya aksine bir durum çıkarsa yarın. Üç ay sonra, beş, altı ay sonra. Bu defa yine bu tartışmalar olacak. Ben, 'Hiç olmazsa geçici bir çözüm bulalım, hükmün infazını dönem sonuna bırakalım ve o zaman kadar da parlamento bu bir çözüm bulsun' dedim. Şimdi deniliyor ki 'Üç yıldır Meclis Başkanı nerede?' Çok güzel bir atasözü vardır: Namazda gözün yoksa ezanda kulağın olmaz. Eğer bir çözüm aranıyorsa; öyle söyledim olmadı, böyle söyledim olmadı. Cezaevinin anahtarı bende değil. Ben sadece ortadaki çarpıklığı ortadan kaldırmak için herkesi yardıma davet ediyorum. 'Anayasal düzenleme yapalım' yapamadık, 'yasal düzenleme yapalım' yapamadık... 24. Dönem Parlamentosu'nda ben şunu gördüm: Orucu yiyen başkası kefaleti bana tutturmaya çalışıyorlar. Bu sorunu ben çıkarmadım, önümde buldum. Çırpınıp duruyoruz.' Cemil Çiçek, gruplara gönderdiği Engin Alan ile ilgili yasa önerisinin kabul edilmesi halinde bu adaletsizliğin, çarpıklığın ortadan kalkabileceğini vurgulayarak, 'Önümüzdeki seçime kadar, benim arzum, temennim kalıcı bir çözüm bulmaktır. Anayasa'da değişiklik yapmadığımız müddetçe, biz önümüzdeki dönem burada olmayacağımız belli, 2015'te siz burada bu mülakatları yaparken benzer sorularla yine karşı karşıya kalacaksınız' diye konuştu. Meclis Soruşturması Cemil Çiçek, TBMM Genel Kurulu'nda dört eski Bakanla ilgili soruşturma önergeleri görüşmelerinin Meclis TV'de canlı yayınlamamasına, muhalefetin gösterdiği tepkiyi de değerlendirdi. Çiçek, şöyle devam etti: 'Herkes, 'Biz dosyaları okumak istiyoruz' dedi. Benimle ilgili bir dosya değil. Okumasında ben teorik olarak hiçbir sakınca görmem. Ama hukuk diyor ki hazırlık soruşturması devam eden bir dosyayı kimlerin okuyacağı belli. Onun dışındakiler nasıl okuyacak, neden okuyacak. Kuralı da değiştirmiyoruz. Pekala diyebilirdik ki 'Hazırlık soruşturması devam eden bir dosya Meclis'e geldiğinde milletvekilleri bunu okuyabilir.' Böyle bir hüküm yok. Hazırlık soruşturması gizli, okuyamaz. Hatta, bazı usul hukuku hocaları dedi ki bu dosyaların Meclis'e bu safhada gelmesi bile usule uygun değil.' 'Bana kalsa yayınlansın' Cemil Çiçek, TBMM Genel Kurulu'nda hangi konunun hangi gün görüşüleceğine Meclis Başkanı'nın karar vermediğini ifade ederek, 'Yani orucu yiyen başkası, kefaletini Meclis Başkanı'na tutturuyorlar. Bu da çok doğru olmuyor' dedi. Meclis Soruşturmasına ilişkin görüşmenin Pazartesi yapılmasının Meclis Başkanı'nın tasarrufunda olmadığını kaydeden Çiçek, şunları söyledi: 'Genel Kurul bu konularda tam yetkilidir. Ne zaman isterlerse hangi sürelerde görüşülecekse buna karar verme yetkisi doğrudan Genel Kurul'a aittir. Meclis yayınları ile ilgili olarak benden önce TRT ile yapılmış bir protokol var. Buna göre Salı, Çarşamba ve Perşembe günleri saat 14.00 ile 19.00 arasında Meclis çalışmaları yayınlanıyor. Bir de bütçe müzakerelerini yayınlıyor. Çünkü Meclis TV bizim müstakil yayın yaptığımız bir televizyon değil. Biz TRT'nin 3. kanalı üzerinde yapıyoruz yayını. TRT 3 de spor kanalı. Zaten bu itirazlar oradan gelerek geçmişte yapılmış. Çünkü Meclis'in çalışma gün ve saatleri devamlı değiştiği için kendi kanalının yapacağı faaliyetlerde belirsizlik durumu var. Bunu bir protokole bağlayalım deniliyor ve buna göre Salı, Çarşamba ve Perşembe günleri için karar veriliyor. Bunun dışında inisiyatif bizde değil. Bu tür talep geldiğinde ben TRT'ye yazdım ve görüştüm de. Denildi ki 'hayır biz protokol uyarınca yayın yapabiliriz.' Görüşmelerin yapılacağı günü değiştirme yetkim yok. Zaten üzüldüğüm nokta orası. Sanki Meclis Başkanı 'şu gün' dese o gün olur, 'bugün' dese o gün olur... Yetki Genel Kurulu'da. Bana kalsa yayınlansın. Hiçbir mahsuru yok. Zaten günün en önemli konusu olduğu için, ne kadar yazılı, görsel basın mensubu varsa zaten bunu bir şekliyle kamuoyuna yansıttı. Tümüyle yansısaydı olabilir miydi, olurdu. Ama neticede ben kurallara göre Meclis'i yönetiyorum. Kendi isteğime göre değil. Benim yetkim olsaydı farklı düşünebilirdim. Ama benim yetkim yok, kuralları uyguluyoruz' Cumhurbaşkanlığı seçimi 'Cumhurbaşkanlığı seçiminde ortak, çatı aday mümkün müdür?' sorusu üzerine, Çiçek, Cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda bir sorun görmediğini söyledi. Bu seçimin önceki seçimlere göre en az sancılı, sıkıntılı bir seçim olacağını ifade eden Çiçek, 'Mesela 2007'de Cumhurbaşkanını süresi içinde seçemedik. Kural belli olduğu halde bilinen sebeplerden dolayı seçilemedi. Siyasallaşmış bir 367 kararı ile bunu seçemedik, ta Ağustos'a kadar. Türkiye 1961'den bu tarafa Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde hep sancı çekti. Demokratik bir ülkede olmaması gereken görüntüleri yaşadık, uçaklar uçtu, aba altında sopalar gösterildi...' diye konuştu. Cemil Çiçek, 'Sayın Başbakan'ın Cumhurbaşkanı olmasında yasal bir engel yok. Ben bu işlerin dışında olan birisiyim, konumum itibariyle öyle olmak da gerekiyor. Ama Türkiye'de olayları, çok önceden 'şöyle olacak böyle olacak' demek yerine, günü güne değerlendirmek daha uygun olacak' dedi. 3 dönem yasağının devam etmesi 'AK Parti'deki 3 dönem yasağının devam etmesi' ile ilgili soruyu da yanıtlayan Çiçek, bu konunun yeni bir konu olmadığını belirtti. Cumhurbaşkanlığı meselesi söz konusu olduğunda, '3 dönem yasağı kalksa, Başbakan Başbakanlığa devam etse gibi değerlendirmeler' yapıldığını anımsatan Çiçek, şöyle konuştu: 'Ben bu konuda daha önce de şunu söylemiştim. 3 dönem yasağının, partinin yol haritası ve kendi iç dinamikleri açısından doğru buluyorum, bu doğru bir kuraldır. Türkiye siyaseti için değil, AK Parti için doğrudur, çünkü AK Parti ile ilgili bir konudur. Buna karşın, '70'den fazla arkadaş tecrübeli arkadaştır, uzun süre Meclis'te, Hükümet'te, Meclis'te göre yapıyor' deniliyor. Tecrübenin Türkiye'de fazla müşterisi yok. Tecrübe mağazası açsak, kira paramızı zor çıkarırız. 'Tecrübeden istifade edeceğiz' lafı devir teslim törenlerindeki güzel bir sözdür, çok fazla da istifade edildiğine şahit olmadım. Tecrübeden istifade etmenin yolu illa da Meclis'te olmak değildir. Bu insanlar tecrübelerini, partide görev alarak, danışmanlık yaparak veya düşünce kuruluşlarında paylaşabilirler.' Cemil Çiçek, 'Sizin planınız ne?' sorusuna, 'Siyaseti bırakırız artık, bu saatten sonra yapabileceğimiz... Artık belli bir yaşa da geliyoruz. Bu saatten sonra belli görevlere gelenlerin yapabileceği işler sınırlı oluyor. Belli bir görüntüsü, cazip yanı var gibi gözükür ama öbür taraftan da özel hayatınız yoktur. Bu görevlerden sonra da yapabileceğiniz çok fazla bir görev yoktur. Türkiye'den insanlardan istifade edememe gibi bir eksiklik var. Biz kendimize bir şey buluruz ülkeye hizmet noktasında. Ama aktif siyaset anlamında herhalde, benim durumunda yaşımda olanlar bakımından bu işin sonuna gelmiş oluyoruz. 3 dönem olup da daha genç yaşta olan arkadaşlar var, onlar ara verip kaldığı yerden devam edebilir' yanıtını verdi. ANAP-AK Parti mukayesesi 'ANAP-AK Parti mukayesesi şartlar açısından doğru bir benzetme midir, Türkiye için en ideal sistem ne olmalıdır?' sorusu üzerine Çiçek, şunları kaydetti: 'Olaylarda bir kısım geçmişte yaşanmış şeylerde benzerlikler var ama yüzde yüz aynı olmaz. 3 dönem yasağı, AK Parti'nin kendi iç dinamikleri ve yol haritası bakımından doğrudur, yoksa Türkiye siyaseti için yüzde yüz doğrudur diyemem. Geçtiğimiz günlerde ABD Temsilciler Meclisi Başkanı geldi; 'ben 25 yıldır görevdeyim' dedi. Ondan evvel başkan yardımcısı geldi, 'ben 39 yıldır parlamentodayım' dedi. Batı da parlamentoda uzun süre görev yapmış pek çok insan var. Biz de en çok yenilenen değişen kurum parlamentodur. 3 dönem AK Parti için doğrudur, Türkiye siyaseti için doğrudur denemez. Türkiye sistem meselesini uzunca bir dönemdir tartışıyor. Bu Anayasa ile Türkiye'nin idaresi her geçen gün zorlaşıyor. Biz Anayasa'yı değiştiremedik. Anayasa değişmediği sürece, her geçen gün yeni Anayasal sorunlarla karşılaşırız. Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nda, iki parti parlamenter sistemden yana oldu, AK Parti ise başkanlık sistemi dedi, daha sonra 'olmazsa olmazımız değildir' dedi.' Cemil Çiçek, yeni Anayasa yapılamadığı için Türkiye'de şu anda dünyada emsali olmayan garip bir durum olduğunu vurgulayarak, şöyle konuştu: 'Halk seçeceğine göre, Parlamentonun seçtiği Cumhurbaşkanına nazaran çok daha etkili ve yetkili bir Cumhurbaşkanı olacak. Arkasında halk desteği olan Cumhurbaşkanı olacak. Anayasamıza göre Cumhurbaşkanı'nın önemli yetkileri var. 'Cumhurbaşkanını ne yetkisi var ki' deniliyor. 1961 Anayası'na göre Cumhurbaşkanının 5-6 tane sembolik yetkisi vardı. Bu kadar sembolik yetkisi olmasına rağmen Cumhurbaşkanlığı seçimleri sancıya dönüşmüştü. Sembolik yetki için bile bu kadar kavganın, müdahalenin olduğu Cumhurbaşkanlığı, bugünkü Anayasa'daki yetkileri hesaba kattığınızda ve halk da seçeceğine göre son derece yetkili bir Cumhurbaşkanıdır, bunu kabul edeceğiz. Ben kuralı söylüyorum, şahıslarla ilgili demiyorum. Bu kadar yetkili olan bir Cumhurbaşkanının Anayasa'da sorumluluğu yok, sorumsuz. Kısmen bizim anayasamız Fransa'daki modele, oradaki yarı başkanlığa benzer. Ama iki fark vardı; birisi orada halk seçiyor, biz de parlamento seçiyordu. İkincisi halka karşı sorumlu olan. Ama şimdi kim seçilecekse, yaptığı iş ve işlemlerden dolayı sorumluluğu yok. Buna karşılık etkili olmak mecburiyetinde olan bir Hükümet olacak. Gelecek çok yetkili Cumhurbaşkanı, etkili olmak zorunda olan da Başbakan ve Hükümet olacak. Bunun birbirinden farklı iki siyasi görüşten olduğunu düşünelim. Bu devamlı sıkıntıyı beraberinde getirir. Bu hali ortadan kaldırmamız lazım. Bugünkü Anayasa açısından buna imkan gözükmüyor. Geriye tek bir şey kalıyor: Bu sistemin işlemesi kişisel kabiliyetlere, sabra, tahammüle, özelliklere ve niteliklere kalıyor. Bu da zaten ileri demokraside kabul edilebilecek bir husus değil. Ya Başbakan çok tahammüllü olacak ya Cumhurbaşkanı çok toleranslı olacak. Zaman zaman elektrik kesintisi gibi bu ilişkiler de kesintiler oluyor. Rahmetli Sabancı, 'bir gecede servetimin yüzde 80'ini kaybettim' diye bağırıyordu. Anayasa fırladı Türkiye'nin feleği şaştı. Sistemin kendisi potansiyel risk taşıyor.' Muhabir: Coşkun ErgülAA
Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı
Hükümet üyelerinin ve başbakanın ruh hali, İsveçli bir destek grubunun anorexia (zayıflama) hastalığına tutulanlar için hazırladığı reklam filmindeki gibi. Bu filmde, talihsiz bir kadın aynanın önünde duruyor ve kendisini inceliyor. Aynadan akseden görüntüde balık etli bir kadın görüyoruz. Sonra kamera bir adım geriye çekilip kadının “gerçek” halini gösteriyor. Bu sefer gördüğümüz ise, tamamen iskelete dönmüş, artık zafiyet geçirmek üzere olan bir insanın acıklı görüntüsü oluyor. Salı günleri başbakanı karşılamak için meclis basamaklarında sıra sıra dizilen vekiller; AK Parti grup konuşmalarındaki dinmek bilmeyen alkış tufanları; bütün işleri sürekli olarak başbakanı olumlamak olan partililer; başbakanın her yaptığında büyük hikmetler bulan yandaş medya organları; bütün bunlar, mıknatıslı civa parçaları gibi bir araya gelip, bir dev aynası meydana getiriyorlar. Bu dev aynasından bakıldığında, demokrasinin hiç bir eksik, gediği görünmüyor; dünya çapında uğranan büyük itibar kaybından ise eser yok. Bu aynadan bakınca hükumetin ve başbakanın daha tüketecek çok kredisi bulunuyor; uzun süre bünye beslenmese bile, idare edecek kadar “kilo fazlası” bulunuyor...
"Çankaya'da Tayyip Erdoğan, Başbakanlık'ta Abdullah Gül"
AKP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, ' başkanlık tartışmaları, Türkiye'yi ister istemez iki partili bir yapıya doğru götürecek' dediAKP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, 'Türkiye, önümüzdeki günlerde iki partili bir yapıya doğru gidiyor. Çünkü halkın seçtiği bir cumhurbaşkanı ve bunun arkasından gelecek olan başkanlık tartışmaları, Türkiye'yi ister istemez iki partili bir yapıya doğru götürecek' dedi. Şahin, 'Gönlümden geçen düşüncedir bu. Çankaya'da Recep Tayyip Erdoğan , Başbakanlık'ta Abdullah Gül ' dedi. Şahin, AKP Safranbolu İlçe Başkanlığınca bir düğün salonunda düzenlenen 'İstişare ve Danışma Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, 1 Haziran'da 14 yerleşim yerinde yapılan ara seçimde, buralarda yüzde 43 olan oy oranlarını yüzde 47'ye çıkardıklarını ve ittifaklardan rahatsız olmadıklarını söyledi. Türkiye'de siyasi dengelerin değişebileceğini belirten Şahin, 'Türkiye, önümüzdeki günlerde iki partili bir yapıya doğru gidiyor. Çünkü halkın seçtiği bir cumhurbaşkanı ve bunun arkasından gelecek olan başkanlık tartışmaları, Türkiye'yi ister istemez iki partili bir yapıya doğru götürecek. Partilerden biri belli; AK Parti. Diğeri kim olacak acaba? MHP mi olur? CHP mi olur? Kendileri bilir. Kendi aralarında ne kadar oy geçirgenliği sağlarsa sağlasınlar bu, Türkiye'nin önümüzdeki dönem yaşayacağı siyasi bir tablosudur' ifadesini kullandı. Yarı başkanlık ya da başkanlık sistemi uygulanan ülkelerde iki güçlü parti bulunduğunu vurgulayan Şahin, Türkiye'de de bunun böyle olacağını öngördüğünü aktardı. Bu nedenle CHP ile MHP'nin birbirini desteklenmesinden rahatsız olmadıklarına işaret eden Şahin, 'Bu durum, eşyanın tabiatına aykırı değil hatta uygun bir gelişmedir ama hangisi hangisinin içinde erir, onu önümüzdeki günlerde göreceğiz' görüşlerini iletti. Şahin, cumhurbaşkanlığı seçimi yaklaştıkça birilerinin yine ortalığı germeye çalıştığını ancak buna halkın destek vermediğini anlattı. Ortamı germeye çalışanların karşısında dirayetli bir yönetim bulunduğunu dile getiren Şahin, şöyle devam etti: 'Onların, bu eylemleri ne için yaptığını bilen ve ona göre tedbir alan bir hükümet ve Başbakan var. Başaramadılar, bundan sonra da başaramayacaklar. Türkiye'de demokrasi yerleşmiştir. Bu doğrultuda cumhurbaşkanımızı ilk turda seçeriz, olmazsa ikinci turda. Peki, kim cumhurbaşkanı olacak? Başbakanımız, aday olup olmayacağı konusunda ortaya bir irade koymadı ancak birtakım istişareler yapıldı. Oradan çıkan sonuç; büyük bir ekseriyetle Genel Başkanımız ve Başbakanımızın, cumhurbaşkanlığına aday olması arzu ediliyor. Halkın çok önemli bir kısmı da Başbakanımızın cumhurbaşkanı adayı olmasını, aday olursa destek vereceklerini arzu ediyor. Karar kendisinindir. Kendisi cumhurbaşkanı adayı olmayı arzu ederse biz AK Parti camiası olarak cumhurbaşkanı seçilmesi için elimizden gelen gayreti göstereceğiz ve inanıyorum ki büyük bir oyla farkıyla ilk turda Çankaya Köşkü'ndeki o makama oturtacağız.' Mehmet Ali Şahin, kimin cumhurbaşkanı seçileceği kadar önemli başka bir konunun, AK Parti'nin bundan sonra nerede bulunacağı, gücünü koruyarak hatta artırarak yoluna nasıl devam edeceği olduğunu bildirdi. Şahin, şunları kaydetti: 'Genel Başkanımız, Başbakanımız, cumhurbaşkanı seçildiğinde şu anki anayasada yazılı mevcut yetkilerle cumhurbaşkanı olmak durumundadır. Anayasanın 101 ve 102'nci maddeleri, cumhurbaşkanı seçimiyle ilgili düzenleme içerir. Görevleri yazılmıştır ancak halkın seçmiş olduğu cumhurbaşkanı mutlaka yazılı olanların ötesinde bir de birtakım sorumluluklar üstlenebilmelidir. Bunun yolu, gelişmiş demokrasilerde başkanlık ve yarı başkanlık sistemidir. Anayasamız diyor ki 'Cumhurbaşkanı seçilenin partisiyle ilişiği kesilir.' Tayyip Erdoğan, cumhurbaşkanı seçildiği an AK Parti ile ilişiği kesilecek. Seçilmesi halinde şimdiki cumhurbaşkanı yetkilerini kullanacak. Şimdiki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de bu yetkilerini kullanarak çok iyi bir yönetim sergiliyor, duruşu ve tavırlarıyla Türkiye'yi rahatlatıyor, cumhurbaşkanlığının hakkını veriyor. Başbakanımızın, aday olup seçilmesi halinde Gül kadar hatta ondan daha fazla cumhurbaşkanı performansı ortaya koyacağına inanıyorum ama bu kafi değil. Mutlaka Türkiye, başkanlık ya da yarı başkanlık sistemine geçmek durumunda. Bu, cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra çokça konuşacağımız bir sorundur. Sorun olduğu kadar hepimizi ilgilendiren anayasal bir problemdir.' Cumhurbaşkanlığı seçiminin ardından mutlaka yeni bir anayasa yapılması gerektiğine işaret eden Şahin, buna başkanlık ya da yarı başkanlığın monte edilmesinin doğru olacağını söyledi. TBMM'ye, anayasayı referandumla da olsa değiştirecek bir sayıyla girmeleri halinde anayasayı değiştirerek başkanlık sistemine geçmek durumunda olduklarını ifade eden Şahin, 'Cumhurbaşkanlığına aday olur ve seçilirse Recep Tayyip Erdoğan'ın oradaki konumu, Türkiye'ye hizmet bakımından daha büyük önem arz ediyor. Onu, sadece kararlarını imzalayan, yabancı büyükelçileri kabul eden ve birtakım atamaları yapan bir kişi konumundan, Türkiye'nin yönetiminde filen içinde bulunarak sevk ve idare eden bir konuma getirmek durumundayız' değerlendirmesinde bulundu. Şahin, 2015 seçimlerindeki en önemli hedeflerinden birinin, AKP olarak güçlü bir şekilde parlamentoda yer almak olduğunu anlattı. Bu sonucu elde edebilmeleri için partinin başında bulunacak kişinin şahsiyetinin de önemli olduğuna değinen Şahin, sözlerini şöyle sürdürdü: 'Bunu kendi aramızda konuşuyoruz. Mutlaka Başbakanımız, Abdullah Gül beyle de görüşüyordur. Kişisel düşüncem; bunu dar çerçeveli toplantılarda da ifade ettim şimdi de etmekte bir sakınca görmüyorum, Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül'ün, ki bu partiyi birlikte kurduk, Tayyip Erdoğan aday olur ve cumhurbaşkanı seçilirse partiye yeniden geri dönmesi, genel başkanlığına gelmesi ve 2015 seçimlerinde AK Parti iktidarının başbakanı olmasıdır. Gönlümden geçen düşüncedir bu. Çankaya'da Recep Tayyip Erdoğan, Başbakanlık'ta Abdullah Gül.' Şahin, bu sırada bir katılımcının, 'Sen varsın' sözüne, 'Ben haddimi bilirim' diye karşılık verdi. AKP'liler olarak hiçbir zaman göreve talip olmadıklarını bildiren Şahin, şöyle konuştu: 'Görev bize verilmiştir, elimizden geldiği kadar gayretle yerine getirmeye çalışmışızdır. Sayın Başbakanımız da aynı düşüncede ve zihniyettedir, Abdullah Gül de. Teşkilatımız, tabanımız tarafından kendisine bu arzumuz izah edildiğinde görevden kaçacağı kanaatinde değilim. O nedenle hiç kimse umutsuzluğa düşmesin, AK Parti 2023 yılına kadar Türkiye'nin sorumluluğunu üstlenecek ve 2023 yılına taşıyacaktır Allah'ın izniyle. Kendi düşüncemi paylaştım. Bu düşüncemi tabanımız ve teşkilatlarımız da desteklemektedir. 'Ben cumhurbaşkanı adayıyım' diyen herkes aday olamaz. Bunun bazı gereklilikleri vardır. Yüksek Seçim Kurulu, cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili bir genelge hazırladı. Siyasi partiler miting düzenleyecek, cumhurbaşkanı adayları gelip konuşacak. Yani artık cumhurbaşkanı adayları partili. Türkiye, partili cumhurbaşkanı dönemine zaten fiilen geçmiş olacak. Anayasada bulunan 'Cumhurbaşkanı seçilenin partisiyle ilişiği kesilir' maddesinin hükmü kalmayacak. Dolayısıyla anayasayı mutlaka değiştirmek zorundayız. 'Aman, Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı adayı olmasın.' Neden? '101'inci maddedeki şartlarımı taşımıyor?' Neden? Neden karşı çıkıyorsunuz? Siz de çıkartın. Tayyip Erdoğan aday olacaksa ondan daha fazla oy alabileceğine inandığınız birini çıkartırsınız, yarışırlar, halk kime oy verirse o cumhurbaşkanı olur. Neden adaylık ihtimali olan kişileri, daha adaylığını açıklamadan yıpratmaya çalışıyorsunuz. Meyvesiz ağaç taşlanmaz. Çünkü Erdoğan güçlü bir aday, karizmatik bir lider, dünyada tanınan Türkiye'de halkın sevdiği, dik duran, ipi göğüsleyeceğine inanan bir lider. Muhalefet partileri bu nedenle kendisinden çekiniyor ve yıpratma yoluna gidiyor. 17 ve 25 Aralık yargı darbe planlarının arkasındaki buydu ama başaramadılar, siyasetin dışına itemediler. Millet, bu oyunun farkına vardı.' Şahin, cumhurbaşkanlığı seçiminde, yurt dışında yaşayan vatandaşların da oy kullanabileceğini anımsattı. Batıdaki çevrelerin, Erdoğan ile ilgili ucuz ve menfi propaganda yaptığına dikkati çeken Şahin, 'Kara propaganda peşindeler ancak bu yüzden daha fazla oy alacak Recep Tayyip Erdoğan; cumhurbaşkanı adayı olursa. Bu durum, oradaki vatandaşları biledi. Bu yapılanlar, yurt dışındaki hemşehrilerimizi kamçılıyor, biliyoruz. Avusturya'da sırf tepki olsun diye seçimlerindeki pusulalarda Recep Tayyip Erdoğan'a oy çıktı, yaptıkları kara propaganda yüzünden.'t24.com.tr
'İki Başlılığa Karşı, Erdoğan Köşk'e Çıkınca Başkanlık Sistemi Gelmeli'
Memleketi Kayseri'nin Develi İlçesi'ne gelerek yakınlarını ziyaret eden Anayasa Komisyonu Başkanı ve AKP İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu , Başbakan Tayyip Erdoğan 'ın Cumhurbaşkanı olarak seçileceğine inandığını, bu olduktan sonra iki başlılığı engellemek için başkanlık sistemine geçilmesi gerektiğini söyledi. Kuzu, 2007 yılında cumhurbaşkanı seçimleri ile ilgili başkanı olduğu Anayasa Komisyonu'na Anayasa değişikliği getirdiklerini belirtirken, 'Madem meclise seçtirmiyorsunuz halk seçsin' dediklerini ifade etti. Faruk Çuhadaroğlu ’nun Doğan Haber Ajansı’nda yer alan haberine göre Burhan Kuzu, 'Halka kimsenin karşı gelecek hali yoktu. 'Gider sandığa oyunu verir' dedik ve büyük mücadeleler verildi. Komisyon başkanlığı yaptığım o dönemde CHP ve Ak Parti vardı. İki gruptuk. 10 binden fazla önerge verdiler. Meclis'i tıkadılar. Saatlerce kavgalar oldu. Üzerime cep telefonları fırlatıldı. 'Çanakkale geçilmez' dediler. O tıkanıklıkları atlatmaya çalıştık. 17.5 saat çalışarak bu değişikliği sağladık. Şimdi artık halk seçecek. Muhalefette tedirginlik var. 'Çatı aday formülü' ile Ak Parti'nin elinden bir şeyler alabilir miyiz diye bir gayret var. Ak Parti son seçimde yüzde 45 oy aldı. Muhalefet 'Kalan yüzde 55'i bir araya getirebilir miyiz?' hesabında. Bu hesap böyle tutmaz. Anadolu insanının bakışı bu gibi durumlarda çok daha makul, farklıdır. Bu meseleye hissi bakmayacaktır. Senelerdir hizmet etmiş bir Ak Parti var. Teşkilatlar olarak Tayyip beyin aday olması noktasında ortak kanaate vardık. Vatandaş şunu görecek 12 senedir büyük mücadele vererek 12 sene içerisinden nerede ise 30 sene yaşlanacak kadar hırpalanarak böylesine bir mücadele ile başbakanımız Cumhurbaşkanı adayı ise bu hizmetinin karşılığı da bu millet bu kadir şinaslığı da gösterecektir' ifadelerini kullandı.  ‘Çatıya çıkacak birisini bulamadılar’  Burhan Kuzu, muhalefetin cumhurbaşkanı seçimi için 'Çatı adayı' formülünü ortaya attığını ancak, bunun tutmadığını, henüz isim bulamadıklarını öne sürerken, 'Zaten düşer oraya çıkacak kimse. Demirel'i bile çıkartmaya kalktılar, onun bile adı geçer oldu. Sonuç olarak, bir çatı adayı bulunamayacak, ben öyle hissediyorum. Ama, peki bu gayretler niye, hani gayret ettik olmadı elimizden geleni yaptık meselesi. Partiler çok güçlü bir aday çıkartamayacak. Eğer o çıkardıkları aday yarın gerçekten kazanamasa bile belirli bir noktaya gelirse muhalefet cenahından her iki liderinde mevcut olan konumları sarsılacak. Bu seçimde ikinci tur görmüyorum. Tayyip beyin aday olması durumu ile ilgili konuşuyorum; İkinci tur bile olsa çok yüksek oyla kazanacak. Partiler 4 adayla muhtemelen çıkacak.'‘Başkanlık ya da yarı başkanlık modeline geçmemiz lazım’  Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu, Başbakan Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı olarak seçileceğini inandığını, ondan sonra Anayasa değişikliği ile mutlaka başkanlık veya yarı başkanlık modeline geçilmesi gerektiğini öne sürerken, 'Bu yapılamazsa Türkiye'de iki başlılıktan sorun çıkar. Bir tarafta Başbakan, bir tarafta cumhurbaşkanı aynı partiden bile olsa problemler çıkabilir. Bunu bir an önce düzeltmemiz lazım' diye ekledi.
"Çatışma Bizi 90'lı Yıllara Götürür"
Maliye Bakanı Şimşek, 'En son istenecek şey siyasi istikrarsızlık ve köşkle hükümet arasındaki çatışmadır. Çatışma bizi 90'lı yıllara  götürür' dedi. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, küresel gelişmelerin, gelişmekte olan ekonomilerin aleyhine olduğu ve jeopolitik gerginliklerin bulunduğu bir ortamda oldukların belirterek, 'Bu noktada en son istenecek şey siyasi istikrarsızlık ve köşkle hükümet arasındaki çatışmadır. Çatışma bizi 90'lı yıllara götürür' dedi. Bakan Şimşek, Kanal 7'de televizyonunda gündeme ilişkin soruları yanıtladı. 2014'ün ilk yarısındaki 'türbülansların' Türkiye ekonomisini nasıl etkileyeceğinin sorulması üzerine Şimşek, Türkiye ekonomisinin zorlu testlerden geçtiğini vurguladı. Jeopolitik gerginliklerin doğrudan ve dolaylı etkilerinin olduğunu belirten Şimşek, 'Irak bizim Almanya'dan sonraki en büyük ihracat pazarımız, net bazda dünyada en çok dış ticaret fazlası verdiğimiz ülke. Petrol fiyatlarındaki her 10 dolarlık yükseliş cari açığımızı GSYH'nin yüzde 0,6'sı yaklaşık 5 milyar dolar civarında olumsuz etkiliyor. Yani petrol fiyatları 10 dolar arttığında bizim cari açığımızı yaklaşık 5 milyar dolar arttırıyor' diye konuştu. Bölgede taşların hala yerine oturmadığını kaydeden Şimşek, statükoya doğru geri dönüldüğünü, bunun Batı ile Ortadoğu'nun halktan korkan iktidarlarının ortak bir üretimi olduğunu ifade etti. Şimşek, bölgedeki işlerin iyiye gitmesi durumunda bundan en çok etkilenen ülkenin nasıl ki Türkiye olduğu gibi, olumsuzluklardan da en çok Türkiye'nin etkilendiğini ifade etti. Ekonominin temellerinin sağlamlaştırdıklarını altını çizen Şimşek, şunları kaydetti: 'Mali disiplin hayati bir önem sahip. Bizim hiçbir şekilde gevşemememiz, bütçe disiplinini gözümüz gibi korumamız lazım. Çünkü ikiz açık olarak adlandırılan cari açık ve bütçe açığına tahammülümüz yok. Bizim bankacılık sektörümüz şoklara dayanıklı, karlılığında bir miktar düşüş var ama makul düzeyde. Bankalar karlılık noktasında eleştirildi ama şunu görmemiz lazım; bankaların işlerinin kötüye gitmesi vatandaşa yük demek. ABD'de 400 banka battı, faturasını vatandaş ödedi. Üçüncü olarak çok ciddi istihdam oluşturduk, bu da büyümeyi destekleyici noktada.' 'Hükümet ile Köşk arasındaki uyum çok önemli' Şimşek, Cumhurbaşkanlığı ve 2015 seçimleri noktasında herhangi bir sıkıntı bulunup bulunmadığına yönelik soruya ise bugüne kadar parti içerisinde en ufak bir uyumsuzluk yaşamadıklarının altını çizdi. Ekibin, bu süreçlerin uyum içerisinde ve ülke menfaatlerini gözeten bi yapıyla bu sorunların üstesinden geleceğine inandığını söyleyen Şimşek, 'Cumhurbaşkanlığı eğer muhalif noktada birisi olursa işleri tıkama kabiliyeti son derece yüksek bir makam. Hükümet ile Cumhurbaşkanı arasında bir uyumsuzluk olursa, işleri tıkama noktasında muazzam güçle donatılmış bir makam' değerlendirmesinde bulundu. Küresel anlamda da zor bir süreçten geçildiğine dikkati çeken Şimşek, 'Faizlerin ABD'de artması riski yükseliyor. Önümüzdeki senenin en geç ikinci yarısından itibaren faizlerin küresel ölçekte yükselme ihtimali oldukça fazla. Aynı şey İngiltere için de geçerli. Küresel ekonomide yavaş yavaş sular bir miktar ısınacak' dedi. Bir taraftan küresel gelişmelerin, gelişmekte olan ekonomilerin aleyhine olduğu, bir taraftan jeopolitik gerginliklerin bulunduğu bir ortamın bulunduğunu söyleyen Şimşek, 'Bu noktada en son istenecek şey siyasi istikrarsızlık ve köşkle hükümet arasındaki çatışmadır. Çatışma bizi 90'lı yıllara götürür' şeklinde konuştu. Şimşek, Türkiye'de bir uzlaşma kültürünün olmadığını da kaydederek, muhalefetin sadece, hükümetten birini engelleme noktasında bir uzlaşmaya gittiğini, memleket sorunları çözme noktasında bir uzlaşmaya gitmediğini dile getirdi. Türkiye için ideal modelin 'Başkanlık Sistemi' olduğunu belirten Şimşek, bu durum olmadığı için uyumun çok önemli hale geldiğini ifade etti. Şimşek, Ekmeleddin İhsanoğlu'nun aday gösterilmesinin nasıl bulduğunun sorulması üzerine de kişiler üzerinden yorum yapmayı doğru bulmadığını söyledi. Siyasetin farklı bir kulvar olduğunun altını çizen Şimşek, 'Siyasetin içinden gelmiş olmak, ülke sorunlarına vakıf olmak her makam için çok kritik. Siz de dışarıdan geldiniz diyebilirsiniz ama ben 40'lı yaşlarda geldim. Türkiye ekonomisini ve bölgeyi çok yakından takip ediyordum, öğrenme eğrisi çok önemli. Özü itibariyle Türkiye, küresel ve bölgesel konjonktür açısından, zor bir dönemeçte. Bu anlamda siyasi istikrarın korunması ve köşkle hükümet arasındaki uyum tekrar hayati önem kazanmaya başladı' diye konuştu. Kabine üyeleri arasında ki uyumun da tartışılmaya başlandığının sorulması üzerine Şimşek, bu noktada sonuca bakmak gerektiğine dikkati çekti. Şimşek, değişik kesimlerle muhatap olan bir ekip olduklarını kaydederek, 'Örneğin Ekonomi Bakanımız, daha çok ihracatçılarla muhatap oluyor. Ama uyum var mı yok mu ona bakacaksınız. Çok farklı sesler olmasın noktasındaysanız o işin doğasına aykırı. Tabi ki oturup bu konuları kendi aramızda daha çok tartışıp, daha az kamuoyuna yönelik farklı fikirleri ifade etmesek belki daha doğru olur ama farklı yaklaşımlarda bulunmama talebi makul bir talep değildir' değerlendirmesinde bulundu. 'Faizler hızlı düşerse yatırımla birlikte tüketim de artıyor' Bakan Şimşek, faiz tartışmalarının sorulması üzerine ise faizlerin inmesini arzulamanın, daha çok yatırım ve istihdam için son derece doğru olduğunu, ancak ülkenin birçok sorunu bulunduğu için bunları dengeli götürme arayışının ortaya çıktığını söyledi. Bir taraftan hızlı büyümek istendiğini ama aşırı bir tüketim olduğunu belirten Şimşek, 'Başbakanımız onu da istemiyor, zaman zaman verimlilikten bahsetmiştir. Birçok husus var bunları dengeli götürmemiz lazım. Faizleri çok hızlı düşürürseniz, sadece yatırım artmaz tüketim de artıyor. Geçen sene vatandaşımız 100 liralık gelir elde ediyorsa bunun sadece 13 lirasını tasarruf ederken, 87 lirasını harcadı. Halbuki ortalama gelişmekte olan ekonomilerine bakarsanız vatandaş 67 lira harcıyor' dedi. Şimşek, kredi ile alınan ürünlerin bir kısmının ithalat olduğunu ve Türkiye'de bir cari açık sorunu bulunduğunu vurgulayarak, 'Bizim bir taraftan yatırımlar, istihdam ve büyüme noktasındaki hassasiyetlerimiz var. Ama ekonomi yönetimi olarak da bir taraftan da karşı karşıya olduğumuz sorunları yönetmekten bahsediyoruz. İşin özü bu' ifadelerini kullandı. Faizleri piyasanın belirlediğini de vurgulayan Şimşek, faizlerin de enflasyona göre bir trende girmesinin beklendiğini dile getirdi. Muhabir: İbrahim Yılmaz | AA
Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı
Yürü ya kulum. Bir anda. Tam gaz yürümüş söz konusu o kul da. Bir anda. Öyle ki, İstanbul Sanayi Odası’nın en çok kazananlar listesinde 34 sıra zıplayıp 291. sıraya yerleşmiş. Üstelik bir önceki yıla göre yüzde 20 arttırdığı 338 milyon 048 bin 668 liralık cirosu ile. Kim? Soma Holding. Evet o holding. Karanlık ve acı dolu o madenin sahibi holding. Bu zenginleşmenin öyküsünü bir hatırlayalım mı… Türkiye Kömür İşletmeleri (TKİ), Eynez'deki madenin işletilmesi için 27 Temmuz 2006 günü Ciner’e ait Park Teknik AŞ ile sözleşme imzalamıştı. 11 Ağustos 2006 günü ise maden firmaya teslim edildi ve üretim başladı. Alım garantili rödovans sözleşmesine göre, Park Madencilik 2015 yılına kadar madenden 15 milyon ton kömür çıkaracağını taahhüt etmişti. Buna göre, 2006'da 500 bin ton, 2007'de 1 milyon ton sonraki yıllarda da 1.5 milyon ton kömür çıkarılacaktı. Ancak Park Madencilik, madendeki taahhüdü yerine getiremeyeceğini belirterek bölgeyi 2009'da Alp Gürkan'a devretti. Evet, o Alp Gürkan. Soma Holding’in sahibi, korku filminin baş karakteri.
Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı
Malumun ilamı yapıldığına göre, Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili bazı kritik konulara değinmenin zamanı. Yerel seçimlerde hayal kırıklığı yaşayan, seçimlere hile-hurdanın karışacağını düşünen ve CHP-MHP’nin ortak adayı Ekmelledin Bey’den mutsuz olanlar, küsüp oy vermeme eğiliminde. Kusura bakmayın, bu tavrı son derecede çocukça buluyorum. Herkes “Türkiye’nin içinde bulunduğu ortam”dan şikâyet etmeye, depresyona girme özgürlüğüne sahip... Fakat hem dağlara küs, hem kimsenin haberi olmasın, işte bu çok saçma. Eğer bu ülkenin vatandaşıysanız, derdiniz varsa, üzerinize düşeni yapacak ve oy kullanacaksınız. Hiç değilse adil ve temiz bir siyaset için olağanüstü çaba harcayanlara, en temel hakları için canları ve özgürlüklerinden olanlara saygıdan, oy kullanın. Aksi takdirde şikayetlerinizi kendinize saklayın.